Küreselleşme ve Kemalizm
Küreselleşme nedir?
Marx'ın "işçi sınıfı enternasyonali"nin yerini, "sermayedar sınıf enternasyonali"ni almasıdır. "Emeğin vatanı yoktur" sloganının almasıdır. Uluslararası sermayenin önündeki ulusal engellerin kaldırılmasıdır.
Sermayesi en güçlü ülkelerin egemenliğinin perçinlenmesidir.
Yani küreselleşme, emperyalizmin yeni ideolojisidir!
Bu kısa giriş bile, küreselleşme ideolojisinin niçin ulus-devleti hedef aldığını göstermeye yeter... Türkiye'de niçin, Kemalizmi yıkmak amacıyla, her türlü aracı kullanmaktan çekinmediğini ortaya koyar.
Cem Eroğlu'nun deyişiyle; "pazarlığını güçlü bir ulusal devletle yapmak yerine, zayıf bir yerel birimle yapmak" elbette ki emperyalizmin işine gelir.
Durum böyle olunca da yeni emperyalizmin, "etnik bölünme"ler başta olmak üzere, hemen her türlü bölünmeye niçin destek verdiğini anlamak kolaylaşır.
Ama "yeni dünya düzeni", emperyalist devletlerin ulusallığına karşı değildir. Emperyalist devletlerin önünde engel gibi görünen "orta boy" devletlerin ulusallığına karşıdır.
Hadi Japonya'yı bir kenara bırakın; Avrupa'da ulusal devlet ortadan kalkıyor mu?
Hayır!
Avrupa Birliği - ulusal devletlerin ortadan kalkışı değil - bir dayanışma içine girmesidir... Üst düzeyde bir "çıkar birliği" yapmasıdır.
Ama "petrol zengini" Ortadoğu'ya önerilen model; ulusal devletlerin yerini alacak "etnik devlet"lerdir... Ve bunun üstelik çok yeni bir yanı da yoktur.
"Böl ve yönet" tarih kadar eskidir!
* * *
Ulusal devleti savunmak, elbette ki kapılarını dışarıya kapatmak anlamına da gelmiyor. Türkiye'de ulusal devletin temellerinin atıldığı Atatürk döneminde bile, bu anlamı hiçbir zaman taşımamıştı.
Türkiye'de ulusal devlet kurulurken birçok bölgesel işbirliği ve dayanışma girişimlerinin öncülüğünü kim yapmıştı? "Tam bağımsızlık" ilkesinin savunucusu olan Atatürk!
Almanya, İtalya Avrupa Birliği'ne girerken ulusal devletten vaz mı geçti? Fransa, Avrupa ile bütünleşebilmek için Brötonlara, Korsikalılara bağımsızlık mı verdi?
Hayır!
Cem Eroğlu, bugünün bağımsızlık ve ulusal devlet anlayışını çok güzel açıklıyor:
"Üretim düzeyinin bugünkü gelişmişlik düzeyinde, dünya iktisadi - ticari ağından tam bağımsız bir ortam düşünmek olanaksızdır. Bugünkü devletin bağımsızlığını, eski ulusal sermaye günlerinde, bir sendikanın sarı sendika olmamasına, gerçekten işçinin sendikası olmasına benzetmek gerekir. Nasıl ki eskiden 'sendikalar bağımsız olmalı' dediğimizde, bunu, sendikalar ulusal yaşamın dışına çıkmalı anlamında söylemiyor idiysek, bugün 'ulusal devlet bağımsız olmalı' dediğimizde, onu da ulusal devlet dünya ilişkilerinden kopmalı anlamında söylemiyoruz."
Öyleyse dışa açılmada ölçüt nedir?
Ulusal çıkarların öncelik taşıması ve "eşitlik" ilkesine uyulmasıdır.
* * *
Ulusal devlet varlık nedenini yitirmedi. Ama ulusal devletin savunucusu olan temel güç değişti... Sermayedar sınıfların yerini emekçi sınıflar aldı.
Eskiden sermayedar sınıf, kendini korumak için ulusal devleti kalkan olarak kullanırdı. Şimdi sermaye uluslararası düzeyde bütünleşince, karşısında geleneksel sendikaların bir güç dengesi oluşturma olanağı ortadan kalktı.
Kol ya da kafa emekçilerinin, artık kendilerini bu uluslararası güce karşı savunabilecekleri tek araç kaldı: Ulusal devlet!
Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI, 3 Nisan 1996, Cumhuriyet