TÜRKİYE'de sorunlar mesele, meseleler problem, problemler sorun, sorunlar mesele oluyor. Üç sözcük de aynı anlama geliyor diye karşı çıkmayın sakın. Sözcük, kavram ve tanım bilmemenin, hepsini birbirine karıştırmanın trajikomik boyutlarını abartmak ve gözlere sokmak için yazdım o cümleyi.
PKK DA DTP DE TEMSİL ETMİYORLAR
Türkiye'nin bir Kürt sorunu yok; Kürtçülük sorunu var! Çünkü “Kürt sorunu” olarak öne ve ileri sürülenlerin hangilerinin Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt kökenli vatandaşları tarafından istendiğini bilmiyoruz. Bu istekler toplamı bir referandum sonucu ortaya çıkmadı. Türkiye Kürtleri adına konuşmak hakkına sahip herhangi bir inandırıcı örgüt yok.
PKK da, DTP de Türkiye Kürtlerini temsil etmiyor. Politik ve sosyolojik olarak tanımlar ve betimlersek bu iki örgüt de kendilerine özgü bir tür Kürtçülüğü temsil etmekteler. PKK ve DTP kendi Kürtçülük sorunlarını bir “Kürt sorunu” adı altında ileri sürmekteler. Ki sürebilirler. Ama siyasal partilerin, hükümetin, devlet kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin onlar gibi “Kürt sorunu” jargonu kullanmaları çok yanlış.
Benim de zaman zaman, kalabalığa uyup, “Kürt sorunu” dediğim olmuştur. Bundan dolayı okurlarımdan özür diliyorum. Bu yanlışlığın farkına vardığım için “Demokrasisiz Demokrasi” (Cumhuriyet Kitapları, Haziran 2009) adlı kitabımda, konuyla ilgili olarak yazdığım yazıları topladığım bölüme “Kürtçülüklere Dair” adını verdim.
Türkiye'nin çok büyük bir sorunu var kuşkusuz: Bu sorunun adı “Kürt sorunu” değil, Türkiye'nin bir coğrafi bölgesinin ve o bölgede yaşayan vatandaşların toprak, iş, eğitim, sağlık, güvenlik gibi temel maddi sorunları ve genel olarak çağdaş uygarlıktan yoksun kalma sorunları.
Bu bir milli ve etnik kökenli sorun değil. PKK ve DTP ve genel olarak Kürtçüler bu maddi temel sorunları soyutlaştırarak ona politik bir libas giydiriyorlar.
YALANLARIN SONU
Garip bir anlayış tarzı var. Örneğin imam hatip liseleri konusunda bir dizi yazı yazıyorum, imam ve müezzinlerin ezan okuma konusundaki Diyanet İşleri Başkanlığı'nın genelgelerine aykırı davrandıklarını yazıyorum. Din düşmanlığı yaptığımı ileri sürüyorlar.
Doğu ve Güneydoğu bölgesinin sorunlarını Kürtçülüğe indirgeyenleri eleştiriyorum. Kürt düşmanlığı yaptığımı söylüyorlar.
On yıldır, “anadilde eğitim” ile “anadilin özgürce öğrenilmesi”ni birbirine karıştırmayın diye yazdım; sonunda insanları mutsuz edersiniz diye yazdım. Artık yalanların saltanatının bittiği, biteceği yer ve dönem geldi.
Üniter bir devlette anadilde eğitim-öğretim hakkı olmaz; üniter devlette resmi dil dışında bir dil eğitim-öğretim dili olamaz diye yazdım. Ama yalana devam ettiler. İşte yalanların sona erdiği, ereceği bir dönem geldi.
TRENE BAKANLAR
Anadilde eğitim-öğretim hakkı istemek; özerklik istemek, federasyon istemek anlamına gelir, ama anadili öğrenme özgürlüğü başka bir şey diye yazdım. Yüzüme trene bakarmış gibi baktılar.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Kürtlerin elbette bütün vatandaşlar gibi her türlü temel hakları var. Ama bu haklar Kürtçülerin öne sürdüğü gerçekdışı, dayanaktan yoksun haklar değil. Bu yazı dizisinde Kürtçülerin iddialarını tartışacağım. Eleştiriler Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt asıllı vatandaşlarıyla ilgili değildir. Bunu “Ne günlere kaldık!” diyerek özellikle açıklamak istiyorum.
Özdemir İNCE - 2 Eylül 2009, HÜRRİYET
Kürtçülük sorununun tersi ve yüzü (2)
18 Ağustos 2009 akşamı HaberTürk televizyonunda “Sansürsüz” adlı programa katılan DTP'li Orhan Miroğlu büyük bir öfkeyle “Kürtler kendi kendilerini yönetmek istiyorlar!” diyor. Ardından, “Kürtçenin resmi dil olmasına ne diyorsunuz?” sorusunu da gene öfkeyle yanıtlıyor: “Kürtlerin çoğunluk olduğu yerlerde Kürtçe elbette resmi dil olmalı!”
Bir kez daha fark ediyorum ki Kürtçüler de karşıtları da müthiş bir aymazlık içinde. Ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor. Kullandıkları sözcük ve kavramların anlamlarını ya bilmiyorlar ya da hepsini yanlış kullanıyorlar.
Bunu taa 3 Eylül 2000 tarihli “Pandora'nın Kutusu” adlı yazımda okurlara haber veriyordum. Bir-iki kişinin ne anlama geldiğini yeni yeni anlayabildiği “anadilde öğrenim”in doğru anlamını açıklıyordum. Yazıyı “Pazar Yazıları” (Gendaş Yayınları, s. 78) adlı kitabımda da okuyabilirsiniz.
* * *
Bu yanlışlıklar komedisini daha önce kim bilir kaç kez yazdım: Adamlar “Biz üniter devletten yanayız” diye yemin billah ediyorlar, ama bir cümle sonra söyledikleri federe devlet faslına giriyor. Uyardığınız zaman “Vallah biz federasyon istemiyoruz!” diyorlar. Ağzını açan-açmayan üniter devlet diyor, federasyon diyor. Başka bir şey demiyor.
Herkes federasyondan söz ediyor, ama federasyonlar konusunda ciddi bir şey bildiklerini sanmıyorum. Federe devletler nasıl kurulur ya da üniter devlet iken federe devletlere bölünmüş herhangi bir devlet var mı? Bu sorunun yanıtını bilip söyleyen de yok!..
* * *
Federe devlet bir komandit ya da kolleklif şirket olmadığı için, “Gel gardaş bir federe devlet kurak!” demekle de olmaz. Yani herkes federe devlet olamaz. Bunun için tarihsel, dilsel, dinsel, etnik koşulların var olması gerekir. Size hemen bir ilke söyleyeyim: Federal devleti oluşturan birimler, birleşme döneminden önce genellikle bir büyük devlete bağımlı sömürgeler ya da mandalardır. Bazı devletler ise çok özel koşullar ve çıkarlar içinde federasyon kurabilirler
Livingston, çeşitli yazarlarca ileri sürülen görüşleri değerlendirerek, federal sistem bakımından evrensel veya temel araç olarak kabul edilen ilke ve grupları altı başlıkta toplamıştır. (Oktay Uygun, “Federal Devlet”, İtalik Kitapları, s. 53):
- 1. Yazılı anayasanın varlığı.
2. İktidarın iki eşit yönetim düzeyi arasında bölünmesi ilkesi.
3. Anayasayı yorumlayacak, yetki bölüşümüne ilişkin uyuşmazlıkları çözecek bir organın varlığı.
4. Eyaletlerin ulusal parlamentoda temsil edilmesi.
5. Çifte yurttaşlık; bireylerin hem federal hem de federe yönetimlere yurttaşlık bağı ile bağlı olması.
6. Ulusal yönetimde yürütme organının federal özellikler göstermesi.
* * *
Bu konuda söz alanların, almak isteyenlerin henüz Oktay Uygun'un sözünü ettiğim kitabını okuduklarını sanmıyorum. Okumadan âlim, yazmadan kâtip olunmaz. Zırvalanır.
Oktay Uygun federe ve federal devletleri anlatıyor. Ama üniter devletlerin federal devlet haline gelmesinden hiç söz etmiyor. Sizce böyle bir örnek var mıdır? Belki Belçika. İkincisini bilen varsa söylesin!
Özdemir İNCE - 4 Eylül 2009, HÜRRİYET
Kürtçülük sorununun tersi ve yüzü (3)
ÜTOPYA da gerçektir: Falcı olmadığım gibi ham hayalci de değilim Türkiye konusunda. Ancak ülkenin artık 2009 öncesinin Türkiyesi olamayacağını da biliyorum.
On yıldır söylenen cümlelerin, yanlış kullanılan kavram ve deyimlerin, özellikle saptırılan metinlerin gerisindeki anlamları ve gizlenen talepleri yorumlamak için ter döküyordum. Düşünsenize, “Kürtçenin özgürce öğrenilmesinin önündeki engellerin kaldırılması” ile “anadilde öğretim” arasındaki farkı en azından yüz kez yazdım ama öğrenmesi gerekenler on yılda öğrenmediler. Taa 3 Eylül 2000'de “Anadilde eğitim deyişinin kapsamı çok geniş: Kürtçenin resmi dil olması; anaokulundan üniversiteye kadar eğitimin içerdiği bütün derslerin bu dilde yapılması anlamına geliyor” diye uyarıda bulunmuşum.
Daha sonra şöyle bir formül oluşturmuşum: Anadilde
öğrenim=Federasyon ya da ayrılık!
* * *
Daha bu kavramları kavramaktan aciz kimileri (eski CHP'liler, üniversite âlimleri ve can sıkıcı birtakım zevat) CHP ve solu AKP'nin açılım sürecini desteklememekle suçluyorlar.
Kürtçülerin (PKK, DTP, Kürtçü yandaşları ve benzerleri) kafasından geçen, hayal ettikleri çözüm planını birkaç ay önce bir kâğıda yazmışım. Birlikte okuyalım:
- 1. Anadolu Federal Cumhuriyeti, Kürtler ve Türkler tarafından kurulmuş demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Federal ve federe devletlerin yapısı âdem-i merkeziyetçidir.
2. Diyarbakır ve Ankara iki federe devletin başkentleridir. Federal başkent İstanbul'dur.
3. Federe devletlerin resmi dili olan Kürtçe ve Türkçe federal devletin resmi dili ve aynı zamanda eğitim ve öğretim dilidir.
4. Anadolu Federal Cumhuriyeti'nin özel bir bayrağı vardır. Kürt Federe Devleti'nin bayrağı PKK bayrağıdır. Türk Federe Devleti'nin bayrağı beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
5. Federe devletlerin dilleri öteki federe devlette isteğe bağlı seçmeli ders olarak öğretilir.
6. Her iki federe devletin kendi meclisleri, cumhurbaşkanları, bakanlar kurulu, kamu yönetimleri, kolluk ve polis kuvvetleri vardır. Yönetim ve yargı dilleri Kürtçe ve Türkçedir.
7. Her iki federe devlet kendi sınırları içinde vergi toplar. Kürt Federe Devleti, federal hazine ve bütçeye on yıl katkıda bulunmaz. Buna karşın federal bütçeden yüzde 25 katkı payı alır.
* * *
Abdullah Öcalan'ın basına sızan ve “iki halkın yan yana varlığından, yaşamasından” söz eden projesi, benim çalakalem, özensizce yazdığım 7 maddenin tamamını içermektedir.
Şu anda ne AKP hükümetinin ne de Kürtçülük tarafının kırmızı çizgili planlarını biliyoruz.
Durum böyle iken, açılım hamlesinin başta CHP olmak üzere muhalefet partileri, solcu kesimler, aydınlar, sivil toplum örgütleri tarafından desteklenmesini istemek ve girişime mesafeli duranları barış düşmanı ve savaş yandaşı olarak ilan etmek terbiyesizce bir zorbalıktır.
Ben Kürtçülük tarafının plan ve taleplerinin yukarıda ilan ettiğim 7 madde eksen ve doğrultusunda olacağından, ne yazık ki, eminim! AKP, bu politikayı kendi İslamcı politikaları için kullanıyor, kullanacak. Açılım paketinin zulasında türban da yer alıyor. DTP, “Türban serbest kalmadan PKK dağdan inmez” derse hiç şaşırmam.
Gizli federasyon talepleri ve tehditleri karşısında, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ulusun, federasyon yerine bölünmeyi tercih etmeyeceğini kim garanti edebilir?
Türkiye'de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Diziye salı günü devam edeceğim.
Özdemir İNCE - 5 Eylül 2009, HÜRRİYET