Kurtlar Vadisi dava tutanağında

Güncel Meydan | Güncel Haberler Köşesi

Kurtlar Vadisi dava tutanağında

İletigönderen Türk-Kan » Cum Kas 14, 2008 14:53

Ergenekon’un tutuklu sanıklarından Muzaffer Tekin bugün yaptığı savunmasında Ergenekon İddianamesi’nin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi.

Silivri Cezaevi İnfaz Kurumları Kampüsü’nde görülen Ergenekon Davası’nın 14. duruşması saat 09.30’da başladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tutuklu ve tutuksuz sanıklar yerlerini aldıktan sonra yoklama yapıldı. Daha sonra tutuklu sanıklardan Muzaffer Tekin dün yapmaya başladığı savunmasına bugün kaldığı yerden devam etti.

Ergenekon’un tutuklu sanıklarından Muzaffer Tekin bugün yaptığı savunmasında Ergenekon İddianamesi’nin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi.

Tekin, hayatının hiç bir döneminde bırakın gayrı yasal bir yapılanma içinde olmayı, yasal bir yapılanma içinde dahi yer almadığını söyledi.

“LAKABIM KOD ADIM OLDU”

Aile içinde kendisine “zafer” diye hitap edildiğini belirten Tekin bunun iddianameye kod adı olarak konulduğunu söyledi.

Soruşturma Savcısı Zekeriya Öz’e yardımcı olmak amacıyla 2007 Eylül ayına kadar çok sayıda mektup yazdığını belirten Tekin, şunları söyledi:

“Savcının şahsına gönderdiğim mektuplar soruşturma gizliliği olmasına rağmen bizzat savcının eliyle yandaş medyaya servis edildiğini ve tahrif edilerek yayınlandığını gördükten sonra yazmaktan vazgeçtiğim gibi, daha önce gönderdiğim mektuplar için de büyük pişmanlık yaşadım.

17 aylık tutukluluk dönemimde suçsuz bir insana suç yapıştırma adına her türlü hukuksuzluk yapıldı. Göz altına alınan insanların bir kısmı ile şahsım aleyhine ifade vermeleri karşılığında pazarlıklar yapıldı. En temel hukuk kuralı, delilden şüpheliye gitmek yerine delil imal etmek yöntemi uygulandı. En büyük teessürüm bu senaryonun savcı Zekeriya Öz tarafından vizyona sokulmasıdır. İddianamelerinden şüpheli ve sanıklar için 3 bin yıl istenen sanıklardan 3-3.5 ayda aklanan insanların olması düşündürücüdür.”

“BOMBALARIN ÖRGÜT SİLAHI OLDUĞUNA DAİR DELİL YOK”

Tekin, Ergenekon İddianamesinde bombaların örgüt silahı olduğuna dair hiçbir ciddi delilin olmadığı gibi, bağlantı da kurulamadığını söyledi.

Danıştay şehidi, Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesindeki tek bir kişinin dahi davanın sanıkları arasında gösterilmediğini kaydeden Tekin, “Savcı iddianamede böyle bir bağlantıdan bahsetmediğine göre, nasıl olur da sanıklarla cenazelerde tepki arasında bir bağ oluşturarak bu eylemlerden ötürü sanıkları sorumlu tutabilir? AKP iktidarına her muhalif eylemin sözde Ergenekon Örgütü tarafından düzenlendiği söylenerek kolaylığa kaçılmaktadır” diye konuştu.

“İDDİA ÇOK SUÇ YOK”


Tekin, Ergenekon İddianamesi’nde çok sayıda iddia bulunduğunu; ama suç olmadığını belirterek, “Ancak suçlamalar kabına sığmayacak şekilde ölçüsüz ve hesapsızdır” dedi. Esas çetenin mahkemenin huzurunda bulunan kişilerden oluşmadığını iddia eden Tekin şunları söyledi:

“Ergenekon soruşturması ve davası toplumun gözlerine indirilmiş bir perdedir. Esas çeteler perdenin arkasında cirit atan, devletin yönetiminde ve tüm kurumlarında kadrolaşmış küreselci ve tarikatçı kadrolardır. Bizleri sizlerin önüne oradan buradan toplayarak getiren, suçu ve delilleri masa başında yaratan, ülkenin rejimini ve anayasal düzenini tasfiye eden esas bu büyük çetedir. Türkiye’nin bu akıl tutulmasından bir an önce çıkıp Ergenekon oyununu sona erdirmesi gerekecektir.”

Savcının iddianamesini “siyasi bir belge” olarak niteleyen Tekin, “Maalesef bu savcıların yaptıkları hukuk ihtilaline Anayasal Kurumların tamamı seyirci kalmaktadır” diye konuştu.

Tekin, Danıştay saldırısını düzenleyen Alparslan Aslan’ın ifadelerinin savcıların anlatımlarını tamamen yalanladığını iddia ederek savcıların ilgisiz beyanlardan cımbızla çektikleri sözcükleri bir araya getirerek kağıttan bir şato kurma yoluna gittiklerini ileri sürdü.

----

Tekin, savunmasında "sözde Ergenekon Örgütü soruşturmasında, bürosunda çıkan içi boş iki adet kalemlik olarak kullandığı el bombasının sözde örgüt silahı olarak değerlendirildiğini" belirterek şunları söyledi:

“Kalemlik olarak kullanılan el bombası dökümleri bana Danıştay soruşturmasıyla ilgili emniyetteki ifadem sırasında da sorulmuştu. Bu el bombalarının fünye ve tahrip maddelerinin iptal edildiğini, yalnızca süs malzemesi olarak kullanıldığını, emekli olurken hatıra olarak aldığımı ifade etmeme rağmen, iddianamede bu süs bombalarına sözde örgütün silahı olarak yer verilmesine anlam vermek mümkün değildir.

Her nedense iddianame savcıları Danıştay dosyasına bir bütünlük içerisinde bakmaktan imtina etmişler, işlerine gelen bölümleri parça parça alarak kendi tezlerine dayanak yapmak istemişlerdir. Erhan Timuroğlu’nun Danıştay soruşturmasındaki ifadeleri, olayı büyük ölçüde aydınlatırken, iddianamenin 413’üncü sayfasında çok ilgisiz kısımlarından küçük üç cümlenin aktarılması aslında gerçekleri gizlemek amacıyla iddianameyi hazırlayan İstanbul Savcılarının maksatlı bir karartma uyguladıklarını ortaya koymaktadır.”

“GİZLİ TANIK OSMAN’IN İFADELERİ GERÇEK DEĞİL”

Tekin, Osman Yıldırım ile Alparslan Arslan’ın Danıştay cinayetini planladıklarını ve Ankara’ya bu cinayetin işlenmesi maksadıyla gittiklerinin ortaya çıktığını iddia ederek, “Bu sebeple Osman Yıldırım’ın gerek gizli tanık olarak, gerekse açık tanık olarak verdiği 5 ifadenin hiçbirisinin gerçeği yansıtmadığı, Danıştay baskınından ceza almasının önlenmesi için savcılarla birlikte çalışma yaptığı ve atfı cürümde bulunduğu net bir şekilde görülmektedir” dedi.

Danıştay cinayetini ‘sözde azmettiriciler’ üzerine yıkmaya çalışmanın bir hukuk cinayeti işlemekten başka bir şey olmadığını belirten Tekin, “Savcılar burada hukukçu kimliğinden uzaklaşmışlar. Çirkin siyasetin bir parçası haline gelmişlerdir” dedi.

Osman Yıldırım’a ‘verdirilen’ ifadelerin adeta daha önce çizilen mizansene uydurulduğunu iddia eden Tekin, şöyle devam etti:

“Çünkü, Osman Yıldırım’ın ifade verdiği dönemde Veli Küçük ile çekilen bir fotoğrafta bulunan kişinin Alparslan Arslan olmadığı meselesi aydınlanmamıştı. Bu kişinin Arslan olmadığı ortaya çıkınca savcı aylarca yayını yapılan bu fotoğrafı iddianameye koymaktan dahi imtina etmiştir.”

“HABLEMİTOLĞU’NU ÖLDÜRMESİ İÇİN 1 MİLYON DOLARLIK TEKLİF”

Osman Yıldırım’ın yapılan bir toplantıda Osman Gürbüz’ün Necip Hablemitoğlu’nu öldürmesi konusunda 1 milyon dolarlık teklifini reddetmesinin bir ‘garabet’ olduğunu savunan Tekin, “Çünkü 2002 yılında 1 milyon doları kabul etmeyen Yıldırım, 2006 yılında 500 bin doları kabul ederek Cumhuriyet Gazetesi’ni bombalama işini kabul ediyor. Buradaki beyanda normal hayat kurallarına uygun düşmemektedir” diye konuştu.

Teklif edilen bu paranın kime ait olduğu, nereden temin edildiği veya edileceği, teklif edenin kim olduğunun anlaşılmadığına dikkat çeken Tekin, Osman Yıldırım’ın tetikçi olduğunu iddia etti. Tetikçi olarak nitelediği Yıldırım’ı çok rahatlıkla sözde örgütün, sözde lideri ile tanıştığını, toplantılar yaptığını ve kendisine suikastlar önerildiğini de kaydeden Tekin şöyle devam etti:

“Sözde örgütün gizliliğinden bahsedilmekte. Hiyerarşide yöneticilerle üyelerin birbirini tanımadığından bahsedilmektedir. Savcılar bu çelişmeyi nasıl izah edeceklerdir. Yanımda gezen korumam olduğu iddia edilen şahıs ile bir tek telefon konuşmamı acaba savcı bey delillendirebilir mi? Soruşturmanın son derece yüzeysel ve eksik yürütüldüğünü çalakalem alınan atfı cürüm içeren beyanlarla onlarca kişi mağdur edildi.”

Tekin, Yıldırım’ın amacının Danıştay cinayetinin sorumluluğunu üzerinden atarak etkin pişmanlık ve tanık koruma yasasından istifade ederek ceza evinden kurtulmayı amaçladığını da iddia etti.

Savcının Osman Yıldırım’ın beyanlarından başka ciddi bir delili olmadığını da iddia eden Tekin, şunları söyledi:

“Kaldı ki bu beyanlarla birlikte iddianamede belirttiği tüm deliller Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve söz konusu kişilerle sözde örgüt arasında hiçbir bağlantı olmadığına karar verilmiştir. Buna rağmen aynı delillerin iddianameye konularak bu defa, ek failler yoluyla Ankara’daki davanın İstanbul’a taşınmasında başarılı olunmuştur.”

BOMBALARIN BAĞLANTISI

Tekin ele geçirilen bombalar ile cumhuriyet gazetesine atalın bombalar arasında herhangi bir bağ olmadığını iddia ederek şunları belirtti:

“Savcılık; bomba bilgi merkezine gönderilen bilgiye göre Ümraniye’de bulunan MKE 169-5-85 kafile numaralı bomba ile Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan patlamamış el bombasının üzerine yazılı 173-9-85 numaralı el bombasının benzer olduğunun tespit edildiğini, Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombasıyla Cumhuriyet gazetesine atılan el bombasının Oktay Yıldırım ile maddi bağlantısının maddi delili bulunduğunu belirterek büyük bir hataya düşmüştür. Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombası 1985 yılının beşinci ayında 15 bin 260 adet olarak üretilmiş olup, MKE tarafından Kara Kuvvetlerine teslim edilmiştir, kafile numarası 169’dur. Oysa Cumhuriyet Gazetesine atılan bomba 1985 yılının dokuzuncu ayında üretilmiş olup, kafile numarası 173’tür. Kafile numaraları aynı olsa bile aynı kafileden bombaların kullandığı olayların aynı fail ya da failler tarafından işlendiği anlamına gelmez. Çünkü aynı kafileden binlerce bomba üretmekte ve çeşitli kurumlara MKE tarafından dağıtılmaktadır. Yani, Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombasıyla Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar arasında hiçbir maddi bağlantı bulunmamaktadır.”

TEKİN ERGENEKON FOTOĞFARAFLARINI AÇIKLADI

Tekin, Ergenekon tutuklu sanıklarından Rasim Görüm ile çekilen fotoğrafına da açıklık getirerek şunları söyledi:

“Benimle ortak noktasının olması mümkün değildir. Tanımak, görmek anlamında değildir. Bu toplantıda benimle Rasim Görüm’ün aynı fotoğrafta yer alması Osman Yıldırım’ın beyanlarının doğru olduğunu göstermez. Fotoğrafı ele geçiren savcılık elinin altındaki Osman Yıldırım’dan istediği gibi ifade alabilmektedir. Söz konusu ifade fotoğrafın bulunmasından sonra alınmıştır.”

Ergenekon davasına öğle yemeği için ara verildi. Tekin saat 13.30’da başlayacak olan duruşmada ifade vermeye devam edecek.



Kaynak
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Pınar » Cmt Kas 15, 2008 10:30

İDDİA ÇOK SUÇ YOK

Silivri’deki 14. duruşmada iddianameyi Kurtlar Vadisi dizisinin senaryosuna benzeten Tekin, “Kalemlik olarak kullandığım süs el bombalarını bile ‘örgüt silahı’olarak gösterdiler” dedi.
İşte Tekin’in savunması:





Cımbızla cümle seçtiler

İddİanamede bombaların örgüt silahı olduğuna dair hiçbir delil yok, bağlantı da kurulamıyor. Ancak savcılar ilgisiz beyanlardan cımbızla cümle seçme yoluna gidiyor.

Masa başı delil üretimi

İddİanamede çok sayıda iddia var ama suç yok. Esas çete, burada bulunan kişilerden oluşmuyor! Biz buraya masa başında üretilen suç ve deliller dolayısıyla getirildik.

Perde arkasına bakın

Bu dava, toplumun gözlerine indirilmiş bir perdedir. Esas çeteler perdenin arkasında cirit atan, devlet yönetimi ve tüm kurumlarında kadrolaşmış küreselci ve tarikatçı kadrolardır.

Yıldırım’ın ifadeleri yalan

Osman Yıldırım, Danıştay saldırısından ceza almamak için tanıklığa soyundu. Verdiği 5 ifadenin hiçbiri gerçeği yansıtmıyor. Tutanaklara bakılırsa tutarsızlık ortaya çıkar.

Normal hayat akışına ters

YIldIrIm, 2002’de Hablemitoğlu’nu öldürmesi için verilen 1 milyon doları kabul etmeyip 2006’da 500 bin doları kabul ederek bombalama yapıyor. Bunda bir garabet var.

Bu çelişkiyi izah edin

SÖzde örgütün gizliliğinden bahsediliyor. Hiyerarşide ise yöneticilerle üyelerin birbirini tanımadığından bahsediliyor. Bu çelişmeyi nasıl izah edecekler?

ÜMRANİYE DAVASI’NIN 14. DURUŞMASINDA SAVUNMALAR DEVAM ETTİ

Kalemlik yaptığım süs bombalar silah sayıldı

İddianameyi Kurtlar Vadisi senaryosuna benzeten Muzaffer Tekin, “Büromdaki süs bombalar, örgütün silahı, yakın arkadaşlarımın taktığı “Zafer” lakabı da kod adım oldu” dedi

Ümraniye davasının tutuklu sanıklarından emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin iddianame’nin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi’nde görülen Ümraniye davasının 14’üncü duruşmasına, 46 tutuklu sanık ile başka suçtan tutuklu olan Semih Tufan Gülaltay getirildi. Yoklama yapıldıktan sonra tutuklu sanıklardan Muzaffer Tekin 13. duruşmada yapmaya başladığı savunmasına kaldığı yerden devam etti. Tekin, hayatının hiç bir döneminde bırakın gayrı yasal bir yapılanma içinde olmadığını söyledi.

Lakabım kod adım oldu

Aile içinde kendisine “Zafer” diye hitap edildiğini belirten Tekin bunun iddianameye kod adı olarak konulduğunu söyledi. “Sözde Ergenekon Örgütü soruşturmasında, bürosunda çıkan içi boş iki adet kalemlik olarak kullandığı el bombasının sözde örgüt silahı olarak değerlendirildiğini” belirten Tekin “Kalemlik olarak kullanılan el bombası dökümleri bana Danıştay soruşturmasıyla ilgili emniyetteki ifadem sırasında da sorulmuştu. Bu el bombalarının fünye ve tahrip maddelerinin iptal edildiğini, yalnızca süs malzemesi olarak kullanıldığını, emekli olurken hatıra olarak aldığımı ifade etmeme rağmen, iddianamede bu süs bombalarına sözde örgütün silahı olarak yer verilmesine anlamak mümkün değildir” dedi. Tekin şöyle devam etti: “Her nedense iddianame savcıları Danıştay dosyasına bir bütünlük içerisinde bakmaktan imtina etmişler, işlerine gelen bölümleri parça parça alarak kendi tezlerine dayanak yapmak istemişlerdir. Erhan Timuroğlu’nun Danıştay soruşturmasındaki ifadeleri, olayı büyük ölçüde aydınlatırken, iddianamenin 413’üncü sayfasında çok ilgisiz kısımlarından küçük üç cümlenin aktarılması aslında gerçekleri gizlemek amacıyla iddianameyi hazırlayan İstanbul Savcılarının maksatlı bir karartma uyguladıklarını ortaya koymaktadır.”

Yıldırım’ın ifadeleri gerçek değil

Tekin, Osman Yıldırım ile Alparslan Arslan’ın Danıştay cinayetini planladıklarını ve Ankara’ya bu cinayetin işlenmesi maksadıyla gittiklerinin ortaya çıktığını iddia ederek, “Bu sebeple Osman Yıldırım’ın verdiği 5 ifadenin hiçbirisinin gerçeği yansıtmadığı, Danıştay baskınından ceza almasının önlenmesi için savcılarla birlikte çalışma yaptığı görülmektedir” dedi.

Mizansene uygun

Danıştay cinayetini ’sözde azmettiriciler’ üzerine yıkmaya çalışmanın bir hukuk cinayeti işlemekten başka bir şey olmadığını belirten Tekin, “Savcılar burada hukukçu kimliğinden uzaklaşmışlar. Çirkin siyasetin bir parçası haline gelmişlerdir” dedi.

Bu çelişki izah edilsin

Osman Yıldırım’ın yapılan bir toplantıda Osman Gürbüz’ün Necip Hablemitoğlu’nu öldürmesi konusunda 1 milyon dolarlık teklifini reddetmesinin bir ’garabet’ olduğunu savunan Tekin, “Çünkü 2002 yılında 1 milyon doları kabul etmeyen Yıldırım, 2006 yılında 500 bin doları kabul ederek Cumhuriyet Gazetesi’ni bombalama işini kabul ediyor. Bu tam bir çelişki” dedi. Teklif edilen bu paranın kime ait olduğu ve nereden temin edildiğininde anlaşılmadığına Tekin, ”Osman Yıldırım’ın tetikçi. Ama bu tetikçi rahatlıkla sözde örgütün lideri ile görüşe biliyor. Bir de örgütün gizliliğinden bahsedilmekte. Hiyerarşide yöneticilerle üyelerin birbirini tanımadığından bahsedilmektedir. Savcılar bu çelişmeyi nasıl izah edeceklerdir.”

14. duruşmada savunmasını yapan Muzaffer Tekin Ümraniye iddianamesinin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi.

Mahkemede su kavgası!

Hayrettin Ertekin: Cezaevinde ekmek yok, su akmıyor
Hüseyin Görüm: Yalan atıyor. Su akıyor. Propaganda
Hayrettin Ertekin: Oraya gelirsem senin kafanı kırarım
Hüseyin Görüm: Seninle yargılanmaktan utanıyorum

Muzaffer Tekin’in savunmasının tamamlanmasının ardından, çapraz sorguyu bir sonraki duruşmaya erteleyen mahkemeye heyeti sanıkların ve avukatların taleplerini dinledi. Taleplerin dinlendiği sırada sanıklar arasında gergin anlar yaşandı. Hayrettin Ertekin, cezaevindeki bilgisayarı günde yarım saat kullanma hakkı olduğunu ifade ederek, “Dosyaları inceleme şansım olmuyor” dedi. Ertekin’in, “Değil bilgisayar buradan cezaevine gidince ekmeğimiz yok, suyumuz yok. Sular akmıyor” diyerek cezaevi koşularından şikayet etmesi üzerine tutuklu sanıklardan Hüseyin Görüm, oturduğu yerden, “Yalan atıyor. Suyumuz akıyor. Yok öyle bir şey. Burada propaganda yapıyor” dedi.

Salondan çıkartıldı

Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, Görüm’den ayağı kalkmasını istedi. Görüm ayağa kalkınca ise Mahkeme Başkanı Şengün, görevlilere, “Görümü salondan çıkartın” dedi. Görüm salondan çıkartıldığı sırada Hayrettin Ertekin’in, “Böyle insanlarla yargılanmaktan utanıyorum” deyince başta Görüm’ün akrabası Rasim Görüm olmak üzere bazı sanıklar Ertekin’e tepki gösterdi. Rasim Görüm’ün, “Bizde seninle yargılanmaktan utanıyoruz” dediği görüldü.

Sen yat, ben çıkayım

Mahkeme Başkanı Şengün, Ertekin’e, “Şimdi Görüm’ü çağırırım, o da sana cevap verir. Taleplerin bittiyse otur yerine” dedi. Ertekin, taleplerinin ardından yerine oturdu. Ertekin taleplerinden sonra “Cezaevine güllük gülistanlık diyen varsa buyursun yatsın. Ben bu şartlarda yatmak istemiyorum” diyerek yerine oturdu.

Jandarma sakinleştirdi

Daha sonra taleplerini dile getiren Rasim Görüm, “Cezaevinde suyumuz akıyor. Gayet iyi durumdayız” diye konuştu. Rasim Görüm ile Ertekin’in oturdukları yerden tartıştıkları görüldü. Ertekin’in bir ara Rasim Görüm’e, “Oraya gelirsem kafanı kırarım” dedi. Ertekin, Görüm’ün üzerine yürümek isteyince ise jandarma ekipleri araya girdi. Bazı sanıklar ise Ertekin ve Görüm’ü sakinleştirmeye çalıştı. Bu sırada bazı sanıkların eşleri ve yakınları ile görüştüğünü gören Mahkeme Başkanı Şengün, görevlilere “Salonu boşaltın. Sanıkları salondan çıkarın” talimatını verdi.

Ne olacaksak birlikte olacağız

Talepler sırasında söz alan Kemal Kerinçsiz’in avukatı Necip Yenişan, taleplerini dile getirdikten sonra mahkeme heyetine, “Sizi kıskanıyorum. Bu davanın savcıları yüzyılın savcıları oldu. sizlerde yüzyılın hakimleri olacaksınız” demesi üzerine Mahkeme Başkanı Şengün, “Sizde öyle olacaksınız. Sadece biz değil. Bir şey olacaksak hep birlikte olacağız” diye konuştu.

İlgisiz beyanlar cımbızla çekilmiş

Tekin, iddianamede bombaların örgüt silahı olduğuna dair hiçbir ciddi delilin olmadığı gibi, bağlantı da kurulamadığını söyledi. Danıştay şehidi, Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesindeki tek bir kişinin dahi davanın sanıkları arasında gösterilmediğini kaydeden Tekin, “Savcı iddianamede böyle bir bağlantıdan bahsetmediğine göre, nasıl olur da sanıklarla cenazelerde tepki arasında bir bağ oluşturarak bu eylemlerden ötürü sanıkları sorumlu tutabilir? AKP iktidarına her muhalif eylemin sözde Ergenekon Örgütü tarafından düzenlendiği söylenerek kolaylığa kaçılmaktadır” diye konuştu.

Asıl çete başka yerde

Tekin, Ergenekon İddianamesi’nde çok sayıda iddia bulunduğunu; ama suç olmadığını belirterek, “Ancak suçlamalar kabına sığmayacak şekilde ölçüsüz ve hesapsızdır” dedi. Esas çetenin mahkemenin huzurunda bulunan kişilerden oluşmadığını iddia eden Tekin şunları söyledi: “Ergenekon soruşturması ve davası toplumun gözlerine indirilmiş bir perdedir. Esas çeteler perdenin arkasında cirit atan, devletin yönetiminde ve tüm kurumlarında kadrolaşmış küreselci ve tarikatçı kadrolardır. Bizleri sizlerin önüne oradan buradan toplayarak getiren, suçu ve delilleri masa başında yaratan, ülkenin rejimini ve anayasal düzenini tasfiye eden esas bu büyük çetedir.”

Kağıttan şato

Savcının iddianamesini “siyasi bir belge” olarak niteleyen Tekin, “Maalesef bu savcıların yaptıkları hukuk ihtilaline Anayasal Kurumların tamamı seyirci kalmaktadır” diye konuştu. Tekin, Danıştay saldırısını düzenleyen Alparslan Aslan’ın ifadelerinin savcıların anlatımlarını tamamen yalanladığını iddia ederek savcıların ilgisiz beyanlardan cımbızla çektikleri sözcükleri bir araya getirerek kağıttan bir şato kurduklarını ileri sürdü.

Bombaların bağlantısı yok ama bu görülmüyor

Savunmasında Ümraniye’deki gecekonduda ele geçirilen bombalarla cumhuriyet gazetesine atalın bombalar arasında herhangi bir bağ olmadığını ifade eden Tekin “Savcılık; bomba bilgi merkezine gönderilen bilgiye göre Ümraniye’de bulunan MKE 169-5-85 kafile numaralı bomba ile Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan patlamamış el bombasının üzerine yazılı 173-9-85 numaralı el bombasının benzer olduğunun tespit edildiğini, Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombasıyla Cumhuriyet gazetesine atılan el bombasının Oktay Yıldırım ile maddi bağlantısının maddi delili bulunduğunu belirterek büyük bir hataya düşmüştür.” diye konuştu. Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombası 1985 yılının beşinci ayında 15 bin 260 adet olarak üretilmiş olup, MKE tarafından Kara Kuvvetlerine teslim edilmiştir, kafile numarası 169’dur. Oysa Cumhuriyet’e atılan bomba 1985 yılının dokuzuncu ayında üretilmiş olup, kafile numarası 173’tür. Kafile numaraları aynı olsa bile aynı failler tarafından kullanıldığı anlamına gelmez.

İlgili savcıya yazdığım mektuplar servis edildi

Soruşturma Savcısı Zekeriya Öz’e yardımcı olmak amacıyla 2007 Eylül ayına kadar çok sayıda mektup yazdığını da belirten Tekin, şunları söyledi: “Savcının şahsına gönderdiğim mektuplar soruşturma gizliliği olmasına rağmen bizzat savcının eliyle yandaş medyaya servis edildiğini ve tahrif edilerek yayınlandığını gördükten sonra yazmaktan vazgeçtim. Daha önce gönderdiğim mektuplar için de büyük pişmanlık yaşadım. 17 aylık tutukluluk dönemimde suçsuz bir insana suç yapıştırma adına her türlü hukuksuzluk yapıldı. Gözaltına alınan insanların bir kısmı ile şahsım aleyhine ifade vermeleri karşılığında pazarlıklar yapıldı. En temel hukuk kuralı, delilden şüpheliye gitmek yerine delil imal etmek yöntemi uygulandı. En büyük teessürüm bu senaryonun savcı Zekeriya Öz tarafından vizyona sokulmasıdır. İddianamelerinden şüpheli ve sanıklar için 3 bin yıl istenen sanıklardan 3-3.5 ayda aklanan insanların olması düşündürücüdür.”

FOTOĞRAFI AÇIKLADI

Karargah dedikleri yer Şile’de piknik alanı

Tekin savurmasında “ulusalcılık” kavramı ile ilgili olarak da açıklamalarda bulundu. Kendisine isnat edilen suçlamaları reddeden Tekin, “Neden böyle yapıldı? Çünkü ulusalcılık, mandacılığın, işbirlikçiliğin, hainliğin karşısındaki kavramdı. Ortak ve soylu bir tanımdı. O yüzden yok edilmeliydi. Atatürk ulusalcı idi, Vahdettin işbirlikçi. Ama aynı Atatürk, Padişah Vahdettin ve İstanbul basınına göre isyancı, bozguncu ve çeteci idi. Nedir ulusalcılık? ’Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur’sloganının tek sözcükle ifadesidir” diye konuştu. “Ulusalcılık, laik ve demokrat olmak” diyen Tekin, “Atatürk milliyetçiliği ulusalcılıktı” değerlendirmesinde bulundu.

STK üyesi olmadım

Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi’nin çok önemli bir üyesi olmak dahil, Kuvay-ı Milliye ve daha birçok sivil toplum kuruluşu ile isminin anıldığını söyleyen Tekin, “Bugüne kadar illegal yapılanma içinde olmam mümkün olmadığı gibi, yasal bir dernek, parti, sendika, sivil toplum örgütü üyesi de olmadım” şeklinde konuştu. Muzaffer Tekin, inandığı doğrular peşinde yürüdüğünü söyleyerek, “Simit çalıyor, ’hırsız’ diyoruz. Bir diğerine ’kapkaççı’ diyoruz. Ellerindeki kirli kalemleri ile insan onurlarını çalmaya çalışanlar bence hırsızların en aşağılık olanlarıdır” dedi.

Suçlu yaratmak istiyorlar

Suç isnat etme gayreti içinde olan ve suçlu yaratmak isteyenler olduğunu da ileri süren Tekin, “Zaman, bir dizi cinayetlerin zorla yapıştırılmak istenenler tarafından asla ve kata yapılamayacağını ve gerçek faillerin, yapıştırma gayreti içinde olanlar olduğunu ortaya çıkartacaktır” dedi. Muzaffer Tekin, basında kendisini başka bazı sanıklar ile gösteren bir fotoğrafın yayımlandığını ve bunun “suç örgütü Antalya’da karargah kurmuş” şeklinde lanse edildiğini belirterek, söz konusu fotoğrafın Şile’de bir piknik alanında çekildiğini savundu.

Onurlu mücadelede namertlik yoktur

Muzaffer Küçük savunmasında, tutuklu bulunduğu süreçte yaşadıklarını anlatmak ve “gözlemleriyle algıladığı asıl Ergenekoncuların portresini” çizmek istediğini söyledi. Savunmasında, “av” ve “tuzak” gibi sözcüklere yer veren Tekin, “Onurlu bir mücadelede namertlik yoktur. Düşmanınız da olsa mertçe mücadele etmeyi yeğlersiniz” dedi. Kendilerine iftira atılabileceğini, hazırlatılmış CD’lerin bir şekilde teknoloji kullanılarak bilgisayarlara iletilebileceğini söyleyen Tekin, “yapılan servislerle haber yapan bir kısım medya” olduğunu ileri sürerek, şöyle konuştu: “Soruşturma gizliliği onlar için geçerli değildir. Sizi henüz gizli belge olup olmadığı kanıtlanmamış evrak ile tutuklatanlar, tetikçilerine gerçek gizlilik içeren belgeleri sızdırırlar ve onlar da bu belgeleri yazmış oldukları kitaplarda yayımlarlar. Bazen de ’bu tarif ettikleri insan ben miyim?’ ikilemine düştüğünüz olur.” Bir kitaba atıfta bulunan Tekin, bugüne kadar Cumhuriyet Gazetesine gitmediğini, İlhan Selçuk ve Deniz Som ile de yaşantısının hiçbir döneminde karşılaşmadığını söyledi.

Küçük’le, 5 dakika konuşmam olmadı

Emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin, savunmasında davanın tutuklu sanıklarından emekli tuğgeneral Veli Küçük’le ilişkisi hakkında şunları söyledi: “Veli Küçük ile 5 veya 6 kez açık hava toplantılarında bir araya geldim. 5 dakika karşılıklı konuşmam olmamıştır. Çok sevdiğim bir albay arkadaşım, kendisinden çok sitayişkar bahsettiği için, ’nerede görürsem, ilk gördüğümde elini öpeceğim’demişimdir. Yaklaşık 2 senedir sanki bir tecavüz sahnesi gibi döndüre döndüre gösterilen o kare, sadece bir saygı nişanesidir.”

Evimden darbe planları çıkmadı

Ergenekon örgütüne ilişkin başka bir kitaptan da bahseden Muzaffer Tekin, Muzaffer Şenocak ve Fikret Emek’i hayatında hiç görmediğini ve tanımadığını ifade ederek, “Ne evimde, ne bilgisayarımda ne de büromda ’Sarıkız’, ’Ay Işığı’darbe planları diye bir belge bulundu” dedi. “Ergenekon’un psikolojik savaş elemanları” olarak nitelediği çok sayıda gazeteci ve yazarın isimlerini söyleyen Tekin, Türkiye üzerinde çok sayıda oyun oynandığını ileri sürdü. Savunmasında, “Kurtuluş Savaşı” ve “mütareke basını” konularına da değinen Tekin, bugün Türkiye’de yayınlanan bazı gazetelerin isimlerini de vererek, “Mütareke basınından geri kalmadıkları gibi, bazen de açık ara önde olduklarını görmemek mümkün değil” şeklinde konuştu.

Gizli şema MİT’ten istenecek

Ümraniye davasının dünkü duruşmasının sonunda yine talepler dinlendi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, Doğu Perinçek’in önceki gün talep ettiği MİT’in elinde bulunan Ümraniye yapılanmasına ait şemada yer alan 69 ismin açık halinin MİT’e yazı yazılarak istenmesine karar verildiğini açıkladı. Mahkeme Başkanı Köksal Şengül’ün taleplerin ardından açıkladığı ara karar şöyle:

* Tutuksuz sanıklardan Ali Yiğit’in telefon görüşmelerinin ilgili kurumlardan istenmesine,
* Tutuksuz sanıklardan Kemal Kerinçsiz’in mahkeme heyetine sunduğu taleplerinin bazıların kabulüne,
* Aralarında İlhan Selçuk’un da bulunduğu bazı tutuksuz sanıkların mazeretlerinin kabulüne,
* 9 nolu gizli tanığın ifadelerini eksik bölümlerini isteyen sanık Kemal Kerinçsiz’in talebinin kabulüne,
* Tutuksuz sanık Ayşe Asuman Özdemir’in mahkemeye getirilmesine,
* Danıştay saldırısından dolayı Sincan cezaevinde tutuklu bulunan ve Ergenekon davası tanığı Osman Yıldırım’ın cezaevinde kimler tarafından ziyaret edildiği talebinin reddine,
* aloihbar.org ve ulusalihanet.org adlı internet sitelerinin teknik takibe alınıp alınmadığının emniyete MIT ve jandarmaya sorulmasına,
* Tutuklu sanık Hayrettin Ertekin in kendine ait bilgisayarı cezaevine getirtme talebinin cezaevine yönetimine bildirilmesine,
* Tutuklu sanık Emin Gürses’in gözaltına alındığında el konulan flash belleğinde bulunan ders notlarının kendisine verilmesine, karar verildi.”

Maaş günü rötarı

Kararların açıklanmasının ardından Şengün, 15’inci duruşmanın, 18 Kasım Salı günü yapılmasına karar verdiklerini açıkladı. Şengün’ün duruşma gününü açıklamasının ardından salondaki sanık ve avukatları, bir sonraki duruşmanın neden 17 Kasım Pazartesi günü yapılmadığını sordu. Başkan Şengün de “Malum maaş günü” yanıtını verdi.

Kaynak
Halk tarafından devlete "Sen bana hizmet etmek için varsın, bunun ötesinde senin bir anlamın yok" dendiğinde herşey yoluna girecektir...

(Osman Pamukoğlu)
Kullanıcı küçük betizi
Pınar
Üye
Üye
 
İletiler: 1380
Kayıt: Çrş Haz 06, 2007 7:47


Şu dizine dön: Haberler

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x