Kütahya-Eskişehir Savaşları
Mustafa Kemal, Kütahya-Eskişehir yenilgisinden sonra cepheye geldi ve kararlı tutumuyla, sorumluluğu “Hükümet Başkanı olarak” üzerine aldı. Ordu, yitik vermeden Sakarya’nın doğusuna çekilecek ve orada konuşlanacaktı. Orduya ve halka güveninin değişmediğini gösteren bir dirilik, savaşın zaferle sonuçlanacağından kuşkusu olmayan bir kararlılık içindeydi. Söz ve davranışları, kararları, hatta yalnızca cepheye gelmiş olması bile, yenilginin acısını yaşayan orduya canlılık getirmişti. Komutanları ve her rütbeden subaylarıyla konuşuyor; “Ne olursa olsun bu ülkede kalacağız. Vatanımızın her zerresini savunacağız. En uzak sınırlarına kadar çarpışarak, topraklarımızın altında can vereceğiz” diyerek, onları savaşın yeni aşamalarına hazırlıyordu.
Şaşırtan Gerçek
İnönü Savaşları, yalnızca Yunalıları değil İngiltere başta olmak üzere Avrupalıların tümünü şaşkına çevirdi. Balkan savaşlarından beri sürekli savaş içinde olan, herşeyini yitirmiş, ordusu dağıtılmış bu yoksul halk; Yunan Ordusu gibi para ve silah sorunu olmayan, Batının desteğini almış, donanımlı bir orduyu yenebilecek bir askeri gücü nasıl yaratabilmiş, bu gücü nasıl ordu haline getirmişti.
Avrupa’nın İnönü’nde gördüğü gerçek, Türklerin hala savaşabileceği, üstelik bunu büyük bir ustalıkla yapabileceğiydi. Anadolu’daki Türk egemenliğine yönelik yokedici politika yara almış, kolay başarı beklentisinde kuşkular oluşmuştu.
Kuşkudan Kaygıya
Yunan Ordusu’nun, “Anadolu sorununu çözmek için” verilen görevi başaracağından emin olan Bağlaşık Devletler, özellikle İngiltere, kaygılanmaya başlamıştı. Türkler, görüşmeye çağrılmalı ve Sevr koşullarında küçük biçimsel değişiklikler yapılarak Ankara durdurulmalıydı.
Tehdit ve kandırmaya dayalı görüşme alışkanlığı, Osmanlı hükümetlerine karşı onlarca yıl uygulanan ve sonuç alınan bir Batı politikasıydı. Aynı tutum sürdürülecek, olanaksızlıklar içindeki Ankara, önemsiz birkaç ödünle silah bırakmaya ikna edilecekti.
Kararlılık
Ankara, savaştaki kararlılığını, Londra Konferansı adı verilen kandırma görüşmelerinde de ortaya koydu ve Anadolu’nun boşaltılmasını istedi. Türkiye’nin Avrupa’daki sınırı savaş öncesindeki duruma getirilmeli, Boğazlar’daki Türk egemenliği kabul edilmeli, bağlaşık güçler İstanbul’dan çekilmeliydi.
TBMM, Kurul Başkanı Bekir Sami Bey’in hükümete danışmadan imzaladığı ticari anlaşmaları iptal etmişti. Konferans, Ankara’nın askeri başarıyla yetinmeyeceği ve ekonomik bağımsızlığa yöneleceğini gösteriyordu. Kuşku duyulan gerçek çekince buydu.
Lloyd George
Lloyd George’un, bu gerçeği kabul etmesi, seçtiği ve uyguladığı politika nedeniyle olası değildi. Yakın çevresinden de gelse hiçbir öneriyi dinlemiyor, “Ankara’daki asilere” boyun eğmenin Britanya İmparatorluğu’nun sonunu hazırlayacağını ileri sürerek, “Kemalist milliyetçilerin” yok edilmesinden başka bir çıkar yolun olmadığını söylüyordu.
Ankara’nın Moskova’yla anlaşmasını, “yasamsal tehlike” olarak görüyor ve bu anlaşmaya “çılgın bir öfke” duyuyordu. Kullanacağı tek askeri güç olan Yunanlılara yönelmesi, onlara daha çok yardım ederek, başarılı olmaları için çalışması kaçınılmazdı.
Yunan Hükümeti de bunu bekliyor ve “Büyük adam (Lloyd George y.n.) bizimle beraberdir, ne yapar yapar bize yine yardım eder” 1 diyerek, kendilerine bir şans ve daha çok destek verilmesini istiyordu. Lloyd George, zaman yitirmedi, gereken yardımı yapacağını söyleyerek, Yunan Ordusu’nu yeniden harekete geçirdi.
Yardım ve Sadırı
Yunan Hükümeti, umduğundan da fazla yardım sözü alarak, Anadolu’nun içlerine yönelen yeni bir askeri harekata girişti. Birinci İnönü Savaşı’ndan iki ay sonra, 23 Mart 1921’de Bursa ve Uşak’tan saldırıya geçti. Ancak, yine ummadıkları sert bir direnişle karşılaştılar. Özellikle Eskişehir önlerindeki dik kayalıklarda konuşlanan Türk topçusu şaşırtıcı bir ustalıkla Yunan birliklerini vuruyordu.
“Kötü” Seçim
İnönü’nde iki kez yenilen Yunan Ordusu, Bursa yönündeki eski mevzilerine çekilmişti. “Dönüşü olmayan bir yola giren” 2 Lloyd George ve Yunan Kralı Constantine, umutsuz amaçlarından vazgeçmedikleri gibi, Churchill’in söylemiyle, “akla gelebilecek durumların en kötüsünü” seçtiler. “Antik Çağ’dan beri görülmemiş büyüklükte bir sefere kalkışıp, sert ve engebeli bir ülkenin içlerine doğru ilerleyerek” 3 Türkler’in işini Ankara’da bitirmeye karar verdiler.
Constantine, 13 Haziran’da İzmir’e geldi ve “bir Haçlı komutanı gibi karşılandı.” 4 Hareketinden önce, Atina’da yayınladığı bildiride şöyle diyordu: “Ordunun başına geçmek için, Helenizmin yüzyıllardan beri mücadele ettiği topraklara gidiyorum. Tanrının yardımıyla kutsal zafere doğru, karşısında durulmaz bir biçimde ilerleyen ırkımızın savaşını taçlandıracağım. Gittiğim topraklardaki bugünkü egemenliğimiz, eski zamanlardaki atalarımız gibi; en yüksek hürriyet, eşitlik ve adalet ülküsünün gerçekleşmesini sağlayacaktır.” 5
Büyük Hazırlık
Yunan Ordusu, İkinci İnönü yenilgisinden sonraki üç ay içinde, silah, donanım ve asker bakımından güçlendirildi. Yunanistan’da genel seferberlik ilan edildi, 18-45 yaş arasındaki tüm erkekler silah altına çağrıldı, yeni vergiler kondu. Uluslararası gelenekler çiğnenerek, işgal altında tutulan Batı Anadolu ve Trakya’da Osmanlı yurttaşı yerli Rumlar silah altına alındı. 6
İngiltere, Yunan Ordusu’na silah, cephane, donanım ve uçak sağladı. Asker ve silah gücü olarak, iki ordu arasındaki ara açıldı (Tüfek 88 000/40 000, makineli tüfek 7000/700, top 300/ 177). 7
Yunan Ordusu’nun arkasında, Eskişehir-Afyon hattıyla bağlı iki demiryolu, sahillerin tümünü kullanacağı deniz yolu ve 500 kamyonla 3000 at arabası varken 8 , Türk Ordusun’da taşıma; “köylülerin kağnıları, eşekler, develer ve erkekleri askerdeki kadınların sırtlarıyla” 9 yapılıyordu. Anadolu’da, sağlam yük hayvanı, en değerli mal durumuna gelmişti. Yakup Kadri’nin (Karaosmanoğlu) söylemiyle “Ankara’da bir uyuz eşek bile küheylan (soylu Arap atı y.n.) kadar değerli” olmuştu. 10 Büyük Millet Meclisi o günlerde, genel seferberlik ilan edecek durumda değildi. 11 Gereksinimler çok, olanaklar yetersizdi.
Saldırı
Yunan Ordusu, 10 Temmuz 1921’de, Bursa’dan Kütahya ve Eskişehir’e, Uşak’tan Afyon’a doğru güçlü bir saldırı başlattı. Önce Afyon, daha sonra Kütahya ele geçirildi ve Eskişehir-Ankara arasındaki ulaşım yolları denetim altına alındı.
Karargahını Eskişehir yakınında kurmuş olan İsmet Paşa güç duruma düşmüş, kenti boşaltma sorumluluğuyla karşı karşıya kalmıştı. Düşman, Eskişehir’e yaklaşıyordu ve Altıntaş yenilgisi onu çok sarsmıştı. Ordu’nun çok sevdiği 4.Tümen Komutanı Albay Nazım Bey şehit düşmüştü.
Karar veremiyordu. Ya direnilip Eskişehir savunulacak, ki bu ordunun belki de yok olması demekti; ya da Ankara’ya doğru çekilinecekti, bu ise İnönü Savaşları’nın etkisinin ortadan kalkması demekti.
Mustafa Kemal ve Önlem
“Her zaman uyanık ve hareketli bir hesap adamı” 12 olan Mustafa Kemal, hemen Batı cephesi karargahına geldi. Önce, çok üzgün olan İsmet Paşa ve karargah subaylarını yüreklendirdi, onlara güç verdi. Sonra “haritalara ve raporlara baktı”. Durum iyi değildi.
Kararlı tutumuyla, sorumluluğu “Hükümet Başkanı olarak” üzerine aldı. Ordu, yitik vermeden Sakarya’nın doğusuna çekilecek ve orada konuşlanacaktı. Orduya ve halka güveninin değişmediğini gösteren bir dirilik, savaşın zaferle sonuçlanacağından kuşkusu olmayan bir kararlılık içindeydi. Söz ve davranışları, kararları, hatta yalnızca cepheye gelmiş olması bile, yenilginin acısını yaşayan orduya canlılık getirmişti.
Komutanları ve her rütbeden subaylarıyla konuşuyor; “Ne olursa olsun bu ülkede kalacağız. Vatanımızın her zerresini savunacağız. En uzak sınırlarına kadar çarpışarak, topraklarımızın altında can vereceğiz” diyerek, onları savaşın yeni aşamalarına hazırlıyordu. 13
Bilgi ve Güven
Cepheye gelmesinin ve konuşmalarının etkisi, ordunun tüm birimlerine hemen yayıldı. Herkese yeni bir savaşım gücü ve belki de eskisinden yüksek bir kararlılık gelmişti. “Önemli olan düşmanın ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmektir... Çekilirken peşimizden gelirlerse işleri zorlaşacaktır... Buna karşılık bizim ordumuz daha elverişli koşullarda bulunacaktır” diyor, o konuştukça komutanlarına “güven geliyordu.” 14
Düşman silahça “önemli derecede üstündü”; ordunun eksikliklerinin tamamlanması için “genel seferberlik yapılmamıştı”; taşıt yetersizliği nedeniyle “tümenlerin hareket gücü yoktu” eksiklerin giderilmesi ve “yeni orduyu kurmak için zaman kazanmak” gerekiyordu. 15
Eylem Yönergesi
İsmet Paşa’ya bir genel harekat yönergesi vererek Ankara’ya döndü. Yönergede şunları söylüyordu. “Tüm birlikleri, Eskişehir’in Kuzey ve Güney’inde topladıktan sonra, düşman ordusuyla araya büyük bir mesafe koymak gerekir. Böylece ordunun düzenlenmesi, toparlanması ve yeniden güç kazanması mümkün olacaktır. Bunun için Sakarya’nın Doğusuna kadar çekilmek doğrudur. Düşman, durmaksızın arkamızdan gelirse, harekat üslerinden uzaklaşacak ve yeni menzil hatları kurmak zorunda kalacaktır. Herhalde beklemediği birçok güçlükle karşılaşacak, bizim ordumuz ise toplu halde bulunacak ve daha uygun şartlara sahip olacaktır. Bu davranışımızın en büyük sakıncası, Eskişehir gibi önemli bir yeri ve büyük bir toprağı düşmana bırakmaktan dolayı, halk üzerinde doğabilecek manevi sarsıntıdır. Fakat az zaman sonra, elde edebileceğimiz başarılı sonuçlarla, bu sakıncalar kendiliğinden giderilmiş olacaktır. Askerliğin gereklerini tereddütsüz uygulayalım. Diğer sakıncalara nasıl olsa karşı koyabiliriz.” 16
1 “Atatürk” L. Kinross, Altın Kit. Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.313
2 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.Cilt, T.T.K. Yay., 4.Bas., 1989, sf.777
3 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kit. Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.317-318
4 “Anadolu İhtilali” Sebahattin Selek, II.Cilt, Kastaş A.Ş. Yay., 8.Bas., İst.-1987, sf.632
5 a.g.e. sf.632-633
6 “Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan Kitap, İstanbul-1999, sf.256
7 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri-IV” Kaynak Yay., 3.Bas, 2001, sf.98
8 “Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan Kitap, İst.-1999, sf.256
9 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri-IV” Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.98
10 “Anadolu İhtilali” S.Selek, II.Cilt, Kastaş A.Ş.Yay., 8.Bas., 1987, sf.673 -674
11 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.Cilt, T.T.K. Yay., 4.Bas., 1989, sf.813
12 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.474
13 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kit.Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.320
14 a.g.e. sf. 321 ve Nutuk II.Cilt, sf.813
15 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.Cilt, T.T.K. Yay., 4.Bas., 1989, sf.813
16 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.Cilt T.T.K. Yay., 4.Bas., 1989, sf.813-815
Metin AYDOĞAN, 5 Eylül 2015