(Ankara’daki son patlamadan bir kaç saat önce yazılmış bir yazı.)
Kutu Açıldı!
Asker, bunların silahlılarıyla uğraşırken, vatana ihanet suçunu işleyen, sivil görünümlü terör örgütü yandaşlarıyla da biz uğraşmalıyız. Örneğin, işte onların önde gelenleri, filmciler; bir bildiriyle kendilerini açık etmişler, toplumu bölücünün mikrobuyla zehirlemeye soyunmuşlar. Görmezden, bilmezden mi geleceğiz, eli kanlı yoldaşlarını, sanatçı, sinemacı kimliğiyle teröriste sarılanları? Aptal yerine konulmaya devam mı edeceğiz? Bunlar, televizyon bağımlılarını yakalayıp onların beyinlerini uyuşturanlar, akılları karıştıranlar, filmleriyle, dedikleriyle, yapıp ettikleriyle bölücülüğe hizmet edenler, eli silahlılar kadar tehlikeli değil mi?
Kendileri küçük ama etki alanları ne yazık ki büyük bu sinemacıların. Görsel iletişim ellerinde...
Çağımız iletişim, bilişim çağı. Ekran gücünü elinde tutanlar, bir anda toplumun algısını yönlendirebiliyor, toplumu uyuşturucu almıştan beter edebiliyor! Bazı kişileri, gözümüze soka soka, her filmi onlara çevirttire çevirttire, ekranlarda suretlerini (görüntü) döndüre döndüre halkı o surata alıştırıyor, değmez kişileri - nedense hepsi de bölücü sever çıkıyor bunların - ünlendiriyor, evlerimize sokuyor, sonra da bu vatan hainlerinin ünlü sanatçı maskesi altında, yapıp ettiklerini, kusmuklarını çaktırmadan bize yedirtiyorlar. Bunların “ağız ishallerini” yıllarca, içlerindeki pisliği, Cumhuriyetimize kinlerini, bölücülere desteklerini bilmeden şarkı niyetine dinledik... Kimisinin böğürtülerini türküden saydık, müziğimizin yozlaştırılmasına aldırmadık... Bizi aşağılayan gülmecelerine güldük... Ülkemizi bölmek isteyenlerin yandaşı, ta o zamanlar bir bölgemize başka ad vererek amaçlarını toplantılarda diyen, çevirdiği filmlerle içinin zehirini sezdirmeden beyinlere şırıngalayan Yılmaz Güney gibileri kral saydık... Bunlar öyle vuruyorlar ki algıya, biri, Atatürk’ün izindeyim diyor her iki sözünde, sonra bir bakıyorsun Yılmaz Güney şöyle demişti diye yargıç katilinin bir sözünü sana dayıyor... İşte en tehlikeli zehir böylesi. Katiline aşık edilmen, hainini, bölücünü sevmen, ülkeni yıkmaya niyetlenene aldırış etmez olman... Duyarsızlaşman...
Bir magazin gazetecisi (Sema Denker) geçenlerde demiş ki: “Dizi sektöründe çete var.” Bu sözünü şöyle açıklamış: “Dışardan hiç kimseyi içlerine almıyorlar.” Sonra sormuş: “Neden ekranda sürekli aynı kişileri (oyuncu - senarist – yönetmen – yapımcı) görüyoruz. Çok iyi oldukları için mi?"
En sonunda bu konuya parmak atıldı. Kapalı kutu açıldı.
Darısı belleğimizin açılmasına... Gözümüzdeki perdenin kaldırılmasına...
Geçen ay, “Barış İçin Sinemacılar” adıyla dört yüzü aşkın sinemacı bir bildiri yayınlamış, dolaylı olarak Pkk adlı kanlı terör örgütünün yanında olduklarını bildirmişler. Adlara bir bakıyorsun, bizim beslediklerimiz, yıllardır yaptıkları pis kokulu, bayat, içi mikroplu yemeklerini yediklerimiz, adlarını ünlü ettiklerimiz, ceplerini parayla doldurduklarımız...
Adlarının arkasına yönetmen demişler, senarist demişler, yapımcı demişler; kameraman, ışıkçı gibi birilerini de imzacı sayısı artsın diye aralara katmışlar. Hepsi dizi dünyasını, film dünyasını avuçlarına almışlar. Bunların haberini, ad listesini şöyle yayınladı ulusalcı gazeteler:
“Pkk’ya destek veren ünlüler.”
“Bizler Türkiyeli sinemacılar olarak, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin, 11 Ocak 2016 tarihinde hükümete yaptığı barış ve müzakere çağrısına destek veriyoruz.”
Bildirileri böyle başlıyor. Gerisini okumasak da olur. Bunlar, “Türkiyeli sinemacılar”mış. Yesinler sizin ”iyeli”liğinizi!
Ya Türk sinemacısı olursun ya başka bir ulusun sinemacısı!
Böyle denebilir mi? Devletinin ulusunun adı neyse, kişi o ulusun sinemacısıdır! Ülkemizde Türkçeden başka bir dil mi var? Başka bir ulus mu var? Var da biz mi duymadık? Kendine has binlerce sözcüğü var mı sorusunu bir yana bırakalım, en azından başka dilden çalınmamış birkaç yüz sözcüğü, tarihte bir abecesi, kendine has bir dilbilgisi, bilim kitapları, yayınları, eğitiminin yapıldığı okulları, üniversiteleri, bilim insanları, geçmişi, geleceği olan bir dil mi bulmuş bir yerde bu sinemacılar? Sonra o buldukları dili (!) konuşan bir ulusa rastlamışlar demek bir yerlerde. Kuzey Irak’taki, ülkeleri Amerikan eliyle bölündüğünde, dilsizlikten İngilizceyi eğitim dili seçen, yerel ağızlarıyla eğitim yapamayan, ağızlarının yetersizliğini, ilkelliğini böylece bir iyice anlayan Amerikancı Barzanileri hiç mi gözleri görmemiş?
“İyeli” saydıklarına göre kendilerini, bu akla göre, ülkemiz, toplama bir ulus. Bir sürü beylik, şahlık, derebeylik, kabile, sultanlık birleşti, 1923’te masa üstünde İngiliz cetveliyle çizilen bir devlet kurdu sanki büyük önderimiz Atatürk ve silah arkadaşları, büyük Türk ulusu. Şimdi de bu beylikler ayrılacaklar, ne demezsiniz hepsinin ayrı bir dili var, kültürü var, ulusu var bu beyliklerin... Hayale bak, dön gerçeğe bak... Akılsız kafaya, deliye bak: Türk vatandaşının adı “iyeli” olacak, ulusu olmayan ülkelere döndürecekler Türkiye Cumhuriyetini bu beyin özürlülere bakarsanız... İtalyan’a İtalyan denecek, Alman’a Alman, İspanyol’a İspanyol... İngiliz hep İngiliz kalacak... Bulgar bile Bulgar diye bilinecek... Yunan, Yunan... Bize ise Türk denmeyecek öyle mi? Bizi yelliyecekler, tarihten beri var olan bir ulusun - Osmanlı anayasasında bile dil Türkçeydi, Meclis’e girme için Türkçe bilme şartı vardı - ulusal egemenliğine son verilecek, devletin kurucusu Türk, yayılmacı maşası terörist ve işbirlikçileri istedi diye, Türkiyeli edilecek ha!
Bunu yalnızca siz dersiniz! Dünyaya nasıl dedirteceksiniz a akıllım? Batı’nın ders kitaplarına bakın, Osmanlı denmez Osmanlı devletine, Türk devleti denir, savaşlardan söz ederlerken yeniçeri denmez eski askere, Türkler derler. Bir eşyayı diyecekler: Türk kilimi, Türk halısı. Bir yiyecek: Türk kahvesi, Türk çayı. Bir tavır söz konusuysa: Türk gücü, Türk konukseverliği. Yurtdışında başbakanın adı: Türk başbakanı. Denizde balıkçı: Türk balıkçı. Ya bale eserlerinde ne demişler Türk’e?
“ Gönlü Yüce Türk.”
Türk’le ilgili her kavramın adına Türk demiştir Batılı:
Atatürk, en büyük Türk, demektir, bunu herkes bilir, eğitimli eğitimsiz kime sorsanız yurtdışında en büyük Türk’ü, sizi şaşırtarak Atatürk adını söylerler. Adı üstünde çok tartışılan Nazım Hikmet’e, ister sevelim, ister sevmeyelim, dünyanın her yerinde, adını duyan, Türk şairi der. Türk’ü kötüleyerek, Türk ulusuna iftira atarak Nobel ödülü alan, en son yazdığı romanıyla - Kırmızı saçlı bilmem ne adlı - Türkleri sapık gösteren, iğrenç öyküler anlatarak ilgi çekmek isteyen O. Pamuk’un adı, kime sorarsanız sorun Batı’da, Türk yazarıdır. HDP’ye yani Pkk terör örgütüne oy vermesiyle övünen, bundan pişmanlık duymadığını söyleyen bu kişi bile kendine “Türkiyeli” dedirtemiyor, tarih boyunca böyle bir kavram hiç olmamış çünkü. Bilmeyen mi var:
“Türk vatanı Türkiye.” “Türkiye Türklerindir.”
Yüce önderimiz tarihe bu notu düşmüştür:
“Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.”
Siz ise “iyeli” oluvermişsiniz. İyi, siz dediniz oldu! Aferin! Bu yaşta bu akıl...
Hay sizin yönetmenliğinize, senaristliğize, filmciliğinize, yapımcılığınıza!.. Sizin ardınız sıra giden, oyuncuyum diye ortalıkta dolaşan omurgasızların tümüne yazıklar olsun!
Her iki addan biri yönetmen, bu imzalı listede!
Elikanlı bir örgütü desteklemekten, elikanlıların döktüğü kanlara ortak olmaktan çekinmeyen, insanlıktan çıkmış canavarlar!
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk dendiğini bilmeyen şaşkolozlar, Türklükten “iyeli”liğe dönüşmüşler. Bir iki tane de değiller, tam dört yüz imzacı imişler. Çete de çeteymiş hani. Aralarına gerçek sanatçıyı, yurtseveri, vatanını milletini seveni, Türk’üm doğruyum” diye “And” içeni, “Ne mutlu Türk’üm diyeni, Atatürk’ün gençliğe hitabındaki “Muhtaç olduğu kudret, damarlarındaki asil kanda mevcut olanı, bu alana, bu işyerine yaklaştırırlar mı?
Para kazanan, parasıyla tepemizde yayılan, ülkemizin kültürüne, eğlencesine, dinlenmesine, algısına, yaşamına hükmeden filmciler! Türkiye Cumhuriyeti’nin okullarıyla adam olan, sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini dinamitlemeye kalkışan bölücü destekçileri... Cumhuriyet karşıtları!
Bayan gazeteci bunların çete gibi olduğunu aralarına dışardan kimseyi almadıklarını demiş, işin bu yönünü tam ortaya koymamış ama işin artık saklanacak, gizlenecek nesi kaldı...
Dün Salı idi. Meclis’te konuşmaların yapıldığı, parti başkanlarının gruplarında esip kükrediği gün.
Devlet Bahçeli, “ Katil her yerde katil.... Terörist her yerde teröristtir.” diyor iktidarın, bir Suriye’deki Pkk kardeşi Pyd adlı terör örgütünün teröristine yaklaşmasını, bir onlara ters dönmüş gibi yapmasını yererken. Hepimizin içinden geçirdiği, dost ortamında dediklerimizi diyor, bir de örnek veriyor. Ne bir romandan, ne bilinen bir öyküden, eski filmlerden veriyor örneği.
“Bahçeli’den Davutoğlu’na film önerisi” başlığıyla bu haber, haber belgeliklerinde yerini aldı. Bahçeli şöyle seslenmiş: “Kibar Feyzo’daki Maho Ağa’yı incele!”
Başka işimiz kalmadı, eski filmlerden feyz alacağız... Maho rolündeki bölücüyü, HDP destekçisi ünlüyü yeniden izleyecek ondan bir şeyler öğreneceğiz...
En son Erzurum’daki bir mahkememiz gerekçeli kararına şu olguyu yazarak ulusumuzu bilgilendirdi:
“HDP”, terör örgütü Pkk’ya destek veren bir partidir.”
Yani neymiş? Ha Pkk terör örgütü, ha onu destekleyen, suçlarına, döktüğü kanlarına, amaçlarına katılan HDP adlı bölücü partisi.
Halkımız kulağını gözünü kapıyor, vatana ihanet edenleri bilmezlikten geliyor ki sanatçı oyuncu şarkıcı, yönetmen, yazar gazeteci adı altında bölücülük yapan yani terör örgütü Pkk’nın partisi HDP’yi destekleyenler ortalıkta cirit atıyor. Dizilerde, sunumlarda, söyleşilerde, eğlencelerde, şarkılarda türkülerde hep onlar... Aynı kişiler...
Bilgisayar kullananlar, azıcık kitap yalamışlar, bu listeyi iyi saklamalı. Boş verdikçe olmuyor: Bir filmin, bir izlencenin yönetmenini bilmek çok mu zor? İmzacının işiyse izlediği gösteri, televizyonunu kapatsın. Komşusuna da kapattırsın, tanıdıklarına, sözünü dinleyenlere, uzak yakın ulaşabildiklerine ulaşsın... Çetenin sanatçılarını(?), Pkk severleri, ulusuna ihanet edenleri iyi öğrensin, ekranda bunları gördüğü an o ekranı karartsın... Bunların çektiği filmleri çöpe attırırsın böylece.
Oturup sonumuzu beklemektense, bir an önce tavrımızı koymak, çetelerin para musluğunu kesmek, bölücüleri elleri böğürlerinde dımdızlak ortada bırakmak daha iyi değil midir?
Sustukça bu çete yeniden başka şekillerde önümüze sürülecek, yeni dümenlerde kullanılacak. “Açılım” kalındığı yerden bunların yardımıyla sürdürülecek... Dünden bir haber:
“AKP’nin “sanatçıları” bir komisyonda toplanarak harekete geçecek. Terörle mücadele... gibi toplumsal sorunların çözümünde etkin rol almaları için... Listede Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit, Necati Şaşmaz ve Hülya Avşar gibi isimlerin olması bekleniyor.”
Feza Tiryaki, 17 Şubat 2016
http://www.habervitrini.com/gundem/iste ... ci-900533/