Kuvayi Milliye’nin Rizeli Kahramanlarına Saygılarımla...
Kuvayi Milliye’nin önemli bir grubu Rizelidir, bilinir. İpsiz Recep’in onursal lideri olduğu bu grubun adı Sahil Müfrezesiydi. Müfrezenin iki kahramanı mahalle komşumuzdur; Milis Yüzbaşı İpsiz Recep (Gürses) ve Topçu Yüzbaşı Süleyman Asaf (Mercan).
Süleyman Asaf’ın yeğeni Cevdet Mercan dedeyi(94 yaş) geçtiğimiz ay toprağa verdik. Onun taziyesinde Süleyman Asaf’ı gün ışığına çıkartan tarihçi Yakup Özkan ile karşılaştık, duvardaki Kuvayi Milliye fotoğrafları üzerine konuştuk.
Çanakkale, Sakarya ve Dumlupınar muharebelerinin ünlü topçu yüzbaşısı Süleyman Asaf bu evin büyük amcasıydı. Çanakkale’de bir İngiliz topunu teslim almış, topun önünde hatıra fotoğrafı çektirmiş, o resim salonun duvarından bize bakıyordu. Bir diğer fotoğraf Sahil Müfrezesi, bir diğeri Çanakkale’de tabur imamı büyük dede Galip Efendi...
Tarih öğretmeni Yakup Özkan Rize Lisesinde müdürken komşumuz Cevdet emicenin (Rize şivesiyle Amca) anlattıklarından yola çıkarak önemli bir araştırma yaptı, şehitlikleri gezdi, Dumlupınar şehitliğindeki kitabede Süleyman Asaf’ın adını buldu. Aile fotoğraflarındaki eski yazıları çevirdi, bir dosyada topladı, arşivine koydu. Bu görüşmemizde arşivindeki o belgeleri istedim, aşağıda bazılarını bulacaksınız.
Sahil Müfrezesinin hatıra fotoğrafının arkasında eski yazıyla kim oldukları yazıyor. Resimde ellerinin üzerine konulan numaralardan kim olduklarını anlıyoruz. Önde oturan onursal başkan Milis Yüzbaşı İpsiz Recep (Gürses), ayakta sağdan 2. kişi Topçu Yüzbaşı Süleyman Asaf (Mercan).
1- 43.alay 1.Tabur onursal kumandanı İpsiz Recep
2- 43.Alay 1.Tabur 1.Bölük kumandanı Mülazım-i Evvel Süleyman Asaf Efendi
3- Kansız Ali (En namdar ve en namuslu eşkiya)
4- Sürmeneli Salih Çavuş
5- Çete Reisi Altıkan Mehmet Ağa
6- Mehmet Ağanın biraderi Osman
At üzerinde Süleyman Asaf, Çanakkale’de esir aldığı İngiliz topunun önünde:
Resmin arkasına “Esir aldığım bu topu kendime alıkoyamam, artık o devletimindir, bari hatıra fotoğraf çektireyim” mealinde hoş bir şey yazmış.
Kardeşiyle birlikte çekilmiş aşağıdaki fotoğrafın arkasına şunu yazmış:
“Sevgili Pederime Takdim, 17 Mayıs 1917, 15.Kolordu Kumandan Yaveri Mülazım-i Evvel Süleyman Âsaf”
Aile fotoğrafında babaları tabur imamı Galip Efendi ortada, sol başta genç subay Süleyman Asaf ve sağ başta Van’da Ermeni isyancılarla savaşırken şehit edilen büyük oğlu Osmanlı zabiti Ahmet Beyi görüyoruz.
Bu fotoğraf Galip Efendinin Cumhuriyet döneminde Paşa olan bir torunu tarafından tarihçi Yakup Özkan’a verilmiştir. Ailede büyük dede baş müderris Koratacı Necati Efendiye ait bir fotoğraf yok. Bugün Mercan soyadını almış olan bu aileyi kendi aramızda konuşurken “Galibunkiler” deriz.
Yeni kuşaktan Galibun Necati, mahallenin adı olan İslampaşa İlkokulunu onarmış, karşılık olarak Süleyman Asaf adını salona vermelerini istemiş, gururla anlattı. Yıllar sonra ilkokulu burada okumuş olan ve Süleyman Asaf’ın kim olduğunu bilen bir öğrenciyle karşılaşmış, bundan nasıl mutlu olduğunu anlattı.
.....
Yakup Özkan’ı bulmuşken ona “Atatürk 1924’de Rize’ye geldiğinde misafir kaldığı Mataracı Mehmet Efendi’nin evinde çekilmiş fotoğraflar nerde?” diye sordum. O resimleri şimdi müze olan bu evle ilgilenen Osman Mataracı’ya kendisi de sormuş. 1950’ye kadar resimle oradaydı, iktidar değiştiğinde “Bu resimler yüzünden başınıza sıkıntı açarsınız, onları kaldırın” diye bir şayia yayılmış, korkudan resimleri Kale Mahallesinde bir eve taşımış, o evdekiler de korkmuş, daha sonra gidip hepsini yakmış.
Bu hazin olayda, dönemin nasıl bir dönem olduğunu anlamak için önemli ipucu vardır. NATO’ya girmişiz, ABD istedi diye Kore’ye asker gönderiyoruz, Anti Komünizm ile Anti Kemalizm eş yürütülüyor, Köy Enstitüleri korkudan kapatılıyor, Barış Derneği kapatılıyor, yöneticilerinden Behice Boran hapse atılıyor, TKP tevkifleri devam ediyor, Nazım Hikmet kaçmak zorunda kalıyor, vs.
Mataracı Mehmet Efendi’nin Atatürk’le birlikte çekilmiş fotoğrafları yok edilirken Atatürk ile birlikte Rize’ye gelenler de yok oldu, unutturuldu, o evde Atatürk’e Kemençe çalanlar da, kahvesini yapanlar da, orada Kemal Paşa’yı ziyaret eden gençler de, ki içlerinde Atatürk’ün okuttuğu Muammer Morgül ve Fuat Morgül amcalarım vardı, bu mahallede en güzel yemek pişiren kadınların günler önceden nasıl hazırlandıkları da unutturuldu. O insanlar öyle korkutuldular ki anılarını bile anlatmaz oldular.
Mataracı Mehmet Efendi deyince aklımıza İstanbul’un Teşkilatı Mahsusa’sı gelecek. Atatürk’ün Şişli’deki evinin karşısında fırın işletiyordu, Atatürk cepheye giderken annesini ve Fikriye Zeyneb’ini ona emanet ediyordu, İngiliz konsolosluğuna girip çıkanları not ediyordu ve elbette Atatürk’ün Erkâni Harbiyesi Rizeli Miralay Mehmet Arif (Finci) ile dostluğu vardı, ki o da beraberinde Rize’ye gelmiş, Portakallık mahallesindeki akrabalarını ziyaret etmiş, Tuzcuoğulları konağın bahçesinde kahve içmişti. Bir yıl sonra İzmir
Mahkemesinde malüm kumpasa kurban gidecekti, kumpası hazırlayan Adıvar ailesi de İngiltere’ye kaçacaktı.
Ne tesadüf, bugün de Türk Ordusuna kumpas kuranlar İngiltere’ye kaçıyor.
Yazıyı hazırladığım günlerde güzel bir haber, İzmir Casusluk Davası “suç bulunamadığı” gerekçesiyle beş yıl sonra beraatle sonuçlandı. Yüzlerce subayımıza sürülen bu kara lekeyi aileleri ve Türk Ordusu şimdi nasıl temizleyecek?
Bakın, İzmir’de 1925’de Teşkilatı Mahsusa’nın öncü kadrolarına sürülen o kara lekeyi hala silemedik, değil mi?
Bugün Türk Emniyet güçleri de benzer bir korkuyla iş yapamaz hale getirilmiştir. Şöyle ki, küresel güçlerin elinde oyuncak ve ürkütücü bir Cemaat kavramı ile sindirildiler. Ki, yeni anayasa gelirse “Demokratik İslam açılımı” adı altında Diyanet kaldırılacak ve bu cemaat kendini ayrı bir din olarak ilan edecek, hatta baş imamı için Ankara Gölbaşı’da bir saray yaptırıldığının resimli haberleri dolaşıyor. http://www.ahaber.com.tr/galeri/turkiye ... yaz-sarayi
Şimdi paralel devlet geldi, sonra paralel dinler gelecek.
Polisimizi cemaatle irtibatlandırılmak korkusu sarmıştır. Bu korku imal edilmiş bir korkudur. Emniyet güçleri ortalıkta koca koca kamyonlarda dolaşan bombaları engelleyemez halde, neden PKK’nın mermisi hiç bitmiyor, diye soruyorsanız, bence nedeni emniyet güçlerine püskürtülen şu korku bombasıdır.
Türk toplumu elbette bundan da çıkış yolunu bulacaktır. Dedelerimiz öyle İngiliz oyunlarını bozdular ki, biz de bozarız.
2 Mart Rize’nin Kurtuluş Günüdür. Bugünkü yazımı günün anısına Rizeli kahraman şehitlerimize armağan ediyorum.