Kuvvacı Vaiz
Mehmet Akif’in Kurtuluş Savaşı Faaliyetleri
Kasım 1918’den itibaren Anadolu’nun ve Trakya’nın işgal edilmeye başlanması tüm vatanseverler gibi Mehmet Akif’i de derinden yaralamıştır. Akif o işgal günlerde İstanbul’da Sebilürreşad’da yayımladığı yazılarında teslimiyetçilere ve mandacılara inat halka sabır, ümit ve cesaret aşılamaya çalışmıştır. Örneğin, sansüre rağmen derginin 3 Nisan 1919 tarihli 402. sayısında yayımlanan “Bugünün Büyük Vazifesi” ve “İttihad-ı Milli” başlıklı yazılarla halka direniş çağrısı yapılmıştır.
“Bugünün Büyük Vazifesi” başlıklı yazıda bugünün görevinin, her türlü ihtirasları, nifakları bırakarak el birliği ile bir kurtuluş çaresi aramak olduğu belirtilmiştir. Yazıda ayrıca “Kurulan partilerin hiç biri milletin ruhunu temsil etmiyor” denilerek “partiler üstü” bir kurtuluş çaresinden söz edilmiştir. Aynı dergide yer alan Mehmet Akif’in bir şiiri de tamamen sansür edilmiştir.
15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalinden sonra İstanbul’daki pek çok yayın organı İngiliz veya Amerikan mandasını savunurken Akif’in başyazarlığından Sebilürreşad dergisi mandacılığa karşı çıkarak milletin kurtulabilmesi için bir an önce milli birlik sağlanması gerektiğini belirtmiştir.
10 Ekim 1919’da bazı sayfaları sansürlendiği için boş çıkan Sebilürreşad’da Akif'in “Hüsran” adlı şiiri yayımlanmıştır. 30 Ekim 1919 tarihli sayıda da “Yeis Yok” başlıklı şiiri yayımlanmıştır.
Akif, milli hareketin “Bir İttihatçılık hareketi” olduğunu söyleyenlere “Hayır! Artık buna da ittihatçılık denemez. Bu memleket meselesidir. Buna herkes el birliğiyle sarılmalıdır” yanıtını vermiştir.
13 Kasım 1918’de İstanbul’un fiilen işgali üzerine Süleyman Nazif, 9 Şubat 1919’da Hadisat gazetesinde “Kara Bir Gün” başlıklı bir yazıyla işgali kınamıştır. Fransız işgal kuvvetleri komutanı General D’Esperey, bu yazısından dolayı Süleyman Nazif’in idam edilmesini istemiştir. Süleyman Nazif son anda idamdan kurtulmuş, ancak Malta’ya sürgün edilmiştir. Süleyman Nazif Malta'’da “Son Nefesimle Hasbıhal” adlı bir şiir yazmıştır. Akif, Süleyman Nazif’in bu şiirine 15 Nisan 1921’de Ankara’da Taceddin Dergahı’nda “SüIeyman Nazif’e” adlı bir şiirle yanıt vermiştir. Akif, Süleyman Nazif’in “Kara Bir Gün” başlıklı yazısından övgüyle söz edip onun milletin elemlerini dünyaya duyurduğunu belirtmiştir.
“Ey tek kara gün dostu, bu hicranzede yurdun! / Sen milletin âlâmını dünyaya duyurdun, / En korkulu günlerde o müthiş kaleminle... / Takdis ederiz namını... / Lakin beni dinle;”
Mehmet Akif, 1920 yılı Ocak ayının son haftasında, yakın dostu Eşref Edip’le birlikte Kurtuluş Savaşı’na katılmak için Balıkesir’e gitmiştir. Burada İzmir’e Doğru gazetesini çıkaran Mustafa Necati ve Vasıf Çınar’ın isteği ile Zağanos Paşa Camii’nde bir vaaz vermiştir. Akif, 23 Ocak 1920’de Balıkesir’de Zağanos Paşa Camisi’ni dolduran cemaate -Cuma namazından sonra- şöyle seslenmiştir:
“Bu namert taarruza karşı koymak kadın, erkek, çoluk çocuk, genç, ihtiyar her fert için farz- ayn olduğu bir an olsun hatırdan çıkarılmamalıdır. Başta dini namus ve vatan olmak üzere bütün varlığımız tehlikeye düşmüş, düşman kapılarımıza kadar dayanmıştır. Bu durumda yapılacak şey, ayrılık, gayrılık gibi küçük mese1eleri bir tarafa bırakmak ve el birliğiyle bu namert istilayı biran önce geri püskürtmektir.”
İzmir’e Doğru, Akif’in 23 Ocak’taki konuşmasını 1 Şubat’ta yayımlamıştır. Söz konusu konuşmanın özeti 12 Şubat 1920’de Sebilürreşat’da yayımlanmıştır. Akif’in konuşmasına başlarken okuduğu şiir, Yunus Nadi’nin İstanbul’da çıkardığı Yenigün’de, konuşmanın tamamı ise Atatürk’ün Sivas’ta çıkarttığı İrade-i Milliye’de yayımlanmıştır. 4 sayfalık İrade-i Milliye gazetesinin tam 2 sayfasını bu konuşmaya ayırması dikkat çekicidir. Akif’in, halkı düşmana karşı direnişe çağıran bu Balıkesir konuşmasının metni İstanbul’da çıkan Sebilürreşad dergisinde yayımlanınca hem dergisi sansür edilmiş hem de kendisi takibe alınmıştır.
Aynı Zağanos Paşa Camisi’nin minberine üç yıl sonra, 1923’te bu sefer Atatürk çıkacak ve “Allah birdir. Şanı büyüktür..” diye başlayan meşhur Balıkesir Hutbesi’ni verecektir. Akif’in Balıkesir’deki faaliyetleri ile daha 1920 yılının ilk aylarından itibaren milli hareketin öncülerinden Mustafa Necati, Yunus Nadi ve Atatürk’le fikir ve eylem birliği içinde olduğu görülmektedir. 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilmesi üzerine Atatürk, Mehmet Akif’i Ankara’ya davet etmiştir. Atatürk, “Burada ulemaya ihtiyaç vardır. Ali Bey’le görüşülerek Hoca Fatin, şair Mehmed Akif Efendilerin ve sair tensip edileceklerin sürati şevkleri.” şeklindeki telgrafıyla Akif’i Ankara’ya çağırmıştır. Atatürk, ayrıca 1920 yılı Nisan ayı başlarında Ali Şükrü Bey aracılığıyla da Akif’i Ankara’ya davet etmiştir. Eşref Edip’in anlatımıyla, “...merhum Akif’le idarehanede konuşuyorken merhum Ali Şükrü Bey geldi. ‘Haydi, hazırlanın gidiyoruz’ dedi. ‘Nereye?’ dedik. ‘Ankara’ya. Oradan sizi çağırıyorlar. Paşa sizi istiyor. Sebilürreşad’ın Ankara’da neşrini istiyor. Sehilürreşad’ın Ankara’da intişarı milli hareketin manevi cephesini kuvvetlendirecektir’. Akif’le bakıştık. Ali Şükrü kati bir lisanla: ‘Hiç düşünmeyiniz, gideceğiz, herhalde gideceğiz...”
Atatürk’ün bu çağrısı üzerine Akif arkadaşı Eşref Edip’e, “Artık burada duracak zaman değildir, gidip çalışmak lazım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire ihtiyaç varmış, çağırıyorlar, mutlaka gitmeliyiz. Ben yarın Ankara’ya hareket ediyorum. Kimsenin haberi olmasın. Sen de idarehanenin işlerini derle ropla, Sebilürreşad klişesini al, arkamdan gel...” diyerek Ankara’ya gitmek için hazırlıklara başlamıştır.
Akif, 10 Nisan 1920’de 12 yaşındaki büyük oğlu Emin’i yanına alarak Ali Şükrü Bey’le buluşup Ankara’ya doğru yola çıkmıştır. TBMM’nin açılışından bir gün sonra, 24 Nisan 1920’de Ankara’ya ulaşmıştır. Oğlunun anlattığına göre Meclis önünde Akif’le karşılaşan Atatürk: “Sizi bekliyordum efendim! Tam zamanında geldiniz! Şimdi görüşmek kabil olmayacak. Ben size gelirim” diyerek hoş geldin demiştir.
Torunu Selma Argon’un anlatımıyla: “Dedem Meclisin açılışına yetişemiyor. Zannediyorum açılıştan 1-2 gün sonra gidebiliyor Ankara’ya. Mustafa Kemal, bizzat kapıda karşılıyor Mehmet Akif’i. İnsanlar, Atatürk’le dedemi karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar.”
Akif’in Ankara’ya gidişi, Atatürk’ün bizzat kontrolündeki Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin 28 Nisan 1921 tarihli sayısında “İslam Şairi Akif Bey” başlığıyla halka duyurulmuştur. Atatürk’ün, ısrarla Akif’in milli harekete katılmasını istemesinin üç temel nedeni vardır:
1- Akif’in İslam dinini çok iyi bilen bir şair ve vaiz olması... Atatürk o zor günlerde Müslüman Anadolu insanına, milli harekete katılmanın, işgale karşı direnmenin dinsel bir zorunluluk olduğunu en iyi anlatabilecek kişilerin başında Akif’in geldiğini düşünmüştür.
2- Akif, 1912 yılında Balkan Savaşları sırasında kurulan Müdafaa-i Milliyye Cemiyeti’ne bağlı İrşad Heyeti’nin genel kâtipliğini yapmıştı. Bu çerçevede Fatih, Beyazıt ve Süleymaniye camilerinde verdiği vaazlarda halka düşmana karşı direniş azmi ve umut aşılamaya çalışmıştı. Atatürk, Akif’in bu tür direniş vaazlarının Kurtuluş Savaşı’nda çok işe yarayacağını düşünmüştür.
3- Akif’in daha önce I. Dünya Savaşı sırasında birkaç kere “İslami propaganda” işinde görev almış olması... 1914 yılı sonlarında Teşkilat-ı Mahsusa’nın verdiği görevle Berlin’e gitmiştir. 1915’te yine Teşkilat-ı Mahsusa’nın görevlendirmesiyle bu sefer Arabistan’da başlayan Şerif Hüseyin isyanına karşı Arap kabilelerinin desteğini sağlamak amacıyla bir heyetle Arabistan’a gitmiştir. Ancak orada Arapları kışkırtmakla görevli İngiliz Lawrence’e karşı pek de başarılı olamamıştır. İşte Atatürk, Akif’in bu “İslami propaganda” tecrübesinden yararlanmak istemiştir. Akif Ankara’ya gelir gelmez halkı milli harekete katılmaya teşvik etmekle görevlendirilmiştir. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Ankara Heyet-i Merkeziyesi’nin karar defterine kayıtlı 5 numaralı ve 2 Mayıs 1920 tarihli bir karara göre “Heyet-i İrşadiye Riyaseti’ni ifa etmekte olan şair Mehmet Akif Bey’e zaruri masraflarını karşılamak üzere 200 lira verilmesine karar verildiği” belirtilmiştir. Akif’e bu paranın verildiği gelir gider defterindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Akif, bu görevlendirme doğrultusunda Anadolu’da halka, milli hareketin “İttihatçı” bir hareket olmadığını, işgalci düşmana karşı direnmenin dinsel bir görev, yani “cihat” olduğunu ve buna katılmanın “farz” olduğunu anlatmıştır. Akif, Anadolu’ya geçtikten bir süre sonra tam da Atatürk’ün istediği biçimde Sebilürreşad’ı da Anadolu’ya geçirmiştir. Eşref Edip ve Akif, Sebilürreşad’ı önce Kastamonu’da sonra Ankara’da yayımlamıştır. Sebilürreşad, Hâkimiyet-i Milliye ile birlikte Ankara’da TBMM’nin verdiği ödenekle dağıtılan iki süreli yayından biridir.
Akif’in Kastamonu’daki çok önemli konuşmalarının da yer aldığı Sebilürreşad’ın üç sayısı binlerce nüsha bastırılarak Anadolu’ya halka ve cephelere dağıtılmış; camilerde, kahvelerde, derneklerde, askeri birliklerde okutulmuştur. Akif Anadolu’ya geçtikten sonra Biga’dan ve Burdur’dan milletvekili seçilmiştir. Ancak Burdur milletvekili olmayı tercih etmiştir. O sırada yeni seçilmiş bir mebus Miralay İsmail Bey’in istifa etmesiyle boşalan yere Atatürk, Mehmet Akif’in seçilmesini teklif etmiştir. Akif daha sonra Eskişehir ve Burdur’a giderek halkı milli hareket saflarında birleşmeye çağırmıştır.
1920 Haziran ayından itibaren Yunan ordusu Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlamıştır. İngiliz destekli Yunan birlikleri Mudanya’ya asker çıkararak 8 Temmuz 1920’de Bursa’ya girmiştir. Bursa’nın işgali ve oradaki Yunan mezalimi Akif’i de derinden yaralamıştır. Ayrıca Osmanlı başkenti Bursa’nın işgalinin hem işgalci için hem de işgal edilen için çok sembolik anlamları vardır. Bursa’da işgalci Yunan orduları komutanı Sofoklis’in Osman Gazi’nin türbesine girip sandukasını tekmelemesi Osmanlı özelinde aslında İslama yapılmış bir saygısızlıktır.
Akif’in, Bursa’nın işgaline duyduğu öfkenin, tepkinin ve üzüntünün izlerini “Bülbül” adlı şiirinde görmek mümkündür.
“Bülbül”, 7 Mayıs 1921’de Sebilürreşat’ta, 13 Mayıs 1921’de Hâkimiyet-i Milliye’de yayımlanmıştır. Akif, Kurtuluş Savaşı yıllarında Kastamonu’da Açıksöz’de, Ankara’da Sebilürreşat’ta ve Hâkimiyet-i Milliye’de ve yurdun değişik yerlerindeki birçok “millici” gazetede, dergide yayımlanan çok sayıda “işgal” ve “direniş” temalı şiir yazmıştır.
Örneğin, Akif’in “Berlin Hatıraları”nı sonundaki “Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz!..” diye başlayan dizeleri, “Cephelerde Kahraman Mücahitlerimize” sunumuyla 26 Mart 1921’de Sebilürreşat’ta, 28 Mart 1921’de de Hakimiyet-i Milliye’de yayımlanmıştır.
İstanbul Hükümeti’nin çalışmalarıyla Konya’da Bozkır isyanı (1. Bozkır 26 Eylül-4 Ekim 1919), (2. Bozkır 20 Ekim-4 Kasım 1919), bir yıl kadar sonra da Konya İsyanı (2 Ekim-22 Kasım 1920) çıkmıştır.
Akif, Ankara’ya geldikten bir ay kadar sonra Konya’daki isyanın bastırılması amacıyla kurulan heyetle birlikte Konya’ya gönderilmiştir. Akif, durup dinlenmek bilmeden Kuvvacı faaliyetlerini sürdürmüştür. Halkı aydınlatmak üzere Sandıklı, Dinar, Antalya ve Afyon’a gitmiştir. Akif, 7 Ekim 1920’de Çankırı Mebusu Hacı Tevfik Bey, Binbaşı Halim Bey ile birlikte Kastamonu’ya gönderilmiştir.
Bu nedenle Meclis Akif’i 1,5 ay izinli saymıştır. Önce, 15 Ekim 1920’de Çankırı’nın en büyük camisi olan Ulu Camii’de bir vaaz vererek halkı Kurtuluş Savaşı’na katılmaya çağırmıştır. 19 Ekim 1920’de Kastamonu’ya varmıştır. Burada Müdafaa-i Hukuk ve Gençler Mahfili üyelerince karşılanmıştır. Kastamonu Açıksöz gazetesi birçok sayısında Akif’in Asım adlı eserinden parçalar yayımlamıştır. O günlerde Konya’daki Öğüt gazetesi de Akif’in şiirlerine yer vermiştir. Akif, 5 Kasım 1920 Cuma günü Kastamonu’nun en büyük camisi Nasrullah Camii’nde, daha sonra çoğaltılarak elden ele dolaşacak, hatta ordulara dağıtılacak o meşhur vaazını vermiştir.
Kastamonu’da iki ay kadar kalan Akif, bu sırada Nasrullah Camii’nde verdiği vaazlarıyla, Sebilürreşad dergisindeki, Açıksöz gazetesindeki yazılarıyla, şiirleriyle ve kahvehanelerdeki konuşmalarıyla halkı milli harekete katılmaya, düşmanla mücadele etmeye çağırmıştır. Ankara’ya döndüğünde de, I. İnönü Savaşı’ndan bir süre sonra istiklal Marşı’nı yazmıştır.
Not: Mehmed Akif’in Kurtuluş Savaşı faaliyetlerinin ayrıntıları ve bilinmeyen Mehmed Akif gerçeği için bkz. Sinan Meydan, Vaiz, Öteki Mehmed Akif, 2 bas. İnkılap Kitabevi, 2015.
Sinan MEYDAN, “Bütün Dünya”, Temmuz 2015
sinanmeydan@butundunya.com.tr
PDF