Mısır’dan ithal edilen kuru iç baklalar Kelime Oyunları ile Yerli Üretim etiketiyle tüketiciye sunuluyor.Çalışmadan yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar. Mustafa Kemal Atatürkİnsanlarımızı şehirlere topladık. Üreten değil tüketen toplum yarattık. Aslında tüketen toplum da olamadılar ya. Çünkü tüketmek için ceplerinde para olması gerekir. Şehirlere yönelttiğimiz insanlarımızın çoğu açlık sınırının altında varoşlarda yaşamlarını sürdürmektedirler. Bir umutla şehirlere koşan bu insanları ve onların çocuklarını yokluğa ittik.
Köyler bomboş, ekilebilir alanlar çayır olmuş. Her yer betonlaşıyor. Köylünün, çiftçinin üretimi değer taşımıyor. Doğal olarak üretim azalıyor ama iç alım artıyor. Bunun yanında soğan, patates, mercimek… Üreten insanlarımızın ürünleri ellerinde kalınca ve bu insanlar seslerini yükseltince hemen vatan haini damgasını yiyorlar.
Türkiye kendi kendine yeten ülke olmaktan uzaklaştırıldı. Yabancılar halimize zil çalıp oynuyor. Biz ise işimize gelmeyen insanlara terörist demekle ısrarcı oluyoruz galiba.
Yalan mı?ZONGULDAK'ın Ereğli İlçesi Gümrük Kapısı'na Rusya'dan gemiyle gelen buğday, TIR'larla Ankara'ya gönderildi.
Rusya Bandralı 'MV Aleksey Afanasyev' isimli gemi, Rusya'nın Rostov On Don Limanı'ndan yüklediği bin 58 ton buğday ile Erdemir Limanı'na yanaştı. Özel bir firma bünyesindeki lojistik şirketi tarafından nakliyesi sağlanan buğday, TIR'larla Ankara'ya sevk edildi.
2002 Yılından bu yana, neyimiz var, neyimiz yok satıldı. Hatta utanmadan Şeker Fabrikaları satıldı.
Tarımda kendi kendine yeten bir ülke iken, ana vatanı Türkiye olan ürünleri bile ithal eder hale geldik.
Gübre fabrikaları satıldı. Soğuk hava depoları satıldı. Yerli tohum yasaklandı. Çiftçi dolar üzerinden alınan ithal tohuma, ithal gübreye mecbur bırakıldı. Çiftçilik yapanlara piyasa fiyatından mazot verilirken, lüks yatlara vergisiz mazot verildi. Girdi fiyatları yükseldi. Çiftçi ürününü maliyetinin altında satmak zorunda kaldı. Bununla da kalmadılar. Çiftçi ürününü hasat edip satacağı zaman aynı ürünün gümrük vergisini sıfırlayarak ithal ettiler.
Sıfır gümrük vergi kıyağı ile hangi yandaş kayrıldı, bilmiyoruz. Bildiğimiz;
Sıfırlanan gümrük vergisi ile sadece çitçimize kazık atılmadı. Örtülü kapitülasyon hortlatılarak, başka ülkelerin çiftçileri kayrıldı.
2020 yılında 1800 liraya ürettiğimiz buğdayı, TMO 2450 liraya ithal etti(!).. Piyasa tüccara kaldı. Çiftçi buğdayını 1500 liraya kadar indirerek zararına tüccara satmak zorunda kaldı. Türk çiftçisine layık görülmeyen 2450 lira, başka ülkelerin çiftçisine ödenerek destek sağlanmış oldu. Bu uygulamanın adı, çiftçiyi bitirme operasyonudur.
2002 yılında 1 ton buğday ile 22 çeyrek altın alan çiftçi, şimdi 2 altın alabiliyor.
2020 yılında ayçiçeği hasadının başlamasına bir hafta kala çerezlik ayçiçeğinde gümrük oranı %27’den %3’e düşürüldü. Türkçesi; İthalatçı ve komisyoncuya kıyak yapılırken, Türk çiftçisine kazık atıldı. Nohut ve birçok üründe aynı oyun oynandı.
Atatürk 1925 yılında çıkardığı 682 numaralı kanunla;
Yerli tohum ve fidanın halka bedava dağıtılmasını yasalaştırdı.
AKP 2006 yılında, 5553 numaralı kanunla yerli tohumun satışını yasakladı. Oysa Uluslararası Bitki Genetik Kaynakları Anlaşması’nın 9’uncu maddesinin 3. Fıkrasına göre çiftçilerin tohum veya fidelerini satmaları engellenemez. AKP engelledi.
Çiftçimiz, dolayısı ile Türk Milleti küresel tohum şirketlerinin insafına terk edildi.
Bu yasakla Anadolu gibi binlerce endemik türe analık yapan Anadolu’nun üretken rahmi sökülüp alınmıştır. Yapılan; açık bir ihanet, hatta cinayettir…
Rahmetli Oktay Sinanoğlu küresel tohum şirketlerini şöyle tarif ediyor: “Önce tohumu sattılar. Bu tohum böcekleri çekti. Böceklerden kurtulmak için ilaç sattılar. İlaç hasta etti. Hasta edince de al aşı ol dediler. Bunları yapan hep aynı şirketti.“
Henry Kissinger henüz 1970 yılında “petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz” sözü ile bu alandaki uzun vadeli planı açık bir şekilde ortaya koymuştu.
Bu durumda AKP politikaları Türk Milletinin kontrolünü küresel şirketlere teslim etmiş olmuyor mu?
Biri yerli ve milli mi demişti(!)?
Bizim bildiğimiz millilik;
“Kendi milletinin çıkarlarını yabancı devletlerin çıkarlarına karşı korumaktır.”
Öyleyse;
Ülkenin bütün ederlerini yabancıların yağma ve talanına açmanın adı nedir?
Bu sorunun cevabını Türk Milleti vermelidir! Bugün değilse bile bir gün mutlaka bu cevabı vermek zorunda kalacaktır!..
Hayvancılık aynı yöntemlerle eritildi. Sırbistan gibi bir avuç şehir devletinden bile hayvan aldılar ama utanmadılar. Milletçe utanmadık aslında…
Süt fiyatları yıllardır sabit tutularak süt inekleri kesime zorlanıyor.
Dünya iklim değişikliği ve kuraklık tehdidi ile karşı karşıya.
Milli ve yerli bir hükümet bu durumda ne yapar?
Tarım ve hayvancılığın stratejik bir önem kazandığını görüp;
Acil koduyla, şartlara uygun tarım ve hayvancılık politikası geliştirir. Ziraat Fakültelerinden bilim insanlarını(şayet gerçekleri kaldıysa) toplayıp, gerçekçi politikalar üretir.
Tarım topraklarımızı su kaynakları durumuna göre değerlendirip, neyin ekilip, neyin ekilmeyeceğini belirler. Gübre farikalarından kalan varsa acilen devletleştirir. Yoksa yenilerini açar. Çiftçiyi başka devletlerin sömürüsünden kurtarır. Projesi yapılan araziler için Ziraat Mühendisleri, Ziraat Teknikerleri, Veteriner Hekim ve Teknisyenlerin atamasını yapar. Bu insanlara lojman yapılıp tahsis edilir. Veteriner ve Ziraat Mühendisleri çiftçilere, hayvancılık yapan ve yapacak olanlara eğitim verip, bilinçlendirir. Böylece kara düzen tarım, bilimsel yapılan tarıma evrilir.
Atanan mühendis, veteriner ve teknisyenlere gösterdiği performansa göre her yıl sonunda ek ücret verilir. Başarı ödüllendirilir.
Bu konularda hiçbir adım atılmıyorsa;
Küresel şirketlerin ve başka ülkelerin insafına terk edildiğimiz gibi, bu ihanetten dönmeye niyetleri de yok demektir.
Köylü milletin efendisidir. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
Ata bu sözü laf olsun diye söylemedi. Cumhuriyet;
Yoksulluk içindeki, okulsuz, yolsuz köylere okul, yol yaptı. Ayağında çarığı bile olmayan, bitlenmiş köy çocuklarını alıp okuttu. O çocuklardan mühendis, doktor, öğretmen, ressam, müzisyen, yazar, şairler yetişti.
Halil Ağa adlı bir köylünün öküzünü vergi memurlarının aldığını öğrenen Atatürk, bir kanun çıkarılmasına karar verdi.
“- Beyler! Ben çiftçinin koşumluk hayvanını ve buğdayını sattıran bir kanun kabul etmiyorum. Tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran bir kanun da istemiyorum. Ankara’ya dönün ve hemen bu işi halledin.” Talimatı vermiştir. Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaşmıştır:
İcra iflas Kanunu Madde 82/4: “Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez.”
Günümüzde “yerli ve milli(!)” olduğunu iddia edenlerin yönettiği ülkemizde;
Çiftçinin her şeyi haczediliyor. Artık ekip biçeceği bir arazisi de olmayacak.
Zaten küresel şirketler bu arazileri yağmalamak için hazırda bekliyor.
Milletçe;
Atatürk, silah arkadaşları ve şehitlerimize, gazilerimize, geleceğimize, kendimize, yani ülkemize yaptığımız ihanetin bedelini ödüyoruz.
Cüce, yabancı istihbaratların oyuncağı olmuş çirkin insanların Atatürk ve hatta annesi hakkında yaptıkları iftiralara inanan, destekleyenler… Bu aşağılık ihanete susarak ortan olanlar…
İhanetimizin bedelini hep birlikte ödüyoruz. Hatta bu günler bile iyi günlerimiz sayılır…
Topraklarını kaybeden köylü şehirlerin fakir mahallelerine sürülecek. Köylü kültürünü kaybedecek. Şehir kültürünü edinecek geliri hiç olmayacak. Çocukları arabesk kültüre mahkum olarak, kayıp çocuklar kadrosuna dahil olacaklar. Ülkemiz yabancı şirketlerin ucuz işçi cenneti olacak. Sendikasız, sahipsiz köle işçiler…
AB ülkeleri ne demişti? “Türkiye Avrupa’nın Çin’i olacak.” Yani, Türk Milletinin evlatları kapitalizmin karın tokluğuna çalışacak köleleri olacaktır. Çünkü artık ucuza kullanabilecekleri bir Çin vatandaşı kalmadı.
Zahide UÇAR
Sayıştay raporuna göre, nohut üretimi 2018 ve 2019’da yıllarında yüzde 34 oranında bir artışla 630 bin tona çıktı. Ancak iktidar, stokları eritmek yerine 3 ülkeden 94 bin ton daha nohut ithal ederek, stoktaki nohutları katladı...
Sayıştay, Türk çiftçisinin ithal ürün karşısında nasıl zor durumda bırakıldığını gözler önüne seren nohut vakasını ortaya çıkardı. Sayıştay'ın Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) raporundaki bilgilere göre, 2017 yılında 470 bin ton olan nohut üretimi, ülke ihtiyacı 465 bin ton olmasına karşın, 2018 ve 2019'da yıllarında yüzde 34 artışla 630 bin tona çıktı.
Ülke ihtiyacının çok üzerinde üretilen yerli nohut stoklarda kaderine terk edilirken, iktidar stokları eritmek yerine 3 ülkeden 94 bin ton daha nohut ithal ederek, stoktaki nohutları katladı. Sayıştay, “Nitekim TMO da bu durumdan etkilenmiş ve söz konusu üretim miktarlarının 2018/19 alım döneminde 96 bin tonunun, 2019/20 alım döneminde de 234 bin tonunun satın alınmış olması nedeniyle nohut stokları büyük bir artış göstermiştir” dedi. Raporda, şu bilgilere yer verildi:
-Son 2 yılda (2018-2019) iklim koşullarının uygun olması nohut üretiminin artmasında başlıca etken olmakla birlikte, bakanlığın uyguladığı teşvik politikası da bu üretim artışını destekleyen diğer önemli etken olmuştur. Ancak ülke tüketiminin 465 bin ton olduğu dikkate alındığında, son 2 yıl üretiminin ülke tüketiminin çok üzerinde olduğu görülmektedir.
-Öte yandan 2018 yılı alımlarının henüz başlamadığı ilk 6 aylık dönemde (Arjantin, Meksika ve Hindistan'dan) 94 bin ton da ithalat yapılmış olması, nohut üretiminde ciddi bir arz fazlası sorunu çıkarmıştır. Nitekim TMO da bu durumdan etkilenmiş ve söz konusu üretim miktarlarının 2018/19 alım döneminde 96 bin tonunun, 2019/20 alım döneminde de 234 bin tonunun satın alınmış olması nedeniyle nohut stokları büyük bir artış göstermiştir.
-Bu arada, kısmen de olsa nohut stoklarının azaltılmasını sağlayacak bir gelişme olarak, 6 Kasım 2019'da Cumhurbaşkanı kararı ile Suriyelilere hibe uygun görülmüş ve 100 bin tona kadar ekmeklik buğdayın yanı sıra 10 bin tona kadar da nohut ve yeşil mercimeğin bulunduğu görülmüştür.
TMO'NUN ZARAR GÖRMEMESİ İÇİN ALTERNATİF ÜRÜNLERE YÖNELMELİ
Sayıştay raporunda, TMO'nun özellikle hububat üretiminde ve son yıllarda fındığın yanı sıra nohut ve mercimek gibi bakliyat ürünlerinin alımında da en büyük alıcı durumunda olduğuna dikkat çekilerek, şu ifadelere yer verildi:
“TMO'nun ülke ihtiyacının ya da bir diğer ifadeyle iç talep ile dış dış talebin üzerinde üretimin söz konusu olduğu ürünlerde, giderek silo ve depoculuk faaliyetlerini ve kapasitesini daralttığı da dikkate alınarak, bakanlık ile koordinasyon ve aşırı üretimi söz konusu olan ürünler yerine (örneğin nohut yerine, kimyon, mercimek, fasulye ya da börülce gibi) alternatif ürün üretimi ve desteği sağlanması konusunda girişimde bulunulması gerekir. Tarımsal üreticinin mağdur ve ürünün de değerini bulması, ziyan olmaması ve TMO'nun da zarar görmemesi bakımından bu önem arz etmektedir.”
SAYIŞTAY NOHUTTAKİ OYUNU ORTAYA ÇIKARDI
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!