“Türkiye’nin üretim kapasitesi yok ki. Üretmemiz gerekiyor. En büyük sorunumuz bu, çok üretmemiz gerekiyor. Üretmezsek dolar 1 liraya nasıl insin ki. Doları 1 liraya indirmek için çok üretmen lazım. Çok fabrika, çok fabrika, çok fabrika... Biz üretmeden lüks tüketmeye alışmış bir millet haline gelmişiz. Adamın cebinde 1 lirası yok, 10 bin liralık cep telefonu taşıyor. Bu ülke nasıl kalkınabilir ki? ”toplumumuz tamamen “tüketim” toplumu haline getirildi
Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?" diye sorarsanız, “Üretmeden tüketmek”
cebimizde olmayan paranın kendimizinmiş gibi harcandığı kredi kartlarının şişirilip toplumsal facialara dönüştüğü bir boyuta taşınmış durumda. Dikkatimizi çekiyor, televizyonlarda yayınlanan reklamların büyük ağırlığını banka reklamları ve kredi kartları oluşturuyor. Bunun elbette bir nedeni olmalı değil mi?
insanlarımızın cüzdanlarına sokuşturduğu kredi kartları, “harcama kültürü” olmayan insanlarımızın kendi üzerine doğrulttuğu her an patlayacak bir silah gibi…
Kredi kartlarının borç bataklığında debelenen insanlarımız, bu borçları ödeyebilmek için, bir başka bankanın kendisine “ödeme kapasitesi olup olmayacağına” bakmaksızın bol keseden sunduğu başka bir kredi kartıyla sıfırlamaya çalışıyorlar. Ne yazık ki, “asgari tutarını” bile ödeyemedikleri kredi kartlarının borç sarmalından kurtulamadıkları gibi, birkaç bankanın da haciz sarmalıyla yüz yüze geliveriyorlar.
Üretmeden tüketenlerin sonu yıkımdır.
Asıl sorunumuz; üretmeden delicesine tüketmektir.
Tarihi doğru okumasını biliyorsanız; anlayacaksınız: Osmanlı İmparatorluğu da böyle batmıştır.Osmanlı Devleti önce dış borca alıştırıldı.
Padişahın önünde devlete kredi vermek için Avrupalı bankerler kuyruk oluşturdular.
Bedava gibi gözüken bu paraların geri ödenme zamanı geldiğinde devlet sıkıştı.
Ve bir Borçları Yönetim Komisyonu (Düyun-ı Umumiye) kurdurdular.
Osmanlı Devleti'nin en önemli gelir kaynakları; Avrupalı tüccarların/bankerlerin eline geçti.
Sonucunda da koskoca imparatorluk hızla dağıldı; çöktü, gitti.
Bu kötü gidişi o dönemin en önemli halk ozanı (Halk Aşıkı) olan Kayserili (Everek/Develi) Seyrani Baba bir taşlamasında şöyle özetliyor: 'Eski sarayları beğenmez oldu/Yere sığmaz oldu, Sultan olanlar'Osmanlı Sultanı Abdülmecid'e yönelik bu taşlaması yüzünden Seyrani Baba; İstanbul'dan kaçmak zorunda kalmıştır.İstanbul'a borç para ile saraylar yapılırken, Anadolu'da insanlar açlıktan kırılıyorlardı. Bu dönemdeki yıkım ve yoksuluğu Doğan Avcıoğlu'nun Türkiye'nin Düzeni adlı iki ciltlik eserinin birinci cildinden de izleyebilirsiniz.
BORÇ VATANDAŞINDIREy vatandaş iyi bil ki; baştakilerin para derdi yoktur. Burası olmazsa gider Amerika'da yaşarlar... Yaşıyorlar da... İleride bu borçları ödeyecek olan sensin. O yüzden elin malı için böyle delilik nöbeti geçirme...
Tutumlu olun ki bu topraklarda tutunasınız...
Neredeyse tüm Türkiye’de yetişebilen börülceyi bile Madagaskar’dan ithal edip “Belirli yörelerden seçilen ürünler” diye yerli ve milli markalarla pazarlıyoruz.
Bu bir başarı değil,
Sürdürebilir tarım politikamızın iflasının imzasıdır.
Dolar neden yükseliyor. , sıcak parayı Yani Borç Parayı 18 yıldır getirisi olmayan betona gömdükleri için yükseliyor. Dolar, 18 yıldır bir tane fabrika açmayıp, var olanları da sattıkları için yükseliyor. Dolar, tarımı ve hayvancılığı bitirdikleri için yükseliyor. Dolar, eti, zeytinyağını, mercimeği, nohudu samanı bile dış ülkelerden ithal ettikleri için yükseliyor. Dolar, milyon dolarlık araçlara ‘çerez parası’ dedikleri için yükseliyor. Dolar, üretim değil, tüketim ekonomisi uyguladıkları için yükseliyor.
Türk Lirası sürekli değer kaybediyor! Doların değeri arttıkça halk fakirleşiyor. Dolarla beraber bütün fiyatlar dörtnala gidiyor. Bu ülkede insanlar 100 lira için cinayet işliyor. Neden?
Bu ülkede yaşayan herkes işyerinin kapandığını, ekmek teknesini kaybettiğini görecektir. Ülke kaynakları yağmalanıyor. - iktidar ekonomide yanlış adımlar atmıştır ve şu anda millet bunun cezasını çekiyor.
Türkiye ekonomisi uzun yıllardır alarm sinyalleri veriyor. yanlış politikalar ülkeyi ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan felaketin eşiğine getirmiştir. talimatla faizler inmiyor, döviz kurları düşmüyor. Rant ekonomisi Türkiye’yi iflasa sürüklemiştir. Acı ama gerçek: Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir. Cahil toplumlarda hep aynıdır: eğitimsiz, kültürsüz ve cahil insanlar güç, cesaret ve yön için önder ararlar! Çay harareti alır, eşeklik bâki kalır
Türkiye'nin gerçek meselesi üreten değil tüketen ekonomi modelidir. Ülkemizin gerçek meselesi, bitirilen tarım yok edilen hayvancılıktır
Tarım da hayvancılık da sizlere ömür!.
Millet başına gelecekleri çoktan hak etti.
Sadakayla yaşamaya alıştırılan güruh mu anlayacak? Mankurtlar eliyle "yerleştirilen" sefâlet..
Doların ateşi yükseldi, 1,42'yi aştı: Bankalararası piyasada dolar bu sabah 1,42 YTL, Euro ise 1,92 YTL'..https://twitter.com/ntv/status/95096917 ... r5fzwLGE0wSorunu başından beri bilinçli yaratan sorunun çözümü olamaz. Dünyanın buğday ambarı olan ülkeyi ithal besine muhtaç eden sonunda açlığa terk eder. Uyanma vakti geçti, denize düşen yılana sarılırsa yılanın kaygan olduğunu geç anlar. Su uyandı; Bizim uykuya dalanlar uyanmadı.. -
Sen şimdi üretim gücünü kırmışsın. Üreticinin kolunu, kanadını kırmışsın. Üretici üretemiyor. Sen mecburen ne yapıyorsun? Dışarıdan borca, mal alıyorsun. Borca, para alıyorsun. Kime çalışıyorsun? Borca çalışıyorsun. Kimin gene bu yük? Halkın. Varandaşı yoksullaştırıyorsun. Çok çeşitli yöntemlerle...
O çöktükçe çöküyor, battıkça batıyor. Paranın değeri de düştükçe düşüyor.... Paranın değerini ne belirliyor? Üretim gücü belirliyor, söylem gücü belirlemiyor. Şarkılarla, türkülerle, ilahilerle sözüm ona çok büyük din adamlarının beyanlarıyla ne artmıyor? Paranın değeri artmıyor. Lafla hiçbir yere varamazsın. Paranın Gücünü Söylem Belirlemez - Üretim Belirler!
Söyler misiniz, her yıl neredeyse 100 bin civarında esnafın içine düştüğü çıkmaz nedeniyle işyerinin kapısına kilit vurmak zorunda kaldığı bir ülkede, hangi iş tıkırında olabilir ki?..
Sorunun yanıtı bellidir Görelim bakalım; millet açlıktan-işsizlikten sefaletten daha da çok yakınırken, döviz çalkantısı gelecek kaygısını arttırırken, ekonomideki belirsizlik büyürken
diğer taraftan da yoksulla varsıl arasındaki uçurumu da büyüten "ekonomik" buhranın sarsıcı sıkıntılarına ısrarla dikkat çekmelidir...
ve daha da ileri giderek bir hezeyan içerisinde, son 18 yıldaki bütün skandallara- rezaletlere rağmen ülkeyi sanki CHP yönetiyormuş (!) gibi vahim bir algı yaratabilmek...
Hollywood starlarını kıskandıracak biçimde, insanlara olmamışı muhteşem manzaralarla, tozpembe görüntülerle yansıtabilmenin adı herhalde siyasal "takiye" olmaktan ileri gidemez...Yandaş medyasıyla, milleti uyutmaya çalışan kadrolarıyla halkın sırtından hayal pazarlamakta..Çay harareti alır, eşeklik bâki kalır - Nerenizden tutsam elimde kalıyor. Suriyeli 9 milyon keneyi yoksul Türklerin sırtına saran Bunlar değilmiş gibi.Tam 9 milyon vatansızı ve kaçkını ülkenin başaına kara bela etmş olan bu gaflet.
Ukrayna’dan yola çıkan buğday yüklü gemi Rize Limanı’na gelerek yüklerini liman içerisinde bulunan silolara boşalttı.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!