LAİKLİK’İN L’Sİ (IV)
Ekonomi ve Laiklik
Ekonomi ile laiklik arasında ne gibi bir ilişki olabilir diye sorulabilir.
Bu soru, ‘ekonomi’nin ‘E’sini bilmeyenlerin soracağı bir sorudur.
Yani gözünü televizyonların ‘ekonomi programları’ndan ayırmayıp, gazetelerin ‘ekonomi sayfası’ndan başka sayfalarını görmeyen ve “dolar düştü altın kalktı” haberleriyle hop oturup hop kalkanların sorusu..
Kuşkusuz ‘tüketim ekonomisi’ne karşı ‘üretim ekonomisi’ diyen ‘yarı ekonomist’lerimiz de yok değildir.
Oysa ‘tüketim’ de ‘üretim’ de salt ekonomik bir ‘kavram’ değil ama ‘toplumsal’ birer kavramdırlar.
Demeki ‘üretim ekonomisi’ ya da ‘tüketim ekonomisi’ terimleri yerine ‘üretim toplumu’ ya da ‘tüketim toplumu’ demek çok daha doğrudur.
Ya da zaten bundan başka bir söyleniş biçimi yoktur.
Ve asıl sorun bu kavramlaştırmadan sonra başlayacaktır.
Salmanak Okulu’ndan sözederken, o dönemin ‘denizaşırı ticaret’in başladığı dönem olduğu ve etnik, dinsel ya da kültürel boyutlarıyla, tüm toplumu (giderek insanlığı) etkilediğini söylemiştik.
İşte nasıl o dönemde ‘ticaret’ tüm toplumu (ya da toplumları) dönüştürdüyse, ‘tüketim’ de toplumlar üzerinde benzer etkilere yolaçabilir.
Nitekim teknolojinin gelişmesiyle birlikte ‘üretim kolaylıkları’ bir ‘tüketim toplumu’ yaratmış bulunmaktadır.
İçinde bulunduğumuz dönem de, bu konuda bir dizi kavram kargaşasının olmasına karşın, ‘tüketim toplumu’ dönemidir.
Daha yüzyılın başında, (1915), Amerika’da, İngilizce ‘consummer’ Fransızca ‘consomateur’ denilen ‘tüketici’lerin hakları gündeme getirilmiş, 20.nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren de tüm Avrupada bu haklara yeni bir ‘boyut’ kazandırılmıştır.
‘Tüketim toplumu’, demek ki, artık ‘üretim’in ne hükûmetler ve ne de ‘halklar’ tarafından yönlendirilip denetlemediği bir ‘biçim’ alması demek olup, ‘üretim’ ancak ‘tüketici’lerin ‘dolaylı’ ve ‘etkin olmayan’ örgütleri aracılığyla etkilenmeye çalışılmasıdır.
‘Üretim kararları’, kim ne derse desin, Devlet’in bizzat ‘üretici’ olmadığı durumlarda, ne ‘ulusal’ ve ne de ‘insanî’ olmaktan çıkmış demektir.
Afrika’da yol, su ve elektriğin olmaması şöyle dursun, doğru dürüst barınakların olmadığı ve insanlarla hayvanların koyun koyuna yaşadıkları köylerde, akülerle doldurulan ‘cep telefonları’nın bolluğu, ‘üretim kararları’nın kimler tarafından ve nasıl verildiğine bir örnek olsun..
Bu tartışmayı burada kesip; ‘Tüketim toplumu’nun da, her ‘toplum biçimi’nde olduğu gibi, bir ‘tüketim ideolojisi’(consumerisme) ürettiğinin altını çizelim.
Böylece ‘ideolojik alana’ ve dolayısıyla ‘laiklik’i tartışacağımız düzeye gelmiş oluyoruz.
‘Tüketim ideolojisi’ bireyleri (yurttaşları da denilebilir) artık ‘ulus’ gibi belli bir ‘politik yapı’nın üyeleri olarak değil, ama Iphone ya da Samsung kullanan gruplar olarak görmeye başlar.
Lacost marka takke ya da Nike marka takunya da olabilir.
Toplumu ‘kitle’lere dönüştüren işte bu ‘üretim ekonomisi’ değil ama ‘üretim biçimi’nde ‘laiklik’ olsa da olur olmasa da..
Tam da bu nedenle, sözgelimi Türkiye’de ‘laiklik’ 1980 sonrasında değersizleşmeye başlamış ve 2007’den sonra da tümden gereksiz olmaya başlamıştır.
Kahramaoğullarından İsmail’in sözleri, elli yıldır savunduğu ideolojisinin ‘gücü’nden değil ama ‘ekonomik altyapı’sının gücünden gelmektedir.
Bu altyapı, ideolojileri tüketmemiş tersine yeniden türetmiştir.
Bağdadî ile İsmailoğulları Kahraman’ı farklı zeminlerde aynı ideolojinin savunucusu yapabilmiştir.
Bir sonraki yazıda, laiklik ile ‘kültür’ ve ‘çokkültürlülük’ konusuna değinecegiz.
Ta ki, yarım yamalak bilgilerle ‘derin düşünme’ arasındaki ayırım iyice belirginleşe.
Ve güzelim Türkiye’mizin güzel insanları beyinlerinin yarısını kullanabileler.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem