LAİKLİK’İN L’Sİ (VI)
Kültür ve Laiklik
Geçen yazımızda ‘Laiklik ve Kültür’ ilişkisini anlatırken, ‘kültür’ kavramının bir ‘sıradan’ bir de ‘bilimsel’ tanımı olduğu ayırımı üzerinde durmamıştık.
Oysa, Jacques Sapir’le birlikte, ‘kültür’ün ‘fayton gibi’ (!) gibi ‘sıradan’ tanımıyla ‘laiklik’ gibi özgül ‘politik kültür’ (spécifique et unifié) anlamını birbirlerinden ayırdığımızı yineleyelim.
Denilebilir ki, faytonun kendisi kadar sürücüsünün ‘dünya görüşü’, evindeki ‘halı’, su içtiği ‘testi’, kullandığı ‘ibrik’, giydiği ‘şalvar’, gittiği ‘cami ya da cemevi’, çocuklarını gönderdiği ‘okul’ ve oy verdiği ‘siyasal parti’ gibi herbiri ayrı ayrı belirleyici olsa da, tüm etkenlerin bileşkesi olarak ‘kültür’den sözetmekteyiz: özgül ve bileşik..
Dahası sadece faytoncu da değil ama onun ‘bireyi’ olduğu ‘halk’, yani politik ‘yapı’ ya da ‘entite’.
Değil mi ki, felsefeden, antropolojiye, sosyolojiden ekonomi politiğe değin 150nin üzerinde ‘kültür’ tanımı var, kültürü anlaşılmaz kılmak için Amerikan ‘bilim adamaları’nın, ‘kültür bitkiciliği’ ya da ‘kültür balıkçılığı’ gibi bir ‘kültür kültürcülüğü’ yapmamaları için bir neden kalmayacak demektir.
Tam da bu nedenle, 1980’li yıllardan sonra, ‘çağdaş bir örgütlenme’ adına ‘Etnik politika’lardan sözedilmeye başlandığını da görüyoruz (1).
Oysa, ‘Doğal’ ve ‘Kültürel’ olmak üzere bir ana ayrırımın dışında, kültürü ‘Değerler’, ‘Normlar’ ve ‘Kurumlar’ olmak üzere üç ana grup içinde ele almak da olası.
İşte bu üç ana grup bağlamında, Fransa’daki ‘burka’ veya ‘burkini’ ve Türkiye’deki ‘türban’ konusuna geri dönebiliriz.
Türkiye’deki ‘laiklik karşıtları’yla ‘sözde solcu’larımızın, bu sorunun sonlanmış olduğunu ileri sürerek, iki karşıt ‘politik görüş’ün nasıl ‘yoz bir kültür’ içinde eklemlenmiş olabileceklerini kanıtlamaları da ilginç olabilir.
Hele ‘Hukuk’ ve ‘Yasa’ bağlamında sorunu ele almanın çok daha ileri bir ‘yozlaşma’ya götüreceğinden kuşku duyulmamalıdır.
Kuşkusuz salt ‘türban’ ve ‘dinin politikaya alet edilmesi’ gibi ‘beylik laflar’ın ötesinde, uluorta kullanılan ‘demokratik, laik bir hukuk devleti’ gibi ‘slogan’ımız da var.
Hem de ‘Anayasamızın başlangıç ilkesi’.
Oysa başından buyana anlatmaya çalıştığımız ‘laiklik’, nasıl ‘özgül bir politik kültür’ ise, ‘demokrasi’ ve ‘hukuk devleti’ de, hem ayrı ayrı ve hem de birlikte, birer ‘‘özgü politik kültür’dürler.
‘Türban’ ya da ‘burka’ya ‘biçimsel yasallık’ (l’égalité formelle - rule by law ) verilmiş olması ise sorunun henüz ‘kültürel boyutu’na girilmeyip sadece ‘pozitif hukuk’ alanında kalındığının kanıtıdır.
‘Demokrasi’ ve ‘Devlet’imizin ‘pozitif hukuk’ alanından çıkamadağı gibi..
Türban sorununu ‘bireysel özgürlükler’ bağlamında görmek ise tümden yanlıştır.
Bireysel özgürlükler ‘kamusal düzen’e aykırı olamaz da ondan..
Ve ‘Kamu Düzeni’, başka yazılarımızda değindiğimiz, ‘Halkın Yolu Hakkın Yolu’ ( Vox populi, vox Dei) Latin atasözüne uygun bir biçimde düzenlenemez.
Düzenlenmemelidir.
Çünkü ‘Kamu Düzeni’ dediğimiz ‘Devlet’, onun yönetim biçimi olan ‘Demokrasi’, norm ve kurallarını gösteren ‘Hukuk’, herbiri ayrı ayrı ama ve hep birlikte bir ‘kültür’dür.
Bir ‘Ekin’.
Doğanın sunmadığı ve gökten inmeyen ama ‘insan’ın başlangıçta elyordamıyla bulduğu ve sonra ‘aklıyla’ düşünerek yarattığı ne varsa o..
‘Devlet’, ‘Demokrasi’, ‘Hukuk’, ‘Politika’, ‘Değer’, ‘Norm’ ve ‘Kurum’ ne varsa...
Hepsi birer ‘kültür’, birer ‘ekin’dirler.
Kalu Bela’dan buyana müslüman olmanın buna bir ‘engel’ oluşturmayacağı ise ortadadır.
‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’
Evet öylsin.
Ama ben o gün bugündür, sayende ya da değil, ama çok kültürler yarattım.
Tekerleği de ben buldum, faytonu da; başımdaki kasketten ayağımdaki şalvarıma değin ‘benim eserim’.
Tozdan korunmak için başımı da örterim, saçımı da.
Demokrasiyi de ben buldum, hukuk kurallarını da, politikayı da, kurumları da, ahlâkî normlarımı ben buldum.
Ben insanım ve ‘egemen’im.
Yirmibirinci yüzyılda başıma ‘türban’ geçirmek isteyen ise, çok iyi biliyorum ki sen değilsin, alçak ve namussuzun ta kendisidir o.
İşte ‘laiklik’in l’si, öyle din işi-devlet işinden çok ve her şeyden önce, şu son tümceyi dillendirmeye dilin dönmesiyle başlıyor.
Laik olmayan ‘insan değildir’ demek ise abartı değil, insan aklının gereğidir.
Habip Hamza Erdem
[1] Voir l’argumentation de C. Gruson, “L’organisation d’un monde intelligible”, in G.Markhoff, (ed;), Vers une éthique politique, Éditions de la Maison des Sciences de l’Homme, Paris, 1987.