Leyla Zana’nın parçalanma talebi!
Leyla Zana, Almanya’da katıldığı bir konferans sırasında Kürtlerin kendi geleceklerine referandumla karar vermesi gerektiğini savundu ve Kanada’nın Quebec bölgesini örnek gösterdi.
Zana, “Türkiye, Almanya’daki gibi federal bir sistem kurabilir. Ankara federal konularda, Kürtler ise bölgesel konularda karar verebilir. Kürtler referanduma gitmeli ve tüm dünya bu referandumun sonucunu kabul etmeli” dedi.
***
“Kendi kaderini tayin hakkı”, Osmanlı topraklarını paylaşmak için öne çıkarılmıştı.
Amerikalılar meşhur Wilson prensipleri ile Doğu’da bir Ermeni devleti, Güneydoğu’da da bir Kürt devleti yaratıp kendi sömürgeleri haline getirmeye çalışırken, Wilson, Türklerin nüfus yoğunluğuna sahip olduğu Rus ve Avrupa topraklarında onların bağımsız olmasını ağzına bile almamıştı!..
Halbuki Batı Trakya, Bulgaristan, Kıbrıs, Musul-Kerkük, Azerbaycan, hatta o dönemde Ermenistan hep Türk diyarı idi ve Türkler çoğunlukta idi! Orta Asya’daki Türk devletlerinden bahseden bile yoktu.
Çoğu dönme olan bazı aydınlar, ülkenin kurtuluşunun Amerikan Mandası’na (Himayesi) girmekle sağlanabileceğini umarak “Wilson Prensipleri Derneği”ni kurdu ve bir mektupla ABD Başkanı Wilson’a başvurup Amerikan mandası istedi.
1. Dünya Savaşı’nın arifesinde, Kürt hareketi ünlü Wilson Prensipleri’nin 12’nci maddesine vurgu yapmaya ve savaşın sonunda toplanan Paris Konferansı’nda bağımsız bir devlet için çaba harcamaya başlamıştı.
ABD Başkanı Thomas Woodrow Wilson, 8 Ocak 1918’de, barış görüşmelerine temel olacak 14 prensip açıkladı. Wilson Prensipleri serbest ticareti garanti altına almayı amaçlıyor, barışın ancak demokratik ülkelerle yapılabileceğinin altını çiziyordu. Tıpkı bugünkü küreselleşme gibi. Yenilmiş devletlerden, kendi kendilerini yönetebilecek olgunluğa ulaşmamış olanların bir süre gelişmiş ülkelerin “manda”sı altına alınmasını öngörüyordu.
“14 Nokta Prensipleri”nden 12’ncisi Osmanlı toprakları ile ilgiliydi; “Bugünkü Osmanlı Devleti’ndeki Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı, Osmanlı yönetimindeki öbür uluslara da her türlü kuşkudan uzak yaşam güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir özgürlük sağlanmalıdır” deniliyordu.
***
Türkiye, kendi kaderini tayin hakkını öngören ikiz sözleşmeleri onaylamıştır. 2003 yılında önce Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, sonra Dışişleri Bakanlığı, İkiz Sözleşmeler ile ilgili olarak Yeniçağ’ın yayınları üzerine bir açıklama yapmak zorunda kalmıştı.
Gül ve Bakanlık, sözleşmeler TBMM’den geçtikten sonra, “Bizim, sözleşmelerin BM şartına uygun olarak uygulanabileceğine dair beyanımız var. Kendi kaderini tayin hakkı sömürgeciliğin tasfiyesi ile ilgilidir” diyordu.
Biz de, “Bu sözleşmeler, saldırganların elinde ulus devletleri küçük parçalara ayırmanın dayanağı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yugoslavya’nın parçalanmasında bu sözleşmeler yasal dayanak olmuştur” cevabını vermiştik
Prof. Dr. Ümit Özdağ da İkiz Yasalar’ın ABD tarafından 1977 yılında imzalanmasına rağmen hâlâ onaylanmadığını bildirmişti!
***
57’nci hükümet döneminde İkiz Sözleşmelere Türkiye adına imza koyan Büyükelçi Volkan Vural’ın, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ile ilgili bir toplantıda, “Lozan ile kovduğumuz azınlıklar Türkiye’ye gelmeden bu sorun çözülmez” dediği de sabittir. Fener Rum Patriği Bartholomeos da her fırsatta, eski azınlıkların Türkiye’deki topraklarına yerleşmesi talebini seslendirmektedir.
Şimdi AKP döneminde ikiz yasalara oy veren milletvekillerinin, Türkiye’nin bir Türk devleti olmaktan çıkarılması ve tehcir ile uzaklaştırılan Ermenilerin ve mübadele ile gönderilen Rumların torunlarının Türkiye’ye yerleşebilmesi için kullanıldığı anlaşıldı mı bilemiyorum.
Yabancılara gayrımenkul edinme hakkı veren Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası ve hepsi de birer istihbarat kuruluşu olan yabancı vakıfların faaliyetlerini ve bölücülük propagandasını serbest bırakan uyum yasaları da ikiz yasalarla aynı dönemde çıkarılmıştı.. Ama yetmediği anlaşılıyor ki Türkiye’de Türklere küfretmek de düşünce özgürlüğü kapsamına alınmak isteniyor..
Arslan BULUT - 29 Aralık 2011,
YENİÇAĞ