LİBERAL/DEMOKRAT/SOSYALİST (3)
Ekonomi politikte, Fizyokrasi denilen ekolün kurucuları arasında kuşkusuz ‘Ekonomik Tablo’nun yazarı François Quesnay geliyor.
Quesnay bir doktor ama toprağa çok bağlı. Kendisi de bir toprak sahibi.
Ancak doktor olması dolayısıyla insanların ‘beslenme gereksinme’lerinin önemini ve tarımın bu konudaki yerini biliyor.
O nedenle, Merkantilist denilen ‘tüccar ekonomisi’ yerine, toprak sahiplerinin yönettiği bir Devlet’te, herkesin ‘liberal’ bir biçimde üretim yapmasını önermektedir.
Yani ‘ekonomik değer’in kaynağı ‘ticaret’ değil ama ‘tarım’dır.
Ancak yönetim biçimi ‘meşru despotizm’ (despotisme legal ya da despotisme éclairé) olmalıdır.
İngiltere’de ise artık yavaş yavaş sanayi gelişmekte ve ‘klasik’ denilen ekonomistlerden olup, bugün her ekonomi öğrencisine öğretilen ve kargadan başka kuş Adam Smith’ten başka ekonomist tanımayan ‘en post ekonomist’lerin ‘baba’sı sayılan bu Demircioğlu Adem (Adam Smith), Fizyokratlardan çok şey öğrenmesine karşın Devlet’in de ‘liberal’ olmasını isteyecektir.
Yani sadece toprak sahipleri değil ama tüccar ve sanayiciler de yönetimde olmalıdırlar.
Böylece hem üretim ve hem de yönetim ‘liberal’ olacak adına da ‘klasik liberalizm’ denilecektir.
Burada bir parantez açıp, yetmiş-seksenli yıllarda, yeni ‘neo-liberalizm’i eleştirmek için, bu yeni model ‘néo-markantilizm’dir diye niteleyen ekonomistlerin varlığına da değinebiliriz.
Dahası, gökten zembille inip, ‘ekonomi bilimi’ ile zerre ilişkisi olmayan AKP’nin ‘tarım bakanları’nın ne dedikleri de anımsatılabilir.
-tarım yapmamıza gerek yok, tarımsal ürünleri parasını verip nerede ucuzsa oradan alabiliriz.
Ne var ki, o arada, parasını verip, Afrika’lardan toprak kiralayarak üretim yapma çabaları bir ‘çelişki’ gibi görünse de, bunlar için ne ‘tarım’ ve ne de ‘sanayi’ değil ama, ekonominin özünün ‘para’ olduğu ve dolayısıyla da para kazanmak için ‘her yolun mübah’ sayıldığının altını çizelim.
İnsanlık tarihi boyunca yazının bulunmasından sonraki ikinci ‘büyük buluş’, ‘para’nın keşfi değil miydi?
Geçerken altını çizmemiz gereken bir başka şey, ‘para’nın bulunduğu günden buyana onun ‘ne’ olduğu konusunda, insanlığın bugünkü aşamasında bile bir ‘karar’ verilmiş değildir.
Yani ‘para’ henüz bilinen bir ‘şey’ olmaktan uzaktır (*)
Marx bile, ‘para’nın bir ‘fetiş aracı’ olmasının ötesinde bir şey olmadığını söylemiştir.
Yani insanı insanlıktan çıkaran bir ‘araç’…
Konuyu dağıtmadan, ‘ekonomi bilimi’nin temelini oluşturduğu ileri sürülen ‘Ekonomik Tablo’nun nasıl bir temel oluğuna değinerek bu yazıyı sonlandıralım:
Quesnay’ın sözünü ettiği ve tarımdan elde edilen ‘Net ürün’ün bir kesimi ister istemez toprak sahiplerinin olacaktır. Bunun da bir kesimi ‘beslenme’ye giderken bir kesimi de yeniden-üretime ayrılacaktır. Bunlara teknik deyimle (auto-consommation ve auto-financement diyelim).
‘Net ürün’ün bir kesimi, eğer toprak kiralanmışsa ‘kira bedeli’ (fermage) olarak ödecek, bir diğer kesimi de alet-edavat için sanayicilere ödenecektir.
Sanayiciler kazandıkları paranın bir kesimini, ‘beslenmek’ için yeniden toprak sahibine ödemek zorunda kalacaklardır.
Bu ve benzeri işlemlere, ‘ekonomik dolanım’ denilmektedir ki, oldukça karmaşıktır.
Quesnay bütün bu ilişkileri bir yıllık dönem için bir ‘tablo’yla göstermeye çalışmıştır.
Ancak, bütün bu üretim, dolanım ve o arada bölüşüm ilişkilerinin, durgun bir suya atılan taşın yarattığı dalgalar misali ‘çarpan etkisi’yle genişleyeceği Quesnay’den 178 yıl sonra Lord Keynes tarafından dillendirilerek, ekonomide yeni bir ‘Devrim’ yapılmış olacaktır.
Buna karşın, ‘ekonomi bilimi’, görünüşte ‘bilimsel buluş’larla ilerleyip bugünkü zirvesine gelmesine karşın, şu ‘üretim’/ ‘dolanım’/ ‘bölüşüm’ sarmalındaki ‘bağları’ henüz yeterince ‘net’ bir biçimde ortaya koymuş değildir.
Ve ‘para’nın bu ‘bağlantı’lar içindeki ‘rolü’ de netleştirilmiş değildir.
İşte, ‘liberalizm’ diye incelemeye çalıştığımız deyim, bu ilişkiler yumağında ‘saldım çayıra Mevla’m kayıra’ örneği bir ‘özgürlükler sistemi’ne karşılık gelmektedir.
Ancak, çokça yinelediğimiz üzere, ilk kullanıldığı günden buyana, yer ve zamanına ve ondan çıkarı olanına göre tanım ve yorumlara bürünmüş bulunmaktadır.
Kısası, ‘ben liberalim’ diyen birinin aslında liberalizmin hangi ‘tür’ ve ‘tip’ine ait olduğunu kendisinin bile bilmediğini söyleyebiliriz.
(Sürecek)
(*) Para konusunda, sadece benim yazdıklarımın, bir ‘kitap’ olmanın ötesinde iki ayrı kitabı oluşturacak oyluma ulaştığını söyleyebilirim.