MADAM ANASTAZİ
Birinci Dünya Savaşı başladığında, Fransa’da 5 Ağustos 1914 tarihinde, cephedeki ordunun moralini bozmamak bahanesiyle ya da ‘ifade özgürlüğü’nü garanti altına almak gerekçesiyle, gazetelere her türlü yayınları için kısıtlama/yasaklama getirildi.
Gazetecilerin ‘hükûmet’le işbirliği yapmaları zorunlu kılındı.
Her türlü haber, ‘Basın Evi’ (Maison de la Presse)’nde hazırlanacaktı.
Hükûmetle işbirliği yapmayan gazeteciler de, bu sansürü Madame Anastasie karikatürleriyle kınamaya başladılar.
Madame Anastasie’nin tarihi ise ta 1830’lara değin uzar aslında.
1850’lerde yeniden gündeme gelir.
1874’te ve yüzyılın başında, yani ne zaman basına sansür uygulansa, Madame Anastasie gündemdedir.
Anastasie, sözcük olarak eski Yunanca’da ‘yeniden doğma’ demek.
Her gömülüşünde yeniden hortlayan da denilebilir.
Şimdi Türkiye’de ‘Doğan Medya’yı ‘hükûmet’ satın aldı diye kıyamet koparılmakta.
Sanki ‘Doğan Medya’ ifade özgürlüğünün ‘ana akım’ı imiş de...
Sevsinler o ‘ifade özgürlüğü’nü’.
Aydın Doğan, demiştim, Aydınlığı Boğan idi.
Şimdi giderken, ailece Türkiye sevdalısıyız mı ne demiş.
‘Sevda’nı sevsinler deyip geçiyorum.
‘Doğan Medya’ el değiştirdi ise, şimdi halkımız artık yeterince baldır-bacak göremeyecek demektir.
Onların yerini, şimdi daha çok ‘sarık’ ve ‘tesettür’ alacaktır, o kadar.
Yoksa ‘Doğan Medya’nın Türkiye’yle, özgürlükle, aydınlıkla, bilimle, bilgiyle, insanlıkla ne ilgisi olabilir.
Efendim, Türkiye’nin önde gelen çokca gazeteci, yazar ve yorumcusuna ‘ekmek’ verip, onlara kapılarını açmadı mı denilebilir.
Hayır açmadı.
Onların ‘emek’lerinden çok daha fazlasını kazanmasa idi, bir saniye kapısında tutmazdı.
Nitekim onlar da o kapıda tutulamayacaklarını birer birer görmüş oldular.
Aydın Doğan, sonuçta ne gazeteci idi ve ne de aydın.
‘Medya patron’u idi, yani ‘sermaye’ idi.
Şimdi ‘sermaye’ el değiştirmiş oldu.
Bir mi iki mi üç milyar mı ne, Amerikan Doları kadar bir ‘para’ piyasaya sürülmüş olacak.
Bankalar bir o kadar ‘kredi’ yaratmış olacaklar.
Ve ‘komisyon’ alacak olanlar da komisyonlarını alacaklar.
Efendim ‘tekel-mekel’ ise palavranın hasıdır.
Bugün Türkiye’de basın zaten ‘tek’-elde değil midir?
‘Tek Millet’, ‘Tek Ses’, ‘Tek İde’ ve ‘Tek Düşünce’ olur da, ‘çoğulcu basın’ olur mu?
Ben bu ‘Aydın Doğan’ operasyonunda daha çok ‘parra’yı görüyorum.
Ve ‘komisyon’unu..
Madame Anastasie ise, III. Abdülhamit’in ta kendisidir.
II.nin ‘yeniden doğması’.
Aydın Doğan’ı bırakın diyorum, III. Abdülhamit’e bakın.
Size bu III.Abdülhamit’i ben öğretemesem de, ‘tarih’ öğretecek sonunda.
Ne yazık ki, siz tarihin ‘nesne’si olduğunuz sürece tarihe bakmayı bilemezsiniz.
Tarihin ‘özne’si olmayı ise becerememektesiniz.
Ee bırakın kim kaça alacaksa alsın o zaman.
‘Hürriyet’te baldır-bacak olmayacakmış da, ‘tessettürlü kalça’ olacakmış.
Sonuçta ‘ülke’yle, ‘millet’le, ‘insanlık’la ilgili hiç bir şey olmadıktan sonra..