MAFYATİK DEVLET
‘Devlet’ denildiğinde ekonomik, politik, felsefî, antropolojik ve aklınıza gelebilecek herhangi bir ‘lojik’e göre ayrı bir tanım verilebilmektedir.
O nedenle doğru dürüst bir ‘Devlet kuramı’ yapılamamaktadır da denilebilir.
Oysa, mademki bir ‘lojik’ten söz edilmektedir, örneğin ‘Mafyatik’ bir ‘Devlet’ten de söz edilebilecektir.
Çünkü ‘Mafya’nın da bir ‘lojik’i kuşkusuz vardır.
O zaman yeniden Jacques Sapir’e dönerek bu ‘Mafyatik lojik’i anlamaya çalışabiliriz.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya’da bir ‘mafyatik yapı’nın ortaya çıktığı gözlemlenmişti.
Batı basını öylesine abartılı yorumlar yapıyordu ki, hangi mafyanın gerçek hangisinin ‘efsane’ olduğu konusunda bir görüş geliştirilememekteydi.
Jacques Sapir bu ‘Suç örgütü’ tanımlanmasının, ‘gerçekliğin arka planı’nı görmemize engel olduğunu söylemektedir.
Oysa ‘Devlet’ denilen ‘kamu otoritesi’nin dağılmasının ardından, doğa boşluk kaldırmaz yasasının sonucu olarak yeni ‘otorite’ merkezlerinin doğmasından doğal bir sonuç olabilir miydi?
Jacques Sapir, Rusya’da bunun bir ‘güç antropolojisi’ yapılarak çözümlenmesi yerine, ‘suç örgütü’ tanımlamasına sığınılarak doğrudan kabul edilmesine karşı çıkacaktır.
Gerçekte ise, hemen ‘suç örgütü’ suçlaması yerine yeni bir ‘siyasal düzen’in inşasına yöneldiğini görmek gerekmektedir.
Kuşkusuz hemen tarihsel göndermelerle ‘Çarlık’ benzetmeleri de yapılacaktır.
Ve ‘Batı demokrasisi’ ile karşılaştırmalara yönelinecektir.
Nitekim ‘karşılaştırma yöntemleri’yle, sözde ‘bilimsel’ sonuçlar çıkarılmaya çalışılacağı da açıktır.
Burada ‘Demokrasi’ denilen kavramın ne kadar içinin boşaltıldığı üzerinde duracak değilim.
Üzerinde duracağım kavram ‘Devlet’ ya da yeni bir ‘siyasal otorite’nin kurulması olacaktır.
‘Suriye örneği’ üzerinden bu yeni ‘süreç’ ele alınacak olursa; örneğin IŞİD, Irak-Şam İslam Devleti’ demek değil midir?
Son on-onbeş yıl içinde adı-sanı ne kadar değişmiş olursa olsun, amaç Irak ve özellikle Suriye’de yeni bir ‘Devlet inşası’ idi.
Bugün 36 mafyatik örgütten oluşmuş ‘Hayat Tahrir El Şam’ denilen bir birliktelik Suriye Devleti’nin başkentine doğru ilerlemekte.
Onun kuzeyinde yine onlarca ulustan toparlanmış ÖSO diye bir başka kuvvet Suriye’nin Kuzey Doğusu’na doğru ilerlemekte.
Kuzey Doğuda yine onlarca gruptan oluşan bir başka ‘Mafyatik Örgüt’ var.
Şimdi, en azından Türkiye’deki ‘çokbilmiş takımı’, bir ‘vekalet savaşı’ terimini uydurmuş bulunuyor.
Deniyor ki, Tahrir El Şam’ın arkasında ABD ve İsrail var, ÖSO’nun arkasında Türkiye ve YPG’nin arkasında da hem ABD ve hem de Rusya var.
Arkası ve önüne bakıldığında ise ABD’nin başına Trump gibi bir Deli, Rusyan’nın başında Putin gibi bir Çar, Türkiye’nin başında ise Dr Recep gibi bir ‘Tiran’ ve yanında Bahçeli gibi bir ‘Mafya Bozuntusu’…
Türk televizyonlarında, HB miydi ne idi, askerlikten emekli olduktan sonra sözde profesör de olan bir ‘Soytarı’yı izlemek zorunda kaldım.
İktidar yanlısı basın yayın organlarında ‘kana susamış’, dünyadan bihaber onlarca asker eskisi, gazeteci bozuntusu ile ne kendisini ve ne de ‘bilim’i bilmeyen sözde ‘akademisyen’ler ağızlarına gelen her şeyi söyleyebiliyorlar.
Şimdi bunlar yeri geldiğinde İsrail’e ‘Haydut Devlet’, Rusya’ya ‘Neo-patrimonial Devlet’, ABD’ye ‘Emperyalist Devlet’ falan diyorlar da, Türkiye’ye gelindiğinde nasıl ‘Yerli ve Millî Devlet’ diyebiliyorlar anlamak mümkün değildir.
Oysa, en azından bu son sayılanlar ‘Mafyatik Devlet’ başlığı altında toplanamaz mı?
Bence çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendimize batırarak, bizim Devletimizin, özen ve irfanla kurulan Cumhuriyet yerine sıradan bir ‘Mafyatik Devlet’ olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.
Bu ‘Savaş ortamı’nda da bile mi diye sorulabilir?
Eğer bu olguyu kabul edip önlemi alınmazsa, yıllardır yazdığım gibi bu ‘Devlet’, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tabutuna son çiviyi de çakacaktır.
Yarın ‘Suriye’den Beter’ olmamak için, ne yapılacaksa bugün yapılmalıdır diyerek sonlandırayım.