'Mahşer'den 'Kurtuluş(!)'
İktidar partisi “AKP”nin, “Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz”, “31 Mart” günü yapılacak “Belediye Başkanları”nın seçimiyle ilgili olarak, ilginç bir değerlendirme yaptı.
“AKP’nin, “Sivas Belediye Başkanı” adayı olan Hilmi Bilgin’e verilecek oyların “Kıyamet Günü” (Ruz-i Mahşer’de), tüm günahların affedileceği birer “Berat Belgesi”ne dönüşeceğini bildirmesi, ister istemez, insana, “Ortaçağ” Hıristiyan dünyasının “af fermanları”nı (Endüljans) anımsattı.
“Papa X. Leo”, Vatikan’da yapılmakta olan Aziz Pierre Kilisesi’nin tamamlanması için “bağışta bulunacakların”, günahlarının affedileceğini, doğru cennete gideceklerini, bunun için kendilerine birer “Endüljans” (Berat) verileceğini bildirir. (15 Mart 1515)
Ne var ki, anında, bir “Endüljans satış piyasası” oluşur.
Demek ki, kulların bu “af işi”, kimi zaman -doğrudan- “para”, kimi zaman da -dolaylı bir yoldan- “oy” aracılığıyla yürütülüyor, tıpkı AKP Milletvekili İsmet Yılmaz’ın yaptığı gibi...
Bu durumda insanın -neredeyse- “Tarih tekerrürden ibarettir!” diyeceği geliyor, özellikle din bağlamında; ne yazık ki...
Öte yanda yine “AKP”nin, bu kez de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Mehmet Özhaseki, bir konuşmasında diyor ki: “İktidarlar işbaşına geldiklerinde, kim işbaşına getirmişse onlara hizmet ederler!” (Cumhuriyet, 27.1.2019).
Ülkenin, bir yönetim birimini yönetmeye aday olan biri, bunu nasıl olur da söyler?
Bu söylem, toplumu bölmeyi açıkça dile getirmiyor mu?
Ne ki yetmedi, bitmedi; Erdoğan’ın partisi AKP’nin “Aday Tanıtımı Toplantısı” için gittiği Gaziantep’te, “karşılama töreni”ni Vali, “1933 yılında Atatürk’ün Gaziantep’e gelişinde yapılan törene benzetmiş”.
Atatürkçü Gazianteplilere, Erdoğan’ın Valisi “31 Mart” için bir “merhaba” mı demek istemiş?..
Ayrıca yabancılar bile, Atatürk ile Erdoğan’ı karşılaştırmayı böyle kıyısından köşesinden değil doğrudan yaparlar; İngiliz parlamenter Andreuw, yıllar önce bir “31 Mart” günü şöyle haykırmıştı: “Başbakan Erdoğan ikinci Atatürk’tür!” diye...
Eh, biz de geri kalmadık; geç de olsa, Erdoğan’a, “Gazilik” unvanı verilmesi istendi(!), AKP’nin bir “MYK” toplantısında geçen yıl...
Ne ki unutulmamalı, Erdoğan, on yıl önce de, “Son Osmanlı Padişahı Birinci Recep Tayyip” olarak ilan edilmişti.
Ardından da, “Allah’ın bütün vasıflarını taşıyan bir lider!” dendi. (2014)
Yetmedi, doğrudan kendi açıkladı durumunu; “15 Temmuz darbe girişimi” sırasında, bineceği uçağın darbecilerce arandığında boş olmasını, “özel olarak korunmuş, özel bir insan olduğuna bağlayarak” açıkladı; hemen ardından da, tıpkı “Peygamber”in bulunduğu mağaranın kapısının örümcek ağı ile kapalı olmasına, arayanlardan korunmasına benzetti...
Eh, noktalayalım artık, bu film gibi izlemeyi... Örneğin, damat Maliye Bakanı, “Bana güvenin!” diye çağrı yaptı. Bu çağrıya uyarak, bir TV’de, bir spiker, semt pazarından, yarım kilo kuru soğan, dört patlıcan, beş-altı dolmalık biber, yarım kilo domates, bir demet maydanoz, bir kıvırcık salata aldığını, karşılığında “35 lira” verdiğini söylüyordu; kuşkusuz daha kıyma alınacak; yağı suyu, tuzu ve de pişmesi için ateş... Peki bu bir tencere dolma evdeki soframızda tabaklara konuncaya dek geçen “hizmet-emek”...
Erdoğan haykırıyor, “Tüm pahalılığı marketler yapıyor!” diye... Bu örnek geçen haftaki semt pazarından; bu durumda da suç, “üretici”ye yıkılıyor...
Saray’ın mutfağı ne durumda acaba? Ne dersiniz?..
Meriç VELİDEDEOĞLU, 1 Şubat 2019