MAKSADININ İÇİ
Gün geçmiyor ki, şu bizim ‘siyasetçi’lerin yaptığı bir açıklamanın, tepkiler üzerine ‘maksadını aşan’ bir açıklama olduğu ileri sürülmesin.
Ya bunlar ‘maksat’larını açıklamayı beceremiyorlar ya da ‘maksat’larını açıklamak için bu ‘dolaylı yol’u yeğliyorlar gibi geliyor bana.
Ki çoğu safdil yurttaşımız da, adam ‘siyaset’ yapıyor diye değerlendirebiliyor.
Nitekim ‘önemli siyasetçi’ Cihan Paçacı da, tam da bu anlamda ‘siyaset’ yapmak istemiş ve basbayağı yapmıştır.
Altılı Masa ya da doğru söylenişiyle ‘Millet İttifakı’ içinde nice Paçacı ve çorbacıların olduğunu biliyoruz.
Ve hiç kimse bunların, birgün çorba kâsesini kırmayacaklarından emin değildir.
Ancak, şu ‘geçiş dönemi’nde biribirimize katlanalım diyoruz.
Çünkü Millet İttifakı içinde, CHP dahil diğer beş partide ‘geçmiş’leri bilinen ve ‘gelecek’te de bolca çam devirecek ‘siyasetçi’nin varlığını biliyoruz.
Bir bölümünün ‘sığıntı’ ve bir bölümünün de ‘gizli ajanda’sının olduğunu bilmeyen mi var?
‘Gizli ajanda’ ile, ‘ideolojik takıntı’larını gerçekleştirmek üzere pusuda beklemeyi kasttetiğimizi ayrıca belirtelim.
Kaldı ki bir takım İYİ Partilinin ayrılarak MHP’ye geçecekleri söylentileri bile var.
Ancak başta Meral Akşener olmak üzere tüm partililer bizi masadan kimse ayıramaz türü açıklamalardan da geri kalmıyorlar.
Hem masada kalınacak ve hem de Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının önü kesilecek.
Şimdi anladınız mı ‘büyük siyaset’in ne olduğunu?
Kişisel hırs ve kaprisler peşinden koşmuyoruz, ‘her şey vatan için’ falan ama CHP de iktidar olmasın!
Ya da olacaksa bile, Kemal Kılıçdaroğlu değil, bizim CHP içinden ya da dışından ‘kazanacak’ birine onay vermemiz koşuluyla olacak.
İYİ Parti’nin asıl hedefi ve hatta varlık nedeninin işte bu ‘derin strateji’ olduğu bugün tüm açıklığıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır.
İtiraf edeyim ki eğer böyleyse; bu İYİ Parti’nin bir ‘proje olduğu ortaya çıkacaktır.
İYİ Parti’nin dışında ‘tasarlanmış’ ve ‘planlanmış’ bir proje.
Eğer böyleyse, Sağıralioğlu, Topalalioğlu, Paçacı, Çorbacı, Laleci Maleci’nin kendi ‘irade’lerinin dışında alınmış kararları uygulayan, yani doğrudan kullanılan, evet evet bu terim tam oturmaktadır, kul-la-nı-lan aparatlar olduğu ileri sürülebilecektir.
Geçmişleri, kariyerleri, kendinden menkul ‘değer’leri ne olursa olsun, İYİ Parti ve içindeki ‘misyon’larının bambaşka olduğu, yaptıkları ‘çıkıntılık’ların da işte bu misyonun bir gereği olduğu düşünülebilecektir.
İsterlerse ABD’nin en ünlü üniversitelerinin parlak öğrencileri olsunlar.
Bunların ‘milliyetçilik’leri de ‘demokratlık’larının pek ilerici olmadığı zaten belli değil midir?
İdeolojileri ,Genç-Türkler’in sloganı olan ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet’de kalmıştır.
Oysa Genç-Türkler’in ardından gelen ve Türkiye’nin kurucu iseolojisi olan ‘Yaşasın Cumhuriyet’ sloganı da var ki, bunlar henüz bunu anlamış görünmüyorlar.
Ve ne yazık ki, Cumhuriyet’in yerinde bugün yellerin estiğinin bilincinde değiller.
Sözü uzatmanın gereği yok.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının arkasında kapı gibi duracaklarını açıklamak için, bugünden itibaren dokuz günleri vardır.
Bu hafta ‘ya herro ya merro’ kararının verileceği haftadr.
Hem İYİ Parti ve hem de Kemal Kılıçdaroğlu’nun (ki bundan sonra vereceği herhangi bir ödün kendisinin de siyasi ölümü olacaktır) önünde sadece dokuz günleri var.
Ya bu yamalı gemiyi yürütecek ya da hepbirlikte batacaklar.
O zaman Türkiye’nin önüne başka seçenekler de gelebilecektir.
Ancak şimdilik Kemal bey ve Meral hanımı beklemekten başka çare görünmemekte.
Karar bu iki isme bağlıdır ve ardından her anlamda ‘Ya herro ya merro’ aşamasına geçilecektir.
Öyle ki, bu iki isim, ya yaptıklarıyla tarihe geçecek ya da yapamadıklarıyla tarihe gömüleceklerdir.