Malta… Dersim… “Kürt Katliamı”!..
Türkiye’nin 87 yıldır “işgâl”e maruz kaldığına inanıp, ülkeyi bu “işgâl”den kurtardıklarını zanneden birileri olduğunu yazarken, “Acaba haksızlık mı ediyorum?” diye de düşündüm.
Ancak CHP Lideri Baykal’ın ülkede yaşananları “Malta sürgünlerine” benzetmesi üzerine, Başbakan Erdoğan’ın yaptığı “Dersim sürgünleri” misillemesini duyunca, aklım, vicdanım, yüreğim isyan etti, ürperdim…
Bunun nedenini izahtan evvel, Erdoğan’ın, partisinin il başkanları toplantısında sarf ettiği o sözlere bakalım. “Malta sürgünlerini anımsatanlar, önce dönsünler 1938’e baksınlar. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu günlere, Tunceli sürgünlerine baksınlar. Köy köy, kasaba kasaba, hane hane kim nereye sürülmüş onu hatırlasınlar. Eğer isterlerse vesikalar elimde var. Onları da gösteririm. Bunlara halkımız iktidar yüzü göstermiyorsa, işte bundandır” dedi.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’den de aktarmam gereken bir not var. Şahin, 15 gün kadar önce TBMM arşivindeki gizli zabıtları açma projesinden söz etti. İstiklâl Mahkemesi zabıtlarının halka açılması için ‘şimdilik’ kaydını düştüğünü, ancak kendisinin hemen gidip bakacağını, kararı ondan sonra vereceğini anlattı. Ardından ilginçtir, sözü “Dersim”e getirip, şunları söyledi:
“O günün şartlarına bakıldığında doğru gibi görünen şey, şimdi son derece yanlış olabilir. Nasıl ki Dersim’le ilgili hadiseler bugünün koşullarında farklı değerlendirilmiştir, ama 2010 yılında çok daha farklı değerlendiriliyor. Herkes ‘Böyle bir şey olmamalıydı, yanlış’ diyebiliyor. ‘O dönemki yöneticilerin yanlış yaptığını mı söylemek istiyorsunuz’ diyenler oldu. İstiklâl Mahkemesi arşivlerini de bu anlamda değerlendirmek lazım… Bu dönem tabii ki Cumhuriyetin ilk yılları Atatürk var, Cumhuriyetin kurucu kadroları vardır. Acaba o dönem, o şahıslar eleştiri konusu olabilir mi hassasiyetini taşıyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün eleştiri konusu yapılmasını arzu etmiyorum. Örneğin biri çıkar, ‘Yaşananlara bu da seyirci kalmış’ diyebilir.”
Sondan başlayıp, Şahin’in şu sözünün altını çizelim; “Örneğin biri çıkar, yaşananlara Atatürk de seyirci kalmış diyebilir”… Erdoğan ne diyor; “1938’e, İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu günlere, Tunceli sürgünlerine baksınlar”… Erdoğan resmen hileye başvuruyor, “1938 ve İnönü” diyerek, güya Atatürk’ü suçlamıyor!.. Herkes biliyor ki, bu dönem “1937-38 olayları” olarak anılıyor, yani Atatürk sağ, yani Şahin’in imasıyla, en azından “yaşanlara seyirci kalıyor”!..
Erdoğan’ın, “vesikalar elimde” sözleri de dikkat çekici. Dikkat buyurun, TBMM Başkanı Şahin’in, İstiklâl Mahkemesi zabıtlarının açılmasından söz etmesinin hemen ardından geldi… “Dersim zabıtları” da herhalde TBMM ve Genelkurmay’dadır. Bunlar en önce Erdoğan’ın “incelemesine” mi açıldı acaba?
Kaldı ki, tarih hepimizin tarihi… Öyleyse bu ne “tehditkâr” bir üsluptur?!.. O zaman Baykal olmadığına göre, onun değil, Atatürk döneminin suçlandığı, CHP’ye bunun “şantaj”ının yapıldığı çok açık!..
Beni yüreğimden vuran asıl husus ise; Malta-Dersim “sürgün” kıyaslaması…
Birinde ülkemiz işgâl edilmiş. İngiliz komiserin, Rum ve Ermeni Patrikhanelerinin hazırladığı, sahte şahit ve belgelerle suçlanan 145 asker, vali, gazeteci, bakan, milletvekili toplanmış Malta adasına sürülmüş. Listenin 1 numarası Mustafa Kemal. Anadolu’ya geçmese o da sürülecek… Neyle suçlanıyorlar; “Ermeni katliamı” yapmakla… Sonuç; ABD tek bir belge bulamamış, İngiliz mahkemeleri beraat ettirmiş, ama buna rağmen, Anadolu’da devam eden milli mücadeleye karşı 2 yıl rehin tutulmuşlar!..
Ya “Dersim sürgünü”? Öncesinde büyük bir isyan var. Bundan hiç söz edilmiyor, sanki insanlar keyfe keder Batı’ya gönderilmiş… Ülke içindeki bir güvenlik sorunu ve buna karşı alınan tedbiri, İngiliz işgâl güçlerinin yaptığıyla kıyaslamak, Atatürk ve İnönü’ye “işgâlci” demek değilse, nedir? “Dersim”i işgâl mi ettiler? Malta sürgünleri, “Ermeni katliamıyla” suçlanmıştı. Bu durumda da Başbakan, “Dersim katliamı” demiş olmuyor mu? Zaten Doğu Ergil, Erdoğan tarafından Dolmabahçe’de ağırlandıktan sonra, Avrupa Parlamentosu’ndaki “Dersim soykırımı” toplantısına katılmamış mıydı? Dahası Erdoğan, Onur Öymen’in bir konuşması üzerine başlayan tartışmalar sırasında da, “Dersim isyanı”yla, “Kerbelâ”yı aynı kefeye koymamış mıydı?
Erdoğan’ın sözleri beni iliklerime kadar titretti!.. Çünkü birilerinin PKK’yla mücadeleyi “Kürt soykırımı” haline getirmek için neler çevirdiği ortada. Üstelik bugün değil, taa 15 yıl öncesinden başlamak üzere… Tarih 19 Eylül 1995. O pek sevdiğimiz Clinton döneminde ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu AGİT alt komisyonunda, Başkan Christopher H. Smith’in yaptığı şu konuşmaya bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız:
“Güneydoğu’da ilan edilmemiş iç savaşta 17 bin 500 insan öldü. 1992’den beri güvenlik güçleri Güneydoğu’da 2 binin üzerinde Kürt köyünü boşalttı veya tahrip etti ve 2 milyon insan ürkütücü bir kampanyayla, etnik temizliğe benzer şekilde yerlerinden edildi. Bu Bosna’da gördüğümüz etnik temizliğe çok benziyor…”
Dersim’e 72 yıl sonra böyle bakan resmi ağızlar, birkaç yıl içinde bölücü terörle mücadeleyi de “Kürt katliamı” sayar mı?!.. Ne dersiniz?
Müyesser YILDIZ, 1 Mart 2010, http://www.avazturk.com/yazar_yazilari.php?yazi_no=247
Kişisel görüşüm sayar, hem de bir şekilde davulla zurnayla.