Mankurt kimdir?
Tayyip Erdoğan, açık mektup yazarak kendisini ve AKP iktidarını Almanya Başbakanı Merkel’e şikâyet eden “liberal-sol aydınlar”ı “mankurt” olmakla suçladı. Toplum içinde fark ettim ki çoğunluk mankurtun anlamını bilmiyor. Bana soranlar arasında öğretmenler de var! Daha önce çok yazdık ama önce mankurtu açıklayalım.
Mankurt tiplemesi, ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” romanının ana konusudur. Yalnız, mankurt hayal ürünü bir tip değildir. Tarih boyunca mankurtlar yetiştirilmiştir.
Hüseyin Özbek, mankurtu şöyle özetlemişti:
“Kırgızların ve diğer Türk boylarının komşusu olan Juan Juanlar tutsak aldıkları savaş esirlerinin saçlarını usturayla kazıdıktan sonra kafalarına yaş deve derisinden bir başlık geçirip çöle salarlardı. Çöl sıcağında geçen süre içinde kuruyan deve derisi tutsağın kafasını mengene misali sıkar, korkunç acılar verirdi. Saçlar, kuruyan deve derisinden başlığın etkisiyle kafatasına doğru gelişirdi. Tutsakların birçoğu korkunç acılara ve kızgın çöle dayanamaz, ölür. Yaşayanlar ise bilinçlerini kaybeder. Hafızaları sıfırlanır silinir. Geçmişlerini, ailesini, obasını ulusal köklerini unutur, benliklerini kaybederler. Bu, kafası boş, bedenleri sağlam tutsaklar efendilerine köle itaatiyle bağlanırlardı.
Nayman Ana, eski çağlarda, uzun bir arayıştan sonra, tutsak düşerek mankurta çevrilen oğlunun izini bulur. Ona geçmişini hatırlatmaya çalışır. Ana sıcaklığını kullanarak kendine gelmesi için çabalar. Ne yapsa boşunadır. Çünkü mankurtluğun dönüşü mümkün değildir. Mankurt olan oğlu sonunda anasını oklar, öldürür.
Nayman Ana’nın defnedildiği yer tüm Kırgızlarca kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilir. Efsanesi de kuşaktan kuşağa günümüze ulaşır.”
* * *
Ülkesindeki durumun düzeltilmesi için kendi yöneticilerini yabancılara şikâyet etmek, elbette aydın tavrı değildir.
Atilla Akar, medyaradar sitesindeki yazısında Erdoğan’ın hedefindeki “Mankurt Aydınlar”ın kökenini Tanzimat dönemine dayandırıyor ve “Şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konudaki tepkisinde haklı görünüyordu. Ancak onun da tarihsel ve ironik çelişkisi şuydu ki; hem çok önceden iradesini AB’ye devretmeyi taahhüt etmiş bir devletin cumhurbaşkanı oluşu hem de bir vakitler ‘AB’ciliği’ neredeyse bayrak edinmiş, her şeyi AB’ye göre düzenleyen, ‘bizi niye almıyorlar’ diye şikâyet eden, en büyük hedefini ‘AB’ye katılmak’ olarak tarif eden bir partinin eski genel başkanı bulunuşuydu” diyor...
* * *
Biz mankurta dönelim... Kendi köklerinden kopanlar, annesini bile öldürebilecek kadar kişiliksizleşir, bırakın insan olmayı hayvandan da aşağı bir dereceye düşer. Hiçbir hayvan, anasını öldürmez.
Vatan da ana gibidir. Meselâ vatana, yabancı güçleri davet etmek, anayı yabancılara teslim etmek demektir.
Kazakların ünlü düşünürü Muhtar Şahanov, “Uygarlığın Yanılgısı” adlı eserinde “Dört Ana’sını unutanlar”dan bahseder!
Şahanov’a göre insanın uzun ve zor hayat yolunda ona hayat veren öz anası yanısıra dört ana daha ona kanadını gerer. Bu dört anadan biri ruhumuz ve her şeyimizin temeli Anayurt’tur, ikincisi baba ve atalarımızdan miras Ana Dili’dir. Üçüncüsü, Gönül Zenginliği ve Törelerimiz, dördüncüsü Millî Tarihimiz’dir.
Günümüzde anayurdunun topraklarını yabancılara satanlar yok mu? Millî tarihimizi, kimliğimizi, gönül zenginliğimiz ve törelerimizi ve anadilimizi hiçe sayanlar yok mu? “Keşke İngiliz işgali olsaydı” diyenler yok mu? Dört anasına sahip çıkmayanın; vatan topraklarını, derelerini, akarsularını, yaylalarını, sınır şeritlerini, stratejik kuruluşlarını satanların, milletin adını, millî tarihini ve millî terbiyesini, dolayısıyla birliğini hiçe sayanların, yabancılara özerk yönetimler için söz verenlerin mankurttan ne farkı var?
Arslan BULUT, 21 Ekim 2015
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr