
Siyah – beyaz, kendine oldukça büyük gelen takım elbisesi, yine kendisine büyük gelen fötr şapkası, çeşitli figürlerle Michael Jackson olmaya çalışıyor. Günlerdir bu ana hazırlandığı her halinden belli…
Bu küçücük çocuk, dedim ya sirk maymunu gibi hem de annesi tarafından Hülya’lı, Acun’lu meşhur jürinin önüne atılıyor. Daha 5 yaşında hayatının ilk yarışmasına katılıyor, vücudunu eğip bükerek Amerikalı pop yıldızı gibi dans etmeye başlıyor.
Ardından diğerleri… Kendilerini kamera önüne atan diğer şaklabanlara geliyor sıra. Sirk sahiplerine övgüler düzüyorlar. Ama tabii ki her şey onların iki dudağının arasında; ya “tamam”, ya “devam”. Hiç kimsenin umurunda değil o an, o çocuğun ruh hali, kimse önemsemiyor kültür yozlaşmasını, milyonlar ekranda, yüzlercesi salonda çılgınca alkışlıyor. Rezil olmak, onur, gurur pek önemli değil, yeter ki elenmeden bir sonraki tura geçeyim derdinde bu şaklabanlar…
Orada ne yaptığın, ne sergilediğin önemli değil yeter ki dibine kadar asimile olduğunu belli et, yeter ki bir Amerikalıdan daha Amerikalı olduğunu kıyafetinle, konuşmanla ve tavırlarınla sergile. Kültüre sadakat, bilgi birikimi prim yapmıyor bu ülkede nasılsa, o yüzden 5 dakika meşhur ol da nasıl olursan ol…
Tabii ki bunlar yapılırken meşhur jürimizin keyfine diyecek yok, nasılsa reytingler tavan yapmış, milyonlar ekrana kilitlenmiş, kültürümüz ve insanımız aşağılandıkça aşağılanmış, minicik bedenler sahnede Amerikanlaşmış daha ne olsun… Programın formatı da bu değil mi zaten?
İşte yıllardır anlatmaya çalıştığım bu… Çocuklarımız ekranlarda pazara çıkarılmış köleler gibi sergileniyor, İngilizce şarkıları bir İngiliz’den daha iyi söylüyor, Amerikan danslarını bir Amerikan delikanlısından daha iyi icra ediyor… İşin daha da acı yanı hemen sahnenin kenarında, perdenin hemen arkasında anneleri tırnaklarını yiyor heyecandan…
Çok değil yarım asır önce, tam da televizyonun yani TRT’nin yayınlara başladığı dönemde “hedefimizde ki ülkelere yalnızca sermayemizi değil, geleneklerimizi ve kültürümüzü yerleştirmeliyiz” dememiş miydi küresel patronlar.
Ne kadar söylesek boş, herkes ekrana çivilenmiş izliyor, kültürümüz, onurumuz bu köle tüccarlarının elinde oyuncak olmuş vaziyette. Zehir saçıyorlar aptal kutusundan Türkiye’nin dört köşesine… Küçücük çocuklarımızı şebekleştirip, kısa yoldan zengin olma fikrini yavaş yavaş yerleştiriyorlar onların körpecik beyinlerine. Ve siz hala duymuyorsunuz değil mi, bazılarının ellerini ovuşturup için için güldüklerini...
Yüreğimizi acıtan bu tür olaylara haftaya farklı bir açıdan bakalım ve yazıya neden böyle bir başlık attığımı da bir sonra ki yazıda belirtelim.
Ömer YILDIZ ( Yazıları Facebook’tan takip etmek için : http://www.facebook.com/mryldz46 )
Mail adresi: mr_yldz@hotmail.com