‘MARKSİST’ YILMAZ ÖZDİL
Yılmaz Özdil’in 6 Mart 2024 tarihli Youtube videosunda şunlar anlatılmaktadır:
“Şimdi bakın lütfen; ‘yandaş medya’da hepimizi enayi yerine koyan yayınlar yapılıyor. Vatandaşın gözünü gemilerle uçaklarla boyamaya çalışıyorlar. Niye gerçeklerden uzaklaştırıp halkın dikkatini başka yerlere çekmeye çalışıyorlar? Çünkü, ‘ekonomi’ yirmi iki yıldır ilk defa sıradan vatandaşın ‘algı sınırları’ içine girdi.
Algı sınırı; şöyle izah etmeye çalışayım: insanın, yani hepimizin sınırları var. Örneğin kulağımız 20 ile 20 000 hertz arasındaki sesleri duyabiliyor. 20’den az ya da 20 000’den çoksa duyamayız. Oysa her iki ortamda da ses vardır ama biz duyamayız. ‘Algılama sınırı’mızın dışında var olduğu halde ‘duyamayız’, yani algılamayız.
Gözümüz de böyle, sadece 400 ile 700 nanometre (yani metrenin milyarda biri boyunda bir uzunluk olup, ışık hızının hesaplanmasında, örneğin kızılötesi ışınların ölçümünde kullanılıp, ‘dalga boyu’ biçiminde dillendirilmektedir) aralığındaki ışığı görebiliriz. Yani ancak 400 ile 700 nanometre aralığındaki ışığı çıplak gözle görebiliyoruz.
‘Ekonomi’ de işte böyledir. Algı sınırlarımızın dışında ise, algılayamayız. Örneğin geçmediğimiz köprüye, girmediğimiz tünele, görmediğimiz otoyol, uçmadığımız hava limanına, yatmadığımız hastahane gibi ‘garantili projeler’e, maliyetlerinin dışında sadece bu yıl, havadan 38 Milyar Dolar para ödeyeceğiz. Oysa bu ‘büyük projeler’ yapılırken, seçim meydanlarında ‘cebimizde bir kuruş çıkmayacak’ deniliyordu.
38 Milyar Dolar, 31 Tl’den 1 Trilyon 178 Milyar ediyor.
10 Bin Tl emekli maaşı alan bir insanın bu bir Trilyonu ‘algılaması’ olanak dışıdır.
Her ne kadar, Tl’dan altı sıfır atılarak milyon, milyar terimleri sokak ve pazarda dillendiriliyor ise de, bu Bir Trilyon 178 Milyar’ı eski parayla ölçecek olursak, yanına altı sıfır daha koymamamız gerekecek ki, benim diyen ekonomistin bunun ne kadar edeceğini hesaplaması mümkün değildir.
O nedenle ‘yandaş medya’da 7 gün 24 saat Milyar Dolarlık yatırımların anlatılması, 10 000 Tl maaş alan insan için ‘söylenmemiş’ gibi durmaktadır. Çünkü ‘algı sınırları’nın dışında bulunmaktadır.
Yine, Merkez Bankası’nın kasasından 128 Milyar ‘buharlaştı’ denildiğinde, sıradan vatandaş şöyle dursun, ‘ekonomi tahsili’ yapan biri için bile algı dışı kalmaktadır.
Merkez Bankası’nda bugün 50 Milyar Dolar açık var denildiğinde, bunun ‘hangi büyüklük’e karşılık geldiği, zihinlerde canlandırılamamaktadır.
‘Ekonomik rakamlar’ vatandaşın ‘algılama sınırları’ içinde değilse, hiçbir anlam ifade etmemektedirler. Gözümüzün önünde cereyan etmesine ve televizyonlarda bangır bangır bağırılmasına karşın ‘algınamamaktadır’lar.
O nedenle, on yıl önce ‘hayvancılığımız öldürülüyor’ denildiğinde, vatandaş buna bir anlam veremiyordu.
Ne zaman ki, bugün kıyma fiyatı 500 Ramazan pidesi 15 Tl olduğunda, Türkiye’de tarımın çökertildiğini ‘hissetmeye’ yani ‘algılamaya’ ve dolayısıyla ‘anlamaya’ başladı denilebilir.”
İşte, gözümüz kulağımız gibi duyu organlarımızla, Yılmaz Özdil’in ‘Algılma’ dediği ama özünde ‘bilince çıkaramadığı’ şeye, gerçekte ‘duyum’ denilmektedir.
‘Duyum’ların ayırdına varılması yani ‘bilince çıkarılması’na ise ‘anlamak’ diyebiliriz.
Buradan Marksist ‘fetişizm’ kavramına dönebiliriz.
Marx’ın ‘ekonomik olgular’ üzerine olan ilk ‘düşünce’leri, antropolojik bir boyut taşımakta, ‘olgu’nun evveline yani türümüne (genèse) giderek oluşturulmaya çalışılmıştır.
Yani ‘Tarih’ine, geriye doğru bir ‘projeksiyon’ tutmak olmuştur ki, buradan hareketle ‘geleceğe’ yönelik olarak bir ‘projeksiyon’ tutulabilsin…
Böylece ‘ilkel’ denilen, örneğin Malezya yerlilerindeki ‘totem’ ve ‘tabu’dan, kendi ‘fetişleştirme’ kavramına ulaşacaktır.
Nitekim Küba yerlileri, kendileri için sadece parlak bir maden olan altını İspanyol’ların fetişleştirdiklerini düşünmektediyler. Ki o gün bu gündür bu ‘fetişizm’den söz edilebilir.
Malenazyalılar için ise, özünde bir fetiş olan ‘Mana’, ‘maddi olmayan’, ‘doğa-üstü’ ve ‘kişilik-dışı’ bir ‘varlık’, ‘sara nöbeti’ndeki gibi bir ‘tasarım’dır, ama belli bir ‘kişi’ ya da ‘şey’de somutlaşabilmektedir.
Böylece ‘Marx’ın gerek düşüncede ‘yansıtma’, gerek ‘yabancılaşma’ ve gerekse ‘fetişleştirme’ kavramlarının kökeninde, bu ‘ilkel’ denilen toplumlardaki ‘totemizm’ anlayışı bulunmaktadır denilebilir.
Dahası, Marx için kapitalizm, denildiği ve fetişleştirildiği üzere, insanlığın ‘en ileri’ tarihsel dönemini değil, tersine ‘tarih-öncesi’ni ifade etmektedir.
Bu felsefi ve bilimsel konuları derinleştirmeden, Yılmaz Özdil’in ‘Marksizm’ine dönülecek olursa; Özdil, olağandışı bir gazetecilik ve entelektüellik örneği vererek, günümüz Türkiye’sinde nasıl bir ‘yanlış bilinç’, bir ‘yabancılaşma’ ve bir ‘fetişleştirme’ örneğini kendi biçemiyle anlatmaktadır.
Bir adım daha atıp, Dr Recep’in neden ‘Tanrı’, ‘Peygamber’ ya da ‘Halife’ konumuna yükseltilmesini de anlatabilirdi.
Çünkü Totem’in genelde ‘derde deva’ olmasına karşın, başı kızınca nasıl ‘püsküllü bela’ olabileceği de bir başka ‘gerçeklik’tir.