MARX’TA PARA (15)
Brunhoff, R.Luxembourg’un neredeyse Marx’tan daha marksist bir tutumla ‘para’ konusuna önem verdiği söylenebilir diyor.
Çünkü, bir dolanım aracı olarak para, kapitalist yeniden-üretimin onsuz olmaz bir aracı olmakla birlikte, dolanım, bir başına kapitalizmden bağımsız olup çok eski bir tarihe sahiptir (1).
O halde, parayı, meta üretiminin bütünlüğü içinde, kapitalist yeniden-üretim şemasından ayrı olarak tüm meta üretiminde, “soyut sosyal emek”in (travail social in abstracto) özgün can bulması (incarnation) olarak ele almak gerekmektedir diyor (2).
Bununla birlikte, Brunhoff’a göre, paranın üçüncü sektör olarak ele alınması, ona ‘üçüncü tip bir meta’ niteliği yüklemek ve diğer metalarla aynı gruba sokmak demek olacaktır ki, bu durumda ‘kendine özgü’ niteliğini yitirmiş olacaktır.
Oysa, Marx, altın üretimini (kesim I) içine sokarken, onun ‘genel eşdeğer’ niteliğine gönderme yapıp, buradan, üretimindeki özgül karaktere bakılarak ‘meta’ gibi değerlendirilmesi sonucu çıkarılamayacağını söylüyordu (3).
Kaldı ki, birinci bölümde marksist para kuramının nereden başlatılacağı konusuna değinilmişti.
Nitekim R. Luxembourg, üretilen altında tutumun (thésaurisation) rolü konusunda da yanılmaktadır. O’na göre, paranın üretken sermayeye hizmet edemeyişi dolayısıyla, altın üretiminin (kesim I)’e dahil edilmesi, örneğin, yukarıdaki şemaya göre, sosyal üretim araçlarında, altın üretimine eşit bir açığa yol açacaktır, ki bu (kesim II) kapitalistleri için 8 olması demektir.
[v 1 + pl 1 = c2] denge koşulu sağlanmamış olacak, (kesim II) kapitalistleri (c2) kadarlık altını, üretim aracı olarak kullanamayarak, tüketim malları üreten kapitalistler üretilen altından gerektiği gibi yararlanamayacaklardır.
Dolayısıyla onun (kesim I)’e sokulması demek dengenin bozulması demektir.
Gerçekten de, tutum (thésaurisation), tanım gereği, bir mal talebi olmayıp, tüketim malları üreten kapitalistlerin ne üretim araçları almak ve ne de ücret ödemek için yeni üretilen altına gereksinmeleri olmadığı gibi kendi tüketimleri için de kullanmayacaklardır.
Kaldı ki, bu, tutum yapma mantığına da aykırıdır ve Luxembourg da, tutumun bu özgün işlevini görememe hatasına düşmüş bulunmaktadır.
Marx’a göre, altın, (kesim II)’de sabit sermayenin bir parçası olarak tutuma (thésaurisation) ayrılmaktadır.
“Basit yeniden-üretimde bile, para biriktirmek ya da tutum, zorunlu olarak düşünülmelidir. Onun, her yıl kendi kendisini yeniden-ürettiğini, kapitalist üretimin çözümlemesi için varsayımsal olarak kabul edip oradan başlanmalıdır. Yani o, madeni para kitlesinin yeniden-üretiminin başlangıcı olup, (kesim I) ve (kesim II) kapitalist sınıflarının mal değişimine karşılık ellerinde bulundurduklarıdır” (3).
Bu bakış açısından, tutum, ‘para’ olarak bir ‘yatırım’ anlamına gelmektedir. Marx’a göre, yıllık altın üretimi, alış-verişi sağlayan gerekli para stokunu oluşturmak ve yeniden oluşturmak bakımından bu yatırım, tutumun özgün bir biçimi olmaktadır.
Yeniden-üretim dengesini bozmak şöyle dursun, ikinci planda onu sağlamak ya da onun etkisini göstermeye yardımcı olmaktadır (4).
Demek ki, tutum, genel anlamıyla her koşulda değişim sürecini kesmek demektir, ama etkisi yeniden-üretim şemalarındaki işlevine göre değişmektedir. Marx yeni altın üretimini absorbe eden tutum ile kapitalistlerin bilançolarının genel finansman dengesinin ögesi olan ve sermaye amortismanı ile net yatırıma katşılık gelen (payı) ayırmaktadır (5).
(Sürecek)
(1). The accumulation of capital, traduction anglaise, édition de 1963, p. 99.
(2). Ibid., p. 100. R. Luxembourg burada Marx’ın Le Capital, livre deuxième, tome I,p.125’e sadık kaldığı görülmektedir.
(3) Le Capital. ouv. cité, livre deuxième, tome II, p. 120.
(4) Burada, Marksist yeniden-üretim şemasının sadece denge koşullarını göstermek için kurulduğu ve onun dengeyi bozabilecek etkilerinin dikkate alınmadığı söylenebilir (explorér). Oysa sanayi sermayesi bir süreç (processus) ya da ritm organizasyonu olup, belli bir zamansallık içermektedir. Yani, değer, artı-değer, sabit sermaye ve değişken sermaye soyut ve doğrusal bir zamansallığa uymaktadırlar. Malların değeri, soyut emeğin, örneğin saat gibi, mekanik ve homojen bir zamanı tarafından belirlenmektedir. Emek zamanın bu yoğunluk ve özgüllüğü bir ortalama olarak alınmakta ve bu da olduğu gibi ‘para’ya yansımaktadır. Oysa malların değerini belirleyen emek soyut değildir. Ne ki, onun özgüllükleri, mal değişiminde, paranın evrensel eşdeğer özelliği dolayısıyla ortadan kalkmakta ya da görünmemektedir. İşte soyut-emeğin ‘reel soyutlaması’ tam da bu demektir. Kaldı ki, emek-zamanın mallarda vücut bulan değerinin, niteliksiz ya da ortalama olmaktan başka bir açıklamasını bulmak bu aşamada olanaksızdır. Sabit-sermaye ile değişken sermaye ayırımda ise, sabit-sermayedeki emek-zaman ‘ölü’ olarak kabul edilecektir.
(5) Ibid., p. 127.