MARX’TA PARA (25)
Kredinin bütüncül (unitaire) anlayışı
Marx’ın “kredi parası kuramı”nın kapsamını sistematik bir biçimde ele aldığını söylemek zordur.
O nedenle, Brunhoff da, Kapital’deki (tome II, livre troisième) açıklamaları abartmamak için, parasal kuramdan çıkarsanan kredinin bütünselliğini ‘anlayış’ terimiyle dillendirmenin daha doğru olacağını söylemektedir.
1° Sermaye piyasaları ve faiz haddinin tekliği
Marx’ın tanımlamaları arasında sermaye piyasasının farklı yönleri de bulunmakta ve örneğin uzun dönem borçlanmaların (emprunts) finanasal piyasası ile bankalar tarafından verilen kredilerin parasal piyasaları aradında ayırım yapmaktadır (1).
Ancak çözümlemelerinde, bu farklılıkların, arzın tamamen belli bir fiyat ve faiz haddiyle sanayi kapitalistlerinin para talebini karşılayan bankalar dahil finans kapitalistleri tarafından sağlandığı tek bir parasal disponibiliteler piyasasına bağımlı olduklarını söylemektedir.
Bu finansman mekanizması, ister sitemez meta ve para, üretken sermaye para-sermaye, sanayi sermayesi finansal sermaye ayırımına dayanan kapitalist sınıfların biribirlerinden ayrılmasını dayatmaktadır.
Yani mal burada arz, para ise talep olmaktadır.
Bununla birlikte, Marx burada, modern kredi organizasyonunu karakterize eden ama güçlü bir sözcük olan ‘sistem’ terimini kullanmaktadır.
Görüldüğü üzere, finansal sermaye, altın ve mal ticaretinden itibaren tarihsel olarak gelişen finansman işlemleri için kullanılan para-sermayeden başka bir şey değildir (2).
Kredi sistemine dönüşmeden önce, “para dolanımının kendisi, malların dolanımının bir ögesi olarak paranın bir ticari veri iken, onu doğurup yoğunlaştıran, kısaltıp basitleştiren kendi teknik işlemleri sonucundan başka bir şey değildir” (3).
Kaldı ki, modern krediler de benzer teknik hizmetler vermektedirler. Dolanım masraflarını azaltarak mallar ve sermayenin dolanım “aşamalarını hızlandırmakta” dırlar. (4)
Ne var ki, bu teknik rol, ancak alacaklarını parasallaştırma (monétiser des créances) ya da uzun dönem borçlanma gereksinmesi duyan kapitalistlerin talebini karşılayacak olan parasal olanakların yoğunlaşmasına dayanan bir sistem çerçevesinde yerine getirilmiş olmaktadır.
“Para biçimi altında sermayenin tümü piyasada bulunabilecek, yani bütün toplam ödünç verilmeye elverişli olacaktır. Bu piyasada sadece ödünç veren ve ödünç alanlar karşılaşmaktadırlar. Mallar da aynı biçimi yani para biçimini almışlardır...Eklemek gerekirse, büyük sanayinin gelişmesiyle birlikte, para-sermaye, piyasaya çıktığı andan itibaren, yavaş yavaş sermayenin şu ya da bu kesimini elinde bulunduran bireysel kapitalistlerden ayrılarak hep daha organize ve yoğunlaşmış bir biçimde yatırılmış olacaktır (placée). Şu farkla ki, sosyal sermayeyi temsil eden bankacıların denetimindeki reel ürünler bu gruba girmezler. Böylece, talep tarafında bir sınıf tüm gücüyle ödünç alınacak sermaye, arz tarafında ise ödünç verilecek sermaye için karşılacaklardır”(5).
Sermaye piyasalarının birliği, demek ki, metaların hem arz ve hem de talep biçimlerine; hem ajanların arzcı ve hem de talepçi olmaları işlevilerine; ve nihayet hem de aracılık yapan bankiyelerin merkezileştirici rollerine dayanmaktadır.
“sanayi kapitalistleri ve ticari kapitalistler, paranın tüm ödünç alıcılarının temsilcileri olarak karşılaşmakta ... Bir banka, bir yandan ödünç vericilerin para-sermayelerinin merkezileşmesi, öte yanda da ödünç alıcıların merkezileşmesini temsil etmektedir” (6).
“Kredi sistemi, ki merkezinde ulusal denilen bankalar, ödünç vericiler ve onların etrafında dolanan faizciler bulunmakta olup, finansçılar ile stock-jobber (borsa spekülatörleri)’nin eklemlendiği kapitalistlerin bir bölümü tarafından parasal fonların devasa merkezileşmesini temsil etmektedir” (7).
Kredi sisteminin bütün bu kurucu ögeleri veri iken, ödünç verme ve alma koşullarındaki farklılıklar, kısa ya da uzun dönemde, parasal disponibilite piyasalarının birliğine oranla ikinci planda kalabilirler.
Oysa kredi sisteminin bu birliği içinde kapitalist ve finansörler olarak bir bölünme yatmaktadır. Marx, başka yerlerde, ayrıca “parazit” ve “onurlu eşkiyalar” (8) ile sanayicileri ayırmaktadır.
Faiz haddine gelince, Marx onu da, “aktif kapitalistler”in kârları üzerinden ödünç verilecilerin önceden aldıkları pay olarak görecektir. Bankaların geliri ise, ödünç verenler ile alanların çeşitliliğine dayanmaktadır (9).
(1) Özellikle « kapitalist üretimde kredinin rolü » başlığını incelediği (le chapitre 27 du tome II, livre troisième) yerde Marx sırasıyla kredi parası ve aksiyon şirketlerinden sözetmektedir.
(2) Le Capital, ouv. cité, livre troisième, tome I, pp. 326-327.
(3) Ibid., p. 329
(4) Ibid., tome II, p. 101.
(5) Ibid ., p. 34.
(6) Ibid., p. 67.
(7) Ibid., p. 206.
(8) Ibid.
(9) Ibid., p. 67.