MARX’TA ‘ULUS’
Mehmet Ali Güller’in, Tele1’de, İlker Başbuğ ile yapacakları ‘analiz/sentez programı’nın ilk konusu ‘yükselen’(!) milliyetçilik olmuş ve konuyla ilgili üç yazı yazmıştım.
Değil mi ki, bu ‘analiz/sentez programı’, milliyetçilik konusunda bir tartışmanın açılması, böylece ‘bilgi’mizin tazelenmesi ve yanlış bilgilerin ayıklanmasına yönelik olacaktı; biz de kendi köşemizden, karınca kararınca katkı yapalım demiştik.
Ne var ki, bu programı İlker Başbuğ’un bir başına götürmesini beklemek, tartışma yerine, konuyu ‘Türk milliyetçiliği’ ve ya da ‘Atatürk Milliyetçiliği’ ile sınırlamak ve o konuda sadece Atatürk’ün konuşma ya da yazılarından bir ‘sentez’e ulaşmaya çalışmak demek olacaktır.
Oysa, hangi konuda olursa olsun, bir konuyu ‘analiz’ yani çözümleyebilmek demek, kavramın ‘sözcük anlamı’ndan ‘mantıksal temeli’ne uzanan tarihsel ve eleştirel bir inceleme yapmak demektir, ki buna epistemolojisini yapmak da denilebilir.
Bu durumda, açıktır ki, olguyu hem somut ve hem de soyut boyutlarıyla ele almak zorunluluğu vardır.
Bu konuda oldukça bol yazıları bulunan biri olarak, televizyon programıyla yarışmak yerine, bu programa paralel olarak, kimi ek bilgileri sunmanın yararlı olacağı düşüncesiyle bir kaç yazıyla ‘tartışma’ya katkımız olsun istiyorum.
O nedenle, deyim yerinde ise, bodoslama ‘Milliyetçilik’ kavramı yerine, ‘Millet’ ve ‘Halk’ terimlerinden başlayarak benzer terim ve kavramlara değinmek gerekecektir.
Dahası, salt antropolojik ve sosyolojik boyutlarıyla değil ama ‘politik’ boyutuyla da ele almak gerekmektedir.
‘Politik’ der demez, ‘Devlet’le doğrudan ilişkili boyutunu ya da Devlet tarafından biçimlendirilme boyutunu da ele almamız gerekecek demektir.
Sonra, ister istemez ‘ekonomik’ boyutu ve tarihsel süreç içinde bu insan topluluklarının nasıl üretip nasıl paylaştıkları konusuna da değinmek gerekecektir.
Ve son olarak, biz bugün ‘onlar’ üzerine ‘akıl yürütürken’, acaba onlar ‘kendilerini nasıl biliyorlardı?’ sorusuna da yanıt bulmaya çalışacağız demektir.
Dolayısıyla, ideolojik ve felsefî boyutuyla da ele almak gerekmektedir.
Yoksa, örneğin sadece Atatürk bu konuda ne demişti, nerede ve kime söylemişti gibi orta-okul öğrencilerinin tarih ödevine benzer bir ‘analiz-sentez’ çalışmasının pek yararlı olacağı söylenemez.
Geçerken, Türkiye ya da yurt dışında ‘Atatürkçü düşünce’ ya da benzeri kurum, kuruluş, grup, dernek ya da iletişim ağlarında dillendirilen ‘görüş’ ya da yayımlanan ‘bilinti’lerin (enformasyon) çoğunun yüzeysel ve temelsiz olduğu söylenebilir.
Bu durum, Türkiye’de Cumhuriyet’le birlikte başlatılan ‘aydınlanma’ hareketinin 1970’lerden sonra yavaşlamasıyla ilişkilendirilebilir.
İlginç olan, aynı dönemde ‘Milliyetçilik hareketi’nin de canlan(dırıl)dığıdır.
Oysa, örneğin Almanya’nın Kantçı aydınlanması (Aufklärung), Fransız aydınlanmasına göre ‘geç’ kalmış olmanın sonucu olarak, bireysel özgürlük ve ‘demokrasi’ alanında hız yapayım derken kendisiyle birlikte çoğu ‘Millet’in kaza yapmasına yol açmıştı.
Bu son tümcenin, bir başına bir ‘çalışma hipotezi olarak’ üzerine çalışılabilir diyerek geçelim.
Yaygın kullanımıyla, ‘Alman idealizm’inin karşısında bir ‘Fransız materyalizmi’nin olduğunu biliyoruz.
Bir başka deyişle, milliyetçiliğin idealist bir kozmopolitizm ile realist bir enternasyonalizm arasında gidip geldiği söylenebilir. Ki, tartışmanın bu yönüne de bakmak gerekecektir.
Örnek olsun, ‘yükselen’ milliyetçilik savına karşın, yine uzunca bir süredir ulusal/enternasyonal boyutuyla ‘sağ/sol’ yaklaşımları bitti savını ileri sürmek bir birleriyle çelişen önermeler olmayacak mıdır?
Şöyle de sorulabilir; acaba bir ‘sol milliyetçilik’ de var mıdır?
Ya da zaten Marx ve Engels daha ilk ‘maifesto’larında, ‘vatan/millet yoktur’ dememişler miydi?
Nitekim, altını çizerek söyleyelim, Türkiye’de mürekkebin zerresini yalamamış olan ‘yarı-aydınlar’ başta olmak üzere, en yetkin akademik çevreler, bir ‘solcu milliyetçilik’in olabileceğini bilmemektedirler.
Öyleyse, tartışmaya Marx’ta ‘vatan/millet’ var mıydı, varsa hangi ‘anlam’a geliyordu; ‘proleter’ ne demekti, proleter ile millet arasında bir ‘halk’ terimi de var mıydı ya da bütün bu terimler bir ‘bütünsel yaklaşım’ın ayrılmaz parçaları mı idiler soruları da yanıtlanmalıdır, değil mi ama?
İşte bu ve benzeri sorulara yanıt vermek ve tartışmaya katkımız olması amacıyla, ‘Marx’ta ‘millet’ yani ‘ulus’ kavramını ele almayı deneyeceğiz.
(Sürecek)