İktidar olmak üzere meclisteki partiler başta Ayasofya ve hilafet olmak üzere LGBT, İstanbul sözleşmesi, Kanal İstanbul rantını konuşurken milletimiz ise futbolu, siyasetin futbola müdahalesini, elden teslim edilen şampiyonluğu, küme düşürülmeyenleri ve süper lige çıkarılmayanları konuşurduk ki, Kurban Bayramı geldi.
Koronaya karşı geliştirilen 'birlikte başaracağız' sloganı bu gündemlerden sonra 'el birliğiyle içine ettik' olarak güncellendi.
Oysa ekonomimiz ortada, toplumsal şiddet ve kamplaşmalar ortada. Diğer taraftan ülkemiz Karadeniz'de, Ege'de, Akdeniz'de, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde tam bir kuşatma altında. Libya ise meçhul!
'Hem masada, hem sahada kazandık' şovlarını hatırlıyor musunuz!
ABD, Suriye topraklarının yaklaşık dörtte birini kime teslim etti? PKK-PYD'ye.
PKK-PYD bu alanda başta asayiş ve yargı olmak üzere sağlık, eğitim ve ticaret sektörlerini oluşturdu mu? Oluşturdu. Yani resmi olmayan bir terör devleti kuruldu.
Peki, bu terör devletinin çıkardığı petrolü kim alıyor? ABD'li şirketler.
ABD, bu terör örgütü ile yapılan ticareti resmi olarak onayladı mı? Onayladı. Yani ABD nezdinde bu örgüt artık resmi.
Diğer taraftan ABD Merkez Kuvvetleri (CENTCOM) Komutanı Orgeneral McKenzie geçtiğimiz 16 Temmuz'da kiminle görüştü?
Erdoğan ve Soylu'nun, 'terörist' dediği ve kırmızı bültenler aranan 'Mazlum Kobani' ile.
ABD'li orgeneral bu terörist başına 'general' ifadesini bir kez daha kullanarak şöyle dedi; ¨Fırat doğusunu ziyaret ederken General Mazlum'la görüşme fırsatım oldu. General Mazlum'a kendileriyle ortaklığımızın devam ettiği mesajını verdim."
Diğer taraftan hangara attığımız S-400'ler için ABD yeni bir yaptırım yasası hazırlayarak kongrelerine sundular.
Aynı ABD, parasını ödediğimiz 8 adet F-35'lere el koyarak, hava kuvvetleri envanterine dahil ettiler.
İdlib üzerinden Suriye'deki kanı sıcak tutma gayreti ve bu bölgeyi 'küçük Afganistan'a' çevirme planının ABD'ye ait olduğu artık bilinen bir gerçek.
Belki birilerinin zoruna gidebilir ama ABD bilmem kaçıncı kez hem sahada, hem de masada bizi kullandı, kendi planlarını devreye koydu.
Diğer bir ifade ile ABD, bizi aynı delikten bilmem kaç bininci kez ısırdı.
İşte bu ABD ile hala dost, müttefik ve stratejik ortağız ve 'Libya'da da, ABD ile ortak hareket etme talimatı' aldığımız en yetkili ağızdan açıklandı.
Libya'da ne oluyor?
Hafter'in yanında Rusya, Fransa, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan ve Yunanistan var. Çin fiili olmasa da fikir olarak Hafter'in yanında.
Sarrac'ın yanında ise Katar ve Türkiye var. ABD mi? ABD bu bölgenin kaynaklarını, ekonomi kontrolünü sağlamak için organizatörlük yapıyor.
Yani ABD, Türkiye'nin yanında değil. Geçtiğimiz günlerde Trump önce Mısır devlet başkanı Sisi ile ardından Macron ile görüşerek onlara desteklerini açıkladı.
Aynı ABD, Rum kesimine silah ambargosunu kaldırarak askeri eğitim anlaşması imzaladı. AB zaten Rumların yanında ve Rum kesiminin NATO üyeliği yakında masaya gelecek.
Diğer taraftan Türkiye'nin duruşundan rahatsız olan Rusya, mesajını Ermenistan elliyle Azerbaycan üzerinden verdi. Bizde misilleme olsun diye ortak tatbikat yaptık. Rusya'da daha büyük tatbikat ile cevap verdi. ABD gemileri Karadeniz'de.
Ege'de ise 'savaşın eşiğinden dönüldü' başlığıyla haberler yayınlandı. Merkel araya girmiş. Sonuç? Oruç Reis gemisi motor kapattı. Yani araştırmalar durduruldu.
Yıllardır gündem etmeye çalıştığımız Ege'deki adaların işgalini, 40 yıl askerlik ve şimdi Savunma Bakanlığı yapan Hulusi Akar kabul etti.
Akar "Lozan anlaşması 23 adanın silahlandırılamayacağını söylüyor. Fakat bu adalardan 16'sı komşumuz tarafından silahlandırılmış durumda" dedi. Yunanistan, Lozan'ı masaya yatırmak istiyor.
Anlaşılacağı üzere 18 yıllık AKP iktidarları hala dost-düşman tanımını yapamamış ve dış politikayı ortak menfaatler üzerine bina edememiştir. Haliyle her rüzgârda başka yörüngelere savrulmaktayız.
Yapılması gereken 'Türk dış politikası yeniden gözden geçirilerek, bu topraklar üzerinde hedefi olmayan ülkelerle karşılıklı menfaat üzerine siyasi, askeri ve ekonomik ilişkiler geliştirilmelidir.'
Akın Aydın