Bu bölüm, hakkımda yazı yazanlara matematikle cevap vermek için bu yazıya konmuştur. Bu yazıyı okuyanlar, bu bölümü saklamalıdırlar; ileride her zaman ihtiyacımız olacak.
Önceki bölümde ülkemizin yıllık su ihtiyacı ve var olan imkânları anlatmaya çalıştım. Şimdi akarsularımızı yönetmek istersek önce neleri bilmemiz gerekir onu öğrenelim.
Eğer akarsular, düzgün akışlı olsaydı, yani her ay, her gün, aynı veya birbirine yakın miktarlarda akıyor olsaydı; akarsu yönetimi, büyük ölçüde ‘paylaşım’ şekline dönüşürdü. Akışlardaki düzensizlik, zarar veriyor, yararı azalıyor ve paylaşımı çok zorlaştırıyor. Bunun için akarsuyun akış rejimini düzenlemek, su yönetimin ilk işi oluyor. Bu işlemin elif’i akarsularımızı tanımaktır. Onun akıttığı suları miktar ve zamana bağlı olarak ölçmektir.
Bir olayı ölçemiyorsanız yönetemezsiniz. Önce düzensizliği ölçmeliyiz ki düzenlemede kullanacağımız yapıların boyutu, dolayısıyla maliyeti ortaya çıksın. Bütçemize göre de plan ve projeler yapalım.
Düzensizliğinin miktarını ve bunun ne kadarının zarar verici olduğunu bilmek, ilk işimizdir. Düzeltme işleminin önceliği akarsuyun zarar vericiliğini ortadan kaldırmak veya karşılanabilir oranda azaltmaktır. Sonraki işimiz, ondan en uygun biçim ve maliyetle yararlanmanın önlemlerinin, yöntemlerinin aranmasıdır. Yararlanmada öncelik sırası, akarsu içindekiler, kenarında yaşayanlar ve havzada yaşayanlar, en son ülkenin başka yerlerinde yaşayanlardır.
Yönetim, özü itibariyle, akarsuya müdahaledir. Bu müdahalenin ölçülerini ve en yararlısını bulmak için akarsularımızın akış rejimlerini iyi tanımamız, ihtiyaçlarımızı ve geliştirme alanlarımızı her yönüyle bilmemiz gerekir.
Akarsu rejimlerini hesap yapılabilir seviyede tanımak için akarsuyun seçilmiş noktalarında rasatlar yapılır. Rasatların sonuçları, uzun sureli hesaplanmış ortalama akış değerlerine dönüştürülür. Tanıma ve ölçmeyi bunun üzerinden yaparız. Hesaplar, planlar ve projeler bu değerler üzerinden olur.
Söylediklerimizi temsili bir akarsuda göstermeye çalışalım. ÇORUH Nehrindeki değerleri esas alıyorum. Ülkemiz akarsularını temsil edebilecek bir akarsudur. Öyle kabul etmenin sakıncası yoktur. Bütün akarsularımız için benzer uygulama yapılabilir.
Bu akarsuyun aylık akış değerlerini, rakamlarla da yazdığımız bir grafikle göstereyim:
(Bu grafiğin altında aylar gösterilmiştir. Ayların altında yazılan rakamlar, o akarsuyun bir yılda akıttığı suyun aylık oranlarıdır; toplamı 100’dür. Akarsuyun bir yılda akıttığı suyun yüzde yüzünü, tümünü ifade eder.)
Grafikte gördüğünüz her bir mavi çubuğun alanı, aylık akış miktarlarını gösterir. Çubuk alanlarının toplamı, bir yılda akan suyun toplamına eşittir. Çubukların enleri, eşittir ve bir aylık süreyi gösterir. Bu çubukların boyları birbirinden ne kadar farklıysa akarsuyun rejimi o kadar bozuktur. Müdahale ihtiyacı o kadar artar.
Müdahale yapılarının hacimleri bu grafiğin gösterdikleriyle belirlenir.
Çubukların boyları eşit veya eşite yakın olsaydı akarsuyumuz yüzde yüz düzgün akışlı olurdu. Yönetim, basitleşir, sadece paylaşım olurdu. Bizim yönetimde ilk amacımız, akarsuyun akışını bu hale ‘yaklaştırmak’tır. Yüzde yüz öyle yapmak mecburiyetimiz de yoktur.
Şimdi bu grafikteki mavi alanları ve numaralanmış yatay çizgileri göz önüne alıp bazı tanımlamalar, adlandırmalar yapalım. Söyleyeceklerimi onların üzerinden söylemek istiyorum. Konuşmaya, yazmaya öyle devam edeyim.
Grafiğin en üstündeki 6 nolu (3YOD) çizginin üstünde gelen sulara ‘taşkın sular’ diyorum. Akarsuya müdahaleyi gerektiren, zaman zaman gelen, yataktan taşan ve zarar veren bu sulardır. İlk müdahale ihtiyacı bu sular sebebiyle ortaya çıkar.
5 nolu çizgi (2YOD), yıllık Ortalama Debinin iki mislinden fazla gelen suların akış seviyesidir. Bu seviyenin üstünde gelen suların toplamı, toplam suyun %11,66’sı kadardır. (Bu değeri aklımızda tutalım)
3 nolu çizginin, Yıllık Ortalama Debinin (YOD) üstünde gelen sulara da ‘aşkın sular’ diyorum. Bu seviyenin üstünde gelen sular aynı zamanda taşkın suları da içerir. Aşkın su miktarı, aynı zamanda bu akarsuyu yüzde yüz düzgün akışlı kılmak için bekletilmesi gereken suların teorik hacmini ifade eder.
1 nolu çizginin üstünde gelen sulara ise ‘yüksek sular’ diyorum. Yüksek sular, Mart ayından itibaren çoğalan sulardır; Temmuz sonuna kadar devam ederler. Bu sular, hem aşkın hem de taşkın suları içerir. Yönetilmesi, yararlanılması gereken bu sulardır. Hedefimiz, bu sulardır ve öyle olmalıdır.
1 nolu seviyenin altında akan sular, ‘dokunulmaz, dokunulamaz sular’dır. Bu seviyenin altındaki sular, akarsu içinde yaşayan canlıların yaşam sahasıdır. Buraya müdahale hakkımız, asla yoktur. Olmamalı da... Dokununca Doğa Ana(!) kızıyor ve çevreyi yaşanmaz kılıyor. Bu sular, doğada, zaman zaman, %2,5’un da altına inebiliyor. Bazı hallerde hesabımızı 2,5 seviyesine kadar indirebiliriz. Hesaplarımda bu çizgiyi, %2,5 seviyesinde tutmaya çalışacağım.
Adlandırılan bu sular, ülkemizde ne kadardır?
Ülkemizde akan suların toplamını, DSİ, 186 milyar metreküp olarak veriyor. Buna göre dokunulmaz su hacmi; 56 ile 67 milyar metreküp arasında olur. 60 milyar metreküp olarak alalım. Bu durumda, (186-60 =) 126 milyar metreküp dokunulabilir, yönetime alabileceğimiz, kullanabileceğimiz suyumuz var demektir. Demek ki yüksek sularımızın toplamı 126 milyar metreküp oluyor. Bu miktarın 130 milyar metreküpe kadar çıkarılmasının akarsu içindeki canlılara zararı olmayacağını biliyoruz.
Grafikte gösterdiğimiz rejimde aktığını varsaydığımız akarsularımızın aşkın su miktarı,Yıllık Ortalama Debi’nin üstünde gelen sular, teorik olarak, yıllık akışın 0,33’ü kadar yani, 61 milyar metreküptür.(Rakamların yakın olması, oran seçimimden kaynaklanıyor)
Bu kadar suyu bekletmeye alırsak bütün akarsularımızı yüzde yüz düzgün akışlı hale getirmiş oluruz. Aşkın olmayan, yani Yıllık Ortalama Debi altında akan su miktarı da bu durumda 125 milyar metreküp olur.
Müdahale edeceğimiz yüksek suların yani 126 milyar metreküpün 61 milyar metreküpe yakınını bekletirsek bütün yüksek suları düzgün akışlı hale getirmiş oluruz.
Bu suyun içinde taşkın su da vardır. Taşkın su miktarı, toplam suyun %2-4’ü arasında olur. Ülkemiz için taşkın su miktarını, yıllık, 4-6 milyar metreküp olarak düşünebiliriz. Her zaman taşkın olmaz. Toplamda taşkın su miktarı, akılda kaldığı kadar değildir. Çünkü insanın aklında taşkının en yüksek hali kalır. Taşkın akarsuların etkisi öyledir. Mühendise düşen görev, onun zararlarından çevresindekileri korunmaktır.
Özetleyeyim:
1. Ülkemizde akarsularımızda akan 186 milyar metreküp suyun 60 milyar metreküpüne dokunamayız.
2. Yöneteceğimiz sular yüksek sulardır. Miktarı, 126 milyar metreküptür.
a. Bu kadar suyun 4-6 milyar metreküpü taşkınlarda ortaya çıkan sudur.
b. 61 milyar metreküp su aşkın sudur. Bu kadar suyun bekletmeye alınması halinde akarsularımız yüzde yüz düzgün akar. Bu suyun içinde taşkın sular da vardır.
Suyun yönetilmesinde öncelikler:
Suyu yönetmek istediğimizde aşkın suların hepsini veya bir kısmımı bekletmeye alırız. Böylelikle, taşkın suları da denetim altına almış oluruz. Hem de yüksek suları düzenlemiş oluruz.
Esasen, akarsuların zararlarından kurtulmanın en etkin ve kestirme yöntemi, bu taşkın suların denetim altına alınmasıdır. Bu işlemin ilk adımı, taşkını tetikleyen unsurlardan olan yüzeylerin çıplaklığının giderilmesi, yani giydirilmesi, bitkilendirilmesidir. Yüzeylerin bitkilendirilmesi, yüzey toprağının, yani bitkisel toprağın organik madde bakımından zenginleştirilmesi demektir. Biliyoruz ki toprağın organik madde miktarı arttıkça su tutma kabiliyeti ve erozyona direnci artar.
Bu işlem, yeterli, etkili ve ekonomik olmuyorsa taşkın, bir miktar da aşkın suları zemine yükleyebiliriz. Zemine yükleme imkânı, denilebilir ki bütün akan suları bekletecek kadardır. Hatta daha fazladır. Açıklayayım: Toprağın 1 metreküpü 300 litre, kalkerin 1metreküpü ise 500 litre su tutar. Bu kadar kapasitenin %30 dahi bizim bütün sularımızı içine alacak büyüklükte olacağını söylemek için bilgili olmak gerekmez. Ülkemizdeki dağların %30’u kalker olduğuna göre hesabını siz yapabilirsiniz.
Zemine yüklenecek suların yarıdan fazlası, daha aşağı rakımlarda düzgün akışlı olarak akarsu yataklarına çıkar. Geri kalan kısmı ise doğanın zenginleşmesine sebep olur ve bitkilerden ve zeminden buharlaşır, yer altı sularını besler. Bu işlemler, taşkınları önlediği gibi, doğamızı zenginleştirir böylelikle, refahımıza derin katkıda bulunur. Bu işlemlerin yapılacağı rakımlar, 1800-2000-2500 ve daha yukarı rakımlar olmalıdır. Bu çözüm, bana göre, en akıllı, en ekonomik, en çok yan geliri olan su düzenleme yöntemidir.
Akarsu yönetiminin ‘A’sı, akarsuyu tanımak, onun akış seviyelerini hesaplamak ve de bekletme ihtiyacımızı belirlemek, bu işlemin hangi yöntemlerle yapabileceğimizi düşünmek ve fikir üretmektir. Karara vermektir. ‘B’si ise ‘taşkın su’ları ve bir miktar da ‘aşkın su’yu zemine yüklemek; geri kalan yüksek suları ise enerjide kullanmaktır. Böylelikle taşkınlar önlenir ve doğamız zenginleşir; akarsularımız çevrelerine huzur verecek şekilde düzgünlükte akar; su ihtiyacımızı karşılamış ve de ihtiyacımızın üstünde elektrik üretmiş oluruz. Yani sularımızı çeşitli görevlere paylaştırmış, yönetimi tamamlamış oluruz.
Bunu nasıl yapmalıyız?
Önceki Bölümler
I - Konuya girerken...
II - Konumuz, Su ve Su Krizi… Algılatılan Endişe…
Sonraki Bölümler
IV - Akarsularımızı nasıl yönetmeliyiz?
V - 352 milyar kWh Enerji Nasıl Üretilmeli?
VI - Bu Kadar Enerjiyi Yamaç Santrallarıyla Kaç Paraya Üretiriz?
VII - Ülkemizdeki Sulama projelerinin, Barajlı ve Barajsız HES’lerle Enerji Üretiminin Durumu Nasıldır?
VIII - Her iki anlayışla yapılan planlama ve projelendirme sonuçlarını karşılaştırırsak ne görürüz?