Kaç Adet Santral Kurmalıyız, Kurabiliriz?
Ülkemizdeki akarsuların yüksek sularından, zemine yüklenen 20 milyar metreküp haricindeki 106 milyar metreküp suyun 100 milyar metreküpünü enerji üretiminde kullanmamız halinde ne kadar yatırım yaparız? Harcamalarımız USD olarak ne kadar olur?
Burada sadece sonuçlarını vereceğim: DSİ’nin 1 kW kurulu güç tesisi için verdiği maliyet 1 400 USD dir. Tesislerin küçüklüğünü göz önüne alarak, bu rakamı 2 000 USD’ye çıkaracağım. Bu takdirde kurulu güç kurma maliyetimiz, (46 000 000 x 2 000 =) 92 Milyar USD olacaktır.
Bu rakama su bekletme maliyetini eklediğimizde 352 milyar KWh enerjinin düzgün bir şekilde üretilmesi için gerekli yatırımın toplamını tahmin etmiş oluruz.
Su bekletme maliyetine gelince; burada azıcık kendimden bahsedeceğim. Ben, Doğu Karadeniz sıradağlarının güney yamaçlarında doğmuş, ömrünü 80 yaşına kadar inşaat yapmakla geçirmiş bir babanın inşaat mühendisi oğluyum. O dağlarda çobanlık ta yaptım. 45 yıl serbest çalıştım. Bu konuyla ilgilenmeye başladıktan sonra o dağlara en az 5 kere daha çıktım. Yanıma aklına ve kimliğine güvendiğim, yanımda çalışmış, halen o havzada taş duvar ağırlıklı işler yapan bir inşaat müteahhidini aldım. Yapılacak işleri tarif ederek kendisinden maliyetini sordum. Şimdi size söyleyeceğim rakamlar onun verdiği rakamların en az iki mislidir. Yani verdiğim rakamlar 40 yıldan fazla serbest çalışmış bir mühendisin gözlem, deneyim ve bilgilerinin ışığında yapılan tahminlerdir.
Uzatmadan özetleyeyim: Yaptığım araştırmaya göre, 1800-2000-2500 rakımlarında, 1 metreküp suyun bekletilme bedeli 2,5 kuruş ile 100 kuruş arasında değişir. 1,5 la çarpıp Dolar’a çevirerek kullanacağım. 1,5 cet ile 60 cent arasında olduğunu bilerekten 50 cent’en hesaplayacağım. 61 milyar metreküp sudan, zemine yüklenen 20 milyar metreküpü düşünce 41 milyar metreküp bekletmeye alınacak suyumuz kalmıştı.
Zemine yüklenen su miktarını 20 milyar metreküp seçmemizin nedeni, eğer tesis debileri, ortalama debinin (YOD) iki misli seçilirse bekletmeye alabileceğimiz su miktarı teorik olarak 21,7 milyar metreküp olmasındandır. Bu teorik rakamdır. İki rakamın birbirine çok yakın olması bize olayın anlatılmasını da kolaylaştırıyor. Bekletmek mecburiyetinde kalacağımız hacmi 41 milyar metreküp alırken doğu bir miktarı aldığımı biliyorum. Bu kadar suyun bekletilmesinin maliyeti, metreküp başına 50 cent’ten yaklaşık 20 milyar USD eder. Bu rakamın şişirilmiş bir rakam olduğunu biliyorum. Bu rakama zemine yükleme işlemlerinin bedeli olarak da 10 milyar USD’yi ekleyelim. Bu durumda 46 000 MW kurulu güçlü santralları içeren ve tam düzgün akışlı bir planın maliyeti, (92 +20+10=) 122 milyar USD olacaktır.
Bu anlayışla yapılan planlamaların sonucunda doğamız canlanmış olacak, kimse su bekletme yapıları yüzünden yerlerinden edilmeyecek, hiçbir tarım alanı su bekletme yapılarının işgaline uğramayacak buna karşılık 352 milyar kWh elektriğimiz düzenli olarak üretilebilecektir. İdeal çözüm budur.
Ülkemizdeki akarsulardan çevreye hiç zarar vermeden 352 milyar kWh elektrik üretmenin maliyeti bu kadardır. BU durumda, 1 kWh enerji için yapılması gereken yatırım, (122/352=) 35 cent eder. Bu rakamı aklınızda tutunuz; lütfen.
Ancak bütün havzada bu çözümü tümüyle uygulamak mümkün değildir. Diğer uç çözüme de başvurmamız gereken yerlerde olacaktır. Bütün üretimin su bekletme olmadan yapılması halinde maliyeti de hesaplayalım. Sonuçta gerçek maliyet, bu iki çözüm maliyetleri arasında bir yerde olacaktır. Planlamadaki başarı, 1. uç çözüme yakınlıkta olacaktır.
2. Uç çözüm maliyetine gelince:
Eğer hiç bekletme yapmadan bu kadar enerjiyi üretmek istersek kurulması gereken güç, en çok, teorik olarak 3 x 46 000 MW’ kadar olur. Yüksek suların 20-25 milyar metreküpünü doğaya yüklediğimizden bu kadar kapasiteye ihtiyaç duymayız.
Grafikli yazıda, tesis debilerini yıllık ortamla debinin iki misli seçersek bekletmeye alacağımız su miktarı 20 milyar metreküp civarında olacağını göstermiştik. Bu kadar suyu doğaya yüklediğimize göre bizim ihtiyaç duyacağımız tesis debisi, aşağı yukarı, yıllık ortalama debinin iki misli olur. Böylelikle kurulu gücümüz, 2 x 46 000 MW = 92 000 MW olacaktır. Bu durumda maliyet, DSİ’nin rakamlarıyla (92 000 000 kW x 1 400 USD/kW =) 129 Milyar USD eder. Zemine yükleme işinin maliyeti 10 milyar USD’yi de ekleyelim; eder, 139 milyar USD. Her iki yaklaşımın maliyetleri arasındaki fark, 17 milyar USD’dir. Gerçekte bu fark daha fazladır. Hatırlatayım birinci çözümde birim kurulu güç maliyetini 2000 USD ikincide DSİ nin verdiği rakam 1400 USD’yi almıştım. Bu sebeple fark azalmıştır. Başka önemli bir fark, ikinci uç çözümde üretimin mart-temmuz ayları arasında ve düzensiz olacağıdır. Kalitesi, yani fiyatı düşecektir. İhtiyaç fazlası üretilen enerjinin taşınması ve pazarlanması sorunları bu rakamı daha da büyütecektir. Bu sebeple bu çözüm, istenen değildir. Ancak tümüyle ret edilmez birçok yerde kullanılması zaruri olabilir.
Buraya kadar söylediklerimi özetleyeyim:
Ülkemizdeki akarsularda Mart, Nisan,Mayıs, Haziran, hatta Temmuz aylarında akışa geçen, 125-130 milyar metreküp yüksek sulardan sadece 100 milyar metreküpünün türbinlenmesi halinde üretilebilecek enerji, net olarak, 352 milyar kWh olacaktır. Bu kadar enerjiyi su bekletme yapılarını kullanarak üretmek istersek maliyeti 122 milyar USD olacak ve enerji düzenli olacaktır. Eğer su bekletme yapılarını kullanmadan, suları geldikleri gibi türbinlenmesini hedeflersek, yüksek sulardan aynı miktarda enerjiyi üretilmesinin maliyeti, bu sefer 139 milyar USD olacak; üretilen enerjinin kalitesi, yani fiyatı düşecektir. Enerji üretimi ise mart- temmuz ayları arasında olacaktır.
Aradaki fark, 17 milyar USD kadardır. Neredeyse su bekletme yapılarının maliyeti kadar. Bunun açıklaması, ne kadar çok suyu ne kadar yüksekte bekletirsek maliyetimiz o derece azalacak ve enerji üretimimiz o derece düzenli yani kaliteli olacaktır. Sonuç olarak söyleyelim: Yamaç Santralları anlayışıyla akarsularımızın yönetilme maliyeti 122-139 milyar USD arasında olacaktı, olacaktır.
Aradaki fark, su bekletme yapılarının değerini de ortaya koyuyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus, su bekletme yapılarının 1800 ve daha yukarı rakımlarda olmasıdır. Bu hesabın temel koşulu budur. Bu rakımlarda ve daha yukarılarda yerleşimler ve tarım alanları ya çok azdır veya hiç yoktur. Buna karşılık yapım malzemesi çoktur. Yapımda harcanacak iş gücü, büyük oranda sade, eğitimsiz iş gücüdür. Daha önemlisi yatırımlardan en çok pay alması gereken insanların yaşadığı yerlere çok yakın olmalarıdır.
Bu durumda kaç adet santral kurulmalıdır ve kurulabilir?
Esasen bu kadar yazıyla siz okuyucu aydını yormamın amacı, bu sorunun sorulması ve cevabının verilmesidir.
Bana göre santral sayısını beş etken belirler:
1. Sosyal Hukuk Devleti Kurumunu yönettiğinizin ne derce bilincinde olduğunuzdur. Bu bilinç ne kadar gelişmişse o kadar çok sayıda santral kurarsınız. Çünkü hidroelektrik imkân, doğal bir kaynaktır. Bu kaynak havzalarda yaygındır. Havza insanıyla olabildiğince yaygın olarak paylaşılmalıdır. Yani ne kadar çok santral planlarsak anayasanın emrine o kadar uymuş oluruz.
2. Bu konuda ikinci zorlayıcı etken, yüksek rakımlarda yerleşimlerin küçük, dağınık ve fakir olmasıdır. Devlet kalkınmayı en fakirden başlatırsa yatırım daha etkin olur. Gelir dağılımının düzelmesi daha etkili olur. Ayrıca tesislerin ve su bekletme yapılarının büyük ölçüde ‘sade insan emeği’ diyebileceğimiz emekle yapılabilir olmasıdır. Buralardaki insanların işe kavuşturulması, işletmelerde görev verilmesi, göçün önlenmesi, havzaların canlanması, yurtsever bir planlamanın temel amacı olmalıdır.
3. Hidroelektrik potansiyelden en çok yararlanmanın yolu, her türlü potansiyeli değerlendirmektir. Kısaca, topoğrafyaya ve yerleşim yerlerine uymaktır. Suları bekletmeye alacağımız rakımlara çıktıkça akarsular çok ama çok sayıda kollara ayrılır. Bu bize çok sayıda su bekletme yapısı yapmaya ve çok sayıda tesis kurmaya götürür. Bu bir zorluk olarak akla gelse de aslında kolaylıktır. Eğer amaç daha çok ve hızlı elektrik üretmekse, yaygın ve her yerde tesis kurmaya yönelmek gerekir. Herkesin kolaylıkla yapabileceği tesislere yönelmek gerekir. Mühendis aklı böyle söyler.
4. Gerek elektromekanik aksam üretiminin, gerekse tesis ve su bekletme yapılarının en küçükten başlaması yine aklın emridir.
5. Tesisler ne kadar küçük olursa doğaya o kadar az zarar verir. Hatta vermez, zenginliğini artırır. Yamaç santrallarının ikinci görevleri, yeni tarım alanlarının, yaşam sahalarının oluşturulması olduğunu hatırlayalım. Santrallar küçüldükçe, sayıları arttıkça bu alan o derece genişler. Ve en küçük tarım alanları dahi suya kavuşabilir.
Bu gerekçeler, bize, bu santralların olabildiğince küçük, dolayısıyla çok sayıda olmasını emreder. Bu durumda bir sayı bulmaya çalışalım: Eğer bizim santrallar, 5 kW tan başlayıp 5 MW kadar oluyorlarsa- ki bunu akarsularımızın taşıdığı su miktarı, havzanın topoğrafyası, insan yerleşimleri ve tarım yapılmaya uygun arazilerin durumu belirleyecektir- ve biz olabildiğince sosyal hukuk devletine inanan yurtsever bir planlamacı isek; ortalama kurulu gücü, 50 kW seçebiliriz. Eğer bütün potansiyeli 1. Uç çözümle projelendirirsek bu takdirde santral sayısı: performansı 8760 yerine 8000 alırsak santral sayımız, 352 000 000 000 / 7650 / 50 = 920 000 adet; Yok, santralları daha büyük, mesela 100 kW, ortalama büyüklükte seçersek- ki bu sefer potansiyel zayiatımız artacaktır- bu takdirde santral sayımız, performansını 7650’ye düştüğünü kabul edersek 460 000 adet olacaktır.
İkinci uç çözümde santraların performansı 3825 saate düşecektir. Bu durumda güçlerini iki misli seçtiğimizden dolayı santral sayımız, (352 000 000 000 / 3825 / 100 =) 920 000 adet; kurulu güç ortalaması 160 kW olması halinde de bu rakam 575 000 adet olacaktır.
Her iki halden şu sonuca varırız: Yamaç santralları anlayışıyla bir planlama yaparsak Devlet, en az, 500 000 aileyle ortak olacaktır. Bu çok büyük çaplı devlet-millet iş birliği demektir. Böylelikle, Ülkemiz, 8-10 yıl içinde elektriğin kilovatsaatını 0,5 cent’e üreten, işletmesini, bekçiliğini tamirini, havza insanının yaptığı santralların büyük ortağı olacaktır. Havzalar, terk edilen yerler değil insanların güven içinde yaşadıkları yerler olacaktır. Atalarının yaşadığı yerlere döndüğü alanlar olacaktır. Buralarda yaşayanlar, medeniyetin en önemli göstergesi ve varlığı elektriğin üreticisi olacaklardır. Bütün akarsuların iki yanı, benzer işlerle, tesislerle hayata bağlanmış yurttaşların yaşadığı alanlar olacaktır. Köylü böylelikle hak ettiği milletin efendiliğine ulaşmış olacaktır. Böyle bir ortam, havzaları coğrafyanın yırtıldığı alanlar olmaktan çıkaracak, kaynaştığı ortamlara dönecektir.
Bu tercihi, planlama anlayışını, anayasal ahlak, yatırım ekonomisi bilinci, yurtseverlik, insana ve doğaya saygı sevgi, belirler. Havza kültürleri, en değerli tarım alanları yok olmadan, coğrafyaların barajlarla yırtılmadan, her iki yakanın yerleşim ve tarım alanı olmasını sağlayacak çözüm, olabildiğince ve alabildiğince çok sayıda yamaç santrallarıyla mümkündür.
Barajların coğrafya yırtıcılığı yerine, coğrafyaların kaynaşmasını düşünen insan aklı ve ahlakı, bu tip çözüm dışında başka bir çözüme dönüp bakmaz; bakamaz. Ülkesini hem enerjiye, hem de gelişmiş elektromekanik sanayiye kavuşturmak, her safhada iş imkânlarını topluma yaymak gerçek yurtsever plancının görevidir. Amentüsü, manifestosu olmalıdır. Plancının ruhunun gerçek fotoğrafı, böyle bir planlamayla görülür.
Neden mi? Ülkemizde yapılanları bir yol görelim o zaman ne dediğim daha kolay anlaşılır.
Önceki Bölümler
I - Konuya girerken...
II - Konumuz, Su ve Su Krizi… Algılatılan Endişe…
III - Su Yönetiminin Alfabesi
IV - Akarsularımızı nasıl yönetmeliyiz?
V - 352 milyar kWh enerji nasıl üretilmeli?
Sonraki Bölümler
VII - Ülkemizdeki Sulama projelerinin, Barajlı ve Barajsız HES’lerle Enerji Üretiminin Durumu Nasıldır?
VIII - Her iki anlayışla yapılan planlama ve projelendirme sonuçlarını karşılaştırırsak ne görürüz?