Samil Tayyar denilen o mahluk artik ekranlara cikmasin, hic adam gibi konusamiyor, ve k..indan konusuyor, sadece izleyicileri tahrik etmek amaciyla cikiyor programlara. Bu serefsize gazeteci demek gercek gazetecilere hakarettir. Vakit gazetesi denilen o tuvalet kagidina tazminat cezasi gelince uzuldum, bu gazeteyi kapatmalari lazim, ya da oyle bir para cezasi verilmeli ki, odemeyecek duruma gelsin ve batsin, ama tabi arkasinda seyhler, sihlar, tarikatlar ve cemaatler ve de AKP hukumeti var. Ama gun olur devran doner, ve bunun hesabini verecekler!
Dünkü Şemdinli saldırısı için Başbakan Erdoğan’ın “Hangi güçler adına taşeronluk yaptığı aziz milletimiz tarafından yakından bilinen terör örgütü…” ifadesini kullanması, bugün iktidar yanlısı gazetelerin manşetlerinde yankılandı. Yandaş gazetelerden bazıları ise saldırıdan TSK’yı sorumlu tutan manşetler atmışlardı.
İşte o manşetler:
Sabah: Kalleş Taşeron
Takvim: Taşeron sahnede
Bugün: Taşeron saldırı
Yeni Şafak: Taşeronlar
Star: Göz göre göre
Vakit: Hesap ver Başbuğ
Türkiye: “Kökleri kazınacak”
Zaman: Şemdinli’de seyyar askeri birliğe hain saldırı
En son Başkomutan tarafından Pzr Haz 20, 2010 12:51 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Demokrasi diye buna derim ben arkadaş!..Hemide çok sesli çok...İlk sayfa sanki taşeronu söylüyor...
Demokrasi getiren medyamıza baktım dikkat çekici Yenişafak şöyle demiş
" Mavi Marmara ve Ergenekon hareketliliğiyle eşzamanlı olarak düğmesine basılan Türkiye düşmanı piyonlar huzur ve barışı sabote etmek için Şemdinliyi kana buladı.250 kişilik terörist grubu geceyarısından sonra sınır bölüğüne 3 koldan saldırdı 11 şehit 15 yaralı
Bunun üzerinde daha büyük yazılarla şöyle demiş demokrasi getirenler "İsrail ve ÇETELERİN kiralık örgütü Türkler ve Kürtlere ihanet etti "
Saidi Kürdi hayranı Yeni Asya adlı demokrasi savaşçılarımız ise şöyle demiş "Türkiye nereye sürükleniyor" manşeti atmış altına eklemiş... "AÇILIM tıkandı,TERÖR tırmanıyor,ERGENEKON ve BALYOZ davalarındaki tahliyeler ise sürecin tersine dönebileceği endişelerine yol açıyor"
Birgün Gazetesini görmemiş Oda Tv...Birgün zaten terörü görmüyor!..
GÜNÜN MANŞETİ SÖZCÜ'DEN...
Kudüs'te namaz kılacağınıza Kandil'e TÜRK bayrağını dikin!.. Gazze kahramanı Filistin Fatihi Neredesin!
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
AKP'nin yılmaz savunucusu Mehmet Metiner, PKK'nın son zamanlarda artan saldırılarına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.
CNN Türk ekranlarında yayınlanan 'Neler Oluyor' programında PKK'nın hain saldırısı sonucu Hakkari Şemdinli'de şehit olan askerlerin durumu masaya yatırıldı.
PKK neden düğmeye bastı?
Program konuklarından Star gazetesi yazarı Mehmet Metiner, yaşanan bu gelişmelerden ötürü AKP hükümetine serzenişte bulundu. Metiner, AKP hükümeti tarafından yürütülen açılım çalışmalarında PKK'nın muhattap alınmaması neticesinde, PKK'nın varlık nedenini yitireceğini görüp ve düğmeye bastığını söyledi.
PKK'nın toprak talebi yok (muş)
Bugün PKK'nın sadece devletle savaşmadığını belirten Metiner: ''Bugün PKK'nın devletten bir toprak talebi yok. Evet bugün Türkiye'de etnik sorundan beslenen bir terör var ama, PKK olgusunu sadece bir terör olgusu olarak değerlendirirseniz çözüm üretemezsiniz. PKK hareketi siyasallaşan, toplumsallaşan bir hareket ve istediği zaman Kürtleri revize edebilecek bir hareket'' sözleriyle yaşanan süreci değerlendirdi.
Emekli Tuğgeneral'i çıldırdı
Metiner'in bu çıkışına sinirlenen Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen: ''Ben önümde kimseyi böyle konuşturmam'' sözleriyle Metiner'e tepki gösterdi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Fethullah Gülen cemaatine bağlı Abant Platformu’nca Barzani’nin “başkenti” Erbil’de düzenlenen “Kürt Konferansının” moderatörlüğünü yaptı.
TSK’nın lağvedilip, yeni Nizam-I Cedid Ordusu kurulmasını istedi.
PKK’lılara genel af çıkarılırken, İmralı’daki Öcalan’ın da “Paşa” gibi, Bodrum Türkbükü’ne gönderilmesini savundu..
Kendileri Zaman Gazetesi’nin “itibarlı” yazarlarından olup, “etkili” bir siyaset bilimcidir… MHP Lideri Bahçeli’ye göre ise, “Gittiği yerin bir türlü yenisi olamayıp da itibarını ülkücü veya eski MHP müsveddeliği” ile sağlamaya çalışanlardandır… Bir de AKP Ankara Milletvekili Özlem Türköne’nin eşleridir.
Nihayet, Şemdinli saldırısı onu bile çileden çıkardı. Lağvedilmesini önerdiği TSK’nın Komutanı Başbuğ’u, OHAL’e karşı çıktığı için “basiretli” ilan etse, Egemen Bağış’ın, “Sadece 11 eve ateş düşmedi” sözüne “yürekli çıkış” dese ve “demokratik açılımın daha cesur adımlarla sürmesini” savunsa bile, en azından düne kadar “Paşa”lık unvanı verdiği Öcalan’ı defterden sildi. Değil, Bodrum Türkbükü’ne gönderilmesi, “susturulmasını” istedi..
İşte Mümtaz “Er”imizin kaydettiği o büyük gelişme:
“Savaşı başlatan Abdullah Öcalan, terör eylemlerinin hasadını devşirmeye hazırlanıyor. ‘Parlamento’dan karar çıkarsa, hükümet temsilci gönderip beni muhatap alırsa, terörü durdururum’ mesajı veriyor.. Hayır? Öcalan da terör örgütü de bu saatten sonra sadece susturulmalı. Koca devlet terör örgütünün iç hesaplaşmasında bir gruba avantaj sağlamak için hareket edemez… Dünyanın hangi devleti, cezaevindeki bir örgüt liderinin kendi halkına karşı acımasız bir savaşı sevk ve idare etmesine izin verir? Bırakın muhatap alınmayı, Öcalan’ın etkisizleştirilmesinin zamanı gelmedi mi? Terör yol göstermeyecek, ama önlem almayı da ihmal etmeyeceğiz. Öcalan artık enterne edilmeli…”
Ne diyelim; darısı hala, “tek yol diyalog” fetvası verebilen diğer “Er”lerin başına!..
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Kürdistan Sosyalist Partisi’nin eski lideri Kemal Burkay geçtiğimiz Cuma Günü hükümete yakınlığı ile bilinen Star Gazetesi’ne bir röportaj verdi. Burkay röportajında PKK’nın artan saldırılarından Ergenekon’u sorumlu tuttu. Burkay, PKK içindeki Ergenekoncular’ın açılımı ve referandumu engellemek için saldırıları gerçekleştirdiğini söyledi. Burkay şunları söyledi:
“Öcalan’ın kendisi, Ergenekon’un etkisi altına olabilir. Bunun dışında PKK içinde Ergenekon’un eli vardır. Bu eylemlerin bazısını Ergenekon yaptırmış olabilir. Anayasanın değişmesi, Anayasa Mahkemesi’nin kararı ve referandum süreci bu konuda etkili. Bu işin arkasında Ergenekon olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ergenekon davasında PKK ile ilgili eylemler de görülüyor. PKK’nın içindeki Ergenekon uzantılarının bu eylemleri yaptığını düşünüyorum. Yani amaç, anayasa referandum sürecini baltalamak, seçim tarihini değiştirmek ve tabii ki hükümeti hükümet yapamaz duruma düşürmek, çekilmeye zorlamak. Ergenekon davasını boşa çıkartmak. Başa dönmek. Amaç budur”
Kemal Burkay’ın bu sözleri söylediği gün Mehmet Baransu, Taraf Gazetesi’nde PKK yöneticisi Ali Haydar Kaytan’ın Ergenekoncu olduğu gerekçesiyle örgüt tarafından tutuklandığını yazıyor, hükümete yakın medya ise referandum sürecinde PKK’nın saldırılarını artıracağını emniyet istihbaratına dayandırarak haberleştiriyordu.
Peki tüm bu sözleri söyleyen Burkay geçtiğimiz günlerde Kürt basınında nasıl gündeme geldi?
TRT ŞEŞ’TE GÖREV YAPACAK
Geçtiğimiz Cuma günü Kürt Basını’nda yayınlanan bir iddia tüm meseleyi açıklıyordu. PKK’ya yakın Firatnews’in iddiasına göre Kemal Burkay’a, AKP milletvekili Mir Dengir Mehmet Fırat, TRT Şeş’te danışmanlık teklif etmişti. Habere göre iki ay önce Almanya’nın Wupertal kentinde Kürdistan Sosyalist Partisi üyeleriyle bir araya gelen Fırat, Burkay’ın Türkiye’ye dönebileceğini, yasal engelin kalmadığını söyledi. Fırat, partinin diğer yöneticilerinin de Türkiye’ye dönerek siyaset yapmaları halinde kovuşturmaya uğramayacakları güvencesi verdi.
AKP Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt da NTV’de Burkay’a “Türkiye’ye dön” çağrısı yapmıştı. Kurt konuşmasında, “Değerli siyasetçimiz Kemal Burkay’ın Türkiye’ye dönmesini bekliyoruz. Hakkında yasal bir işlem yapılmayacaktır” demişti.
TRT Şeş’in yayın yönetmeni Fethullah Kırşan 1 Ocak 2010 tarihinde kanalda şöyle söylemişti: “Sayın Kemal Burkay’ı artık burada stüdyolarımızda görmek istiyoruz. Kürdistan Sosyalist Partisi’ne yakın Hak-Par yönetimi de 16 Şubat’ta Devlet Bakanı Bülent Arınç ile görüşerek Avrupa’dan dönerek siyasetçiler için yasal güvence istemişti. Tüm bu gelişme trafiğinin içerisinde Kemal Burkay’ın Star Gazetesi’ne yaptığı açıklamalar ilginç karşılandı.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
"Bir durumu yeniymiş gibi sunma hastalığı"na yeni bir örnek daha.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.
Sabah gazetesinin dünkü yazı işleri toplantısında Ergenekon'la ilgili bir haber toplantıyı karıştırdı. Erdal Şafak haberin görülmemesi gerektiğini söylerken, haberin büyütülmesi yönünde karşıt görüşler fikir tartışmalarına neden oldu.
Erdal Şafak bu sırada aniden sinirlendi ve“Bütün vatanseverleri içeri atıp vatan haini yaptılar” dedi.
Toplantı masası bulunan herkes şok yaşadı. Bazı çalışanlar bu sözlere itiraz etti ve Ergenekon sanıklarının darbe gibi suçlardan yargılandıklarını, hukuksal çerçevede içeride bulunduklarını söyledi.
Bunun üzerine iyice sinirlenen Şafak’ın, “bırakın hukuku mukuku” gibi sözlerinden sonra tartışma sone erdi ve söz konusu haber Sabah gazetesinde yer almadı.
Bu haber hemen herkese bir şeyi gösterdi.
Eğer Ergenekon, Balyoz, Kafes gibi askerlerin terörizm ile suçlandığı davalar, bu davaları 3 yıldır ısrarla savunarak haberleştiren, iddianamaleri gerçek olarak kabul ederek sanıklar aleyhinde haber yapan hükümete yakın medyada bile inandırıcılığını yitirmişse bu davalar fiilen bitmiştir.
Evet, sanıklar hala içerdedir, halen tutukludur. Ancak onlara yapılan suçlamalar toplum nezninde inandırıcılığını yitirdi.
Artık onu savunmaya eğilimli ve bu davalardan beslenen yandaşlar açısından bile davalar anlamını kaybetti. Sanıkların kendilerine yapılan suçlamalardaki dik duruşu, fikirlerini savunurken geri adım atmaz duruşları, yandaş medyanın en tepesini dahi kıpırdayamaz hale getirdi.
Bu iddialar artık kimsenin inanmayacağı yalanlar haline geldi. Bu haliyle dava sonlandı.
Kısacası artık yalanlarla kurulduğu açık hale gelen bu dünyanın sonuna geldik.
PKK'lı teröristlerle irtibatlı havacı bir subayın görüştüğü üst rütbeli bir subaya "kendi adamlarımız" dediği teröristlere çok zayiat verdirdiği gerekçesiyle Heronlar'ın düşürülmesi ya da koordinatlarının değiştirilmesini istediği öne sürüldü... BUGÜN GAZETESİ'nin haberi
Taraf gazetesi ise PKK yetkilileri ile askerlerin bir balıkçıda, Ramazan öncesi 'Silahları durduralım' kararı aldığını yazdı.
Taraf gazetesinin sürmanşetten verdiği haber şöyle:
İstanbul'da köprü altına saklanmış bir balık lokantası, 1996-1999 arasında Genelkurmay ile PKK arasındaki gizli görüşmelerin yürütüldüğü yerdi. Oraya gittik ve bir bileni dinledik.
Balıkçı buluşmalarının kilit ismi Taraf'a, devletin örgüte mesajını anlattı: Referandumu 'boykot' için kampanya da siyasettir. Gelin siyaseti silahtan kurtaralım. Ramazan'da ateş dursun...
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
BAŞBUĞ PKK'YA YARDIM VE YATAKLIK YAPMAKLA MI SUÇLANACAK
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Ergenekon, Balyoz vb. operasyonlarda polisin belge sızdırdığını söylemişti. Başbuğ’a sert yanıt geldi.
Oğlu Murat Başbuğ ile PKK’lı olduğu iddiasıyla tutuklanan bir kişinin birlikte fotoğrafı yayınlandı.
Bu müthiş habercilik başarısını imza atan gazete ise Vakit oldu. Vakit Gazetesi son dönemde alışkanlık haline getirdiği “belgeli” haberlerine bir yenisini ekledi. Belge denilen fotoğrafı Vakit’e verenler gündemli çalışmakta mahir olduklarını bir kez daha kanıtladı.
İddiaya göre polis fotoğrafı PKK’nın dağ kadrosuna militan yollamakla suçlanan Hasan Lala’nın yatak odasında buldu. Haber aynen şöyle:
“09 Nisan 2009 tarihinde İstanbul'da PKK terör örgütüne yönelik yapılan operasyonlarda, Burhan kod adlı Hasan Lala, Melike kod adlı Hacer Nar ve Ali kod adlı Yılmaz Ayyıldız isimli PKK teröristleri yakalanmıştı. Vakit, yakalanarak cezaevine konulan bu 3 teröristle ilgili detaylı bilgilere ulaştı.”
Haber dilinde tarih “09 Nisan” diye yazılmaz. Ama anlaşılan o ki Vakit bu bilgiyi polis fezlekesi ya da iddianameden kes yapıştır yaptı. Dikkat çekici olan husus ise 15 ay önce yapılan polis sorgusunda ulaşıldığı iddia edilen bilgilerin bugün sızdırılıyor olması.
PKK’lı olduğu iddia edilen Hasan Lala’nın ifadesinde Murat Başbuğ’dan arkadaşı olarak sözediyor. Hatta Başbuğ’dan asker tayinlerinde yardım istiyor.
Vakit bu iddialar için “iddianamede de yer almıştı” diye yazıyor. Yani herkesin gözü önünde bir iddianame varmış, Vakit de detaylarına ulaşmış.
Kısacası Vakit, Murat Başbuğ’u PKK ile ilişkili olmakla itham ediyor. Murat’ın babası olan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’nun payına ne düştüğü ise açık: PKK’ya yardım ve yataklık.Vakit ya da belgeyi temin edenler bunu açıkça söylemiyor ama ima böyle.
İnanılır gibi değil.
Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğinden sorumlu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en yüksek rütbeli askeri ile PKK arasında ilişki kuruluyor.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Bir süredir Medyanın “acar demokratlarını” bir araya getiren Taraf Gazetesinin ne yaptığını anlamaya çalışıyorum. Bu deli cesaretinin dayanağı veya maliyeti kolay hesaplanacak türden değil. Bazen bir kaç gazete kupürü, olanı biteni kelimelerden çok daha iyi anlatıyor.
Bir süredir demokrasi uğruna büyük sesler çıkarabilmek için İnegöl Kurbağası gibi şişerek kalıbını zorlayan Taraf, çavuş tokadına ah çekip intikam yemini etmiş vukuatlı mutfak eriyle, votkanın dibine vurduktan sonra Kremlin Sarayını basan Bolşevik köylüsü arasında bir yerlerde ciğerini kinle doldurarak “Atın Bu Generalleri” komutunu sekiz sütuna manşet yapmaktan çekinmiyor.
Genel yayın yönetmeninin güdümlü hücumlarının hangi hedeflere yöneldiğini görünce ABD’nin ve piyonlarının Türkiye’de ne yapmak istediğini anlamak hiç de zor değil.
Yukarıda bahsi geçen manşette Generaller dediği Türk Ordusunun 1. ve 2. adamları. Ne darbeyle ilgileri var ne de Ergenekon veya Balyozla… Hükümetle bugüne kadar uyum içinde çalışmış, 40 yıldır sicillerine bir leke getirmemiş, onlarca kurs, seminer, tatbikat görmüş binlerde insana komuta etmiş Türk Milletinin seçkin evlatları için Taraf’ın layık gördüğü hitap ilgi çekici. Niyeti aşağıdaki hizmet sarmalında bulmanız mümkün.
İkinci haber Irak’tan:
Saddam’ın meşhur Hıristiyan Dışişleri Bakanı Tarık Aziz (Hala yaşaması ilginç) Amerika’ya gitme kal mesajı veriyor. Ama dinleyen yok. Başka gazeteler Aziz’in genellikle Amerika karşıtı sözlerine yer verirken Taraf “hizmette kusur etmemeye” çalışarak ABD’nin Iraktaki katliamlarını unutturmaya çalışıyor.
MHP Dörtyol Belediye Meclis Üyesi Bestami Kılınç’ın çalınan aracının anlamlı bir terör olayında kullanılması ve Jandarma İstihbaratçılarla arasında yakınlık bulunması Taraf’a yargılama fırsatı vermiş; saldırıyor:
Türkiye büyük bir tezgâhla karşı karşıya. Milli güç unsurları şu veya bu sebeple sırayla kırılıyor, yok ediliyor. Dörtyol olayının da MHP’yi yumuşatmaya yönelik bir tuzak olma ihtimali oldukça yüksektir. Ak başlı Amerikan kartalı, Türk semalarında Şahin ve benzeri yırtıcı kuşlar ve yerde Bozkurtlar görmek istemiyor. Güvercinler ve finoların barış içinde BOP’a hizmet ettiği bir Türkiye için bütün araçlar temin edilmiş durumda.
Son Yirmi yılın uslu MHP’si, günümüzde “Türk düşmanlığını” ölçmek için bir tür barometre görevini de üstlenmiş bulunuyor. Kimseye sataşmayan bir MHP’nin AKP, PKK, ABD ve Taraf gibi acar düşmanlar tarafından TSK ile aynı anda kuşatılması, Dörtyol olayını daha da anlamlı kılıyor.
Tarafın Heronlu Hizmet Sarmalı:
- 1997’de Servet Bilgi Paşa’nın yerli yapım İnsansız uçağı “SADAK” projesi, başarılı deneme uçuşlarına rağmen gizli bir el tarafından iptal ettiriliyor.
- 2007’de ASELSAN’ın üç parlak Mühendisi gizli askeri elektronik projelerle uğraşırken aniden “intihar ediyor!”
- Yine aynı yıl içinde benzer konularla ilgili çalışmalar yapan dünya çapında Türk bilim insanlarının bulunduğu Atlas Jet yolcu uçağı, Isparta`da düşüyor; kurtulan yok. İnceleme sonunda uçağın kara kutusunda ses kayıtlarına ulaşılamıyor.
- Bu arada Alkım Yayıncılık büyük bir teşvik alarak Taraf Gazetesini çıkarıyor.
- 2008’de İsrail Heronları veriyor; Güneydoğudan görüntüler ABD’ye de gidiyor.
- Sıradan bir başarısızlık, Heron’a yükleniyor, Taraf’a servis ediliyor.
- Taraf bu görüntüleri Generalleri gözden düşürmek için “Hantepe’de İhanet” manşetiyle veriyor.
- 12 Dakika’da hiçbir aracın o mevziye destek götüremeyeceğini millet bilmiyor.
- Millet, Generallerden yavaş yavaş soğurken TSK’da zorlama darbe krizleri üretiliyor.
- Taraf hazır abartılı bir manşetle (Atın Bu Generalleri gibi) PKK’ya öpücük ve moral veriyor.
- PKK bu kez başka bir Heron’lu noktayı vuruyor.
- İsrail görüntüleri Taraf’a veriyor. Taraf manşeti atıyor…
- TSK yine milletin gözünden düşüyor.
- YAŞ’ta yapay kriz üretiliyor.
- Demokrasi mücahidi AKP göze giriyor.
- Böylece EVET oyları artıyor.
- Emniyet tamam, YÖK tamam, Basın tamam, MİT tamam, Diyanet zaten tamam,
- 12 Eylül’den sonra Yüksek Yargı da geliyor. Takım tamamlanıyor.
- TSK susturuluyor.
- MHP zayıflatılıyor.
- Ülkücüler devşiriliyor.
- Yargı ele geçiriliyor.
- PKK yine Heron’lu bir bölgeyi vuruyor. İsrail görüntüleri Taraf’a veriyor.
- İslamcı medya sazan gibi atlıyor..
- Generallere fırça atılıyor. O sırada Apo İmralı’da geğiriyor.
- Bu döngü aylardır böyle devam ediyor. “Heronic Multimedya!”
Türk Silahlı Kuvvetlerinin darbeci gelenekten uzaklaşması milli menfaatler için gerekli idiyse bunun önce gizlice uzlaşarak halka açık beyanlarla yapılması mümkündü.
AKP ve bütün cemaatler şeffaflaşabilir, gizli gündemsizlik deklare eder, buna karşılık TSK da darbesiz günlere yemin edebilirdi. 2003’ü 1997’yi 1980’i karıştırmanın bir samimiyeti yoktur. Çevik Bir gibi Amerika’ya yakın generallerin darbecisine dahi dokunulmaması da manidardır.
Anayasa değişikliği millet için gerekliyse bunun da uzlaşmayla parlamenter sistem içinde çözülmesi mümkündü. Bu gerilim, TSK’nın ülke bütünlüğünü koruyamaz ve Kuzey Irak’a müdahale edemez hale getirilmesi için yapay olarak üretilmiştir.
Yüksek Yargı, YÖK ve üniversiteler, bir kokteylle bile kurumlar arası iç barış ve demokrasiye sadakat bildirisi yayınlayarak Milletin Egemenliğini kayıtsız-şartsız kabul ettiklerini ikrar edebilirlerdi.
Bizce Türkiye’de bunlar olmuyor. 1 Mart Tezkeresindeki Hayır’ın ve kendi askeri teknolojimizi gizlice geliştirme çabamızın intikamı alınıyor. Avrasya alternatifi arayışlarının cezası veriliyor.
Bu operasyonda devletle 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’tan kalma hesabı olan dâhilî unsurlar kullanılıyor. Bu kadar alakasız kuşun bir arada “Şahin avına çıkmasına” başka biç bir anlam vermek mümkün değildir.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
En sonunda bunu da yaptılar Atatürk’e “Şeytan” dediler. İleri demokrasi adı altında Atatürk’e sövmenin moda haline geldiği bu karanlık dönemin simgelerinden biri olan STV bu konuda sınır tanımıyor.
“Kollama” adlı sözde dizide iktidar politikalarının propagandasının yapıldığı hatta bazı davalardaki gelişmelerin önceden duyurulduğu zaten biliniyor. Kollama dizisinin 13 Mayıs’ta yayınlanan bölümünde bir imam camideki cemaate şunları söylüyor: “Şimdi Kürtçe ibadet diye bir şey çıktı. Bir zamanlar da Türkçe ibadet diyerek aynı şeyi yapmadılar mı? Bu aynı şeytandan ders almak değil mi?”
Kuran-ı Türkçe’ye çevirten, Türkçe ibadet yapılmasını isteyen kimdi: Atatürk!
STV’nin dizisindeki imama “şeytan” dedirttiği kim oluyormuş: Atatürk!
Hiçbir şeye saygısı olmayan, kendi tarihinden böylesine nefret eden bir örnek daha var mı dünya da?
Bu konuda başka tek söz etmeye gerek yok. Kerameti kendinden menkul tarikat şeyhlerini peygamber yerine koyan hastalıklı zihniyetin Atatürk’e reva gördüğü sıfat bu: “Şeytan!”
Soru şudur: Esas şeytan kimdir? Amerika’nın kucağında din sömürüsü yapıp Haçlı seferlerini alkışlayan ihale zengini din baronları mı?
Yoksa milletinin namusunu, milletiyle beraber Haçlı saldırısına karşı koruyanlar mı?
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Bir tartışma programında, Türkiye'nin bir bölüm toprağının ABD haritalarında gösterildiği gibi "Kürdistan" olarak nitelenmesini inceleyen RTÜK cezaya gerek görmedi.
Verdiği kararlar ve cezalar hep tartışmalı olan, bir türlü tutarlı bir çizgi tutturamayan Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bu kez ifade özgürlüğü "hassasiyeti"yle adeta gözlerimizi yaşarttı.
Televizyonlarda yayınlanan tartışma programlarında katılımcılar tarafından kullanılan "Kürdistan", "özerklik", "ayrı devlet" gibi ifadeleri "şikâyet" üzerine zorunlu olarak inceleyen RTÜK "Cezaya yer yok!" dedi. Konuyu "ifade özgürlüğünün bir gereği" olarak değerlendirdi.
RTÜK'ün, benzer şikayetlere örnek olacak kararı, NTV'de Çiğdem Anad'ın sunduğu 6 Ocak 20011 tarihli Doğrudan Siyaset adlı tartışma programında kullanılan sözler üzerine yaptığı kararla aldı.
Doğrudan Siyaset programında, Hizbullah Davası avukatı Sıtkı Zilan sürekli "Kürdistan" sözünü kullanmış ve bu binlerce e-posta ile şikayet edilmişti. Sıtkı Zilan, "Kürdistan" sözcüğünün Osmanlı'dan bugüne kullanılan bir coğrafi deyim olduğunu söylemişti.
Ne var ki konuşmada kullanılan "Kürdistan'ın gerçekliği Türkiye'nin gerçekliğinin önündedir!", "Özerklik peşindeyiz, federasyon peşindeyiz!", "Ayrı devleti şimdi halkımız istemediği için biz de şu an halkımızın çoğunluğuna uyuyoruz", "Biz Kürdistanlıyız. Burası Türkiye Kürdistanı. Burası Anadolu değildir!", "Bu sözlere alışacaksınız. Kemalist zihniyet inkarcıdır!" laflarının "Coğrafi"liğini Odatv okurlarının adaletine bırakıyoruz!
12 Haziran seçimlerinden sonrası ise ne yazık ki meydanlarda gizleniyor!
Gerçek seçim, DYP Genel Başkanı Sayın Namık Kemal Zeybek'in "AKP'yi Amerika kurdu" -Sevgili NTV'miz, CNN'imizin program yapımcıları tarafından görmezden gelinen!- iddiasını doğrular biçimde sonlanacaktır!
AKP, 9 yıldır Türkiye'yi getirdiği, ekonomik anlamda iç organlarını boşaltma, siyasi olarak bölünme aşamasını bir anayasayla taçlandıracaktır!
Miting meydanlarının gerçekleri gizlediği tek ülke sanırız bizim ülkemizdir.
Bizi derinden endişelendiren ve kederlendiren soğuk gerçek budur.
Tartışma programında sarf edilen 'Kürdistan' sözünü şikayet üzerine inceleyen RTÜK cezaya gerek görmedi. RTÜK'ün bu kararına muhalefet ise MHP'li RTÜK Üyesi Esat Çıplak'tan geldi.
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bu kez ifade özgürlüğü hassasiyetiyle şaşırttı. Televizyonlarda yayınlanan tartışma programlarında katılımcılar tarafından dile getirilen 'Kürdistan', 'özerklik', 'ayrı devlet' gibi ifadelere yönelik şikayetleri mercek altına alan RTÜK 'cezaya yer yok' dedi.
RTÜK'ün, benzer şikayetlere örnek olacak kararı, NTV'de Çiğdem Anad'ın sunduğu 6 Ocak 20011 tarihli 'Doğrudan siyaset' tartışma programına yönelik başvuru üzerine incelemeye alındı.
RTÜK İzleme ve değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 05 Nisan 2011 tarih ve 187 sayılı yazısında, NTV'de yayınlanan "Doğrudan Siyaset” programında "Kürdistan" ifadelerinin kullanılması ile ilgili bir yaptırım uygulanmasına gerek görülmediği belirtildi.
RTÜK'ün benzer durumlara emsal teşkil edecek bu kararına Üst Kurul'un MHP'li Üyesi Esat Çıplak ile CHP'li üye Hülya Alp'ten karşı oy geldi.
NTV'deki programa, Hizbullah örgütünün avukatı Sıdkı Zilan'ın olay yaratan sözleri damgasını vurmuştu.
Sıdkı Zilan “1925’den Şeyh Said hadisesinden, Dersim’den, Ağrı ayaklanması sonrası yaşanan mezalim, devletin katliamları, köy yakmaları” cümlelerini sarf ettikten sonra konuşmasının ilerleyen bölümlerinde hızını alamayarak “Biz diyoruz ki vaka var. Hizbullah vardır, PKK vardır, Devlet vardır. Devlet bu sürece hukuki olarak yaklaşmamış, insanı olarak yaklaşmamış, ne kadar gayri hukuki, gayri insani, ahlaki yöntem varsa hepsini kullanmıştır. Köy yakmalar, işkenceler, infazlar, örgütlere müdahale etme” sözlerini dile getirdi.
RTÜK'ün kararına karşı oy kullanan Esat Çıplak, programdaki tartışmaların Zilan'ın sözleri etrafında şekillendiğine dikkat çekerek, "Özellikle son cümledeki örgüte müdahale kısmına dikkatinizi çekerim. Bu topraklarda devlet otoritesine başkaldırıp, halka silah çeken, terör yolu ile halkı kıyıma uğratan terör örgütlerine, bu zatın mantığına göre devlet müdahale etmemeli" diye konuştu.
Sıdkı Zilan'ın devleti ve yöneticilerini peşinen suçlu ilan ettikten sonra; bu topraklar üzerinde yaşayan Türk Halkı’ nın, bu toprakların bir bölümü üzerinde meşru olarak hiçbir hakkının olmadığı hezeyanını da sürdürdüğünü belirten Çıplak, Sıdkı Zilan'ın, "Kürdistan gerçekliği Türkiye gerçekliğinden daha önde bir şey, daha sahicidir” sözleri ile "siyasal sınırlar içinde yaşıyoruz ama coğrafyamızın tarihi ismi kürdistandır. Biz de kürdistanlıyız, biz Kürdistan’ın bağımsız olmadığını biliyoruz. Biz zaten özerklik peşindeyiz; federasyon peşindeyiz. Ayrı devlette! Biz Kürtüz biz Kürdistanlıyız. Ama Türkiye Cumhuriyeti içinde yaşayan Türkiye Kürdistanı burası" şeklindeki ifadelerine sert çıktı.
Esat Çıplak, muhalefet şerhinde şu görüşleri dile getirdi:
"Bu şahıs, Türkiye sınırları içinde muhayyilesinde sanal bir vatan inşaa ediyor. Buradan da yola çıkarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını ve kanunlarını meşruiyet dışına itiyor. Kafasında askıya aldığı “hukukun üstünlüğü prensibini” fırsat ve zemin bulduğu an fiiliyata dökeceğini açıkça ifşa ediyor. Aleni ve kışkırtıcı şekilde bölücülük yapıyor.
Üst Kurul, İlgili dairenin uzman raporu ceza istemesine rağmen, ilgili yayını ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirerek, adı geçen yayıncı kuruluşa müeyyide uygulamaktan imtina etmiştir.
Coğrafyadaki yerleri adlandırma salahiyeti o coğrafyada meşru bir şekilde hükümran olan ve müesses nizamı tesis edip sürdürenlerin inhisarındadır. Hal böyle olmasaydı İstanbul, “Konstantinopolis” olarak kalır, Amerika Kızılderililerin vereceği ya da verdiği bir isimle anılırdı. Bu anlamda Radyo Televizyon Üst Kurulu bir içtihat makamı değildir. Uhdesindeki kanunları uygulamakla sorumludur.
Bu tür söylem ve eylemlerin Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yaşayan insanların hayat tarzlarına, kimliklerine, varlıklarına, elinde bulundurdukları ekonomik imkânlarına ve insanlığın oluşturduğu ortak değerlere hiçbir katkısının olmayacağı açıktır. Bin yıllık ortak tarih, ortak yaşam alanı, ortak kader, ortak değer birlikteliğinin yanı sıra, et ve tırnak misali iç içe geçtiğimiz akrabalık bağı ve kültürel bağlarımızın birleştiriciliği, bütünleştiriciliği, uluslararası mücadele birlikteliğinin avantajlarını unutulup, akıl tutulması ile ayrıştırıcı, çatışmacı, ötekileştirici unsurları kaşımanın hiçbir faydasının olmadığının bilinmesi gerekmektedir. Ne yazık ki çeşitli oyunlara alet olanların ekmeğine yağ sürmek, payanda olmakta yayıncı kuruluşların basın özgürlüğü adı altında ayrışmaya, bölünmeye ve çatışmaya hizmet ettiğini de görmek gerekir.
Üst Kurul bu kararla 6112 Sayılı Kanunun Yayın Hizmeti İlkeleri başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasının “ a) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz.
b) Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.” bentlerini açıkça ihlal etmiştir.
Yani; Üst Kurul, yükümlülüğünde bulunan ve uygulaması gereken ilkelere açıkça aykırı davranmıştır. Bu nedenle alınan karara muhalifim."
AKŞAM'ın RTÜK'ün, 'Kürdistan'a vize verdiği haberinin ardından karara muhalefet şerhi koyan MHP'li üye Esat Çıplak konuştu; O program, ayrılıkçı oyunlara alet olmuştur. CHP'li üye Hülya Alp ise Kemalizm'in aşağılandığını düşündüğü için için şerh koyduğunu söyledi
RTÜK'ün, 'Kürdistan'a vize verdiği haberinin ardından karara muhalefet şerhi koyan MHP'li üye Esat Çıplak konuştu; O program, ayrılıkçı oyunlara alet olmuştur. CHP'li üye Hülya Alp ise Kemalizm'in aşağılandığını düşündüğü için için şerh koyduğunu söyledi
AKŞAM'ın dün manşettenden duyurduğu 'Kürdistan'a RTÜK Vizesi' haberi geniş yankı yarattı. RTÜK'ün, NTV'de yayınlanan ve Çiğdem Anad'ın sunuculuğunu yaptığı 'Doğrudan Siyaset' programında tartışmacıların kullandığı 'Kürdistan', 'özerklik' gibi ifadeleri 'ifade özgürlüğü' kapsamında değerlendirip ceza vermemesine 'muhalefet şerhi' koyan isimler gerekçelerini AKŞAM'a anlattı.
YAŞANAN AKIL TUTULMASI
'Bu tür söylem ve eylemlerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde yaşayan insanların hayat tarzlarına, kimliklerine, varlıklarına, elinde bulundurdukları ekonomik imkanlarına ve insanlığın oluşturduğu ortak değerlere hiçbir katkısının olmayacağı açıktır. Bin yıllık ortak tarih, ortak yaşam alanı, ortak kader, ortak değer birlikteliğinin yanı sıra, et ve tırnak misali iç içe geçtiğimiz akrabalık bağı ve kültürel bağlarımızın birleştiriciliği, bütünleştiriciliği, uluslararası mücadele birlikteliğinin avantajlarını unutulup, akıl tutulması ile ayrıştırıcı unsurları kaşımanın hiçbir faydasının olmadığının bilinmesi gerekmektedir. Ne yazık ki, çeşitli oyunlara alet olanların ekmeğine yağ sürmek, payanda olmak da yayıncı kuruluşların basın özgürlüğü adı altında ayrışmaya, bölünmeye ve çatışmaya hizmet ettiğini de görmek gerekir.'
ALP: İFADELER ÇOK AÇIK
Hülya Alp ise şunları söyledi: 'Bu programda, Hizbullahçılaın tahliyesi konuları tartışılacakken, asıl konu bu olması gerekirken 'Türkiye Kürdistanı', 'ayrı devlet', 'özerklik' gibi kelimler kullanılıyor. Açıkça bölünmüş, farklı devlete vurgu yapılıyor. Bunları ifade özgürlüğü içine alacaksak yasaya birlik ve bütünlük ilkesi neden konuldu? Programda, benim en çok zoruma giden noktalardan biri de PKK ve Hizbullah açıkça savunulurken Kemalizm aşağılanıyor. Kabul etmem mümkün değil. '
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
BU HABERLER TERÖR ÖRGÜTÜ PKK'NIN BİLE AKLINA GELMİYOR
13 askerin şehit edildiği saldırı ile ilgili iddialarla TSK'yı yerin dibine sokan basın bir taraftan da pkkyı yüceltiyor. İşte o hale geldi ki, askere, nefes almadan saldıran malum basın, kendi arasında da çelişkiye düşmeye başladı.
Silvan'da 13 askerin şehit edildiği hain saldırının ardından önce pkknın internet sitesi, "Bölgenin uçaklarla bombalandığını" iddia etti, bizim anlı şanlı gazeteler hemen bu iddianın üzerine atladılar.
Sonra, "Asker yorgun" diyerek bir girdiler ama erkekçe söyleyemedikleri "TSK askerini bilerek ölüme gönderdi"yi ancak satır aralarına ve iddiaların arkasına saklayabildiler.
İlk günkü haberlerde bütün basının üzerine atladığı (SÖZDE) rapor, daha sonra pkknın sivil oluşumlarının HAZIRLADIĞI RAPOR ile örtüşüverdi.
Sonra ortaya telsiz kayıtlarının metin dökümü çıkıverdi ve askerin saldırıdan 4 saat önce haberinin olduğunu fakat önlem almadığını yazıverdiler.
Yani pkk saldırıdan önce, "Dinlenebilen" telsiz kullanmış, saldırıdan sonra ise, "Dinlenemeyen" telsize geçmişti.
Bugün gazetesi ise, "Hain saldırıda büyük skandal" başlığında hazırladığı BUGÜNKÜ HABERİNDE zirve yaparak, TSK aleyhine haberlerin hedefinde kim olduğunu açıkça ilan etti.
İnternethaber ve diğer haber sitelerinin de balıklama atladığı haberde hedef ASKERHABER'İN hain saldırın birgün sonra yazdığı ONLAR DA TUTUKLANACAKLAR analizinde de yer alan Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Ünal Karaosmanoğlu.
Son derece başarılı bir asker olan Karaosmanoğlu, uzun süredir pkk tarafından istenmeyen ve hedefe konulan bir isimdi.
Bakın Bugün gazetesinde bugün yayınlanan haberi kırmızı yazılar bize ait olmak üzere inceleyelim.
*****
Silvan soruşturmasının başına getirilen ve ihmalle suçlanan Tuğgeneral Karaosmanoğlu hakkında şok iddia (Dikkat ederseniz hiçbir zaman kesin konuşamıyorlar)
YARALI ERLERE SORU YAĞMURU
Tuğgeneral Ünal Karaosmanoğlu’nun, olaydan birkaç saat sonra (Yani askerler daha hastaneye götürülürken, baygın iken ve ağır yaralılar ise ameliyat masasında iken. Karaosmanoğlu'nun telaşa kapıldığı iddialarını güçlendirmek için erken bir saat vermişler) Albay Ramazan Akça’yı yaralı Mehmetçikleri sorgulamak için görevlendirdiği belirtildi. Albayın, Taktik Alay Komutanlığı’na giderek operasyondan dönen er ve rütbelilere geçmiş olsun bile demeden ifadelerini aldığı (Biraz önce yaralı Mehmetçikler, operasyondan dönen askerler oluverdi) ileri sürüldü. (Yine kesin ifade yok) Albayın yaralı askerlere terörist muamelesi yaptığı (!) ve ifadelerdeki soruların bizzat Tuğgeneral Karaosmanoğlu tarafından hazırlandığı öğrenildi. Yaralı askerlerin aceleyle sorgulanmasının altında ise Genelkurmay’ın idari tahkikatı öncesi ‘ihmalleri örtme girişimi’ olduğu belirtildi. (Bunu yapabilmesi mümkün değil. En azından aynı askerlerle Genelkurmay'ın göndereceği uzmanların da konuşacağını bilmiyorlar mı? Bunun yerine haberde komutanın ağzından, 'Aman çocuklar ağız birliği yapın. Şöyle şöyle deyin" diye yazsalardı daha gerçekçi olurdu)
Karaosmanoğlu’nun emri ile yapılan tahkikat sonrasında ise Genelkurmay idari bir tahkikat başlattı. İhmalleri gizlemek için alelacele askerleri sorgulattığı belirtilen Karaosmanoğlu, karargahın yürüttüğü idari tahkikattan gerçekleri saklamakla suçlanıyor (Haberin iyice battığı an) Bu arada yaralı askerlerin ise GÜVENLİK ZAAFİYETİ YOKTU dediklerini de hatırlatalım.
KOMUTANA BİLGİ VERİLMEDİ
Terör örgütü pkk üyelerinin 9 Temmuz’da Diyarbakır Lice’deki adam kaçırma eyleminden sonra Kolordu Komutanı tarafından tüm birlikler alarma geçirildi. Her birliğe sorumluluk sahası verilerek kendi bölgelerinde arama tarama faaliyetinde bulunmaları emredildi.Kolordu Komutanı, her bölge için kritik bölgeleri belirterek buralara operasyon planlanmamasını istedi. İddiaya (!) göre Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Ünal Karaosmanoğlu, kendi bölgesinde bu emre uymadı ve teröristlerin çok sık kullandıkları kritik bir bölgeye operasyon emri verdi.
Silvan Komando Alay Komutanı Albay Murat Toprak, “Komutanım bu bölge kritik. Askerim yorgun, buraya girdiğimizde zayiatımız kaçınılmaz olur” dedi. (Tesadüfe bakın ki, saldırının ertesi gün ortaya çıkıveren ve pkknın sivil kısmının hazırladığı ortaya çıkan (SÖZDE) rapordaki ifadalerin aynısı) Ancak Karaosmanoğlu, “Bu sefer böyle olacak” (Yani pkk ile görüştüm. O askerleri öldürecekler. Onun için gönderiyorum) diyerek emrin uygulanmasını istedi.
Operasyonun Kolordu Komutanlığı’ndan da gizlendiği belirtildi. Kaçırma olayından sonra operasyona çıkarılan ve dinlenme fırsatı bulamayan Silvan Komando Alayı’na bağlı 6 komando timi, 13 Temmuz günü görevden geldikleri esnada kendileri için 14 Temmuz tarihinde de operasyon planlandığını öğrendi. Tuğgeneral Karaosmanoğlu’nun yaptığı plan doğrultusunda operasyon başladı. Yorgun oldukları PKK’lı teröristler tarafından bile kolayca anlaşılan Mehmetçik hain saldırının kurbanı oldu.
HELİKOPTER TALEBİNİ GEÇ BİLDİRDİ
Olayı yaşayan Mehmetçiklerin ifadeleri çatışma sırasındaki ihmaller zincirini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Çatışmanın başlamasıyla birlikte bölük komutanları helikopter talebinde bulundu. Tam 1,5 saat sonra (Ki o sözde raporda bile helikopterlerin, saldırı başladıktan, 45 dakika sonra geldiği yazılıyor) saldırı amaçlı Kobra helikopterler ve bunlardan da 1 saat sonra yaralıları almak üzere Skorsky’ler bölgeye ulaştı. Bölge Komutanı Tuğgeneral Karaosmanoğlu’nun operasyonu Kolordu Komutanlığı’na geç bildirdiği öne sürüldü. (İddia etti sözcüğü iyice göze batınca dikkat çekmemesi için öne sürmeye başladılar)
ŞEHİT AİLELERİ ŞİKAYETÇİ
Yoğun operasyonel faaliyetler için bölgede bekletilen ve Tuğgeneral Ünal Karaosmanoğlu’nun emir komutasındaki Diyarbakır Özel Harekât ve Batman Özel Harekât birliklerinin çatışma bölgesine intikal ettirilmemesi şehit aileleri tarafından tepkiyle karşılandı. Çocuklarının birkaç aylık eğitimle yıllarca aynı bölgede faaliyet gösteren teröristlerin karşısına çıkarılmasının maksatlı olduğunu dile getiren şehit aileleri, profesyonel birlikleri hareket ettirmeyen Karaosmanoğlu hakkında soruşturma açılmasını istedi. (Gazete, askerlerin ihmali olduğuna karar verdi ve hatta şehit ailelerine şikayet bile ettirdi. Görün bakın. Bugün bu gazeteyi şehit ailelerine okutacaklar onlar da bu haberi gerçek sanarak, 'Şikayetçiyiz' diyecekler ve yarın da o haberi aynı gazetede okuyacağız)
ZAMANINDA BİLGİ VERİLMEDİ
14 Temmuz’daki saldırıdan sadece birkaç gün önce bölgeden PKK’lılara ait telsiz kestirmeleri alındığı, bu konuşmalarda 4 gündür arazide dolaşan birliklere bir eylem yapılmasının istendiği iddiası ortaya atıldı. Ancak, arazideki birliklere zamanında bilgi verilerek güvenli bir bölgeye çekilmelerinin sağlanmadığı öne sürüldü.
KIŞLADA HIRSIZLIĞI ÖRTBAS ETTİ
Mart ayında Hazro İlçe Jandarma Komutanlığı’nın deposundan 15 bin Kaleşnikof mühimmatının çalındığı tespit edilmişti. İlçe Jandarma’da görevli bir erin savcılığa başvurusuyla ortaya çıkan skandalla ilgili araştırmada olayın failinin aynı birlikte görev yapan Astsubay Kıdemli Üstçavuş S.A. olduğu anlaşılmıştı. Piyasa değeri 30 bin TL olan mühimmatı 3 bin TL’ye sattığını itiraf eden astsubay, alıcıların kimliğini ise açıklamadı. Mühimmatın pkknın eline geçtiği sanılırken olayın Bölge Komutanı Ünal Karaosmanoğlu tarafından örtbas edildiği öne sürüldü. (Diyarbakır Valiliği'nin o zaman YAPTIĞI AÇIKLAMA bu haberi yalanlıyor. Haberde 15 bin yazılan mermi gerçekte 5 bin ve Tuğgeneral Karaosmanoğlu'na bağlı Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanlığı'nın operasyonu ile bulundu. Astsubay dahil 6 kişi yakalandı)
Silvan'daki çatışmada yer alan komutanlar tutuklanacaklar. Bunu bugünkü psikolojik harekat kokan haberlerde de görebiliyoruz.
Bugün Radikal ve Zaman gazetesi başta olmak üzere birçok gazetede aynı haber var: "13 asker ihmal sonucu şehit düştü"
Bu gazeteler, "Ankara'ya gönderildi" dedikleri ama kimin tarafından hazırlandığını belirtmedikleri bir rapor aracılığıyla çatışmaya giren askerlerin başında bulunan komutanları şimdiden suçlu ilan etmeye başladılar.
Önce pkknın internet sitesi, "13 askeri Türk uçaklarının bombaları yaktı" diye haber yaptı. Baktılar yenmiyor, biraz daha yumuşağını uygulamaya koydular.
Hem yarın bütün Türkiye'de, "Terörü protesto ve şehitleri anma" gösterilerine olacak katılımın da kırılması gerekiyor.
Bu arada haberlerde, o çatışmaya giren komutanların isimlerinin de deşifre edildiğini hatırlatalım.
Konuyu uzatmayalım...
Başta Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Ünal Karaosmanoğlu (Fotoğrafta) olmak üzere, Jandarma Albay M. M. T., Jandarma Üsteğmen M. E. , Jandarma Üsteğmen N. E. ve Jandarma Binbaşı M. Ş. görevi suistimal ve gerekli önlemleri almamak gibi iddialarla hem de "özerk" ilan edilmiş Diyarbakır mahkemelerinde yargılanarak büyük olasılıkla tutuklanacaklar.
Böylece bizzat terörle mücadele eden komutanların da terhisi başlamış olacak.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Taraf, pkk cesetlerinin ayağındaki ipi, "Kirli resim" diye duyurdu, iki şehidimizin kemikleri sızladı
(SÖZDE) davalara zemin oluşturan ve sahteliği defalarca kanıtlanmış belgeleri savcılığa taşıyarak 200'den fazla muvazzaf ve emekli askerin tutuklanmasının yolunu açan Taraf gazetesi, bugün tarafını bir kere daha gösteren bir habere imza attı.
Şemdinli Jandarma Komutanlığı'nın önüne getirilen iki pkklı cesedinin ayaklarına bağlanan iplere takılan Taraf, habere "Kirli resim" başlığını attı ve İnsan Hakları Derneği ile Mazlum- Der adlı (GİZLİ) pkk savunucusu derneklerin hazırladığı rapora yer verildi.
İKİ DERNEĞİN RAPORU
İHD, Mazlum- Der ve baroların oluşturduğu komisyon, 11 Eylül tarihinde Hakkari'nin Şemdinli İlçesi'nde dördü sivil, ikisi asker 6 kişinin kişinin şehit olduğu çatışmaya ait bir rapor yayınladı.
Pkklıların döktüğü kana değinilmeyen raporda, çatışmada öldürülen teröristlerin ayağında ip bağlı olduğu belirtilerek, "Bunun insan haklarına aykırı (!)" bir hareket olduğu iddia edildi.
Taraf gazetesi de bu raporu, iki teröristin fotoğrafı ile birlikte yayınlayarak bunun bir "Kirli resim" olduğunu ilan etti ve eli kanlı teröristleri temize çıkarma çalışmasına bir halka daha ekledi.
VALİ TARAF'A KONUŞTU
Hakkâri Valisi Muammer Türker ise, "O fotoğraf Şemdinli baskınına katılan pkklıların fotoğrafıdır. Bu doğru. Ama eziyet etmek için değil altlarında bomba olabileceği kuşkusuyla, kontrol amaçlı ayaklarına ip takılmıştır" dedi.
Devlete silah çekerken öldürülen iki teröristin, "şiddet uygulamalarına" maruz kaldığını savunan Taraf, birkaç ay önce Hakkari'nin merkezinde uğradıkları saldırı sonucu şehit düşen iki uzman çavuşun yerde yatan cansız bedenlerinin fotoğrafını yayınlamış aklına hiç, "Kirli resim" diye başlık atmak gelmemişti.
SİVİL OLARAK İŞE GİDİYORLARDI
Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde oturan ve sabah göreve gitmek üzere evlerinden sivil kıyafetli olarak çıkan uzman çavuşlar 27 yaşındaki Yahya Karakaya ile 25 yaşındaki Murat Özkozanoğlu, teröristlerin saldırısına uğramıştı. Enselerinden vurularak kahpece şehit edilen iki uzman çavuşun sokak ortasındaki görüntüsü tüm Türkiye'yi yasa boğmuştu...
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Askeri suçlayabilmek için toprağı eşeleyenlerin hayallari suya düştü, ineklere ait kemikler bile çıktı
Diyarbakır İçkale'de, askeri cezaevinin yanında, "90'lı yıllarda askerin öldürdüğü faili meçhullere ait" diyerek başlatılan kazıların sonucu açıklandı.
Adli Tıp Kurumu'nda yapılan inceleme sonucunda; kemiklerde ölüm sebebini açıklayabilecek herhangi bir bulgu saptanmadığı, bazı kemiklerin en az 100 yıllık olduğu, kemik parçaları içinde farklı hayvanlara ait çok sayıda kemik ve diş örneği de bulunduğu tespit edildi.
Kurumdan yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi:
"Minerolojik incelemede; kazı yapılan bölgeden alınan toprak örneklerinde mineral parajenez belirlenmiş olup, örneklerde kil oranlarının az olduğu, bölge litolojisi incelendiğinde temelde bulunan ofiolit kayaç kütlelerinin ayrışması ile toprak malzemesinin oluştuğunun belirlendiği,
Kemiklerde ölüm sebebini açıklayabilecek herhangi bir bulgu saptanmadığı, bütünlüğü bozulmamış kemik dokuları üzerinde herhangi bir ateşli silah, kesici delici/kesici ezici alet veya herhangi bir patlayıcı ile oluşması muhtemel lezyon görülmediği,
Mevcut kemiklerde en az 100 yıl toprak altında gömülü kalmaya bağlı morfolojik değişimler tespit edildiği,
'HAYVANLARA AİT ÇOK SAYIDA KEMİK VE DİŞ ÖRNEĞİ VAR'
Kemikler çok uzun süre gömülü kalmaya bağlı olarak bütünlüğünü kaybetmiş, küçük kemik parçaları halinde olduklarından, kaç kişiye ait oldukları ve ölenlerin cinsiyeti, yaşı vb. kimlik özelliklerinin morfolojik olarak tespit edilemediği,
Gönderilen kemik parçaları içinde farklı hayvanlara ait çok sayıda kemik ve diş örneği de bulunduğu, alınan diş örnekleri üzerinde moleküler genetik incelemenin devam ettiği, yapılan incelemenin tamamlanmasının ardından ek rapor şeklinde gönderileceği, kanaati raporlanarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir"
Bilindiği gibi, psikolojik harekat amaçla iddianın ortaya atılmasının ardından ne kadar insan hakları (!) vb. dernek var ise bölgeye akın etmiş ve yapılan tüm açıklamalarda, "En az 30 kişinin öldürüldüğü" ileri sürülmüştü. Hatta kazılardan çıkan bazı kumaş parçalarından isimler bile dile getirilmişti.
Dipçe: 10 gün önce bölgede 6 kafatası çıkması üzerine olaya el koyan savcılık kazı alanını genişletmişti. Bulunan kemiklere neredeyse her gün yenileri eklendi. Şır-nak'taki kazılarda da 3 ceset bulunması dikkatleri faili meçhul cinayetlere çevirdi.Bakan Mehdi Eker, "Benim izlenimim, dinî bir gömülme tarzı pek görünmüyor. Böyle rastgele atılmış gibi." dedi.
Diyarbakır'daki kazılar, faili meçhul cinayetleri yeniden gündeme getirirken geçen hafta Şırnak'ta benzer kazılar yapıldı. Güçlükonak'a bağlı Özbaşoğlu ile Yağızoymak köyleri arasındaki askeri alanda bulunan 3 ceset, 1993'te yaşanan vahşeti gözler önüne serdi. Gözaltına alındıktan sonra üzerlerine bomba atılıp çukura gömülen 3 köylüyü yakınları elbiselerinden teşhis etti. / SAMANYOLU
*** Diyarbakır'da 5 kafatası daha bulundu Diyarbakır'daki tarihi İçkale'de insan kemiklerinin bulunduğu bölgedeki kazılarda 5 kafatası daha bulundu. Kazılarda şu ana kadar bulunan kafatası sayısı 34'e yükseldi. / RADİKAL
*** Kazılardan Çıkan Kafatası Sayısı Artıyor Diyarbakır'da faili meçhul cinayetlerin soruşturulması kapsamında yürütülen kazılarda bulunan kafatası sayısı 38'e yükseldi. / TRT
*** Diyarbakır'da bir dönem Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Merkezi (JİTEM) binası, Diyarbakır Cezaevi ve Adliye Sarayı'nın da içinde bulunduğu Sur ilçesi Saraykapı İç Kale mevkiinde 34 gün önce başlatılan kazı çalışmaları devam ederken, çıkan insan kemiği ve kafatası sayısının 38'e ulaştığı ileri sürüldü. /SABAH
*** Faili meçhul cinayetler soruşturmasında ceset sayısı her geçen gün artarken, kayıp yakınları dönemin sorumluları hakkında suç duyurusunda bulundu. 36 aile, Diyarbakır Savcılığı’na başvurarak dönemin JİTEM görevlileri, infazda bulunan, emri veren ve organizasyon içerisinde bulanan sorumluların tespit edilerek haklarında dava açılmasını talep etti. Aileler bir an önce DNA tespitlerinin yapılarak kemiklerine ulaşmak ve bir mezar başında dua etmek istiyor. / HABER 7 - BUGÜN
*** JANDARMA TABURUNDA FAİLİ MEÇHUL KAZISI 1990'lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili Şırnak'ta başlatılan kazılarda üç parça kemik bulunduğu öğrenildi.Diyarbakır'ın ardından Şırnak'ta başlatılan kazılarda da insan kemiklerine ulaşıldığı öğrenildi.1993 yılında Silopi'nin Görümlü beldesindeki Jandarma Tabur Komutanlığı'nda görev yapan bir askerin ifadesiyle başlayan soruşturma kapsamında, 6 kişinin gömüldüğü iddia edilen tabur içindeki kazıda üç parça kemik bulundu. / AKTİF HABER - ZAMAN
*** Faili Meçhul Cinayetler Mercek Altında... Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığının talimatıyla Mardin Dargeçit ilçesi Bağözü Köyü yakınlarında, köylülerin belirlediği yerde kazı başlatıldı. Olay yeri inceleme ekipleri kuyuya indi.Burdaki çalışmaların ardından köydeki başka bir kuyuda daha araştırma yapıldı.Başka bir bölgede yapılan kazıda ise bir ceset bulundu. Cesedin aranan 6 kişiye ait olmadığı ve yakın zamanda gömüldüğü anlaşıldı.Cesedin teröristler tarafından katledilen bir kişiye ait olduğu tahmin ediliyor. Dargeçit ilçesinde, 29 Ekim 1995'te iki öğretmenin teröristlerce öldürülmesinin ardından jandarma tarafından gözaltına alınan 3'ü çocuk 6 kişiden daha sonra haber alınamamıştı. / TRT
*** Diyarbakır'daki tarihi İçkale'de, insan kemiklerinin bulunduğu bölgede valiliğin yeni görevlendirdiği iş makineleri ile kazılar tekrar başladı. Daha önce 20 işçiyle başlatılan kazılarda bulunan kafatası sayısı 23’e yükselmişti. 36 kayıp yakını İnsan Hakları Derneği (İHD) aracılığıyla suç duyurusunda bulundu. Kayıp yakınları bir anda DNA testi yapılmasını isteyerek, kemiklerin hangi döneme ait olduğunun belirlenmesini istedi./ STAR
*** Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 1994 yılında köylülerin PKK'lılara yardım ettiği gerekçesiyle öldürülerek tabur bahçesine gömüldüğü yönündeki suç duyurusu üzerine harekete geçti. Şırnak'ın Güçlükonak ilçesi Özbaşağaoğlu köyü ile Yağızoymak Jandarma Taburu arasındaki boş arazide daha önce yapılan kazı çalışmasında elbiseleriyle gömülmüş 3 kişinin kemikleri bulundu / TGRT
*** Habur'da kazı çalışmasına ara verildi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının, yurt dışında yaşayan ve bir dönem bölgede tercümanlık yaptığı ileri sürülen Yıldırım Beğler'in basında yer alan iddiaları üzerine başlattığı soruşturma kapsamında Habur Sınır Kapısı'ndaki kazıya olumsuz hava koşulları nedeniyle ara verildi.Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Beğler'in gazetelerde çıkan iddiasını suç duyurusu olarak kabul edip, bir süre önce soruşturma kapsamında Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı yazıda, Beğler'in bazı kişilerin Hezil Çayı'na ayağına taş veya ağır bir şey bağlanarak atıldığı yönündeki iddiaları üzerine söz konusu bölgede kazı yapılması istenmişti.
Beğler'in bazı basın yayın organlarında yer alan ifadelerinde, iş adamları Halil Birlik ve Mehmet Bilgiç'in Silopi'de terör örgütü PKK'ya yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle öldürülüp gömüldüğü ileri sürülmüştü. / YENİŞAFAK
*** İkinci taburda da kazı Diyarbakır’daki Saraykapı ile Silopi’deki Görümlü Taburu’nun ardından Güçlükonak’a bağlı Özbaşoğlu Jandarma Taburu’nda da kazı çalışması başlatıldı. Kazılarda, 1990’lı yıllarda gözaltına alındıktan sonra öldürülenlerin cesetleri aranıyor. / TARAF
*** Güneydoğu'nun karanlık döneminde, 1990'lı yıllarda JİTEM, terör örgütü PKK ve derin güçler tarafından evlerinden alınıp öldürüldükten sonra gömülen vatandaşlarla ilgili kazı çalışmaları devam ediyor. Dargeçit'teki kazılar 29 Ekim 1995'te terör örgütü PKK'nın iki öğretmeni öldürmesinin ardından jandarma tarafından gözaltına alındıktan sonra kaybolduğu öne sürülen Abdullah Olcay (20), Mehmet Emin Aslan (19), Nedim Akyön (16), Abdurrahman Coşkun (21), Davut Altınkaynak (13) ve Seyhan Doğan'ın yakınlarının savcıya başvurması üzerine başlatıldı. İlçenin Bağözü köyünde yapılan kazılarda her geçen gün kafatası kemiğinin bulunması üzerine Diyarbakır'da özel yetkili savcılar, kazı bölgesinin genişletilmesi talimatını verdi. / ZAMAN
*** Diyarbakır’da 90’lı yıllarda Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Merkezi’nin (JİTEM) kullandığı bina ile Diyarbakır Kapalı Cezaevi ve Adliye Sarayı’nın bulunduğu Saraykapı’da 11 Ocak’ta başlayan kazılarda 26 kafatası ve kemikler bulundu. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, BİANET’e yaptığı açıklamada faili meçhul cinayetleri, toplu mezarları ve son dönemde başlayan kazıları anlattı:
»Buradan çıkarılan kemikler bize ne anlatıyor? Kafatasları ve kemiklerin kimlik tespiti ve faillerin bulunması için savcılığa başvurdunuz, sonraki adımlarınız ne olacak?
Bölgenin birçok yerinde tespit ettiğimiz toplu mezarların haritasını çıkarmıştık. Bölgede nereyi kazsanız bir toplu mezarla karşılaşabilirsiniz.Bulunan kemikler, Şeyh Said dönemine, Ermeni soykırımına da ait olabilir. Yapmamız gereken, cenazelerin nasıl, nerede, ne zaman, kimler tarafından katledildiğinin ve gömüldüğünün peşine düşmektir. JİTEM ana karargahı olarak bilinen yerde altı kafatası bulununca olay yerine gittik, çalışanlarla görüştük. Biz olaya müdahil olduğumuzu ve çalışmanın sürdürülmesini istediğimizi söyledik. Savcılık soruşturmaya gizlilik kararı koydu. Bu nedenle biz de bilgileri basından ve bölgeye gelen bakanlar ile milletvekillerinden alıyoruz. Dosya muhataplarına, takipçilerine kapalı fakat siyasetçilere açık. Nasıl deliller toplanıyor? Üzerlerinde elbise var mıydı? Orada ne oluyor bilmiyoruz. 36 aile adına 90’lı yıllardaki faili meçhullere ilişkin suç duyurusunda bulunduk. Ayrıca kayıp yakınlarından DNA için kan örneği alınmasını talep ettik. Dosyanın takipçisi olacağız.
‘HAKİKAT KOMİSYONLARI KURULMALI’
»Yetkililerin bu aşamada neler yapması gerekiyor?
Yetkililerin yeterli bir araştırma ve objektif bir bilimsel çalışma yürütüp yürütmediğinden endişeliyiz. Yargı olayın üzerine gidecek mi? Örneğin, daha önceki kazılan toplu mezarlardan çıkan cenazeler ailelerine teslim edildi ama faillerin bulunması için bir şey yapılmadı. Oysa o dönemde görev yapan askerlerin kim olduğu belli. İğne ile kuyu kazıyoruz.
Devletin elinde bilgiler var, kimin nerede nasıl öldürüldüğü bellidir. Çünkü hiçbir devlet memuru ya da görevlisi kendi inisiyatifiyle cinayet işlemez. Arkalarında siyasi ve askeri irade olur. Cinayetlerin ortaya çıkması için hükümetin irade göstermesi gerekiyor. Ayrıca Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı. / BİRGÜN
Hedeflerini "ya tutarsa" deyip bu vesile ile bir kez daha açıklıyorlar ?
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır