Mehmet Akif'in oğlunu kim öldürdü?
Bu kadarını tahmin edemezdim. Mehmet Akif meselesinden söz ediyorum. Siyasal İslamcıların Akif nefretini nasıl ilmek ilmek ördüğünü anlatmıştım. Sokağa atmaya varacağını düşünmemiştim.
Şöyle anlatayım...
Akif, ilk Meclis’te Burdur vekiliydi. Bu vesileyle 6 sene önce bir adım atıldı. Akif’in şehirde kaldığı söylenen Çelikbaşlar Konağı restore edildi. “Mehmet Akif Ersoy Kültür Evi”ne dönüştürülen bina, küçük bir müzeye çevrildi. Bazı mektup ve evrakların yanı sıra, Akif’in bir de silikon heykeli sergileniyordu.
Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü yakında bir gelişme oldu.
Son seçimde AKP’den milletvekili aday adayı olan eski vali Şerif Yılmaz bir karar verdi. Kültür Evi’nin boşaltılmasını istedi. Artık İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Hizmet Binası olarak kullanılacaktı. Karardan sonra, sergilenen eşyaların ne olacağı endişesi başladı. Neyse ki şehirdeki üniversite devreye girdi. Her şey okula getirildi. Böylece sokağa düşmekten, bodruma atılıp küflenmekten kurtuldu.
Mehmet Akif’in mirası olan Sebilürreşad Dergisi’nin bugünkü yöneticisi Fatih Bayhan’ı arayarak Burdur’daki durumu sordum. Gözleriyle gördüğü olayı doğruladı. İçlerinin acıdığını söyleyen Bayhan, konuyu ilgililere ulaştırmak için çabaladıklarını, ancak sonuç alamadıklarını anlattı. Burdur’daki Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde konuştuğum kaynaklar ise eşyaların okulda muhafaza edildiğini kabul etti. Herhangi bir zarar gelmediğini de söyledi.
Akif’in oğlunu sokağa attılar
“Daha fazlası olamaz” diyorsunuz, biliyorum. Ben de yıllar önceki bir olaydan Rasim Cinisli’nin kitabı sayesinde haberdar oldum. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)’nin 1965 Mart’ı ile 1966 Kasım’ı arasında, yani İsmail Kahraman’dan hemen önce başkanlığını yapan Cinisli, “Bir Devrin Hafızası” adıyla anılarını geçen yıl çıkarmıştı.
Malum, Akif karşıtlığının başını eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman çekiyordu. Akif’in torunu Selma Argon’a bile nahoş ifadeler kullanmaktan kaçınmamıştı. Cinisli’nin kitabında tartışmayı ilgilendiren bir kısım var.
Yıl 1966...
Tercüman gazetesi, Akif’in uyuşturucu bağımlısı oğlu Emin Ersoy’un bir gecekonduda harap halde yaşadığını haberleştirince, Cinisli ve arkadaşları harekete geçer. Emin Ersoy’u alıp, MTTB’nin spor salonunda bir odayı ona yuva yaparlar. Yatak, yorgan, üstüne kıyafet temin ederler. Düzgün bir şekilde beslenmesini sağlayarak, uyuşturucudan mümkün olduğunca uzak tutarlar. Ancak 1966 Kasım’ında Cinisli, MTTB seçimini kazanan İsmail Kahraman’a başkanlığı devrederek askere gider. Sonrasını kitaptan okuyalım:
“Emin Bey, ben askerdeyken adresimi nereden bulduysa bir mektup yazmıştı. Benden sonra MTTB’den kovulduğunu, perişanlık içinde olduğunu ve beni çok özlediğini ifade ediyordu. Maalesef birkaç ay sonra da Tophane’de bir kış günü, açık bir kamyonun karoserinde donmuş olarak bulundu.”
Sokakta yatıp kalkmaya başlayan Emin Ersoy’un ölüm tarihini gazeteler 24 Ocak 1967 olarak yazıyor. Ölümünden kısa süre önce solcu yazar Çetin Altan’ın kapısını çaresizce çalıp “siz ne münasip görürseniz” diyerek para istemesi, Altan’ın cüzdanındakileri vermesi yıllarca konuşuldu. Ancak Kahraman’ın yönetime gelince, Ersoy’u sokağa atıp donarak ölümünü hazırlaması nedense “bir sır” olarak kalmıştı.
Belki daha fazla bilgi alırım diye Cinisli’ye ulaştım. Kullandığı kelimeleri dikkatli seçen Cinisli, “benim söyleyeceklerim yazdıklarım kadar” dedi ve ekledi “oradan çıkanlar da sahibini buluyor”. Cinisli, Akif’in oğlunun İsmail Kahraman yönetimi tarafından kovulmasında, o dönem siyasi neden aramadığını söyledi. Yıllar önce aklına ilk geleni “içki içen bir insanı orada barındırmak istemedikleri için mi” ifadeleriyle açıkladı.
Bir kısmı kitapta da var. Rasim Cinisli ile İsmail Kahraman arasında bugüne kadar uzanan derin bir ayrılık var. Cinisli’nin “ben milliyetçilikten bahsederken ‘Müslüman olmak yetmiyor mu’ demiştir” sözleri, ipucu veriyor. Merak ettiğim, Emin Ersoy’un mektubunun akıbetiydi. Cinisli’nin kütüphanesinde, bir kitabın arasında olduğunu öğrendim. Yayımlanan anılarına bugüne kadar itiraz gelmemişti. Gelirse de yanıtını vermeye hazırdı.
Siyasal İslamda Akif sömürüsü
Daha ne ekleyeyim...
Mevcut Kültür Bakanı’nın Akif’in torununa 4 aydır randevu vermediğini mi?
Her sene 27 Aralık’ta Akif’in mezarı başında yapılan anmaya, İstanbul’un valilerinin yıllardır inatla gelmemesini mi?
İsmail Kahraman başta olmak üzere, devleti yönetenlerin Akif’in hatırası için yapılan teklifleri geri çevirmesini mi?
Kürsülerde Mehmet Akif nutukları atanlar ile Akif’in hatırasını ayaklarıyla ezenler aynı. Bütün sömürülerin üzerine bir de “Akif sömürüsü” eklendi. Akif’in oğlunun bedenini sokakta donduranlar, devlet mallarıyla zengin ettikleri oğullarının sıcacık ellerinden tutarken hiç utanmaz mı?
Barış TERKOĞLU, 22 Kasım 2018