MEMLEKET VE TEFERRUAT
Safın biri şu fotoğrafa bakıp, « Biraz ciddiyet beyler, aile şirketi değil devlet yönetiyorsunuz. Devlet yönetimi ciddiyet ister. » demiş.
Türkiye’nin ‘en güvenilir kişisi’ Uğur Abisi’ni dinlese, öyle söylemeyecekti kuşkusuz.
Fotoğraf ‘Hava Müdahale Merkezi’nde çekilmiş diyorlar.
Şimdi oraya Bilal, küçük eniştesi, arkadaşı (ki, fotoğrafta başka siviller de var) girmeyecek de, yaverinin boynuna ip taktığı Hulusi Akar mı girecekti ?
Bu kadar da saflık olmaz ki..
Bir başka odada da başörtülü hanımlar vardır kesinkes.
Bilal’inki, küçük eniştesininki, büyük eniştesininki falan.
Bir de aileden sorumlu Hollanda fatihi ‘bakan’ ablaları..
Hanımağa’nın daha önemli işleri var ki, oraya gitmemiş.
Bilaloğlan’ın arkadaşları arasında, büyük olasılıkla, gayrimenkul işlerinden sorumlu danışmanı da vardır.
‘Hava Merkezi’nden arsa bakıyorlardır.
O Fetöcü de, 15 Temmuz gecesi Mürted Hava Merkezi’nden arsaları gözetliyordu ya.. Nazire yapıyor olmalılar..
Çiftlik için neresi uygun, İmam Hatip’i nereye yapsalar daha iyi.
Candarma Eski Genelkomutanı Cami’yi nereye yapsın, vb vb.
Hep ‘Memleket için’, ‘Din adına’, ‘insanlık’ için çabalıyorlar sonuçta.
Bir tek ‘Esed’ sorunu var.
Bir belâ ki, iki cihanda ‘Erdoğanlar’ın elleri yakasındadır.
Hani Bodrum’a mı ne gelmişti ya, ‘mailen’; sizinkiler de ‘dost’ bellemişlerdi.
O ‘hain’in neler yaptığını Bilaloğlan bilmez mi ?
En azından ‘babacığı’ndan duymuştur.
Bir tek biz bilmiyoruz, bir de ‘Dünya alem’..
4-5 Milyon Suriyelinin Türkiye’ye ‘kaçtığı’nı da mı bilmiyorsun denilebilir.
Hayır.
Benim bildiğim, onları Türkiye’ye yine bunlar çağırdılar.
Hatta gelmeden çadır-madır da kurdurdular.
Az bekliyorlardı çok geldiler, o başka..
‘Seçme’lerinden ‘Boynukalın Taburu’na almış olabileceklerini bile tahmin edebilirim.
Döküntülerini de sokağa saldılar.
‘Suriye kaçkınları’nın ‘dinî-politik-insanî’ tarafı, ‘uyanıklık-gözüaçıklık-üçkağıtçılık’ tarafından azdır diye düşünüyorum.
Tıpkı 80 sonrası Türkiye’den Avrupa’ya kaçanlarda olduğu gibi..
Her neyse, biz gelelim ‘Memleket’ ve ‘teferraut’ tarafına..
Türkiye’nin bir ‘beka’ sorunu var mıdır diye sorulsa ‘evet vardır’ diyebilirim.
Ne var ki, bu soruyu soracak olanda zerre kadar ‘akıl’ olsa, ‘içeriden mi dışarıdan mı’ diye ikinci bir soru daha sorardı.
Biz de, o kadar akıl var diyelim ve sorduğunu varsayalım.
Yanıt, ‘İçeriden, kuşkusuz içeriden’ olacaktır.
Başka türlüsüne akıl erdiremediğinden olacak, hemen PKK falan diye aklına gelebilir soru soranın.
Hayır, o değil, çünkü bir ülkenin ’40 yıl’ beka sorunu olmaz.
Türkiye’nin 40 yıldır ‘PKK terörü’ sorunu var denilebilir.
Türk Solu’nun ‘belini kıran’ bir PKK.
Şu anlamda ki, eğer Türkiye’de ‘sol’ adına birşey söylenecek ya da yapılacak olsa, ‘yafta’ belli: PKK yandaşı.
O nedenledir ki, Türkiye’de ‘sol’, PKK’dan sonra darmadağın oldu, paramparça.
‘Sahte’leri PKK’cılara yamandılar.
Geriye kalanları da ‘liboş-miboş’luğa soyundu.
Tam da bu nedenle Türkiye’de ‘sol’ bir türlü belini doğrultamıyor.
Peki o zaman ‘Fetö’ mü diye sorulabilir.
Havet…
Hem hayır ve hem de evet demek.
O da şöyle; Fetö, menzil, tenzil, akape, türgev, mürgev tümü birden, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘beka sorununun odağı’ndadırlar.
Bunu bir zamanlar Anayasa Mahkemesi de 11’e karşı 10 oyla onaylamıştı.
O karar orada duruyor.
Anaya Mahkemesi, ‘mahkeme’ iken, başta Dr Recep, Abdullah Gül, Bekir Bozdağ, ve bugün Meclis’te bulunmasalar da, hala ‘eski bakan’, ‘eski milletvekili’ diye ‘Milletin sırtında olan’, yetmişküsur adamı, pardon kişiyi, ‘Türkiye’nin beka sorumluları’ diye mahkûm etti, mahkûm.
Bu yetmişküsur kişinin, küsuratı hariç diyelim, yetmişi de Fetöcü idi.
Şimdi bunların biri ‘cumhurbaşkanı’, biri ‘başbakan’, diğerleri ‘bakan-makan’.
Bir tek Fetullah Gülen yurtdışında.
Efendim 17/25 oldu, ayrıştılar, 15 Temmuz’da da biribirlerine düşman kesildiler.
Şimdilerde düşman kardeş oldular ama kardeşler arasındaki düşmanlık bir gün barışmayacakları anlamına gelmez ki..
Sonuçta aynı ‘menzil’in yolcuları değiller midirler?
Hem ayrıldılar da, ayrılanlar mı Türkiye’yi kurtaracak?
Bu aptalca soruya, ‘dün dündür bugün bugün’ dememi kimse beklemesin.
Buna ancak ‘Türkiye’nin ‘en güvenilir kişisi’ ve benzer kişileri ‘evet’ diyebilirler.
Teferraut takımı da denilebilir.
Eski asker demeyeceğim ama ‘asker eskileri’ diyelim, bir de onlar..
Emekli olmuş ya da edilmiş, televizyonda ahkâm kesiyor; ‘Türkiye sadece ABD’ye değil yedi düvele meydan okuyor’!
Hadi canım sende…
Başta ABD olmak üzere, yedi düvel oraya ‘gir’ dedi de öyle girebildin.
Ne var ki, bir tek orası, başka bölgeler değil.
Çiftlik-miftlik kuracaksanız, sadece orada kurabilirsiniz; ÖSO’culardan da ‘kâhya’ beğenin..
Değil harekât bir ‘keşif uçağı göndersenize Dicle kıyısına.
Demirel ne demişti; Dicle kıyısında bir oğlak kaybolsa sorumlusu benim..
Çünkü o zamanlar Devlet vardı Devlet.
Ordu vardı, Komutan vardı.
Millet vardı millet..
Bugün onların hiçbirinden ‘eser’ yok.
O zamanlar bir Uğur Dündar vardı.
Türkiye’nin Hande Fırat’la birlikte yarışarak ‘en güvenilir kişisi’ seçilen değil, ama Türkiye’nin ‘en iyi gazetecilerinden biri’ idi.
O ‘gazeteci’ gözüyle, Türkiye’nin ‘beka’ sorununun dışarıda değil de ‘içeride’ olduğunu nasıl göremiyor, doğrusu ben de şaşırdım.
Bunca ‘kibarlık’, bunca ‘nezâket’, bu ‘çıtkırıldımlık’ Türkiye’nin hayırına olamaz.
Olsa olsa bir ‘teferraut’ olur.
Memleket elden giderken…
Habip Hamza Erdem