Menderes Dönemi Üzerine - Özkan BOSTANCI

Tartışma Alanı

Menderes Dönemi Üzerine - Özkan BOSTANCI

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ara 14, 2009 21:00

Menderes Dönemi Üzerine - 1

MENDERES Dönemi tarihimizde bir dönüm noktasıdır…
ATATÜRK’ün sayesinde kurtulduğumuz bir hastalığa tekrar yakalanmamız, tekrar BATI HEGOMONYASI’na boyun eğmemiz onun zamanında olmuştur.
Bazıları bu hususu unutup, ülkeye DEMOKRASİ’nin MENDERES ile geldiğini, halkın SİYASET’te onunla söz sahibi olduğunu öne sürer. O zaman SİYASET TARİHİ’ne kısa bir göz atmak gerekir.
TÜRKİYE’de SİYASET, OSMAN BEY’den GENÇ OSMAN’a kadar (1627) sarayın işi idi.
Yani padişahlar ne olacağına karar verirdi. ORDU ve ULEMA padişahı denetler, çizgiden çıktı mı, ağırlığını koyardı. Bu dönemin özelliği SİYASET’in HALKTAN YANA yürütülmesi idi. Ondan sonra SİYASET’e karışanın sayısı çoğalmıştır. DEVLET’te yabancıların, GALATA sarraflarının etkisi artmıştır.
TANZİMAT (1839) devrinde SİYASET halkın malı olmadı. Siyasetle ancak nazırlar, vezirler uğraşırdı. Bir de tabii bize karışan, bizi idare eden yabancılar!..

MEŞRUTİYET (1908) devrinde SİYASET gitti, POLİTİKA geldi ve sokağa düştü.
MASONLUK gibi yabancı örgütler politikada başköşeye oturdu ve bizi 1. CİHAN HARBİ’ne soktu.
Her iki dönemde de POLİTİKA HALKA RAĞMEN, HALKA KARŞI yürütüldü.
MİLLİ MÜCADELE’de ve ATATÜRK döneminde SİYASET, HALKLA BERABER, HALK İÇİN yürütüldü… Bazı uygulamaların HALKA RAĞMEN yapılması, bu dönemin şimdiye kadar yaşadığımız en DEMOKRATİK dönem olmasına engel değildir.

İSMET PAŞA iktidarı bir nevi padişahlıktı. Kah SİYASET, kah POLİTİKA yapıldı, ikisi de HALKTAN BİHABER, HALKTAN UZAK idi. Onun için İSMET PAŞA HALK’ın tepkisini çeken kişi haline gelmiştir.
DEMOKRAT PARTİ iktidarı ise halkın SİYASET’e katıldığı değil, POLİTİKA’ya bulaştığı yıllardır… Ondan sonra da “aydın”ların CHP ile birlikte HALKA RAĞMEN POLİTİKA anlayışı ile, DP devamı partilerin HALKLA BİRLİKTE POLİTİKA anlayışı çekişip durmuştur. Ancak bunların hiç biri gerçek SİYASET değildir.

Hemen tekrarlıyalım ki, biz SİYASET kelimesini DEVLET ve MİLLET İŞLERİ’ni şahsını düşünmeden, gerektiğinde canını tehlikeye atarak YÜRÜTMEK olarak alıyoruz. POLİTİKA dediğimizde ŞAHIS, PARTİ, AİLE, BÖLGE MENFAATİNİ HER ŞEYDEN ÜSTÜN TUTMA’yı kastediyoruz… Gerçek DEVLET ADAMI ve SİYASETÇİLER ile POLİTİKACILAR’ın yaptıkları, bu kıstasla değerlendirildiğinde, turnusol kağıdı gibi MÜSBET veya MENFİ renk vereceklerinden, kolayca tesbit edilebilir.

3. SELİM (1789) ve 2. MAHMUD (1808) döneminde FRANSIZ hayranlığı başgöstermiş, GAVURLAR İÇİŞLERİ’mize, DIŞİŞLERİ’mize, MALİYE ve ORDU’muza MÜDAHALE’ye başlamıştı… TANZİMAT, İNGİLİZLER’in Fransızlar’ı geri plana atıp hemen her şeye müdahale ettiği, TİCARET’imizi ele geçirdiği dönemdir.
Bu dönemde PAYİTAHT; sultanları ve DEVLET yöneticilerini kontrole almaya çalışan İNGİLİZ, FRANSIZ, ALMAN, RUS diplomatların mücadele alanı haline gelmiştir… MEŞRUTİYET ise ALMANLAR’ın bu mücadeleden galip çıkıp hemen bütün İTTİHATÇI üst kadroyu kendine bağladığı dönemdir. İTİLAFÇILAR ise İNGİLİZ yanlısı idi.

İşte MİLLİ MÜCADELE ve ATATÜRK dönemi, bütün bu DIŞ MİHRAKLAR’ın DEVLET KADROLARI’nda devre dışı bırakıldığı, hatta birbirine karşı kullanıldığı dönem olması hasebiyle, SİYASİ TARİH’imizde büyük önem taşır.
MEŞRUTİYET döneminde aydınlar “önce yol mu, mektep mi?” diye tartışırlardı… CUMHURİYET’in ilk yıllarında da “Zıraat mı, sanayi mi?” tartışması sürüp gitmiştir. Memlekette sanayi de, sanayici de, teknik eleman da yoktu. İğneden ipliğe, undan şekere her şey dışarıdan geliyordu.

ATATÜRK sermayesiz, sanayisiz, enerji gücü olmayan, iktisadi örgütü bulunmayan, borçlu, yıkık bir ülke devralmıştı. Ülkede ekonomik açıdan önce TEMEL İHTİYAÇLAR’ın karşılanması, ASAYİŞ’in sağlanması üzerinde durulmuştur.
İKTİSADİ ve ENDÜSTRİYEL anlamda ilerleme ancak 1930-1938 arasında yapılabilmiştir.
Bu dönemde uygulanan DEVLETÇİLİK, KARMA bir sistemdi. REKABETÇİ değil, TEŞVİKÇİ idi. 1930 devletçiliği hem bu tartışmaları kaldırarak SANAYİ ve ZIRAAT’ı, DEVLET ile HALK’ın birlikte yürüteceğini göstermiş; hem de sonuç alarak *”ebediyyen SÖMÜRGE olacağımız”* fikrini yıkıp atmıştı.

İSMET PAŞA dönemi ilk gününden itibaren bir “milliyetsiz şef” diktatörlüğüne dönüşmüş, 2. Dünya Harbi’nin çıkmasıyla da ülke bir durgunluğa girmişti.
Harbe girmememize rağmen, memurlar dışındaki halk kesimleri çok ezildi.
İSMET PAŞA’nın durduk yerde RUSLAR’ı düşman edinmesi, 1947′den sonra EMPERYALİZM ve YABANCI ETKİSİ gene ülkemize musallat olmasına yol açtı. *İSMET İNÖNÜ’nün halktan gördüğü tepki, MENDERES’in iktidarına imkan hazırladı.*

Bu özellik, sonradan DP’den doğan bütün partilerin ATATÜRK’e olan tavrını belirler. DEMİREL’in, ÇİLLER’in, (veya benzerlerinin) ATATÜRK’ten söz etmeleri SUN’İ bir sevgiyi yansıtır. Onu sadece politikalarına ÂLET etmişlerdir. Hepsinin de *”1946 ruhunu canlandırmak”* iddiası, o tarihten önceki hiç bir şeyi, ve MİLLİ MÜCADELE RUHU’nu önemsemediklerinin delilidir.
Mesut YILMAZ’ın ANAP’ı da *”Özal ruhunu canlandırmak”* peşinde koşması onların da ATATÜRK’ü ve MİLLİ MÜCADELE RUHU’nu unuttuğunu österir. Ne MENDERES’in, ne DEMİREL’in, ne ÖZAL’ın bu ülkenin geleceğine ışık tutan bir tek PRENSİP’i yoktur.

İşin kötüsü, bu tavır CHP’den doğma partilere de yansımış, onların şuuraltlarına sinmiş olan İNÖNÜ’ün MANDACILIK sevdasını hortlatmıştır. İki istisna olay dışında… Ki, onlar da 1963, 1974 KIBRIS harekatıdır.
CHP’nin ve eski SHP’nin ATATÜRK’le bağlantısı romantik bir nostaljiden ibarettir! İSMET PAŞA’dan itibaren CHP’de ATATÜRK’ü hatırlatan hiç bir şey kalmamış, ECEVİT dahil CHP’den doğan partiler de bilerek veya bilmiyerek ATATÜRK’ü kendi politik çıkarları için istismar etmişlerdir.
Şurası çok acıdır ki, ATATÜRK’ü en iyi tanıyanlar, ona karşı olan MSP-RP-FP tarzı “dinci” sayılan kesimdir. Genelde ATATÜRK’e karşı olmalarına rağmen TAM İSTİKLAL, MİLLİ SİYASET gibi mefhumları en çok onlar savunur. Solun AYDINLIKÇI kesimi ise ATATÜRK’ün TAM İSTİKLAL, ANTİ-EMPERYALİST prensiplerini benimsemiştir.

Kore 1945′de ikiye bölünmüştü… Bu ülke daima Çin, Rusya veya Japonya’nın kontrolünde olmuştur.. 1894 yılına kadar Çin himayesinde feodal bir imparatorluktu. O tarihte Çin yenilince, Japonlar’ın himayesine geçti. Ancak Rusya Japonya’nın karşısına dikildi. 1904′de Japonya Rusya’yı yendi ve 1910′da Kore’yi bir eyalet olarak ilhak etti.
1945′de Sovyetler Kuzey Kore’ye, Amerikalılar Güney Kore’ye girerek Japonya ile savaştılar…O tarihlerde Japon emperyalistlerin Koreli genç kadınları Japon askerleri için açtıkları genelevlerde çalışmaya zorlamaları, bu zalim milletin yüzkarasıdır.

Japonya ABD’ye yenilince, Sovyetler Kuzey Kore’yi işgal etti. Sonra Çin de devreye girdi. Nihayet 25.6.1950′de harp başladı. 1945′de kurulmuş olan Birleşmiş Milletler ABD güdümünde olduğu için Kızıl Çin’i adamdan saymadı, üye kabul etmedi, Kore görüşmelerine davet etmedi.
*TÜRKİYE bu savaşa balıklama daldı, BATILI sayılma sevdası ile!.. Savaş ve asker gönderme kararı Meclis’ten geçmedi!…* ABD’nin zoru ile 16 ülke sembolik yardımlar ile savaşa katılırken, *MENDERES 4000 kişilik bir kuvvetle ve zayiatı kapatma taahhüdü ile girdi. Savaş bir yıl sürdü.
Başladığı noktada bitti. Biz 5000 şehit verdiğimizle kaldık.*

*Amerikan askeri ajandasında TÜRK kayıpları yer almadı. Zaten Almanlar da 1. Cihan Harbi’nde Galiçya’daki TÜRK kayıplarını vermeye tenezzül etmezlerdi.*
Burada önemli olan husus, ATATÜRK’ün tutarlı DIŞ SİYASET’inin TAMAMEN terkedilmiş olmasıdır!.. Önce 2. CİHAN HARBİ sırasında İSMET İNÖNÜ’nün bocalaması, sonra BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’e girmesi, arkasından bizi ilgilendirmeyen bir hususta TÜRK kanının dökülmesi ve NATO’ya girilmesi!.. *ATATÜRK’ün* *”TÜRKLER’in artık başkaları için dökecek kanı yoktur!”* *prensibinin çiğnenmesi!..*
*Bütün bunlar sadece ATATÜRKÇÜ DIŞ SİYASET’ten sapma değil; MENDERES’in açık ifadesi ile HÜKÜMRANLIK HAKLARI’ndan, TAM İSTİKLAL’den ve MİLLİ İRADE’den büyük tavizler verilmesi anlamına gelir.*

Bu ne demektir?.. Yabancıların sadece DIŞ İLİŞKİLER’imize değil; İÇ İŞLER’imize de karışmaları demektir!.. YABANCI kelimesi burada “hafif” kalmaktadır. Sanki sadece “bizim dışımızdakiler” anlamına gelir gibidir.
HAYIR!.. TÜRKİYE’nin GERÇEK DOST’u olmadığına göre; YABANCILAR iki gruptur: DOST GÖRÜNENLER ve DÜŞMANLAR!..
Şu halde böyle anlaşmalar yapar, böyle ittifaklara girersek; DOST OLMAYANLAR’a, hatta DÜŞMANLAR’ımıza DIŞ ve İÇ İŞLERİMİZ’e KARIŞMA, hatta YÜRÜTME, ve hatta MENDERES’in ifade ettiği gibi İSTEMEDİĞİMİZ ŞEYLER’i YAPMA hakkını vermiş oluruz! İSTEDİĞİMİZ ve bizim MENFAATİMİZE UYGUN ŞEYLER’i YAPAMAMA durumunda kalırız!

İşte bu noktada, ATATÜRK’ün uzun süre CEMİYET-İ AKVAM’a niye girmediği daha iyi anlaşılmaktadır… ATATÜRK, böyle bir davranışın TAM BAĞIMSIZLIK ve MİLLİ HAKİMİYET esaslarından vazgeçmek olduğunu biliyordu. O tarihte gücü yetmediği için, MUSUL-KERKÜK meselesinin CEMİYET-İ AKVAM’da görüşülmesine razı olmak durumunda kalmış, karar da aleyhimize verilmişti. Hem de bölgenin TÜRK nüfusunun çoğunlukta olmasına rağmen!
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’e girdiğimiz 1947′den itibaren, ne oradan ne de daha sonra girdiğimiz NATO, CENTO, İMF, AVRUPA KONSEYİ, GÜMRÜK BİRLİĞİ, GATT, WTO, AGİT, MAİ, vesaireden bizim lehimize TEK bir KARAR çıkmamıştır. Tam tersine bu kurumlarda alınan kararlar hep bizim aleyhimize olmuş, bize dayatılmış ve ülkeyi kötüye götürmüş, iflasın ve bölünmenin eşiğine getirmiştir.

Herkesce kabul edilmesi gereken kural şudur ki, hiç bir ULUSLARARASI ANLAŞMA veya KURULUŞ MİLLİ MENFAATLER’e ve KARARLAR’a ters olamaz!.. Tam aksine, böyle kuruluş ve anlaşmalara MİLLİ KARARLAR’ın daha kolay uygulanacağı ümidi ile girilir!.. Bunun dışında bir zihniyet besliyenler, sadece ve sadece yabancıların uşağı, köpeğidirler!..
Aslında SOVYETLER’in Çekoslovakya’yı işgal ve komünistleştirmesi üzerine İngiltere, Fransa, Belçika, Luksemburg ve Hollanda BATI AVRUPA BİRLİĞİ’ni kurmuşlardı. (1948) Ayrıca ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Portekiz, İspanya NATO’yu oluşturdular.

Asıl adı KUZEY ATLANTİK PAKTI olan ve sembolü HAÇ şeklinde bir yıldız olan bu savunma kuruluşunun, bizden başka bütün üyeleri coğrafi olarak ATLANTİK ülkesi idi ve hıristiyandı!.. Bizim girmemiz ve KIBRIS olayının alevlenmeye başlaması üzerine, Yunanistan da NATO’ya alındı. (1955) Yani YUNANİSTAN’ın NATO’ya girişi bize karşı korunması amacına yöneliktir, SOVYETLER’e değil!
Yine ATATÜRK’ÜN DIŞ SİYASETİ açısından değerlendirilirse, NATO’ya girilmemesi gerekirdi. Çünkü ATATÜRK, 20 yıllık MİLLİ MÜCADELE ve CUMHURBAŞKANLIĞI döneminde BATI’nın EZELİ DÜŞMAN olduğunu unutmamış, ve hiç bir BATILI ÜLKE ile İTTİFAK’a girmemişti. TÜRKİYE, EMPERYALİST BLOKLAR’dan hiç birinde yer alamaz, almamalıydı.

2. DÜNYA HARBİ’ne kadar TÜRKİYE bütün dünya devletleri ile normal siyasi münasebet kurmuş, ancak bir ittifak içinde yer almamıştı. SOVYETLER BİRLİĞİ ile dosttu. BALKAN PAKTI ve SADABAT PAKTI ile de komşularıyla olan ilişkilerini düzene sokmuştu. TÜRKİYE’nin kendine BATI’da müttefik araması, İSMET PAŞA’nın tercihidir, ATATÜRK’ün değil! SOVYETLER ile arasının bozulmasına sebep İSMET PAŞA’dır, ATATÜRK değil!
STALİN 28.6.1945′de TÜRKİYE’den toprak talebinde bulundu. Buna göre KARS ve ARDAHAN SOVYETLER’e verilmeli, ayrıca BOĞAZLAR’da kontrol hakkı tanınmalıydı. 1925 TÜRK-SOVYET saldırmazlık anlaşmasının yenilenmesi için bu hususlar şart koşulmuştu.
*İSMET PAŞA bunun üzerine BATI ile yakınlaşmış, ancak esas ittifakı 1951′de NATO’ya giren MENDERES kurmuştur.*
1949′da kurulmuş olan NATO’ya alınmak için de 1.7.1950′de, yani ayağının tozu ile KORE’ye asker göndermişti.

Menderes’in dikkat etmediği husus, NATO protokolü ve antlaşmasının bir *”TÜRK-AMERİKAN ikili anlaşması”* haline dönüşmesi idi. Yani TÜRKİYE NATO içindeki diğer üyelerden farklı bir konumda görülmüş, ATATÜRK’ün: *- Biz “birleşme” derken, bir KUVVETLİ ile bir ZAYIF’ın birleşmesini kastetmiyoruz. Zira böyle bir birleşme, ZAYIF’ın KUVVETLİ’ye esir olması ile sonuçlanır!* tesbiti doğru çıkmış, TÜRKİYE NATO’nun HAMMALI olmuştur. TÜRKİYE’deki üs ve tesislerin NATO’ya mı, ABD’ye mi ait olduğu hep tartışılagelmiştir.
İSMET PAŞA’nın NATO konusunda *”tereddüt belirttiği, eşitlik istediği”* iddiaları vardır. Ancak ne yapılması gerektiği konusunda bir çalışması veya teklifi yoktur. Nitekim ilerde iktidara geldiği dönemlerde de bu hususta bir beyanda ve girişimde bulunmamıştır.

Celal BAYAR 1950 seçimlerinden hemen sonra İSMET İNÖNÜ’ye sorar: *”NATO’ya neden girmediniz?*” diye… İSMET İNÖNÜ’nün cevabı dikkate değer: *”Aldılar da, girmedik mi?..”*
Yani her ne kadar NATO’ya girmek MENDERES hükümetinin marifeti ise de, MANDACI İSMET İNÖNÜ’nün buna dünden hazır olduğunu unutmamak gerekir.
MENDERES’in günahı, olmadık tavizler karşılığında bu başarıyı(!) elde etmesidir.
Nitekim TÜRKİYE’nin NATO’ya mal bulmuş mağribi gibi dalmasından cesaret alan ABD, TÜRK hükümetine haber dahi vermeden IRAK’a müdahale için İNCİRLİK hava alanına asker indirmişti!.. Bunda ne BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, ne NATO ile alakası olmayan; hatta *”iki devlet arasında anlaşma” * değeri bile taşımayan tebliğlerin MENDERES tarafından imzalanıp ABD’ye imtiyazlar tanınmasının sebep olduğu aşikardır.
-
*”İkili Anlaşma”* diye bilinen bu tebliğlerin gerçek sayısı ve mahiyeti aradan 45 yıl geçmesine rağmen bugün dahi belli değildir. Ne acıdır ki, hemen hepsi hâlâ yürürlüktedir ve hiç bir iktidar onları kaldırmaya teşebbüs etmez. Tersine ÖZAL gibi ÇEKİÇ GÜÇ işgaline imkan tanıyan yeni anlaşmalar imzalarlar!
MENDERES’in BAĞDAT PAKTI da bir düşüncesizlik eseridir. Tam MISIR’ı ziyaret edip bir yakınlaşma kuracağı sırada ortaya çıkmıştır. İNGİLİZ ve FRANSIZLAR’ın MISIR’a saldırması bu ülkeyi ARAPLAR’a ve bize yaklaştıracakken, mütecaviz İNGİLİZLER de BAĞDAT PAKTI’na katılınca biz MISIR ve ARAP ülkelerine düşmanlığımızı ilan etmiş olduk! İNGİLİZLER’i ORTADOĞU’ya yeniden sokan ülke haline geldik!

Bu yargılamanın yapılamayacağı çok acı bir olayla ortaya çıkmıştı. 1959 *yılında sarhoş iki AMERİKALI’nın kullandığı araba nöbet yerine gitmekte olan bir MANGA inzibat erine çarpmış, 10 askerimizin ayakları kaldırımla otomobil tekerleği arasına sıkışarak kopmuştu.* *Bu iki sarhoş gavuru tutuklamak isteyen polislerin karşısına ABD yetkilileri dikilmiş ve subaylarımızın diş gıcırtıları arasında suçluları alıp gitmişlerdi!..*
İşte o çok methedilen, *”rahmetli”* diye anılıp *”evliya”* gibi türbeler dikilen *MENDERES*, bizi böyle *KÖLE* mevkiine düşürmüş namussuzun biridir!.. *Kendisini hiç affetmeyiz. Ahırette iki elimiz yakasındadır! En azından o 10 ere 20 ayak borçludur!..*

1990′ların başında ERBAKAN’ın TÜRK ve MÜSLÜMAN ülkelere daha fazla ilgi göstermesi üzerine DEMİREL Efendi ile ÇİLLER sık sık “ATATÜRK’ten beri değişmeyen DIŞ POLİTİKA”dan bahsetmeye başladılar… Biz hep tekrarlıyor ve kesin deliller ile ispatlıyoruz ki, şimdiki *”dış politika”* (eğer böyle bir
şey var ise), hiç bir yönüyle ATATÜRK’ÜN DIŞ SİYASETİ’ne benzemez!.. Yakından uzaktan alakası yoktur!.. DIŞ İLİŞKİLER ilk defa İSMET İNÖNÜ ile 1940′larda bozulmuş, 1950′lerde MENDERES ile UYDU DEVLET konumuna indirilmiştir… Buna ne İSMET İNÖNÜ, ne onun partisi CHP, ne DEMİREL, ne ÖZAL, ne de ÇİLLER, ne ECEVİT, ne YILMAZ, ne de ERDOĞAN karşı çıkmıştır!

ATATÜRK’ün son derece tutarlı ve hala geçerli DIŞ SİYASET’ini şu anda savunan TEK PARTİ YOKTUR, TEK LİDER’de YOKTUR!..
DEVLET İDARESİ daima MAKRO PLAN ve KARARLAR ile yürür!.. Yani sadece PARÇA’ya bakarak değil, BÜTÜN’ü hiç bir zaman gözden kaçırmadan götürmek gerekir… ATATÜRK böyle yapardı… Ancak ne İSMET İNÖNÜ, ne MENDERES, ne de sonradan gelenler bu gerçeği görebilmişlerdir.
Kendileri de “küçük” bu adamlar, her meseleye MİKRO seviyede bakmışlar, DEVLET’i adeta bir ŞİRKET yönetir gibi idareye kalkışmışlardır. MENDERES’in o göklere çıkartılan MAKİNALI TARIM politikası bir yandan bizi dışarıya muhtaç ederken, bir yandan da HALK’ı işsiz, VATAN’ı çöl yapmıştır.

Ama itiraf edelim, her ne kadar AZİZ NESİN’e *”Yedek Parça”,* *”Düdüklü Tencere”* gibi hikayeleri yazdırtacak sıkıntılar yaşanmışsa da, 1950-55 döneminde bilhassa DIŞ YARDIM ve KREDİLER’in etkisiyle GÖSTERİŞLİ hızlı bir KALKINMA’nın sağlandığı da inkar edilemez.
Ormanların, meraların yok olması pahasına da olsa!..
Ne var ki TARİH TEKERRÜR’den ibaretti!..
Nasıl mı?..
1855′de KIRIM HARBİ sırasında İLK DIŞ BORC’u alan 550 yıllık OSMANLI DEVLETİ 1875′de, yani sadece 20 yıl sonra İFLAS’ını ilan etmek zorunda kalmıştı… Böylece DIŞA BAĞIMLI olmanın bedelini çok ağır ödemişti!

TARİH’ten DERS almayan MENDERES te, İSMET İNÖNÜ’nün giderayak başlattığı DIŞ BORÇLA KALKINMA furyası ile ülkeyi ancak 7 yıl idare edebilmiş, işler 1955′den sonra bozulmuş, 1958′den sonra da İFLAS’ın işaretleri görülmeye başlamıştı.
BATI’nın, özellikle *”KÜÇÜK AMERİKA olacağız”* diye özendiği ülkenin aslında kendisini ve TÜRKİYE’yi bir inek gibi sağdığını nihayet fark eden MENDERES, çıkar yolu BATI’nın rakibi SOVYETLER BİRLİĞİ ile ilişkileri güçlendirmekte buldu.
Başka ne yapabilirdi ki?..

Aslında bu SENARYO defalarca tekrarlanmıştı. Daha önce de BATI’dan destek görmeyen 2. MAHMUD, ABDÜLAZİZ ve 2. ABDÜLHAMİD RUSYA’ya yakınlaşmayı denemişler ve bunlardan ikisi TAHTTAN İNDİRİLMİŞ, BİRİ ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ!. 2. MAHMUD da meşhur İNGİLİZ TİCARET ANLAŞMASI’nı imzalamış, TANZIMAT’a yol açmıştı. MENDERES’ten sonra da DEMİREL BATI KREDİLERİ ve İSRAF’la ülkeyi *70 CENT’E MUHTAÇ* hale getirecek, İHTİLAL’le düşecekti!
DEMİREL’den sonra ÖZAL, hem KREDİ alacak, hem halka KEMER SIKTIRACAK, hem de bir MİRASYEDİ gibi paraları ÖZEL UÇAKLAR’a, MERCEDESLER’e, AVİZELER’e yatıracak, ama kafasını kullanıp tekmeyi yemeden kendini CUMHURBAŞKANLIĞI’na *”TERFİ”* ettirecekti!..
Böylece ülkeyi İFLAS ettirip kaçtığında HÜKÜMET, onun *”DAHİ”* 24 OCAK KARARLARI’ndan 14 yıl sonra, İFLAS’ı belgeleyen 5 NİSAN KARARLARI’nı almak durumunda kalacaktı!.. 1999 yılında soluğu kesilmiş Ecevit, *”Amerikan garantili tahvil”* çıkarmaya kalkacaktı!..

*TARİH bilen, GEÇMİŞTEN DERS alan SİYASET ve DEVLET ADAMLARI VE BÜROKRATLAR yetiştirebilseydik, hiç değilse MENDERES’ten sonra benzer oyunların tekrarlanmasından kurtulurduk!*

Özkan BOSTANCI

http://www.turkcelil.com/2009/12/mender ... uzerine-1/
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Menderes Dönemi Üzerine - Özkan BOSTANCI

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ara 14, 2009 21:13

Menderes Dönemi Üzerine - 2

*Düşünebiliyor musunuz, ülkede bir takım YABANCILAR var. Siz bunlara olan borcunuzu DÖVİZ yokluğundan TÜRK PARASI olarak ödüyorsunuz… Onlar bu parayı TÜRKİYE’de harcayacak diye de, YABANCILARIN ELİNDEKİ PARAYI, TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ’NİN BÜTÇESİNE DAHİL EDİYORSUNUZ!..*

Böyle bir haysiyet kırıcı durum, KAPİTÜLASYONLAR altında ezilen OSMANLI DÖNEMİ’nde bile yaşanmamıştır!..

MENDERES boşuna boynunu ipe uzatmadı!

Burada nakletmek istediğimiz bir DİNİ KISSA var:

Muhterem zatlardan biri bir gün ADALET’iyle meşhur 2. HALİFE ÖMER’i ağlarken görür. Şaşırır… Çünkü bu kişi cennetle müjdelenmişlerdendir. Merakla sorar. HALİFE ÖMER şu cevabı verir:

“Nasıl ağlamam? El alemin bir koyunu kaybolsa, hesabı ÖMER’den sorulur!.. Geçenlerde birinin sürüsü falanca yerdeki köprüden geçerken bu koyunun ayağı köprünün çürüyen tahtaları arasına sıkışıp kırılmış… Sürü sahibi “Madem memleketin meselelerini görüp halletmeyecektin, ne diye HALİFE oldun?” deyip beddua etti. Onun sıkıntısını çekiyorum!*

Bu kıssadan alınacak ders şudur ki, DEVLET REİSİ veya İCRANIN BAŞI, memlekette olan her şeyden mesuldür… İşe geldiği andan itibaren öyle bir mekanizma kurmalıdır ki, ülkenin her köşesinde olup bitenden haberi olsun.

Her noktasında DEVLET görevlileri meseleleri halletsin. Halledilemeyenler yukarıya şikayet edilebilsin… Bunu yapamayana DEVLET ADAMI da, BAŞBAKAN da denmez. Onun içindir ki, biz bunların hiç birini adamdan saymayız.

Kıbrıs Akdeniz’in en büyük adasıdır.(9.000 km. kare) Cebelitarık ve Boğazlar’dan sonra da en stratejik noktasıdır. 1571′de 3. Selim tarafından fethedildi. 1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında İngilizler’e yardımları karşılığında emaneten verildi. 1914′de savaş çıkınca İngilizler adayı sömürgelerinden saydılar. Lozan’da ise sınırlarımız dışında bırakıldı.

1946′de İngiltere adaya özerklik tanıdı ama kontrolü elden bırakmadı. Rumlar o yıl Yunanistan’a katılma faaliyetine başladılar. 1951′de Venizelos Kıbrıs’ın Yunan adası olduğunu söyledi, ama üzerinde durulmadı!.. Sadece Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü *”Doğu Akdeniz’in statüsünde bir değişiklik olmadığını”* söyledi.

Ancak 1957′de Hükümet taksimden başka çare olmadığını müttefiklerine bildirdi. Konu Birleşmiş Milletler gündemine girdi. *İngilizler adada gösteri yapan TÜRKLER’in üzerine ateş açtılar. 8 kişi öldü, 70 kişi yaralandı. Kimse hesabını sormadı…

Arkasından EOKA savaş ilan etti. Rumlar TÜRKLER’e saldırdı, suikastler düzenledi.*

Şubat 1959′da Zürih ve Londra anlaşmaları ile Kıbrıs’ın statüsü tespit edildi. Ağustos 1960′da da Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kuruldu. *20.000 kişilik ordunun sadece 8.000′i TÜRKLER’den oluşmaktaydı. Rumlar bu durumu ENOSİS için bir başlangıç saydılar*.

BAYAR hakkında daha önce iyi şeyler söyledik. Ama onu da sütten çıkmış ak kaşık sanmak yanlış olur… Geçmişte de büyük bir hatası vardı. ÇERKES ETHEM’i ikna için bir heyetle Kütahya’ya gönderilmiş, oradan MUSTAFA KEMAL’e *”her şeyin yolunda olduğu, ÇERKES ETHEM’in ANKARA’ya sadık olduğu”* şeklinde bir telgraf çekmiştir. Bu telgraftan bir gün sonra ÇERKES ETHEM isyan etmiştir!.. Eğer BAYAR’ın sözüne uyulup birlikler geri çekilse veya tedbirsiz davranılsaydı, ÇERKES ETHEM karşısında bir yenilgi kaçınılmazdı…

*BAYAR’ın bu telgrafı DP iktidarı döneminde HARP TARİHİ arşivlerinden çalınmıştır!..*

*Bu hastalık maalesef TÜRKİYE’deki sağ-sol-komünist bütün partilere bulaşmıştır. Gelen ölünceye kadar gitmemek için gelir.*

Politikacıların en büyük hatası, hatalarını kabul etmemektir.

Hiç birinde ATATÜRK’e *”Ben her şeyi bilemem. Alimlerimiz bana yol göstersin… Bir hata yaparsak millet bizi ikaz etsin”* dedirten TEVAZU ve ASALET’i göremezsiniz.

Ancak DP’lilerde hata kabul etmemek, adeta bir ortak vasıf haline gelmiştir.

Aradan 50 yıl geçmesine rağmen, bugün dahi eski DP hayranlarından bir tek aleyhte söz duyamazsınız. Yazdıkları bütün eserlerde fanatik DP’li olduklarını, DP’ye toz kondurmadıklarını ve aleyhte lâf edenlerle derhal kapışmaya hazır olduklarını sezersiniz.

*En başta belirttiğimiz gibi, bizce PEYGAMBERLER, EVLİYALAR dahil herkes BEŞER’dir, KUL’dur, HATA ile malüldür…* Gerçek büyük insanların hiç biri *”hata yapmadıkları”* gibi bir iddiada bulunmadıkları halde, sonradan gelenler onları bir *”ilah”* gibi gösterme yarışına girmişlerdir.

Hele hatalı olduğu çeşitli şekillerde ortaya çıkmış, çok daha yeni ve *”küçük”* adamların da aynı alışkanlıkla *”evliya”laştırılmasını hayretle karşılıyor; bilhassa halen sağ olan kişiler için böyle davrananlara *”dalkavuk, köpek”* demekten başka çare bulamıyoruz.

Bu haşerattan birisi de Gökberk ERGENEKON adlı eski DYP milletvekilidir. Bu herif 1991 seçimlerinden önce, yani DEMİREL üçüncü defa milletin başına bela olmadan evvel, televizyonda yapılan bir açık oturumda şu inanılmaz sözleri söylemişti:

*-”Sayın DEMİREL hayatında hiç hata yapmamıştır. Ben sayın DEMİREL’e öyle inanmışımdır ki, aka “kara” dese, benim için o karadır!*

*Ne diyelim, ALLAH DEMİREL ile ERGENEKON’u aynı çukurda ağırlasın. Onları cehennemde bile ayırmasın!..*

Burada ASKERİ MÜDAHALE ve İHTİLALLER’in bir tahlilini yapmak istiyoruz.

ATATÜRK’ün ANADOLU HAREKETİ, DÜŞMAN’a karşı olduğu için hiç bir zaman, HÜKÜMET’e karşı sayılmaz. DEVLET’in İSTİKLAL’i, MİLLET’in HÜRRİYET’i ve VATAN’ın İŞGALDEN KURTARILMASI için girişilmiş bir MÜDAHALE idi. *BATI’ya karşı idi, BATI ile savaştı.*

*Aslında TÜRKİYE’deki bütün ASKERİ MÜDAHALELER’de, bu VATANPERVER karakteri görürüz. Amaç KÖTÜYE GİDİŞ’e engel olmaktır. Ancak bazılarında BATI PARMAĞI vardır ve bu özellik istenen sonuca ulaşmayı engellemiştir.*

TÜRK ORDUSU CUMHURİYET’in ilk döneminde İHTİLAL peşinde koşmamıştı. Yani MECLİS’in açılışı ile başlatabileceğimiz 1921-1960 dönemindeki 40 yılda hiç bir olayı MÜDAHALE gerektirecek vehamette tehlikeli bulmamıştı.

1960 İHTİLALİ’nden bir önceki 1908-9 olayları, ABDÜLHAMİD’e karşı bir İHTİLAL’di ve aradan tam 50 yıl geçmişti… Ondan önceki olay ise 1876′da ABDÜLAZİZ’i tahttan indiren ve şehit eden DONANMA kökenli bir İHTİLAL’di.

ABDÜLAZİZ’i devirip yerine 5. MURAD’ı geçirmek isteyen MİTHAT PAŞA, MURAD’ın delirmesi üzerine ABDÜLHAMİD’e, MEŞRUTİYET ilanı şartıyla razı olmuştu.

Ancak aynı MİTHAT PAŞA, ABDÜLHAMİD’in bütün direnmesine rağmen TÜRKİYE’yi RUSYA ile 1877-78 HARBİ’ne sokmuş, DEVLET’i FELAKET’e sürüklemiş, hatasını da başıyla ödemiştir.

MİTHAT PAŞA, İNGİLİZ yanlısı idi.

2. ABDÜLHAMİD’i tahttan indiren TALAT, ENVER ve CEMAL PAŞALAR ise ülkeyi hem BALKAN HARBİ’ne, hem de 1. CİHAN HARBİ’ne sokarak 10 yılda DEVLET’in yıkılmasıda rol almış oldular.

Bunlardan önce de 3.SELİM’in hayatına mal olan KABAKÇI İSYANI vardı, 1807′de… KABAKÇI bir DENİZ LEVENDİ idi. Bu olayda da dış parmak var mıydı, bilinmez. Ancak biz KABAKÇI’nın tarihte kötülenmesine rağmen, FRANSIZ İHTİLALİ’nden sonra Sultan 3. SELİM’de başlayan BATI HAYRANLIĞI’na bir tepki olduğu ve tehlikeyi sezdiği de söylenebilir.

Neden mi?..

Çünkü bu isyandan hemen sonra iktidara gelen ve “yenilikçi” padişah diye yutturulan 2.MAHMUD, kurtuluşu BATI’ya benzemekte görmüş, onların kıyafetlerini TAKLİT etmiş, 1826′da OSMANLI DEVLETİ’nin belkemiği olan YENİÇERİ OCAĞI’nı topa tutmuştur. Hemen arkasından NAVARİN’de donanmamız yakıldı. Güçsüz kalan DEVLET, kendi eyaleti MISIR’ın VALİSİ MEHMET ALİ PAŞA’nın oğluna yenildi, RUSYA’dan yardım isterdi ve HÜNKAR İSKELESİ anlaşması ile DEVLET, RUS himayesine girdi. MISIR ORDUSU ancak RUS ve BATILILAR’ın baskısı ile, İSTANBUL’a girmeden KUTAHYA’dan çekilip gitti.

Yine bu padişahın “büyük” diye yutturulan MUSTAFA REŞİT, bağlı olduğu İNGİLİZLER ile meşhur 1838 TİCARET ANLAŞMASI’nı imzalayarak, arkasından 17 yaşındaki yeni padişah ABDÜLMECİT’e TANZİMAT’ı ilan ettirerek DEVLET’in yıkımını hazırlamıştır.

Şu gerçek artık kabul edilmelidir ki, OSMANLI DEVLETİ’nin çöküşü ve TÜRKİYE’nin gerçek sıkıntıları, BATI’ya yamanmanın resmileşmesi olan TANZİMAT’ladır. MUSTAFA REŞİT PAŞA’nın bu davranışı aslında 12 MART tarzı bir ASKERİ MÜDAHALE’dir. Yani sivil padişah baştadır, ama ipler PAŞA’nın elindedir.

TÜRKİYE’yi o dönemde ne TANZİMAT, ne İSLAHAT (1856), ne 1.MEŞRUTİYET (1878), ne de 2.MEŞRUTİYET(1908) kurtardı. Tam tersine her birinde hızla daha kötüye gitti. Çünkü hastalığı TEŞHİS doğru, ancak TEDAVİ yanlıştı!

KABAKÇI’dan 30 yıl sonra BATI’ya hizmet eden bir MÜDAHALE… Yani TANZİMAT… 40 yıl sonra bir İHTİLAL… Yani 1. MEŞRUTİYET… 30 yıl sonra gene BATI’ya hizmet eden bir İHTİLAL daha… Yani 2. MEŞRUTİYET…ve 20 yıl sonra MUSTAFA KEMAL’in ANADOLU İHTİLALİ!..

DEVLET’i yıkılmaktan kurtaran, BATI’yla savaşıp ülkedeki bütün BATI UNSURLARI’nı temizleyen MİLLİ MÜCADELE!..

Bizce ATATÜRK’ün başarısı, o güne kadar hep iyi niyetle başlayıp kötü biten MÜDAHALELER’de hedef değişikliği yapmasıdır! ATATÜRK, TÜRKİYE’nin BATI’ya uşak koşularak değil, aksaklıkları KENDİ GÜCÜ ve KUDRETİ ile giderek düze çıkacağını tespit eden TEK İHTİLALCİ’dir.

Acaba 30 yıl sonraki 27 MAYIS İHTİLALİ’nin nitelik ve özellikleri nedir?

27 MAYIS İHTİLALİ’nin sebepleri üzerine çok şey söylenmiştir. *Ama MENDERES’in, ZORLU’nun ve POLATKAN’ın SOVYETLER BİRLİĞİ seyyahati üzerinde çok az kimse durmuştur.*

Şurası muhakkak ki, MENDERES’ın kalabalık bir heyetle gitmeye hazırlandığı bu seyyahatin amacı, SOVYETLER BİRLİĞİ ile ilişkileri geliştirmek ve ekonomik destek sağlamaktı. Böylece TÜRKİYE BATI’dan uzaklaşacak, belki de bir süre sonra kendini bulacaktı.

MENDERES, SOVYETLER BİRLİĞİ seyyahatine hazırlanırken, birden ülke karıştı!

Öğrenciler galeyana geldiler. Olaylar sanki birileri tarafından planlanıyor ve MENDERES adeta bir uçuruma çekiliyordu.

Bu arada, bazı küçük rütbeli subaylar, askeri öğrenciler kıpırdandı.

Nihayet IHTİLAL patlak verdi. Bazı kişiler sonradan, “yıllarca önce bir İHTİLAL ÖRGÜTÜ kurduklarını” açıklayacaklardı!..

İHTİLALCİLER, *”NATO’ya ve CENTO’ya bağlılıklarını”* açıklamaya özen gösterdiler… Bir süre sonra da aralarından bazılarını EKARTE ettiler. *Bu EKARTE edilen grup ATATÜRK’ün düşüncelerini fiiliyata geçirmek isteyen ÜLKÜ BİRLİĞİ grubu idi. Onlar gidince her şey yüzüstü kaldı.*

12 MART MÜDAHALESİ de DEMİREL’in BATI ile ilişkilerinin İFLAS ettiği, SOVYETLER’e yönelmek üzere olduğu bir döneme denk gelmişti. Yine iyi niyetle kurulan sivil hükümetler tasarladıkları değişiklikleri yapamadan görevden ayrılmak durumunda kaldılar.

12 EYLÜL İHTİLALİ için AMERİKALILAR’ın *”bizim çocuklar idareye el koydu”* dediği rivayet edilir. DEMİREL’in o tarihlerde planladığı bir SOVYETLER BİRLİĞİ seyyahati vardı…

*Bütün bu olaylar, MÜDAHALELER’den önceki anarşi ve terör, ABD’nin parmağının olduğunu göstermektedir.*

Ancak bu ifademizle subayları zan altında bırakmak istemiyoruz. Onlar ortamı hazır bulmuşlar, iyi niyetle İDARE’ye el koymuşlardır. Ne var ki, hastalığın YANLIŞ TEDAVİ ile arttığını görememişlerdir.

BATICILIK çare olarak görüldükçe, hangi parti iktidara gelirse gelsin, kaç İHTİLAL olursa olsun, kötüye gidiş önlenemez. TÜRKİYE’nin son 200 yıllık tarihi bunun delilidir. KABAKÇI MUSTAFA, hatta belki hamam tellağı PATRONA HALİL (1730), haklı idiler!

O dönemde yaşamış olan ve matbaanın kurucusu diye bilinen ve aslen Macar, yani Batılı olan İBRAHİM MÜTEFERRİKA, yazdığı eserde şöyle diyordu:

*HIRİSTİYAN ümmet, bu müsibet topluluk, güçlenip arzın her yanını gemileriyle gezdiler. Doğunun batının her yanında nice beldelere musallat olup oraları aldılar! *

*İSLAM analisi ise, söz konusu edilen topluluğun bu haline GAFLET hatta KÜÇÜMSEME ve DİKKATSİZLİK içinde KAYITSIZ kaldı. *

*O PİS GÜRUH’un SULTANLARI ve HÜKÜMDARLARI araştırılıp haklarında BİLGİ SAHİBİ olmak gibi en mühim şey, nedense yerine getirilmemiştir!.*

*DEVLET-İ ALİYYE ile komşu olanlar KÖTÜ EMELLER’le içten içe DÜŞMANLIK beslerler ve her an FIRSAT gözlerler!*

*Bunların toplulukları az iken çoğalmalarına, yenilmişken üstünlük göstermelerine izin verilmemelidir! *

*ALEM’e yayılmalarından, UĞURSUZ DEVLET DÜZENLERİ’nden, HÜKÜMET ETME TARZLARI’ndan, beldelerle ilgili TEDBİRLERİ’nden, KANUNLARI’ndan gaafil bulunmamak gerekir!.. *

*Böylece İSLAM BELDELERİ’ni İSTİLALARI’na ve KÜFÜR DİYARI’na ilhak etmelerine müsamaha gösterilmemelidir! *

*BEŞER’in EN HAYIRLI ÜMMET’i olan İSLAM MİLLETLERİ’nin meskenleri tamamen YERYÜZÜ’ne yayılmıştır. Ancak uzak yerlerde yerleşmişler, birbirinden HABERSİZ kalmışlardır. Niceleri KÜFFARIN TASALLUTU’na çaresiz ve dermansız kalmıştır. *

*HIRİSTİYAN ALEMİ’nin İNCİL, TEVRAT ve ZEBUR zannettikleri kitaplarda HALLERİ’ni, DAVRANIŞLARI’nı düzenleyen gerekli ŞER’İ HÜKÜMLER bulunmamaktadır! Bu yüzden DEVLET, GENEL DÜZEN’i AKLA DAYANAN birçok KANUN ve KAİDELER’le sağlamaktadır. KÖTÜ İÇLİ KAFİR’in giydiği UĞURSUZ ELBİSE ve GİYİŞ TARZLARI pek SAKİL’dir! *

*Yeryüzünde ÜSTÜNLÜK’leri ile öğünen HIRİSTİYAN MİLLETLER’in iftihar duydukları BAŞŞEHİR ROMA’dır! ROMA şehri TÜRK HALKI arasında “KIZIL ELMA” namıyla şöhret olmuştur!..(USUL-ÜL HİKEM)*

Bilindiği gibi, *KIZIL ELMA EFSANESİ, YILDIRIM BEYAZIT’tan itibaren OSMANLI padişahlarının HIRİSTİYANLARIN MERKEZİ ROMA’yı fethedip İSLAM ÜLKELERİ’ni HAÇLI SEFERLERİ’nden ebediyyen kurtarmak arzusunu yansıtır…* FATİH SULTAN MEHMED son seferini ROMA üzerine düzenlemiş, ancak bunu kimseye açıklamamıştı. Buna rağmen herhalde öğrenildi ki, sefere hazırlanırken esrarengiz şekilde öldü. Ondan sonra da TÜRKLER, KIZIL ELMA’nın ne olduğunu gizli tuttular. *ÖMER SEYFETTİN’in bu adı taşıyan nefis bir hikayesi vardır.

Aslen MACAR olup sonradan İSLAM’ı kabul eden MÜTEFERRİKA, 250 yıl önce ATATÜRK’ün benimsediği SİYASET’in temelini atıyor: BATILILAR kötüdür, tehlikelidir, EMPERYALİST’tir, ve daima DÜŞMAN’dır. Bu yüzden onlara karşı daima dikkatli olmak; niyetlerini, davranışlarını, gelişmelerini takip etmek; gerekli tedbirleri almak şarttır. Ancak onların SAKİL giysilerini, AHLAKSIZ hallerini ve herhangi İLAHİ bir temele dayanmayan, kendi menfaatlerine uygun KANUN, KAİDE ve KURALLARI’nı TAKLİT ETMEK YANLIŞ OLUR! Ve elbette diğer MÜSLÜMAN ve MAZLUM ÜLKELER ALEYHİNE onlarla İTTİFAKA GİRMEMEK gerekir!

Yani İBRAHİM MÜTEFERRİKA da PATRONA HALİL kadar BATI’ya karşıdır!

Bu hatayı CUMHURİYET’in temelini atan MUSTAFA KEMAL de yapmış, iktidarı devraldığı OSMANLI hükümetini hemen devre dışı bırakmıştı. Halbuki muhalefette olanlar ne kadar bilgili de olsalar, iktidardakilerin tecrübelerinden mahrumdurlar. Nitekim bu tutum bize *LOZAN*’da pahalıya mal olmuştur.

Yeni *TÜRKİYE* hükümeti *LOZAN*’a gönderecek uzman kişi bulamamıştı… Kemal Tahir, *”Bu yüzden General Harrington’un TÜRK heyetine teşekkür ettiğini”* yazar!..

Bazıları MENDERES’i, ÖZAL’ı *”evliya*” ilan etmeye kalkmış, onlara *”özel”*kabirler yaptırmıştır.

Eminiz ki, hayırlısı ile DEMİREL de ahırete intikal edince, ona da bunu yapmaya kalkanlar çıkacaktır.

İşin enteresanı, bütün yaygaraya rağmen, TÜRK İNSANI Menderes’e de, Özal’a da düşkün değildir. Onların BATICI yönlerini hazmedememiştir. *”Nallı Baba”*türbesi bile onlarınkinden fazla ziyaret edilir!

Bilmeyenler için kısaca anlatalım: Adamın biri İstanbul’u taşının toprağının altın olduğunu duyup eşeğine binmiş, kalkıp gelmiş. Ama İstanbul’a varınca eşeği ölmüş. Adam bakmış ki, İstanbul’da *”yatır, baba”* bol; en karlı gelir kapılarından biri de türbe bekçiliği; eşeğini gömmüş.

Üzerine bir *”türbe”* yapmış, *”Nallı Baba”* diye de bir levha koymuş. Kısa zamanda *”Nallı Baba”*dan medet umanlar sayesinde zengin olmuş!…

Latife bir yana, *TÜRK İNSANI “GERÇEKTE” SADECE ATATÜRK’Ü SEVER*.

Ona yapılmış olan *ANITKABİR*’i samimiyetle ziyaret eder.

Tek şikayeti o mekanda istediği zaman rahatça bir *FATİHA* bile okuyamamasıdır.

KAYNAKLAR
- Atilla İlhan, Hangi ATATÜRK?
- Atilla İlhan, Hangi BATI?
- İsmet Bozdağ, Bitmeyen Kavga
- Kemal Tahir, Kelleci Mehmet
- Yakup K. Karaosmanoğlu, Politika’da 45 Yıl
- Şevket Süreyya Aydemir, 2. Adam 1-3
- Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’in Dramı
- 2. TÜRKİYE İktisat Kongresi Tebliğleri 1-7, DPT
- 20. Yüzyıl Ansiklopedisi 4, Tercüman Yayınları

Özkan BOSTANCI

http://www.turkcelil.com/2009/12/mender ... uzerine-2/
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Menderes Dönemi Üzerine - Özkan BOSTANCI

İletigönderen kemal1923 » Pzt Ara 14, 2009 22:20

şimdi ölülerin arkasından konuşmak istemiyorum.kısaca;atatürkten sonra gelenlerin tamamı kitaplar dolduracak kadar yanlış işler yaptılar ve bu günlere geldik.atatürk ün de sirkeci deki eczane den alınan civa ile ağır ağır zehirlendiği ve ileride otopsi yapılmasın diye iç organlarının yok edildiği bilinen bir gerçektir.osmanlı padişahlarının yabancı kadınlar ile evlenmesinden sonra imparatorluk başsız kalmış ,atatürk bir meşale gibi parlamış ve onu da söndürmüşlerdir.allah c.c sonumuzu hayırlı eyleye.
Kullanıcı küçük betizi
kemal1923
Üye
Üye
 
İletiler: 9
Kayıt: Cmt Ara 12, 2009 17:30


Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x