"MERHABA MİLLET…"
Dr. Noyan UMRUK
Sevgili ve değerli okurlarım her hafta sizlerle heyecan ve kıvançla buluştuğum mütevazı köşemin adı da olan “MERHABA” ne demektir biliyor musunuz? Hiç düşündünüz mü “MERHABA” ne anlama geliyor diye?
Çok ilginç, bir o kadar da hoş ve sıcak bir anlamı ve de tarihsel bir değeri var, bu güzel sözcüğün.
'Merhaba' aslında farsça kökenli bir sözcük, ''benden size zarar gelmez'' anlamına geliyor.
Türk Ordusu ile dolayısı ile milletimizle “MERHABA” sözcüğünü tanıştıran Mustafa Kemal’dir…
Bilindiği üzere Osmanlı ordusunda içtimalarda komutanlar askeri ''Selamün
aleyküm asker'' diye selamlar, asker de ''esselamün aleyküm'' diye cevap
verirdi.
Mustafa Kemal üsteğmen, Selanik'te. Alay komutanı rahatsızlanıyor. Alay komutan vekilliğini geçici olarak Mustafa Kemal üstleniyor; ilk sabah içtima’ında atının üstünde alayın önüne geliyor ve birden aklına “selamün aleyküm” yerine '' MERHABA ASKER '' demek geliyor. Asker önce ne cevap vereceğini bilemiyor; bir an alay efradında duraksama yaşanıyor. Atatürk ikinci kez ve daha gür bir şekilde “MERHABA ASKER”i yineliyor. Asker de o an kendiliğinden ''Sağol '' yanıtını veriyor. Ve bu selamlaşma yöntemi gelenekselleşiyor…
Yıllar sonra Atatürk can dostu Nuri CONKER ile Florya’da sohbet ederken ''Nuri biliyor musun?” diyor. “MERHABA ASKER”i orduya ben soktum''… Gülüşüyorlar…(Nakleden: Prof. Dr. Duran Canatan )
Bir “MERHABA” da Afyondan…(1)
Gazi Kurtuluş Savaşının başlangıcında, 1920 Temmuzunda zabitan ve komuta heyetine toplu olarak ilk kez “MERHABA” diyor:
“Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir… Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.
…İnsanca yaşamak için bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak...
İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar…
... Orduyu imha etmek için, mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz… Dolayısıyla kuvvetin, ordunun vücudu için lazım olduğunu söylediğim kaynak ki milletin vicdanı imanıdır…
Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; "ordunun ruhu subaylardır."…Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur!
Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebalı subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle, giriştiğimiz Bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler…
Dolayısıyla subay için "ya istiklâl. ya ölüm" vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz… Ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!”
Yüce önder 75 yıl aradan sonra Anıt Kabirden sesleniyor: “MERHABA MİLLET!”
(1)Anadolu'da Yenigün gazetesi, 10 Ağustos 1920. •Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.9, Kaynak Yayınları, İstanbul. Ekim 2002, s. 112-113
AYDINLIK g; 10.11.2013
*Yaşadığımız günlerin vahametini daha yürekten hissedebilmek için her kelimesine bütün gönlümle imza atabileceğim kadim dostum ve kardeşim Nusret Güner’in namuslu ve yürekli feryadını (KADİM DOSTUM doc.) lütfen son satırına değin dikkatle ve hissederek okuyun.!!!