Çok basit; işsizlikle, açlıkla, parasızlıkla, salgınla, yoksullukla terbiye olacak.
Neden bu gibi olumsuz ve kötü etkiler ile terbiye olacak?
Çünkü bizler tecrübe ve deneyimlerden yararlanmayı bilen bunlardan ders çıkartıp yaşantımıza monte edebilen insanlar değiliz.
Bunun en önemli etmeni de cahilliğimiz ve kültürsüzlüğümüzdür.
Şöyle bir geriye doğru bakalım; Tüm dünyada para bolluğu varken her taraftan likit para fışkırırken ne yaptık?
Elimize geçen paralar ile fabrikalar, imalathaneler, sanayi işletmeleri, tarımsal yenilikler ya da sağlık ve eğitimde düzenleme ve iyileştirmeler mi yaptık?
Hayır bunların hiçbirini yapmadık.
Elimize geçen para ile son model arabalar en cafcaflı pahalı evler, en akıllı telefonlar, en güzel kıyafetler, en pahalı saat ve takılar en çirkin mobilyaları aldık.
Ne de olsa itibardan tasarruf yapamazdık.
Gün aşırı brunchlara, lüks lokantalara, yemeklere, gece eğlencelerine gittik.
Tatillerde, beş yıldızlı otel ve tatil köylerine daha varsıllarımız yurtdışı ülkelerde tatile gitmeyi seçtiler.
Çocuklarımızı en namlı en pahalı kolejlere ve özel üniversitelere yazdırdık.
Kısaca her tür zevk sefa ve gereksiz harcamaya oluk oluk para harcadık.
Bir mirasyedi yaşantısı sürdük. Bu yaşantının hep devam edeceğini zannettik.
Kaynak ise belliydi. Kimisi vatandaşı soydu kimileri ise devleti.
Fakat paranın suyu çekilip insanlar mabadının üstüne oturunca bu müsrif sürüsü insanlar ilginç bir şekilde şaşaladılar.
Ne olmuştu, neden her şey birden durmuştu. Onların da yaşantıları zevk ve sefaları da durmuştu.
Bunun geçici bir gelişme olduğunu zannettiler. Gelip geçer dediler.
Ama süreç derinleştikçe ve uzadıkça bunun böyle olmayacağı kafalarına dank etmeye başladı.
El kesesinden beylik bu kadar oluyordu.
Dünya salgın nedeni ile lokalize olunca herkes kendi ülkesine hapsoldu.
Ticaret bitkisel hayata girdi, üretimler neredeyse durdu.
Tüm bunlar da hayatın yavaşlamasını ve kimi zaman durmasını tetikledi.
Şu an dünya bir kriz yaşıyor ama sermayesi ve hazinesi güçlü ülkeler bundan en az etkilenecek ülkeler.
Türkiye ise dünyadan ayrıştı (uyguladığı yanlış karar ve politikalar) neticede kriz ülkemize has, farklı bir özelliğe büründü.
Nur topu gibi bir krizimiz oldu, bu kriz giderek büyüyor ve buhrana doğru evriliyor. İşte olayın kıyamet aşaması da orası.
Ülke insanının %85’i bugün borçlandırılmış durumda.
İnsanlar geleceklerini bankalara ipoteklemiş durumda hem de 180 ay gibi çok uzun bir sürede.
Krizde bile bankalar %150 kâr açıklayabiliyor.
Elektrik ve doğalgaz abonelerinin bir kısmı aylık tüketim bedellerini dahi ödeyemiyor.
Elektrikleri ve gazları kesiliyor.
İnsanların aldıkları ücret ve emeklilerin aldıkları maaş yaşamalarına yetmiyor.
İnsanlar yarı aç yarı tok faturalara yetişmeye çalışıyorlar.
Ülke ve ülke insanı çok hızlı bir şekilde fakirleşiyor, yoksullaşıyor.
Komşu Bulgaristan vatandaşları bile artık alışveriş yapmaya Edirne’ye veya İstanbul’a gidip ucuz ucuz alışverişlerini yapıyorlar. Bir Bulgar Levası bugün 4,52 kuruş.
Acınacak haldeyiz. Paramız yerlerde sürünüyor.
Ülke notu çöp seviyesine yakın. Yatırım yapılamaz konumundayız.
Yabancı sermaye ise her fırsatta ülkeden kaçıyor.
Ülke kıyaslamalarında Venezuela ve Arjantin ile karşılaştırılıyoruz.(Venezuela’da hiper enflasyon ve işsizlik var, Arjantin’in ise bugün en önemli gelir kaynağı turizm bu ülkeler de krizlerle mücadele etmeye çalışıyor)
Ülke olarak artık kırılgan üçlü içerisindeyiz.
Ülke Notu derecelendirme skalasında Kosta Rika ve Tanzanya ile aynı sıradayız !!!
Ama ülkem ekonomisi uçuyor, yabancı güçler ise bizi kıskanıyor ve hep bizimle uğraşıyor.
İşte tam burada din faktörü devreye giriyor.
İnsanlara şükretmeleri, yarının daha güzel olabileceği !
İbadet ederek dua ederek bu kötü günlerin atlatılacağı empoze ediliyor.
Ülke genelinde tüm okullar ve çoğu işyeri kapalı iken Kuran kursları ve tarikat medreseleri, yurtları hiçbir şey yokmuşçasına rahatlıkla ve pervasızlıkla açılabiliyor, açık kalabiliyor. Bunları da kimse denetlemiyor, kimse sorgulamıyor.
Buralarda tacize uğrayan ve hayatları karartılan çocuklar ve ailelerine utanmadan bir kereden bir şey olmaz denilebiliyor.
Bu olanlar ile ilgili haberlere yayın yasağı getirilebiliyor. Olayların üstü örtülebiliyor.
Allah ile kulun arasına giren bu aymazlara kimse ses çıkartmıyor.
Ülke insanı da olan biteni kapalı gözleriyle seyrediyor.
Tarikat ve bu tarikatlarda olan taciz ve tecavüzler ile ilgili günümüzde iki kitap öne çıkıyor.
Biri Badeci şeyhin sır odası (Bursadaki bir meczubun kepazelikleri)
diğeri de Şehvetiye tarikatı bu iki kitap mahkeme ve polis tutanakları ağırlıklı, kitapların yazarlarının olayları çarpıtma veya farklı gösterme gibi bir olanakları yok.
Mideniz kaldırırsa bu kitapları mutlaka okuyun, Türkiye’nin son 50-60 yılda nereden nereye geldiğini, getirildiğini, dinin yanlış ellerde insanlara neler yaptırabileceği insanları ne hale getirebildiğini, yanlış yorumun ve cehaletin insanlara nelere mâl olduğunu kendiniz okuyun, değerlendirin.
Son söz; Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmalı. Victor Hugo
Zafer ATUN
05Eylül2020
zaferatun.wordpress.com