Millî Demokratik Devrim Üzerine

Millî Demokratik Devrim Üzerine

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzr Tem 19, 2015 5:46

Millî Demokratik Devrim Üzerine
Dünya üzerinde, adına kimi yerde ‘sosyalist’ ve hatta ‘komünist’ denilse de, henüz gerçek bir ‘sosyalist devrim’in yașanmadığı söylenerek bașlanabilir.
Bu tür bir ‘varsayım’a, kanıtlanmaya çalıșılacak ‘tez’ de denilebilir. Bu varsayım, kimi görgül olayları daha kolay tanımlamamıza, sözgelimi ‘sovyetlerde geriye dönüș’, ‘komünizme geçiș’ ya da 1970’ler sonrasındaki ‘ekonomik sistemlerin biribirlerine yöneșimi’ (convergence) gibi savların, çok kısa bir süre sonra ‘yanılgı’lar olarak düzeltilmeye çalıșma çabalarını da gereksiz kılacaktır.
Her șeyden önce, ‘Devrim’i, bir üretim biçimini değiștirmeyi amaçlayan, örgütlü ve bilinçli bir sosyal devinim sonucunda egemen üretim biçiminin ortadan kaldırılması sürecidir diye tanımlayalım. Böylece, her sosyal devinimin yeni bir üretim biçimi kurmak gibi amacının olmayabileceği gibi, istese de amacına ulașamayabileceğine ilișkin bir açıklık getirilmiș olacaktır.
Sözgelimi, ‘Ekim Devrimi’nde olduğu gibi, henüz ‘iktidarını pekiștirmeden’, NEP politikalarıyla isteyerek ‘geri adım’ atıldığı gibi, Syriza örneğinde olduğu gibi ‘zor’la da geri adım attırılabilinir.
Öte yandan ‘sosyalizm’ amaçlı devrimler, özellikle İkinci Dünya Savașı’ndan sonra, ‘Demir Perde’, ‘Berlin Duvarı’ ya da ‘Komünizm tehlikesi’ gibi propagandalar sonucu baștan ‘mahkûm’ edilmiș ve böylece yeterince anlașılmalarının önü kesilmiștir. Kendilerinin ‘demokrat’ ya da ‘özgürlükçü’ olduklarını ileri sürenler de, bir yandan ‘kurulu düzenleri’ni sağlama aldıkları gibi öte yandan ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ kavramlarının da içini boșaltmıșlardır.
Devrimler ve Devrimciler
Devrimler, devrimcilerin çabalarıyla bașlamadığı gibi, onların çabalarıyla da sonuca ulașmaz. Çünkü, devrim sürecine, insan iradesi dıșında, kurulu ekonomik-toplumsal düzenin tıkandığı yani ‘nesnel koșullar’ın olgunlașması sonucunda ulașılabiliniyor ancak. Devrimciler ise, eğer hazır iseler, bu süreci yönlendirip bașarıya ulaștırmak için vardırlar.
Yani devrimci, ‘devrim sürecini’ hazırlamak için değil, olanağı varsa ‘hızlandırmak’ ve bu süreçten bir ‘devrim çıkarmak’ için vardır. Onun için, elinde hem ulusal ve hem de uluslararası ‘hesapları iyi yapılmıș’ bir ‘program’ olacak, yani ilk günden itibaren ne yapacağını bilecek ama ondan da önce ișçi ise fabrikasını, köylü ise kooperatifini, memur ise çalıștığı kurumun tüm girdi-çıktısını bilecek biçimde kendisini yetiștirmiș olacaktır. Kușkusuz, derslerinde neyi ne için anlatmak durumunda olduğunun ayırdında olan bir ‘hoca’ da devrimci olabilir. Devrimci, ‘adam sen de’ci, kaderci, tembel, aymaz olmayacağı gibi, ‘elle gelen düğün bayram’ demeyendir. Hiç devrim olmayacak gibi günlük ișlerini yaparken yarın devrim olacakmıș gibi kendisini ‘yeni’ ve ‘sorumlu’ görevlere hazırlayandır. Devrimden çok daha önce, her davranıșıyla, toplum içinde bilgi, görgü, saygı ve güvenirliğiyle ‘belli’ olandır. Uluorta ‘devrimcilik’ satmayandır. Kısaca, bir devrimciye, kendisinden önce, çevresi devrimci diyebilmelidir.
Sosyalist Devrim sadece ‘İșçi’ devrimi midir?
Sosyalist devrimin bir ‘ișçi sınıfı’ devrimi olduğu söylenir. Ancak ne 1917 Rusya’sında, ne 1949 Çin’inde, ne 1950 Kore’sinde, ne 1959 Küba’sında ve ne de 1973 Vietnam’ında devrim yapacak bir ‘ișçi sınıfı’ yoktur. O nedenle ‘ișçi-köylü devrimi’, ya da giderek ‘Millî Demokratik Devrim’den sözedilir olmuștur.
Oysa, sosyalist düșünürler sosyalizmin bir ‘proleter’ devrimi olduğunu ileri sürmüșlerdi. Hatta devrime özenen ‘küçük burjuva’lar, ‘lümpen’ diye adlandırılmıșlardı. Yani proleterya, kapitalist üretim biçiminde, üretken yani hem kendi geçimini sağlayan ve hem de kapitalist ya da değil, ama sistemin yeniden-üretimini sağlayan yani artı-değer üreten ‘sosyal sınıf’ demekti. ‘Kara kaplı kitap’larda öyle yazılmasa bile bugün bu anlamda kullanılmaması için herhangi bir ‘gerekçe’ ileri sürülemez. Kaldı ki, Yirmibirinci Yüzyıl’ın ilk çeyreğinde, kapitalist üretim biçiminin girmediği ‘Amazon ormanları’ bile kalmamıștır. Ve dünya genelindeki artı-değer üzerinde, herhangi bir ülkenin ‘toprak ağası’nın geleneksel kimi ayrıcalıkları olsa bile, ekonomik olarak ‘zerre kadar’ bir ‘pay’ından sözedilemez. Olsa olsa, aracı-tüccar konumundan sözedilebilir. Abartmak için değil ama daha anlașılabilir kılmak için, bugün dünyanın tüm ișçi ve köylülerinin bir ‘dünya proletaryası’ olușturduğu ileri sürülebilir.
O zaman, lafı uzatmaya gerek olmadan, bugünkü dünyada, bal gibi, ‘sosyalist devrim’in koșulları olușmuș bulunmaktadır denilebilir. Ne var ki, yine acilcilikle, ‘Millî Demokratik Devrim’ de denilen ‘Ulusal Devrimler’in gereksizliği sonucuna varılmamalıdır. Devrimin ‘gerekli koșulları’ olușmuștur ama ‘yeterli koșulları’ henüz olușmamıștır. Yani, bir ‘dünya devrimi’ hala uzakta görülse de, ‘ulusal boyutta’ devrim, Amerika’dan Andora’ya kadar dünyanın dört bucağında gündemin ‘ana konusu’dur.
Bir bașka deyișle, gelișmiș kapitalist ülke ișçileri, gelișmekte olan ülkelerin sömürüsünden aldıkları ‘pay’la yan gelip yatmamakta, onlar da dayanma sınırlarının sonuna gelmiș bulunmaktadırlar.
Millî Demokratik Devrim
Millî Demokratik Devrim deyimi, Türkiye’deki sol gruplașmalar içinde en çok tartıșılan ancak sosyalizm ‘kuram’ında bir ‘kavram’ olmaktan çok bir anlayıș (notion) olup, olduğundan fazla bir anlam yüklenilmemesi gerekmektedir. Hatta çevirisi bile doğru değildir.
Fransızca, Demokratik Halk Devrimi (Révolution démocratique populaire) ya da Halkçı Demokratik Devrim denilmektedir. Anti-kolonyalist ya da anti-emperyalist Ulusal Bağımsızlık Devrimi (Révolution de Libération nationale anti-colonialiste et/ou anti-impérialiste) denildiği de olur.
Kaldı ki, bu deyimin, Manuel d’Economie Politique de l’Academie de l’URSS’teki açıklamasıyla, birincil özelliği ‘emperyalizm karșıtlığı’dır. Eğer bu nedenle ‘millî’ ya da ‘ulusal’ diye adlandırılmak isteniyorsa, ikinci deyimin, yani kısaca ‘Ulusal Bağımsızlık Devrimi’ denilmesi çok daha uygundur. Demokratik özelliği ise, yine Manuel d’Economie Politique’e göre ‘anti-feodal’ olmasından gelmektedir.
Demokratik Halk Devrimi deyiminde ise, ‘halk’ iki kez yinelenmiș olmaktadır: çünkü Demokrasi’nin içinde halk (Demos) ve iktidar (Kratos) zaten vardır.
Deyimin Türk Devrimi’ne uyarlanmasına da gerek yoktur aslında. Çünkü Türk devrimcileri, Genç-Türk Devrimi’nden itibaren, ‘Devrim’in ‘halkçı’ ve ‘millî’ olduğunu vurgulamalarına karșın, ‘demokratik’ özelliğinden hiç sözetme gereği duymamıșlardır. Demokrasi, Devrim’in içinde vardır; Cumhuriyet’e içkindir. Cumhuriyet hem Devrim ve hem de Demokrasi demektir.
Devrimlerin ‘tek tip’leștirilmesi konusunda, Lenin “Tüm ulusların sosyalizme gelmeleri kaçınılmazdır, diye yazıyor (Œuvres, t.23,p.75-76), ancak tümü kesinlikle tek biçimde gelmeyeceklerdir: herbiri șu ya da bu biçimde kendilerine özgü demokrasileriyle, farklı proletarya diktatörlükleri, toplumsal yașamın değișik yönlerinin sosyalizme dönüșüm ritmleriyle geleceklerdir”.
Zaten, Millî Demokratik Devrim ya da Demokratik Halk(çı) Devrimleri, yeryüzünün ‘ilk sosyalist’ devrimine önderlik eden ve ‘proletarya diktatörlüğü’ kavramının babası sayılan Lenin döneminde değil, bir sonraki dönemdeki ‘Devrimler’ için kullanılan bir deyimdir.
Lenin dönemindeki ‘Devrimler’, eğer ‘proletarya diktatörlüğü’ değillerse ‘Burjuva Ulusal Devrimleri’ diye adlandırılmaktaydılar. Oysa, Stalin ya da Mao döneminde, Demokratik Halk Devrimi yapan ülkelerin çoğu zaten ‘Burjuva Demokratik Devrimleri’ni yapmıș ülkelerdi.
Ne var ki, 1920-1945 aralığında, özellikle Doğu Avrupa’da yeni bağımsızlıklarını kazanmıș ülkeler, ulusal (Millî) olarak bağımsız olsalar bile, iktidarı elinde tutan Milî Burjuva ve feodal iktidar bloğu, emperyalist (ve fașist) burjuvaların saldırısına uğramıș durumdaydılar. İște Polonya, Doğu Almanya, Macaristan, Çekoslavakya, Yugoslavya, Arnavutluk, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkeler hem yeniden bağımsızlıklarını kazanıyorlar ve hem de içeride Millî burjuva-feodal bloğunun iktidarından kurtulup ‘halkçı’ bir yönetime geçiyorlardı. O nedenle bu ve benzer ülkeler, ‘yeni tip’ bir ‘Burjuva Demokratik Devrimi’ yapmıș (révolution bourgeoise démocratique de type nouveau) oluyorlardı : ne sosyalist (proletarya diktatörlüğü) ve ne de burjuva-demokratik değil ama ‘Halkçı Demokratik’ ya da ‘Demokratik Halk (çı)’.
İkinci Dünya Savașı’na girmemiș olan Türkiye Cumhuriyeti ise, ‘Burjuva Demokratik’ ya da ‘Ulusal Bağımsızlık’ devrimini, kendi iç dinamiği ile Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ve Devrimcilik ilkeleri doğrultusunda geliștiriyordu. İște Türk Devrimi’ni diğerlerinden ayırıp, deyim yerindeyse ‘büyük’ yapan niteliklerden en önde gelen bu özelliğidir.
Kesintiye uğratılması ise ayrı bir konu olup, ayrıca incelenebilir.
Ancak, eğer ‘Türk Devrimi’ tamamlanmak isteniyorsa, kendi öz temeli üzerinden tamamlanabilir. O nedenle, bașka ülkelerin deneyimleri gözönüne alınsa da, salt ‘isim benzerliği’ üzerinden, üstelik ‘kuramsal boyut’ta derinleștirilme çabalarının ne yararı olacaktır ?
Bu bağlamda ‘Türk Devrimcisi’ olmak ya da ‘Atatürk Devrimcisi’ ya da ‘Kemalist’ diye adlandırlıp çağrılmamanın bir önemi yoktur. Nereden gelip nereye gidileceğinin bilincinde olmak yeterli değil midir ?
Her șey bir yana, bugün Türk halkının canalcı sorunu ‘kıtlık’ değil, bölüșümdeki eșitsizliğidir.
Ve belki de, ‘devrimci’ düșünce üretmedeki eșitsizliği.
Șöyle ağzı dolu dolu ‘devrim’ deyip, ‘devrim’deki önceliklerimizi bir söyleyebilsek diyorum.
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1664
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Re: Millî Demokratik Devrim Üzerine

İletigönderen asenabozkurt » Sal Tem 21, 2015 10:06

türk devrim tarihinin önderlerinden mahir çayan devrimin milli yönünü Kemalizmle açıklamaktadır. "Kemalizm, devrimci-milliyetçilerin, emperyalizme karşı aldıkları radikal politik tutumdur." sözleriyle milliyetçilik vurgusu yapmaktadır.yukarıda ki makalede bahsedilen "türk devriminin kendine has özelliği" milliyetçi ögeler taşımasıdır.haksızlık ve zulme başkaldırının simgelerinden pir sultan abdal anadolu halk ayaklanmasının en güzel örneğidir.tarihi köklerimizde devrimcilik örnekleriyle yolumuza ışık tutarken sosyalizmi sınırlarımızın ötesinde aramak bence de yanlıştır.emperyalizme karşı halk mücadelesinin en başarılı kalkışmasını bu millet yaratmıştır.ancak geldiğimiz noktada malesef sol milletden uzaklaştırılmış,milli değerlerinden arındırılmış türk milli devriminden eser kalmamıştır.gerek mustafa kemal gerekse türk devriminin genç önderleri(mahir çayan,deniz gezmiş vd) devrimcilik ve milliyetçilik ilkelerini ayrılmaz bir bütün olarak yanyana kullanmışlardır.günümüz türkiyesinde devrim önderlerinin çizdiği rota unutulmuştur."Bir kemalist kesinlikle vatansever, milliyetçi olmalıdır." diyen mahir çayandan kemalistleri burjuva ve faşist olarak nitelendiren,milliyetçiliği gerici yobazlarla aynı minvalde değerlendirip ayaklar altına alan bir sol güruhla karşı karşıyayız.solun fabrka ayarlarına dönme zamanı gelmiştir.günün kısır tartışmalarını bir tarafa bırakıp ideolojik temellerimize sarılmanın zamanıdır diye düşünüyorum.anti-emperyalist,kemalist ve milliyetçi devrimci ruhu yeniden canlandırmalıyız.
Kullanıcı küçük betizi
asenabozkurt
Üye
Üye
 
İletiler: 3
Kayıt: Pzt Tem 06, 2015 10:01


Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x