‘MİLLÎ DEMOKRATİK’
Bu da ne demek derseniz...
Bu, aptal solcuların, aymaz devrimcilerin bilmeden kullandıkları bir ‘Devrim’ tipinin adıdır.
Ve şimdilerde Türkiye’de içine girilen sürecin tanımıdır.
Başarılı olur mu olmaz mı, yaşayarak göreceğiz kuşkusuz.
Ne ki, bilerek ve isteyerek gelmese de, ‘Tarih’ denilen istençüstü kuvvetin Türkiye’ye sunduğu bir ‘şans’ın ta kendisidir.
Bu şansımızı iyi kullanalım derim.
Önce Kemal bey Kılıçdaroğlu’ndan başlanabilir.
Türkiye’ye dayatılan ‘gayrimeşru seçim’e giderken, Abdullah Gül gibi bir ismi ‘ortak aday’ olarak önermesinden vazgeçtik, aklının ucundan bile geçirmesi affedilemez bir tutumdu.
Önerdi mi önermedi mi bilemem.
Eğer önerdi ise, Türkiye zora girecek olsa, bu politikacımıza güvenilmeyeceğinin bir kanıtı olarak bir kenera not edebiliriz.
Aptallığın bu kertesi az insanda bulunur diyelim.
Ancak ne var ki, Muharrem İnce gibi bir adayı göstermiş olması, bir önceki önersinin üstüne sünger çekmemizin nedeni olsun.
Görünen o ki, diğer Cumhurbaşkanı adayları çok değerli olsalar da, Muharrem İnce kadar başarılı bir ‘seçim propagandası’ yürütemeyeceklerdi.
Peki Muharrem İnce, bir başına, ‘devrim süreci’ni yürütebilecek bilgi ve yeteneğe sahiptir denilebilir mi?
Ne münasebet!
Kimsenin öyle bir savı da yok, olması da mümkün değildir.
Meral Akşener mi ‘devrim’ yapacak?
Yoksa Temel Karamollaoğlu mu?
Ya da Gültekin Uysal mı?
Böyle bir savı değil ileri sürmek, üzerinde düşünmek bile ‘abesle iştigal’dir.
Ancak ve ne var ki, başta Muharrem İnce ve CHP örgütü olmak üzere, Meral Akşener ve ekibi, Temel Karamollaoğlu ve ekibi, Gültekin Uysal ve ekibi ve hatta HDP içinde ‘aklı başında olanlar’, elele vererek Türkiye’de bir ‘Millî Demokratik Devrim’ sürecini başlatabilirler.
Bu ‘Devrim’in ilk adımı, başta Dr Recep olmak üzere, AKP iktidarını geri gelmeyecek bir biçimde ‘yıkmak’ olacaktır.
İkincisi, onların ‘Devlet’te yaptığı ‘yıkım’ı yeniden ‘kurmak’ olacaktır.
İnşa da denilebilir.
Önce ‘Devlet’ kuşkusuz.
Ki, ondan sonra ‘Ulus’un inşasına geçilebile.
Kürtler de ‘ulus’a dahil edilebile.
Kuşkusuz HDP’liler içinde, hâlâ sırtlarını ‘Talabani amca’ ve ‘Barzani Dayı’ya dayamak isteyenler olabilir.
Ve hatta önlerini PKK’ya arkalarını YPG’ye dayamak isteyenler de çıkabilir.
Bu tür, ön veya arkalarını bir yerlere dayamak isteyenler, istedikleri yer ve zamanda, istedikleri yere dayıyabilirler.
Bunların azınlıkta kalacak ‘sapkınlar’ olduğunu söyleyip geçelim.
Madem ‘bağımsızlık’ diyoruz, bugün Türkiye’de emperyalizme göbekten bağlı ve hatta onların paralı uşakları olan AKP’li yöneticilerin görevden el çektirilmeleri, bağımsızlığın ilk ve onsuz olmaz koşuludur.
Öyle, Büyük Ortadoğu-Küçük Ortadoğu gibi ‘emperyalist projeler’de, görev almak ve ‘eşbaşkan olmak’ türü ‘ihanet’lere düşülmeyecektir, bu bir.
‘Ilımlı İslam’ gibi, özde El Kaide, IŞİD, ÖSO vb ‘uluslararası terör’ örgütlerinin ‘maskeli dinciliği’ne kesinlikle yer verilmeyecektir, iki.
Üçüncü olarak, ülke içinde tarikat, cemaat, şeyhlik, seyitlik vb türü ögütlenmelere izin verilmeyecektir.
Devlet eliyle ‘sermayedar’ yaratılmayacaktır, dört.
Muharrem İnce ne diyor, ‘Bölüşümde adalet’; demek ki bölüşümde adaletin temelleri atılacaktır, beş.
Meral Akşener bugün Malatya’da ne dedi, ‘çalınıp çırpılan mallar’a el konulacak dedi; demek ki başta Dr Recep olmak üzere, AKP döneminde kim ne çalmışsa bulunup yeniden ‘kamu’ya devredilecektir, altı.
Bu maddeler altmışaltıya değin götürülebilir.
Ve, ‘politika’sını onca eleştirdiğimiz Kemal bey Kılıçdaroğlu bu ‘hesap’ların feriştahını bilir diyelim.
Sonuçta kendileri ‘Hesap Uzmanı’dırlar. O bilmeyecek de ben mi bileceğim?
Nitekim Temel Karamollaoğlu ve ekibinin de bu ‘hesap’lamada bolca yardımları olacak gibi görünüyor.
İYİ Parti’nin de ‘istibaharat’ ve ‘askerî’ konularda uzmanları var deniyor.
Böylece, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti gerçek bir ‘Millet Cephesi’ oluşturmuş bulunmakta.
Ve seçimle yani denildiği üzere ‘Demokratik Yol’dan iktidara gelecekler demektir.
Ee bunlar hem ‘Millî’ ve hem de ‘Demokratik’ iseler, ‘Millî Demokratik’ olmamalarının önündeki engel ne?
Efendim ‘Kitap’ta öyle yazmıyormuş.
Sen önce ‘Kitap’ı okumayı becer.
‘Şubat Devrimi’, ‘Millî Demokratik’ miydi değil miydi?
Ve ‘Şubat Devrimi’ olmasa ‘Ekim Devrimi’ olabilir miydi?
Kaldı ki, şimdilerde bir ‘Ekim Devrimi’ yapmanın ne yeri ve ne de zamanıdır.
Ve sıkı durun, ne de bir ‘Kemalist Devrim’den sözedilebilir.
Yirmibirinci yüzyıldayız ve yüzyılın ortam ve koşullarında bir ‘Millî Demokratik’ devrime doğru gidiyoruz.
Sağa sola bakıp bir ‘örnek model’ aramanın da pek gereği yok.
Bir ‘Örnek Model’ yaratılabilir ve yaratmak durumundayız.
Bunun ‘maddî koşulları’ tamamlanmış bulunmaktadır.
Millet bir ‘Cephe’de birleşmiş bulunmaktadır.
Gerçek bir ‘Halk Cephesi’dir bu.
Karşısında ise, emperyalizme göbekten bağlı bir ‘Mafyatik örgüt’ ile onlara ‘payanda’ olan, ‘ırkçı milliyetçi’ler ile ‘islamî kemalist’ler mi ne, yer almaktadır.
Cephe, yani ‘nicelik’ tamam da, ‘Devrim’i gerçekleştirebilecek midir?
Eh artık, o da sizin ‘nitelik’inize kalmış diyelim.
Eğer bunu da başaramaz iseniz, siz daha çok okursunuz çok..
Marks ne demişti, Lenin ne?
Mustafa Kemal ne demişti, bilmem kim ne?
İşte diyorum, ve iddia ediyorum ‘Devrim’ kapımızda.
Yeter ki sen kapıyı açmayı becer.
Adını da bırak senden sonraki kuşaklar koysunlar.
Önemli olan ‘yapabilmek’tir.
İngilizce ‘yapabiliriz-mapabiliriz’ demek kolay; Türkçe yapabiliyor musun, sen ona bak!
Habip Hamza Erdem