Millî İrade Nedir, Nasıl Gerçekleşir?
Millî İrade, Millî Egemenlik’le birlikte Atatürkçü Öğreti’nin temel kavramlarındandır. İrade ve egemenlik kavramları tek bir birey için söz konusu olduğu gibi, bir topluluk için, örneğin bir millet için de söz konusudur. Bu son durumda “Millî İrade” ve “Millî Egemenlik”ten söz ederiz ve bunları sırasıyla “millete ait irade”, “millete ait egemenlik” anlamında kullanırız.
I) Birey: İrade
Önce bireysel düzeyde ele alalım konuyu.
basit bir tanımla, isteme, istek anlamına gelir. Egemenlik ise bu isteği gerçekleştirme gücüdür.
Bireyin iradesine konu olan isteklerin kaynağı insan ihtiyaçlarıdır. İhtiyaçlar çeşitlidir. “Bireysel ihtiyaçlar” vardır, “sosyal ihtiyaçlar” vardır:
- Bireysel İhtiyaçlar: Beslenme, barınma-konut, fizikî güvenlik, giyim, dinlenme, sağlık, tasarruf yapma, düzen ve istikrar, gelecek garantisi,…
- Sosyal ihtiyaçlar: Sevme ve sevilme, arkadaşlık, ilgi görme, bir gruba üyelik, bağlanma, kendi kendini sayma (özsaygı), başkaları tarafından sayılma, güçlülük, takdir görme, başarı, prestij, ün,…
Milletin seçim sandığı başında oy kullanarak izhar ettiği tercih, onun ihtiyaçlarından sadece biriyle, “yönetilme” ihtiyacı ile ilgilidir.
İşte bütün bu ihtiyaçlardır ki, insan iradesine konu olan isteklerin kaynağıdır. Birey iradesi bir şeyler isterken, bu saydığım ihtiyaçları dile getirir. Ancak sadece istemekle tatmin sağlanamaz; isteğin yerine gelmesi gerekir ki, o da şu koşula bağlıdır: Yeterli güç, egemenlik!... Demek ki bireyin iradesinin, yine bireyin sahip olduğu bir kuvvetle, “egemenlik” dediğimiz kuvvetle bir arada bulunması, onun tarafından yeterince desteklenmesi gerekmektedir.
Bir örnek vereyim: Diyelim ki, bahçendeki elma ağacının altındasın, uzanıp bir elma koparmak, tadına bakmak istedin. Eğer gücün, yetkin varsa uzanır, elmayı koparır, tadına bakarsın. İradeni bir istek olmaktan çıkarır, gerçekleştirir, somut bir olaya çevirirsin. Çünkü iraden, sahip olduğun kuvvetinle desteklendi; irade ve egemenlik, ikisi bir araya geldi. Buna karşılık gücün, yetkin yoksa, sadece elmaya bakmakla yetinirsin, iradeni hayata geçiremez, gerçekleştiremezsin; arzun, hevesin somutlaşamaz, bir realiteye dönüşemez. Çünkü iraden bir güçle, kuvvetle, egemenlikle desteklenmedi. İraden egemenlikle bir araya gelemedi.
Egemenliğini başka birine bırakmış, yani yetkiyi başkasına emanet etmiş de olabilirsin. Bu takdirde kendi iradenin, arzu ettiğin yönde kullanılacağından, isteklerinin gerçekleştirileceğinden emin olamazsın. Diyelim ki, birini, senin isteklerini gerçekleştirmesi için vekil olarak atadın. Egemenliğini, yetkini başka bir şahsa devrettin. Elmayı yeme iradeni belli edince, o kişi devraldığı yetkiyi yerinde kullanarak, elmayı koparıp sana getirebilir. Ancak getirmeyebilir de! Senden aldığı yetkiyi başka amaçla kullanabilir, senin arzun yönünde hareket etmeyebilir. Elmayı koparıp bir başkasına sunabilir.
II) Millet: Millî İrade
İrade kavramını şimdi de millet açısından ele alalım.
Yukarda vurguladım, irade ve egemenlik, tek bir birey için söz konusu olduğu gibi, bir topluluk için, bir millet için de söz konusudur. Bu son durumda “Millî İrade” ve “Millî Egemenlik” dediğimiz kavramları elde ederiz.
Millî İrade olgusu şöyle tanımlanabilir: Millî İrade milletin ortak arzuları, tercih ve eğilimleridir; milleti oluşturan bireylerin ortak arzularının, emellerinin bileşkesidir. Buradaki “ortak” sözcüğü “birden fazla kimseyi veya nesneyi ilgilendiren” anlamındadır. “Bileşke” ise, “bir toplumun, bir milletin belli bir anda hissettiği birkaç ihtiyacın toplam şiddetine eşit olan ihtiyaç” anlamına gelir.
Milli İrade kendini nasıl belli eder? Millî İrade’yi nasıl gözlemler, halkın talep ve beklentilerini nasıl anlarız? Halkı –dolayısıyla Millî İrade’yi- öğrenmenin çeşitli yolları, kanalları vardır. Bu yollar şunlar olabilir: Bilim (teori) verileri, halk kültürü, kamuoyu yoklamaları, halkla bir araya gelme ve kaynaşma, halk örgütleri ve gösterileri…
III) Gerçekleşme
Tıpkı birey iradesi gibi, Millî İrade de bir realite olmak, ortaya çıkmak, gerçekleşmek ister. Yoksa millet, milleti oluşturan insanlar varlıklarını sürdüremez; çünkü ihtiyaçlarını karşılayamazlar.
Millî İrade’nin gerçekleşmesini ülkedeki kurulu düzen, yani devlet teşkilatı sağlayacaktır, Ancak bu teşkilatın tamamında, her yerinde, her biriminde egemenlik yalnızca milletin elinde olmalıdır. Milletin arzu ve eğilimlerinin somutlaşıp gerçekleşmesi, Millî Egemenliğin milletin elinde bulunmasına bağlıdır. Şöyle ki:
1 Bir toplum devlet halinde teşkilatlanır. Devlet bir milletin aracıdır, organı ve kurallarıdır.
2 “Milletin arzu ve eğilimleri” siyaset boyutunda -farklı şekil ve adlar alarak- kamu hizmetleri olarak karşımıza çıkar. Birkaç örnek vereyim:
- Bireyin, yani yurttaşın beslenmesi, barınması, giyinmesi,… için gelir sahibi olması gerekir, bunun için de bir iş sahibi olmalıdır. Bunlar da bir ekonomi gerektirir.
- Yurttaş, sağlığı yerinde olsun ister. Bunun temini de sağlık personeli, hastaneler, sağlık ocakları gerektirir. Kısacası ülkede gelişmiş sağlık hizmetleri olmalıdır.
- Vatandaş yurt içinde ve dışarıya karşı fiziki güvenliğinin korunmasını ister. Canı, malı emniyette olsun ister. Öyleyse ülkede emniyet ve asayiş, adli hizmetler olmalıdır. Dışa karşı millî savunma olmalıdır.
- Yurttaş kendini geliştirmek, toplumda görev almak, halkına hizmet etmek, faydalı olmak ister. Bunun gerçekleşmesi de toplum örgütlenmesinin, devletin, ona her türlü eğitim ve öğretim hizmetlerini sunmasına, görev kadrolarını eşit şekilde bireylere açık tutmasına bağlıdır.
Öyleyse diyebiliriz ki, Millî İrade’nin tüm içeriği ile tecelli etmesini, yani gerçekleşmesini ülkedeki kurulu düzen, yani devlet teşkilatı sağlayacaktır, Ancak bu öyle bir devlet teşkilatı olmalıdır ki, o teşkilatta, bütün hizmet birimlerinde egemenlik tamamen, son zerresine kadar milletin elinde olmalıdır. Millî İrade’nin bütün unsurlarıyla gerçekleşmesinin tam koşulu ve tek sağlam yolu budur.
Demek ki, Millî İrade’nin gerçekleşmesi şu üç unsura bağlıdır:
- Millî İrade’nin Millî Egemenlikle desteklemesi,
- Milletin teşkilatı olan bir devletin varlığı,
- Yalnızca Millî İrade’yi tatmine yönelik devlet hizmetleri.
Buna göre: Millî İrade’nin gerçekleşmesini ülkedeki kurulu düzen, yani devlet teşkilatı sağlayacaktır, Ancak bu teşkilatın bütününde egemenlik yalnızca milletin elinde olmalıdır. Millî İrade’nin gerçekleşmesinin koşulu budur. Kısaca ifade edersek: Millet; egemenliğine dayanarak, kurmuş olduğu devletin sağlayacağı hizmetler vasıtasıyla kendi iradesini, Millî İrade’yi yerine getirir, gerçekleştirir.
IV) Türkiye
Şimdi devlet teşkilatını Türkiye açısından açıklayalım:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ana işlevi teorik olarak şudur: Ulusal egemenliğin, her zaman, Türk milletinin iradesini yerine getirecek şekilde kullanılmasını sağlamak.
Bu görevi ifa etmek üzere, devlet üç ana işleve göre örgütlenmiştir: Yasama, Yürütme, Yargı. Hemen vurgulayalım ki, bu üç organ yalnızca tek bir merkezden emir almalıdır: Millî İrade!...
Ancak Türk Milleti, egemenliğini, doğrudan doğruya değil, vekil aracılığıyla kullanmaktadır. Vekili, bu amaçla seçtiği kişilerden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Yürütme görevini cumhurbaşkanı ve hükümet, Yargı görevini mahkemeler yerine getirir. Bu ana çatının altında çeşitli kamu hizmetleri yer alır.
Böyle bir devlet düzenine “Millî İrade düzeni” adını verebiliriz.
Ne var ki milletvekilleri, cumhurbaşkanı ve hükümet, hatta mahkemeler, bunların altında yer alan kamu birimleri; Millî Egemenliği, milletin arzu ettiği yönde, Millî İrade’nin gösterdiği doğrultularda kullanmayabilirler. Böyle bir tehlike her zaman vardır. Her Atatürkçünün, her yurttaşın, bu risk üzerinde hassasiyetle durması gerekir.
V) Sapma
Demokrasi rejimini, egemenliğin, gerçekten milletin elinde bulunduğu rejim, “Millî İrade düzeni” olarak tanımlayabiliriz. Ne var ki, bu aidiyetin garantisi yoktur. Millî İrade düzeni iki güç tarafından önlenebilir veya yozlaştırılabilir; biri iç kaynaklı, öbürü dış kaynaklıdır. Atatürk Gençliğe Hitabesi’nde bunları iç ve dış bedhahlar olarak adlandırıyor. Bu güçler ayrı ayrı hareket edebildikleri gibi, birlikte, işbirliği yaparak da hareket edebilirler.
İç ve dış bedhahların hedefi, acaba neden Millî İrade düzenidir?
Çünkü her ikisinin de gözü, esas itibariyle ülkenin ekonomisindedir, ulusal kaynaklarında, stratejik konumundadır. Kendi ihtiyaçlarını tatmin için, servetlerini, ekonomik refahlarını artırmak için, o ülkenin kaynaklarını mümkün olduğu kadar ele geçirmek ve hep ellerinde tutmak isterler. Bu da devlet işlerinin Millî İrade doğrultusunda değil, onun dışında olan başka güçlerin iradelerine uygun olarak düzenlenip yürütülmesini gerektirir. Gerçek hayatta olan da budur: Meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet, mahkemeler, kamu hizmet birimleri; görevlerini yaparken, Millî İrade’ye göre değil, onun dışındaki iradelere uygun olarak hareket edebilirler.
Bu ikinci düzene ise, “iç ve dış bedhahlar düzeni” veya kısaca “bedhahlar düzeni” adını verebiliriz. Böyle bir düzenin tehlikesi, yalnız Millî Egemenliğin gaspı değildir, Çok tehlikeli bir sonucu daha vardır ki o da Ulusal Bağımsızlığın zedelenmesi, zarar görmesi, hatta yok olmasıdır. Hatırlayalım ki, Tam Bağımsızlık Millî Egemenlik’le birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin iki temel taşından biridir.
“Bedhahlar düzeni”nde Millî İrade bertaraf edilmiş, millet devlet teşkilatından dışlanmış, ülke sömürgeleştirilmiştir. Geçerli olan; yalnızca yabancılar, dış güçler ile, -genellikle bir süper güç ile- iç bedhahların, işbirlikçilerin iradeleridir. Milletin gücü, Millî Egemenlik, dolayısıyla da ülke kaynakları artık tamamen bu gayrı millî güçlerin iradeleri ve planları yönünde kullanılmaktadır. Millî Egemenlik gasp edilmiş, Millî irade felç olmuştur.
Türkiye bugün ne yazık ki bu durumdadır.
***
Peki, nasıl önleyeceğiz bu ölümcül sapmayı?
Bilimle, ahlakla… Atatürkçülükle, onun özellikle Bilimcilik ilkesi ile, Sosyal Ahlak ilkesi ile önleyeceğiz.
Bu ilkelerin, yurttaşlarımızın, aydınlarımızın, siyasetçilerimizin, yöneticilerimizin beynine, ruhuna, varlıklarının bütün dokularına nüfuz etmiş, bütün hücrelerine işlemiş olmasıyla önleyeceğiz.
Bence, Atatürkçülerin devlet ve milletimize yapacakları, en başta gelen hizmetlerinden biri; Millî İrade bilinci için mücadele etmeleridir, bu bilinci her insanımıza aşılamak üzere seferber olmalarıdır.
Prof. Dr. Cihan DURA, 13 Mart 2014
http://www.milliiradebildirisi.org