"Millî İradeye Saygı" Nasıl Olur? / Prof. Dr. Cihan DURA

"Millî İradeye Saygı" Nasıl Olur? / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Haz 27, 2013 16:33

"Millî İradeye Saygı" Nasıl Olur?

Millî İrade ve Millî Egemenlik benim hayatımın ekseni oldu. (Mustafa Kemal Atatürk)

Önce şu soruyu yanıtlayalım: Millî irade nedir?

Milli İrade ancak Milli Egemenlikle bir arada incelenirse, tam anlaşılabilir.

İrade istemektir, manevîdir; Egemenlik ise bir isteği gerçekleştirme gücüdür, maddîdir. Mânevî olan irade ortaya çıkıp görünmek ister, eylem yapmak, somutlaşmak ister. İşte bu eylemleşme iradeye bir vasıta, bir kuvvet gerektirir ki, ona egemenlik denir. Egemenlik iradenin hem tecellî yeridir, hem de uygulanma aracıdır. Bundan şu sonuç çıkar: Eğer bir insan, egemenliğine sahip değilse, iradesini kullanamaz, somutlaştıramaz; çünkü ister, yapamaz. Egemenliğini başka birine bırakmış olan, kendi iradesinin kullanılacağından ve uygulanacağından emin olamaz.

Bizzat kendimizde görebilir, kendimizde yaşayabiliriz bu iki gerçeği: Bir şey iste ve onu yapmayı dene! İstedin, iradeni belli ettin; yaptın, gücünü, egemenliğini gösterip kullandın. Bir de başkalarında gözlemle aynı isteği ve eylemi. En sonra da bir topluluğa uygula, bütün bir millete uygula öğrendiğini.

***
Bu açıkladığım gerçekler elbette bir millet için de geçerlidir. O zaman “Millî İrade” deriz, “Millî Egemenlik” deriz. Milli İrade milletin ortak arzuları, tercih ve eğilimleridir, bireylerin arzularının, emellerinin bileşkesidir. Demokratik bir rejimde Milli irade tek hâkimdir, tek eylem-koyandır. Bu sebepledir ki yurtseverler için esin kaynağı, kuvvet kaynağı milletin kendisi olmalıdır. Fikirler hep halkın ruhundan alınmalıdır.

Milletin arzu ve eğilimlerinin somutlaşıp gerçekleşmesi, Milli Egemenliğin milletin elinde bulunmasına bağlıdır. Milli Egemenlik, milletin kendiliğinden var olan siyasal gücüdür. Demek ki kaynağı millettir, sahibi de millettir. Milli İrade’nin tecelli yeridir, uygulama aracıdır. Millî egemenlik birdir, bölünemez, terk edilemez, devredilemez. En yüce insanlık değerleri de ancak onunla sağlanır: En yüksek özgürlük, en yüksek eşitlik ve adalet; ancak ve ancak ulusal egemenliğin bir toplumda tam olarak yerleşmiş olmasıyla sağlanır, korunur ve kalıcı kılınır.

Millî Egemenlik, Tam Bağımsızlıkla birlikte, devletimizin iki temelinden biridir. Üç erk aracılığıyla kullanılır: Meclis, Hükümet, Yargı. Ordu yalnızca Millî İrade’nin emrindedir, milletin hizmetindedir.

***
Kuvvetin kaynağı ve sahibi tektir, millettir, Egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir. Peki, millet bu kuvvetini en iyi ve en zararsız şekilde nasıl kullanabilir? Keşke milletin bütün bireyleri bir araya gelip, o kuvveti kullanabilse. Ancak fiilen mümkün olmuyor bu. O zaman en pratik bir yol olarak şu çare kalıyor elimizde: Millî egemenliği, üye sayısı ne çok az, ne çok fazla olan bir meclis aracılığıyla kullanmak... İşte Türkiye’de bu meclise, egemenlik hakkını millet adına kullanan bu kuruluşa Türkiye Büyük Millet Meclisi diyoruz.

Egemenlik milletimizin olduğu gibi, yönetim hakkı da milletimizindir. Yönetim usulü, halkımızın kendi yazgısını bizzat ve fiilî olarak idare etmesi esasına dayanır. Milleti yönetmede prensip milletin ortak ve genel fikirlerine, ortak ve genel eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin gerçek ve ciddî olabilmesi, milletin maddî ve manevî ihtiyaçlarından kaynayıp gelmelerine bağlıdır.

Milli Egemenliği kullananlar bütün karar ve eylemlerinde Milli İrade’ye tabidir ve hep böyle olmalıdır. Aksi halde egemenlik gasp edilmiş, rejim demokrasi olmaktan çıkmış demektir. Bir milletin iradesi elinden alınamaz, ancak egemenlik alınabilir, gasbedilebilir, o zaman millet iradesi de felç olur. Hep bu gasp sebebiyledir ki dünyada demokrasi rejimi tam olarak gerçekleştirilemiyor. Yukarda belirttim, demokratik rejimlerde millet, egemenliğini bir meclis aracılığıyla kullanır. Meclisi oluşturan milletvekilleri bu gücü, Milli İrade’ye uygun olarak kullanmakla yükümlüdür, ancak bu şartla seçilmişlerdir. Her istediklerini değil, yalnızca milletin istediklerini yapabilirler. Eğer böyle yapmaz, emanet aldıkları gücü iç veya dış başka bir odağın çıkarları yönünde, yani Milli İrade’ye aykırı ve keyfî olarak kullanırlarsa, millete ihanet etmiş olurlar. Rejim de bu sebeple demokrasi olmaz, sistem bir sömürü aracına dönüşür. Yönetim meşruiyetini yitirmeye başlar.

Atatürk bu tehlikeyi şöyle ifade eder:

"Ey Milletim, egemenliğini geçici de olsa tevdi edeceğin meclislere bile gereğinden fazla güvenme. Çünkü meclisler de doğru yoldan sapabilir, despotluk yapabilir. Üstelik bu, şahsî despotluktan daha tehlikeli olabilir. Vekiller ve temsil edilenler arasında temel sorunlar üzerinde anlaşmazlık çıkabilir. Öyle kararları olabilir ki meclislerin, milletin hayatına giderilmesi imkânsız zararlar verebilir. Millet her olasılığa karşı egemenliğini korumaya mecburdur. Milletvekilleri bilmelidirler ki ancak milletin verdiği yetki ve görevler çerçevesinde çalışacak, bunların dışına çıkmayacaklardır. Şunu da bilmelidirler ki seçilmiş olmakla egemenlik onların eline geçmiş değildir, sadece görevlendirilmişlerdir, egemenliği Millî İrade sınırları içinde kullanmakla görevlendirilmişlerdir yalnızca. Yetki tek bir adama veya bir gruba herhangi bir şekilde devredilemez.

Kendilerine milletimizin kaderi emanet edilmiş olanlar, Meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet!... Sizi iktidara ve yetkili makamlara getiren iradenin ve egemenliğin sahibi, Türk milletidir. İktidar mevkiine saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirildiniz. Milletin kudretini yalnız ve ancak yine milletin hakikî ve sağlanabilir menfaatleri yolunda kullanmakla yükümlüsünüz."


Toparlarsak, gerçek demokraside meclis sadece millete itaat eder. Milletvekilleri Egemenliği Milli İrade sınırları içinde kullanırlar. Milli Egemenliği kullanma yetkisi asla tek bir adama veya bir gruba verilemez. Bu şartın garantisi Meclis ve hükümetin bilim ve ahlak kurallarını benimsemeleri, kararlarını o kurallara göre almaları, eylemlerini o kurallara göre yapmalarıdır. Ne var ki Türkiye’de bunun aksi görülmüştür, görülmektedir. Bu durum asla kabul edilemez, sürdürülemez; çünkü Millî İrade’ye açık bir saygısızlıktır, saldırıdır.

***
• Türkiye’de politikacıları iktidara ve yetkili makamlara getiren güç, yalnızca Türk milletidir. O makamlarda yalnızca Türk milletine hizmet edilir. Millî Egemenlik yalnızca Türk milletinin çıkarları yolunda kullanılır.

• Bugünkü yönetimin uygulamaları; gerçek demokrasinin, Milli İrade’nin, Milli Egemenliğin ne olduğunun, bunlar arasındaki bağın yanlış bilindiğini gösteriyor.

• Yöneticiler, Milli İrade’den sadece milletin seçimlerde yaptığı tercihi, halkın siyasal tercihini anlıyor. Oysa milletin birçok başka talepleri vardır: Hayat seviyesinin yükseltilmesi, iş alanları açılması, ülke kaynaklarının akıllıca işletilmesi, eğitim hizmetlerinin genişletilmesi, sosyal adaletin gerçekleştirilmesi, millet ve devletin bağımsızlık ve bütünlüğünün korunması gibi. Ayrıca kamuoyu yoklamaları, halk gösterileri, protestolar, halk meclisleri de milli iradenin birer tezahürleridir.

• Meclis’in iktidar çoğunluğu, Hükümet ve başkanı; milletten emanet aldığı gücü, Milli Egemenliği, milletin dışında, iç ve dış başka odakların hizmetinde kullandığı için, Milli İrade’ye uymamıştır, hatta ona ihanet etmiştir, etmektedir. Kendilerine emanet edilen gücü milletin genel menfaatleri yönünde kullanmıyorlar. Devletimizin iki temelini zayıflatıcı politikalar uyguluyorlar.

• Meclis ve Yargı; hükümetin emrine, hatta tek bir şahsın emrine girmiş görünüyor. Milli İrade’nin yerini, tek bir şahsın iradesi almış, Milli Egemenlik tek bir şahsın eline geçmiştir.

• Egemenliğin kayıtsız koşulsuz milletin sorumluluğunda kalabilmesi için, halkın kendi yazgısını bizzat idare etmesi esastır; aksi halde millet şunun bunun oyuncağı olur. Millî hayatımız, tarihimiz ve bugünkü yönetim şeklimiz bunun trajik kanıtlarıdır.

• Türkiye’yi yönetenlere, kendilerini o makamlara getiren gücü unutmamalarını, o makamlara yalnızca millete hizmet için getirilmiş olduklarını her fırsatta hatırlatmak gerekir. Bu yükümlülüklerine uygun şekilde davranıp davranmadıkları yakından takip edilmelidir. Yine hatırlatmalıdır ki bir devlet adamı kendi duygularının tutsağı olamaz. Yoksa devlet işlerini yürütemez, halledemez. Ülke kimsenin malı mülkü değildir.

• Yalnızca Millî İrade’ye sadık olan ve hep öyle kalan meclise saygı duyulur, yetkilerini Milli İrade’ye tam bir bağlılıkla kullanan hükümete saygı duyulur! Böyle olmayan eleştirilir; usulünce bağlılığa, sadakate davet edilir. Bugün Türkiye’de Milli İrade’ye saygı göstermesi gereken birileri varsa, o da öncelikle “Milli irade’ye Saygı” mitingleri düzenleyenlerdir. Milletvekilleri ve hükümetleri ile, bu saygıyı yıllardır göstermedikleri için, bence meşruiyetleri de zedelenmiştir. Çünkü saygıdeğer olan meclis ve yönetim, ancak Milli İrade’ye sadık olan ve hep öyle kalan meclistir, hükümettir.


Prof. Dr. Cihan DURA, 26 Haziran 2013
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 7 konuk

x