Milli Korunma Kanunu'na Dönüş: İnönü'nün Ahı!
Milli Korunma Kanunu'na göre hükümet beyaz peynir, süt, kaşar, yumurta tereyağı vb ürünlerin fiyatlarını belirleyecekti. Şeker ve benzin satışlarına sınırlama getirecekti. Birçok ürünü karneyle dağıtacaktı.
AKP'li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan neredeyse her seçim öncesinde şöyle diyor: “İnönü zamanında ekmek ‘karneyle' dağıtıldı. Tek parti döneminde ‘kuyruklar' vardı. CHP, halkı yokluğa mahkûm etti!” Fakat İnönü zamanında ekmeğin “karneyle dağıtıldığı” ve “kuyrukların oluştuğu” dönem II. Dünya Savaşı yıllarıydı. Zorunlu “savaş ekonomisi” nedeniyle Türkiye'de bir süre –dünyanın başka yerlerinde de olduğu gibi- “karne” uygulamasına geçilmiş ve ister istemez “kuyruklar” oluşmuştu.
Ancak gelin görün ki 17 yıllık AKP iktidarı, Türkiye'yi 2019 yılında soğan, patates, domates, patlıcan kuyruklarına mahkûm etmiş durumda. Kurulan “Tanzim Satış” noktalarından 2 kilodan fazla soğan, patates almak yasak. Bu sınırlama, aslında adı konulmamış bir “karne” uygulaması demek.
SAVAŞ EKONOMİSİ
İsmet İnönü, Türkiye'yi II. Dünya Savaşı'na sokmamayı başardı. Türkiye, sıcak savaşın yıkımından kurtuldu, ama savaş ekonomisinin olumsuz etkilerinden kurtulamadı.
Şevket Süreyya Aydemir'in dediği gibi savaş ekonomisi, “topyekün savaşın” bir gereğidir. Savaş ekonomisi, devletin savaş koşullarını düşünerek maddi, manevi bütün kaynakları önceden düzenlemesidir. (1)
II. Dünya Savaşı başlarında Türkiye, savaş ekonomisine mecbur kaldı. Çünkü Avrupa'da savaş başladığında Türkiye yapayalnızdı. Saldırı tehdidine karşı ordunun her an savaşa hazır olması gerekliydi. Savaş boyunca büyük bir ordu (bir milyondan fazla asker) beslendi. Bu nedenle askeri harcamalar çok arttı. Yetişkin erkekler orduya alındığı için ister istemez üretim azaldı. İkinci Beş Yılık Kalkınma Planı ertelendi. Savaş koşulları nedeniyle ithalat azaldı. Bunun sonucu olarak temel tüketim maddeleri karaborsaya düştü. Fiyatlar yükseldi. Enflasyon arttı. (2)
Savaş ekonomisi çok zordu. Öyle ki o günlerinde halkın ve ordunun iaşesini sağlamakta zorlanan Ticaret Bakanı Mümtaz Ökmen bir ara intiharı bile düşünmüştü.( 3)
MİLLİ KORUNMA KANUNU
II. Dünya Savaşı'nın ufukta görüldüğü günlerde CHP hükümeti, savaş ekonomisine yönelik bazı kanunlar çıkardı. Bu kanunlardan en önemlisi, 18 Ocak 1940'ta Dr. Refik Saydam hükümeti tarafından çıkarılan 72 maddelik “Milli Korunma Kanunu”ydu. (4)
Milli Korunma Kanunu ile hükümete; ücretli iş yükümlülüğü getirme, ücretleri sınırlandırma, özel işletmelere geçici olarak el koyma, hafta tatilini iptal etme, hangi ürünün nerede ve ne kadar üretileceğini, iç ve dış ticarette azami ve asgari fiyatları belirleme ve temel malları vesika (karne) ile dağıtma gibi geniş yetkiler verildi. (5)
Savaş ekonomisinden şahsi çıkarları için yararlananlar oldu. Bu “savaş fırsatçıları” hapis, para ve sürgün cezalarına çarptırıldılar. Fakat yine de hemen her alandaki karaborsacılık, istifçilik, rüşvet ve nüfuz ticareti önlenemedi. (6)
Kapsamlı bir devlet müdahalesi öngören Milli Korunma Kanunu'ndan beklenen sonuç elde edilemedi.
1942'de Şükrü Saraçoğlu hükümeti kuruldu. Saraçoğlu, Milli Korunma Kanunu'nun öngördüğü devlet müdahalesini olabildiğince gevşetti: Tarımsal üreticiye ödenen fiyatları arttırdı. Fiyat denetimini kaldırdı. Böylece fiyatlar yükseldi ve enflasyon arttı. Savaş koşullarında kentlerde oluşan aşırı kazançlara karşı -çok tartışılan- Varlık Vergisi adlı yeni bir vergi koydu. (7) Saraçoğlu hükümetinin bu uygulamaları da ekonomik sorunları çözmeye yetmedi.
12 defa değişikliğe uğrayan Milli Korunma Kanunu, 1960'a kadar yürüklükte kaldı.
SAVAŞ KOŞULLARI, KARNELER VE KUYRUKLAR
Savaş koşulları nedeniyle tarımsal üretim azaldı. Hükümet, ordunun ve halkın beslenebilmesi için üreticilerden kendi belirlediği düşük fiyata hububat toplamaya başladı.
1941'den itibaren her üreticinin kendi ihtiyacını ayırdıktan sonra kalan buğdayı, kilosu 20 kuruştan devlete satması istendi. Oysaki o dönemde piyasa fiyatları 50 kuruşa kadar çıkmıştı. Bu durumda üreticiler, ürünlerini saklamaya, devlete teslim etmemeye veya devlet memurlarına rüşvet vererek ürünlerini az göstermeye başladılar. Bu nedenle 1942'den itibaren buğday ve un fiyatları daha da yükseldi. Birçok ilde ekmeklik un bulunmaz oldu. 1943 başlarında “TMO Vergisi” adlı yüzde 10'luk bir üretim vergisi getirildi. (8)
Savaş koşullarında her şeyden çok ekmeğe ihtiyaç vardı.
1940'da İçişleri Bakanlığı, belediyelerden yüzde 80 randımanlı ekmek üretmelerini istedi. Ayrıca ekmeklik buğdaya belli bir orada çavdar karıştırılmasına karar verildi. Ekmeğin fiyatı denetlendi. Fırıncıların ellerindeki un miktarını bağlı bulundukları belediyelere bildirmeleri istendi. Acil ihtiyacı olan illere hükümet buğday gönderdi. (9)
24 Kasım 1941'de Bakanlar Kurulu, buğday unundan ekmek ve türevleri dışına başka maddelerin yapılmasını, satılmasını ve tüketilmesini yasakladı. Bu karar göre pasta, kek, sandviç ekmeği, poğaça, yufka, çörek, börek, tatlı vb. maddelerin üretimi, satışı ve tüketimi yasaklandı. (10)
13 Ocak 1942'de halka karne ile ekmek verilmeye başlandı. (11) Buna göre 7 yaşına kadar çocuklar günde 287.5 gram, 7 yaşından büyükler 375 gram, ağır işlerde çalışanlar 750 gram ekmek tüketme hakkına sahip olacaktı. (12) Karne ile ekmek dağıtımına 9 Eylül 1946'da son verildi. (13)
14 Ekim 1942 tarihli bir kararnameyle şeker de karneyle dağıtılmaya başlandı. Yaklaşık 4 ay sonra şeker satışları serbest bırakıldı. (14)
Ekmek ve şeker dışında et, un, çay ve Sümerbank ürünleri de bir süre karneyle dağıtıldı. (15)
Aslında CHP hükümeti, o zor savaş koşullarında orduyu ve halkı aç bırakmamak için elinden geleni yaptı. Bütçe darlığına rağmen memurlara belli aralıklarla zam yaptı. 1942-1943 yıllarında memurlara birer maaş ikramiye ile memurlara, eşlerine ve çocuklarına Sümerbank'tan ayakkabı ve elbiselik kumaş yardımı yaptı. 1944 yılı bütçesine memurlar için 15 milyon lira ek ödenek koydu. Köylüye tarım aletleri ve tohumluk dağıttı. Kızılay'ın kurduğu aşevlerinden yemek verilenlerin, yiyecek, giyecek ve yakacak yardımı alanların sayısı sadece İstanbul'da 85 bin kişiyi buldu. Kimsesiz çocuklar Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından doyuruldu, bakıldı. İşçiler sigortalandı. Bu sırada bir taraftan da tifüs, çiçek ve sıtma gibi hastalıklarla mücadele edildi. (16)
Cumhurbaşkanı İnönü, 1 Kasım 1942'de Meclis açış konuşmasında karaborsacıları eleştirdi. Yaklaşık iki yıldır ülkede ıstırap çekildiğini, bu ıstırabın dindirilmesi için Cumhuriyet hükümetinin var gücüyle çalıştığını söyledi. Ancak, toplumun kendilerine yardımcı olmadığından yakındı. (17)
1940'lardaki zorunlu savaş ekonomisi; “karneler” ve “kuyruklar”, 1950'de CHP iktidarının sonunu hazırladı. Savaş ekonomisi, yüzde 80'i kırsalda yaşayan halkın Demokrat Parti'ye (DP) yönelmesine neden oldu.
MENDERES DÖNEMİNDEKİ KARNELER VE KUYRUKLAR
1950'de Adnan Menderes'in DP'si iktidar oldu. 1950-1954 arasında ekonomi düzeldi. Ancak 1954'te yaşanan büyük kuraklık, devam eden elverişsiz hava koşulları tarımsal üretimi azalttı. Buna ek olarak ABD yardımları kesildi ve kredi muslukları kapandı. Bu nedenle fiyatlar yükseldi, enflasyon arttı. (18)
Menderes'in DP'si döneminde 1954'ten itibaren birçok mal karaborsaya düştü. Piyasada kahve, lastik, yedek parça, şeker, et, gaz yağı ve hatta nal çivisi bulunmaz oldu.
Menderes, “bu yokluğu”, muhalefetteki CHP'ye, bir kısım basına, tüccarlara ve iş adamlarına bağlıyordu. Menderes'e göre ülkede aslında her şey vardı, ama nüfus çok arttığı için mal yetişmiyordu!
Menderes, 1955'teki bir konuşmasında şöyle diyordu: “Lastik yok! Fakat 1950 senesinin 5 misli lastik istiyorsunuz…” (19) Menderes, 1956'da, aynı mantıkla şeker yokluğunu da şöyle açıklıyordu: “1950'de 100 bin ton şeker yiyen Türkiye'ye bugün 260 bin ton şeker veriyoruz, memlekete yetmiyor. Ankara'nın 25 bin nüfustan 400 bin nüfusa çıktığını hayranlıkla hatırlamıyorsunuz…” (20)
Sonunda olan oldu! 1956'da Menderes'in DP'si, İnönü'nün CHP'sinin savaş koşullarında çıkardığı Milli Korunma Kanunu'na sarılmak zorunda kaldı.
Milli Korunma Kanunu tasarısı Mayıs 1956'da TBMM'de görüşüldü. Tasarı, Milli Korunma Kanunu'nda yer alan cezaları 10 katına kadar yükseltiyordu. Örneğin, kanunda 3 gün olan en düşük hapis cezası 30 güne, 5 yıl olan en yüksek hapis cezası ise 30 yıla çıkarılıyordu. Hatta bazı milletvekilleri, 30 yıl hapis cezasını yeterli görmeyip “idam” cezası bile istediler. Bu istek, 114'e karşı 205 oyla reddedildi. (21)
6 Haziran 1956'da ağırlaştırılmış Milli Korunma Kanunu kabul edilip yürürlüğe girdi.
Kanuna göre, hükümet malların fiyatlarını ve kâr sınırlarını belirleyecekti. Toptancı kârı yüzde 10'u, perakendeci kârı yüzde 20'yi geçmeyecekti. Beyaz peynir, süt, kaşar, yumurta tereyağı vb. ürünlerin fiyatları Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenecekti. Şeker ve benzin satışlarına sınırlama getirilecekti. Özel araçlardan 13 beygire kadar olanlara günde 6 litreden, daha yukarı olanlara günde 8 litreden fazla benzin verilmeyecekti. Taksilerin yakıt hakkı 15 litreydi ve taksilerin şehir dışına çıkmaları yasaktı. Gazeteler, bayram günleri hariç 8 sayfadan fazla çıkmayacaktı. (22)
Kanuna uymayanlar ağır biçimde cezalandırılacaktı. Vehbi Koç'un bile gözaltına alındığı, fiyatı 12 kuruş olarak belirlenen yumurtayı 13 kuruşa satan 15 yaşındaki bir çocuğun başkentte karakolda hırpalandığı duyuldu. (23) O günlerde gazetelerde şöyle haberlere rastlanıyordu: “Ankara'da 21 kuruşluk düğmeyi 25 kuruşa sattığı gerekçesiyle 1 esnafa 1 yıl hapis, 3 yıl ticaretten uzaklaştırma ve 1000 lira para cezası verildi.” (24)
Menderes'in DP'si döneminde birçok ürün -sınırlı biçimde- karneyle dağıtıldı:
14 Mart 1955'te kişi başına 250 gram şeker dağıtımı başladı. Eylül 1956'da Ankara'da karneyle kahve dağıtımı başladı. Ocak 1957'de karneyle akaryakıt dağıtımı başladı. Kasım 1957'de Brezilya'dan 300 ton kahve geldi. Kişi başı dağıtılacak kahve miktarı 12 grama çıktı. Temmuz 1958'de Ankara'da benzin karneye bağlandı. İstanbul'da şeker ve gaz yağı sıkıntısı başladı. (25)
Menderes'in DP'si döneminde –üstelik savaş yokken– ülkede “yokluk” baş gösterdi; birçok ürün karneyle verildi.
Ve
Haziran 1959'da Eskişehir'de DP'nin bir temel atma töreninde kürsüye çıkan bir imam, “Allah bu muhalefeti kahretsin!” diye dua etti. (26)
Malum! Bugün Menderes'e çok özeniyorlar ya! Sonunda ülkeyi, tıpkı Menderes gibi, İnönü'nün, savaş koşullarında çıkardığı, Milli Korunma Kanunu'na muhtaç durumuna getirdiler.
KAYNAKLAR
1- Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C. 2, 7. bas., İstanbul, 2000, s. 206-208.
2- Şevket Pamuk, Türkiye'nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, 5. bas., İstanbul, 2015, s. 199, 200.
3- Aydemir, age, s. 204.
4- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre VI, C.8, s. 141-158.
5- Pamuk, age, s. 200. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C. II, Ankara, 2010, s. 523.
6- Pamuk, age, s. 201.
7- Pamuk, age, s. 201. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C. II, s. 523.
8- Pamuk, age, s. 206,207.
9- Şinasi Sönmez, “İkinci Dünya Savaşı'nda Türk Hükümetinin Temel Gıda Maddelerinin Temini Konusunda Aldığı Tedbirler”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S. 47, Bahar 2011, s. 613-617.
10- BCA: 030.18.01.02/ 96.95.17./ 24. II. Teşrin 1941. Sönmez, age, s. 617.
11- Cumhuriyet, 4 Ocak 1942.
12- BCA: 030.18.01.02/ 97.108.8. Sönmez, age, s. 618.
13- Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C.II, s.528.
14- Son Posta, 17 Ekim 1942.
15- Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C.II, s. 528.
16- Son Posta, 3 Kasım 1942. Cumhuriyet, 11 Mayıs 1943. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C.II, s.5 29, 530.
17- İnönü'nün Söylev ve Demeçleri, İstanbul, 1946, s. 370.
18- Feridun Cemil Özcan, “Ellili Yıllarda Türkiye Ekonomisi”, Türkiye'nin 1950'li Yılları, İstanbul, 2015, s. 41
19- Şevket Çizmeli, Menderes, Demokrasi Yıldızı? 2. bas., Ankara, 2007, s. 529.
20- Altan Öymen, Ve İhtilal, İstanbul, 2013, s. 324, 325.
21- Öymen, age, s. 294, 295, Özcan, age, s. 61.
22- Öymen, age, s. 297, 298.
23- Çizmeli, age, s. 531.
24- Öymen, age, s. 298.
25- Çizmeli, age, s. 720-741.
26- Çizmeli, age, s. 741.
Sinan MEYDAN, 18 Şubat 2019
https://twitter.com/smeydan