Zeki ARIKAN
ORTAM
Mustafa Necati'nin doğup büyüdüğü İzmir, Milli Mücadele'nin kilit noktalarından biri olmuştur. 15 Mayıs 1919 felaketi Türklerin ulusal vicdanına yepyeni bir uyanışın kıvılcımlarını ateşlemiş ve Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın komutasındaki Türk Ordusu. 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir'e girdiği zaman artık burası vatanın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
İzmir herşeyden önce bir ticaret şehriydi. Buranın ticari önemi başla salnameler olmak üzere dönemin belli başlı kaynaklarında dile getirilir ve bununla ilgili sayılar verilirdi. Sözgelimi 1325 (1909) yılında basılmış Memalik-i Mahnısa-i Şahaneye Mahsus Mükemmel ve Mufassal Atlas'ta1 İzmir hakkında şu satırları okuyoruz: "230.000 nüfusu havi ve makarr-ı vilayet olup Memalik-i Osmaniye'nin Dersaadet'ten sonra ikinci şehridir... İzmir'in ticaret-i umumiyesi senevi 5.600.000 lirayı Osmani raddelerinde olup limanında Avrupa'nın meşhur seyr ü sefain kumpanyalarının acentaları bulunduğu gibi limana her gün pek çok sefain girip çıkmakladır".
İzmir ticaretinden en büyük payı yabancılar ve onların aracısı durumunda bulunan gayrimüslimler alıyordu. Çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını İzmir'de geçirmiş olan Halil Ziya Usaklıgil1, çarpıcı bir dille bu gerçeği şöyle anlatmaktadır:
- "İzmir'le alakası olan büyük bir Anadolu parçasının bütün elde etlikleri gelir. Yemiş Çarşısından başlayarak Gümrük yakınlarına kadar geniş bir alanını doldururdu ve bu alanın içinde dünyanın her tarafından akın etmiş çeşitli bayraklara bağlı yabancılarla yine dünyanın neresinden çıktıkları belli olmayan fakat öteden beri İzmir'de kurulu oldukları bilinen, ceplerinde çeşitli hatta birkaç tabiyel varakaları ile sanki Frenkler ve bunların arasında Rumlar, Ermeniler hele Musevilerden meydana gelmiş bir mahşer kaynaşırdı. Bir kovan ki arıları vızıldayarak her vakit toplanacak balları kursaklarından taşacak kadar emerek sonu gelmeyen bir çalışma içinde dönerdi. Sonra şurada burada tek tük Türk mağazaları vardı. Buralarda misafirle rine bol bol kahve ve çay ikram eden, işlerinin bütün hareket ve uğraşma güçlerini gerektiren kısımlarını yanlarında çalışan yine çeşitli milletlerden gençlere bırakmış 'Efendiler' vardı. Anadolu'nun en zengin kaynağından İzmir'e kadar gelen mahsul her tarafı delik deşik, çürük çatlak bir su borusu gibiydi ki yolu üzerinde sıza sıza sonunda varacağı yere bir sicim kalınlığında varmış bulunurdu. Bu sicim de yabancılann cebinde gittikçe kabaran bir yumak meydana getirirdi. Ziraat Bankası ne yapardı? Onu anlamak için vilayetin resmî gazetesini baştan başa dolduran satılığa çıkarılmış tarlaların ilanlarını görmek yelerdi...''
Vilayetin Türk köylüsü hemen hemen her yerde faizcinin, selemcinin, tefecinin, murabahacının ve Rum bakkallarının insafına terkedilmişti. Kâmil Paşa'nın Aydın Valiliği sırasında (1895-1907), köylülerin kendi aralarında birleşerek birer kooperatif kurmaları ve bu ekonomik bağımlılığı parçalamaları yolundaki çabaları ve bu çabaları destekleyen Ahenk gazetesinin öncülüğü de bir sonuç vermedi3. Sözün kısası imparatorluğun bu en zengin vilayetinde Türk nüfusu fakirlik, sefillik ve eğitimsizlik içinde yüzüyordu. Bezmi Nusrel Kaygusuz4, o tarihlerde daha doğrusu XX. yüzyılın başlarında, İzmir Türklüğü'nün içinde bulunduğu durumu şöyle dile getirmekledir:
- "Türklüğün düştüğü dereceyi acz ve sefaleti düşündükçe içim sızlıyordu. Şimdiki gençler o zamanki halimizi tahayyül dahi edemezler. İzmir, âdeta bir Rum ve ecnebi şehri idi. Herşey onların elinde bulunuyordu. Onlar bizim memleketimizde hür ve mesut, refah ve saadet içinde yaşardı. Biz kendi vatanımızda esir ve muztarip olarak yaşıyorduk. Onların evlerinde piyanolar çalınır, kanaryalar öterdi. Bizim fakirhanelerimiz her gün ah ve figan ile dolardı".
1912 yılında Türk Yurdu'nda5 "İzmir ve Türkler" başlığını taşıyan imzasız bir yazı çıkmışıtı. Ziya Somar6 bu yazının Türkçü Necip tarafından yazıldığını belirtmekledir. Bu yazı, Frenk mahallesi ile Türklerin yaşadığı barakalara benzeyen evlerle dolu mahalleler arasındaki dengesizliği açıkladıktan sonra şöyle devam etmektedir:
- "Şu acele bakıştan anlaşılır ki İzmir'in bir kısmı zengin ve müterakki, mühim bir kısmı ise fakir ve ıslaha muhtaçtır... İzmir, ticaret şehridir. Maateessüf (yazık ki) sair yerlerimizde olduğu gibi bu kadar mühim bir serveti ecnebiler yutuyor. Bu yutma ameliyesinde Rumlar, Yahudiler de lokmalarını alıyorlar. Fakat en büyük parçalar, harice akıyor... Türkler şehirlerinin ticaretinden tamamiyle binasiptirler. Çünkü hepsi memur, katip efendi ve işçidir. İşsizler, her sene bir iki ay Aydın vilayetinin ruhunu teşkil eden incir mahsulünde iş bulmasalar, bilmem ki bu biçareler ne yapacak?..
Yarım milyona karib bir nüfusu besleyen bu azim şehrin medeni köyleri de var. Karşıyaka, Bornova, Buca... Baraları Tatlısu Frenkleriyle dolmuştur ve terakki etmiştir... Türklük burada tembel bir hayat içinde yüzüyor. İnsan, yollarda dağınık, perişan duran yüzbinlerce saf hamalları, işsiz sağlam vücutlu Türkleri gördükçe ağlayacağı geliyor. Çünkü İzmir gibi bir şehrin Türkleri bu halde ise, Anadoludakiler kimbilir ne haldedir?.."
İzmir'in Kordonboyu, ticari kuruluşlar, bankalar, acenkalar, kahvehaneler, kulüpler, birahaneler ve sinemalarla dolu idi. Kordon'un hemen arkasında bütün Frenk zenginlerinin "mükellef ve muhteşem kaşaneleri" uzayıp gidiyordu, buradaki hamalların çoğu Türktü. Ancak İzmir'de vaşayan diğer Türklerin buraya girmesi, burada gezmesi pek olağan değildi. Nitekim aynı tarihlerde Anadolu Gazetesinin sahip ve başyazarı Haydar Rüştünün eşiyle birlikle bir fayton içinde Kordon'da görünmesi bir 'medeni cesaret' örneği sayılacak kadar önemli bir olaydı7.
İzmir ve Batı Anadolu'nun bütün zenginliğini tüketen, bütün nimetlerinden yararlananlar bu şehirde kültürel bir üstünlük kurmakta da gecikmediler. Açıkça belirtmek gerekir ki Türkler uzun süre bu kültürel üstünlüğe karşı koyabilecek ve onunla rekabet edebilecek bir durumda değillerdi8. Yabancı ve yerli azınlıkların matbaaları, gazeteleri, okulları bu üstünlüğün belli başlı araçları olmuştur. XIX. yüzyılın ortalarından 1928 yılına, daha doğrusu harf devrimine kadar İzmir'de basılan Türkçe kitapların sayısı ancak 500 dolaylarında bulunmaktadır9. 1870'li yıllarda çıkan Devir ve İntibah gazeteleri de ne yazık ki uzun ömürlü olmamıştır. Halit Ziya, İzmir'deki yabancı okulların durumunu canlı bir tablo halinde çizdikten sonra şunları yazmakladır10:
- "Bu çeşitli milletlerin mekteplerinden her yıl lise 'ahsili- n derecelerini aştıktan sonra İzmir'in çalışma yerlerine atılan yüzlerce genç vardı. Bir yandan bankalara, ticaret evlerinde, ailelerinin işlerinde hayat savaşı için ellerinde olan silahları denerken bir yandan da deneme devresini geçirenler bu şehrin gürültülü ticaret âlemini başka bir taraftan giriş imkânı bırakmayan çelik bir ağ gibi örerlerdi... Her şeyden önce pratik hayat için ne lazımsa onu öğrenmişlerdi: 'Birkaç dili
söylerler, yazarlardı'. Yalnız bir şey bilmezlerdi: 'Türkçe'..."
Ya Türk çocuklarının, gençlerinin durumu? Halil Ziya'ya kulak verelim:
- "Bu bilgi müesseselerine karşılık işte Türklerin erkek çocukları için her sınıfı bir hocaya verilmiş, aralarında Türkçe için bütün sınıflara ders veren bir muallimle bütün talebesi ancak yüze varan ve son sınıftan senede nihayet sekiz-on gence diploma veren bir rüştiyesi vardı11..."
[1] Mehmet Nasrullah, Mehmet Rüştü, Mehmet Eşref. İstanbul, 1325, 56-57.
[2] Kırk Yıl, İstanbul. 1969, 138-139; Nurdoğan Taçalan, Ege'de Kurtuluş Savaşı Başlarken. İstanbul, 1970, 79-92.
[3] Ziya Somar, Yakın Çağların Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir. İzmir, 1944, 113-124; Zeki Arıkan, "İzmir'de İlk Koopeatifleşme Çabaları", tarih İncelemeleri Dergisi, IV (1989), 31-42.
[4] Bezmi Nusret, Bir Roman Gibi. İzmir, 1955, 16.
[5] 1 (1327-1328), 209-211.
[6] "İşgale Doğru İzmir'de Kültür". Edebiyat Dostları, 1/1 (1987), 12-14.
[7] Haydar Rüştü Öktem, Mütareke ve İşgal Anıları (Haz. Zeki Arıkan), TTK yay.: Ankara, 1991, s. 1
[8] Ziya Somar, Yakın Çağların Fikir ve Edebiyat Tarihimizde İzmir, IV.
[9] Erkan Serçe, İzmir'de Kitapçılık (Başlangıçtan Harf Devrimine), Dokuz Eylül Üniversitesi ATATÜRK İlkeleri ve İkılâp Tarihi Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 1990 (basılmamış).
[10] Kırk Yıl, 83-84.
[11] Kırk Yıl. 84.
Devam edecek...