Millî Mücadele'yi ve Cumhuriyet'i Konu Alan Romanlar
Toplam 21 romana yer verilmiştir. Kısaca konuları açıklanmış, bazılarının yayım bilgileri belirtilmiştir.
Halide Edip Adıvar, Vurun Kahpeye
Milli Mücadele denince akla gelen önemli bir isimdir kuşkusuz Halide Edip Adıvar. Dönemin en ateşli kadın milli bağımsızlık savunucularından olan Halide Edip, eserlerine de bu siyasi görüşünü yansıtmıştır. Halide Edip de Yakup Kadri gibi Milli Mücadele’nin karşısında olan veya bu konuda aciz gösteren insanları eleştirir.
Eserde Afyon ilinin bir kasabasında öğretmenlik yapan Aliye öğretmenin yaşadıkları konu alınmaktadır. Yerel halktan Yunan işgaline çanak tutan Türklerin yoğun bir şekilde eleştirildiği Vurun Kahpeye, dönemin Anadolu insanının fakirliğini de çapıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir.
■ http://tevriye.com/
* ** *
Halide Edip Adıvar, Ateşten Gömlek.
Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen romanların ilki olarak nitelendirilen Ateşten Gömlek, insanın savaş koşullarında dahi insan olduğunu gözler önüne seren bir eserdir.
Eserde İzmir işgali sırasında kocası ve çocuğu öldürülen Ayşe’nin İstanbul’a, akrabası Peyami’nin yanına gidişi ve birlikte Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’ye katılışları anlatılmaktadır. İki ayrı adamın Ayşe’ye âşık olması da savaş şartlarında dahi insanların hayata tutunmaya çalışmalarını sembolize etmektedir.
Bu yanıyla Ateşten Gömlek, başarılı bir aşk ve savaş romanıdır.
■ http://tevriye.com/
* ** *
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul, Oğlak Yayınları, İst., 2014, 712 s.
Üç İstanbul, Mithat Cemal Kuntay'ın 1938 yılında yayımlanan tarihi romanı.
Roman Abdülhamit'in istibdat döneminde başlar ve Ankara Hükümeti'nin kurulduğu yıllarda son bulur.
Romanın başkahramanı Adnan'dır. Romanın kapsadığı, Adnan'ın yaşamından da çıkarılabilecek olan 30-40 yıllık bir süreçtir. Eserin başında 20'li yaşlarda olan Adnan, romanın sonunda 50'li yaşlarında ölür. Romanda İstanbul'un üç dönemi (Abdülhamit dönemi İstanbul, İttihat ve Terakki dönemi İstanbul ve milli mücadeleyle önemini kaybeden İstanbul) anlatılır. Bu dönemler Adnan'ın yaşamındaki üç dönemi de kapsar: Fakir ve idealist Adnan, zengin ve "önemli" Adnan, hasta ve bedbaht Adnan.
Adnan, romanın başında veremli annesiyle fakir bir hayat süren, para kazanmak için gazeteye yazılar yazan, özel dersler veren ve yaşadığı dönemi romanlaştırmak isteyen genç bir yazardır. İlerleyen bölümlerde İttihat ve Terakki'nin önemli bir kaç isminden biri ve ülkenin kaderinde söz sahibi, iktidar bağlantıları sayesinde zengin bir avukat olur. En sonunda ise ülkenin kaderinin belirlendiği Ankara'ya çağrılmayı ve eski itibarının iadesini bekleyen bedbaht bir avukat olarak ölür.
■ http://www.turkedebiyati.org
* ** *
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban.
Milli Mücadele dönemini ve dönemin olaylarını hemen hemen her eserinde gündeme taşıyan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban adlı eseriyle Kurtuluş Savaşı Edebiyatı’nın şaheser romanlarından birine imza atmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda kolu kopan bir yedek subayın, emir erinin Eskişehir civarlarındaki köyüne gitmesini ve orada yaşadıklarını konu edinen eserde, köylülerin Milli Mücadele’ye bakış açıları çarpıcı bir şekilde anlatılmaktadır.
■ http://tevriye.com/
* ** *
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun bir diğer Milli Mücadele romanı Sodom ve Gomore’da olaylar, işgal altındaki İstanbul’da geçmektedir. Eser ismini, kutsal kitaplarda hikâyeleri anlatılan, azgınlıkları sebebiyle helak edilen Sodom ve Gomore şehirlerinden almaktadır. İstanbul’da doğu dünyasının sembolü olan Fatih semti işgalin üzüntüsünü yaşarken; Harbiye ( Beyoğlu, Beşiktaş ) semti işgalcilerle türlü ahlaksızlıkların içerisine girmektedir. Milli Mücadele’ye farklı bir pencereden bakmamıza vesile olan Sodom ve Gomore, işgallerin milletlerin içerisindeki ahlaksızları ortaya çıkarışını gözler önüne sermektedir.
■ http://tevriye.com/
* ** *
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ankara.
Ankara romanı ütopik bir romandır. Bu romanda yazarın özlediği, özlemini çektiği geleceğin Ankara ’sı, dolayısı ile Türkiye’sidir.
Cumhuriyet inkılabı ile birlikte Anadolu’nun yeniden dirilişi yeniden yapılanması gerekmektedir. Bu yeni yapı üzerine acil bir şekilde bina inşa edilmelidir. Bunu yapacak olanlar ise dönemin idealist vatansever insanları olacaktır. Ankara romanında ise bunu gerçekleştirecek idealist insanların verdiği mücadele anlatılmaktadır. Bu idealist insanlar inkılap hareketini özümsemiş, milli şuura sahip karakterlerdir. Bu insanlar hayat serüveni içerisinde karmaşık yollardan geçerek romanın son bölümünde bir araya gelirler. Kendi hayatlarını geleceğin çağdaş, modern, öz benliği ile çelişmeyen maddi ve manevi varlığını kaybetmeyen, değerleri ile övünen yeni Türk toplumu yaratma mücadelesi içinde geçer.
Ankara romanı üç bölümden oluşmaktadır:
Birinci bölüm: Sakarya savaşı öncesi ( 1922’ye kadar ).
İkinci bölüm: Cumhuriyetin ilanını izleyen yıllar ( 1926’ya kadar ).
Üçüncü bölüm: Cumhuriyet sonrasının 14 ve 20. Yılları (1937-1943’e kadar ).
Bu üç bölümdeki olaylar yazarın her bölümde ayrı bir kişilik olarak karşımıza çıkardığı Selma Hanım’ın çevresinde geçer. Selma Hanım’ın arayışı Ankara’nın arayışıdır. Yazgısı Ankara’nın yazgısıdır. Yaşamı da Ankara’nın yaşamıdır. Selma Hanım’ın ilişki kurduğu erkekler ise birer simgedirler.
■ http://www.edebiyatfakultesi.com/ankara1.htm
* ** *
Nazım Hikmet, Kuva-yı Milliye, Yapı Kredi Yayınları, İst., 2013, 128 s.
Nazım Hikmet Ran'ın Kuvayi Milliye hareketini anlattığı destandır, ünlü "Onlar" şiiri ile başlar.
Nâzım Hikmet'in 1939'da yazmaya başladığı ve 1941'de bitirdiği Kuvayi Milliye Destanı şairin Kurtuluş Savaşı'nı “bap”lar halinde anlattığı bir destandır. Nâzım Hikmet'in Kuvâyi Milliye'si ressam Abidin Dino'nun desenleriyle yeniden basıldı.
* ** *
Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan,
Millî Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Hikâyesi, 5 cilt.
İlkin sekiz cilt altında yayımlanan Kutsal İsyan, daha sonra beş cilde indirilmiştir. “Milli Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Hikâyesi” bir ulusun gerçek kahramanlık hikâyesidir ve bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bu kitabın devamı olan Kutsal Barışı da ( Ulusal Kurtuluş Savaşı Sonrasının Gerçek hikâyesi’ni de) bu bütünden koparamayız. Kutsal barışta dört cilt olarak yayımlanmıştır.
Toplam dokuz ciltlik bu eserin yaklaşık 5500 sayfasını bir romanı okur gibi değil, orkestra şefliğini Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı, ulusumuzun sahneye koyup, ordumuzun ve milletimizin oynadığı bir senfoniyi dinler gibi takip etmeliyiz. Çünkü yazarın kendi tabiri ile bu bir "kütle romanı"dır.
1.nci Cilt; Birinci Dünya Savaşı Bittiği günlerde ülkeyi yönetip bizi maceraya sürükleyen yöneticilerin ( ittihat Terakki), başta Talat ve Enver Paşaların, ülkeyi terk edişi, kaçışları ile başlar.
Tüm ciltler boyunca, muazzam bir kronolojik sıralama ile kurtuluş savaşının her evresi, ayrıntı ve belgeleri ile bütün gerçekliği ile ortaya konuluyor.
5. cilt sonunda ordunun İzmir'e girişi ile nihayetleniyor.
Bu eserin dikkatle ve sabırla okunması gerekir.
Kutsal Barış; Mudanya Mütarekesi’nden Ulu Önderimizin vefat ettiği 10 Kasım 1938’e kadarki dönemi en ince ayrıntılarına kadar incelemekte.
Eğer bana yetki verilmiş olsa bu eseri liselerde, üniversitelerde zorunlu tutardım.
■ Halil Yavuz Kaya, http://1000kitap.com/kitap/kutsal-isyan-3--8398.
* ** *
Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları
Kurtuluş Savaşı’nı anlamak ve anlamlandırmak, Kemal Tahir olmaksızın gerçekleştirilebilecek bir iş değildir. Milli Mücadele’nin en engin eserlerinden biri olan Esir Şehrin İnsanları, işgal altındaki İstanbul’un portresini çizen en başarılı romanlar arasında yer almaktadır. İyi eğitim almış bir paşa oğlu olan Kamil Bey, Birinci Dünya Savaşı neticesinde işgal edilen İstanbul’a döner. Adından da anlaşılacağı üzere İstanbul, esir alınmış bir şehirdir ve düşman pençesi altında inlemektedir. İşgal kuvvetlerinin en küçük rütbeli askerleri dahi bir paşa havasında gezmektedir. Halkın çoğunluğu açlık ve fakirlik mücadelesi vermektedir. Osmanlı aydınlarının ciddi bir kısmı ise ülkeyi kurtarmanın çarelerini düşünmekte ve gizli bir mücadele içerisine girmektedir.
Pek çok otorite tarafından en önemli işgal eserleri arasında gösterilen Esir Şehrin İnsanları, Kemal Tahir’in ‘Esir Şehir Üçlemesi’ nehir romanının ilk kitabı olarak karşımıza çıkmaktadır. Esir Şehrin İnsanları, Emperyalizm’e karşı verilen mücadelenin anlaşılabilmesi için başucu kitaplarından biridir.
■ http://tevriye.com/
* ** *
Kemal Tahir, Yorgun Savaşçı, 8. Baskı,
İthaki Yayınları, 2014, 538 s.
“Yorgun Savaçı” Kuvayi Milliye’nin ilk günlerini, amansız şartlara karsı nasıl başarıyla mücadele verildiğini anlatır.Teması: Mütareke devrinin bulanık havası ve Kurtuluş Savaşı’nın ilk direnme ve örgütlenme hareketleridir. Eserin Yazılma Amacı; Kurtulus Savaşı sırasında düşmana karşı Türk halkının örgütlemesi ve düşmanla mücadelesinde yaşanılan olayların ve Türk halkının ne zorluklar içerisinde bugüne geldiğinin bilinmesi gerektiğidir.
Esir Şehir Üçlemesi’nde Millicileri İşgal Kuvvetleri’nin baskısı altındaki İstanbul’da anlatan Kemal Tahir, ‘Yorgun Savaşçı’da onları Anadolu’ya gönderir.
Osmanlı Devleti'nin mütarekeyi imzalamasından 1920 ortalarında Milli Mücadele'nin güçlendiği döneme kadar olayları bir Osmanlı yüzbaşısı ve İttihat ve Terakki üyesi olan Yüzbaşı Cemil'in hikâyesi üzerinden anlatır.
‘Yol Ayrımı’nda yan karakterlerden biri olarak karşımıza çıkan Cehennem Topçu Cemil, ‘Yorgun Savaşçı’nın baş kahramanıdır. İstanbul’a geldiğinden beri, bir türlü üzerinden atamadığı yorgunluğu sanki dinlendikçe çoğalan Cemil, bir yandan âşık olup evlendiği teyze kızı Neriman ile her şeyi bırakıp uzakta bir köyde yaşamayı isteyecek kadar bıkkın; diğer yandan Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’de ön saflarda yer almayı isteyecek kadar da cesurdur.
Kitap Osmanlı Devlet yapısı hakkında da önemli bir tezi ortaya koyar. Bu tez daha çok batı ile doğunun dünya bakışlarının farklı olması üzerine temellendirilir.
1919 ve 1920 yıllarında İstanbul’daki örgütlenmeleri ve Anadolu direnişini anlatan ‘Yorgun Savaşçı’, Cumhuriyet’in kuruluşuna giden sürecin romanı olarak da okunabilir.
* ** *
Samim Kocagöz, Kalpaklılar , Literatür Yayıncılık, İst., 2013, 706 s.
"Türkiye'yi yağmaya gelen 1919 yılının sömürgecilerine karşı kabaran öfke, o yılların öfkesidir; o yılların hiddetidir. Ama bugün de sömürgeciliğe karşı duyulabilecek öfkenin aynıdır elbette." Samim Kocagöz
"Düşman donanması açıklarda demirlemiş, iki harp gemisi rıhtıma biraz daha yaklaşmıştı... Güvertedeki askerler ellerini, şapkalarını sallıyor, marşlar söylüyorlardı... Mavili beyazlı elbiseler giymiş genç kızlar, ellerinde çiçekler, vapurlardaki askerlere öpücükler yolluyorlardı."
İngilizlerin güdümündeki Yunan ordusu 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal ederken genel manzara böyleydi. Ta ki karaya ayak basan ilk Yunan askerlerinin ortasına bir el bombası atılana kadar. Bombayı atan gazeteci Hasan Tahsin, "Dövüşe ben başlıyorum, siz devam edeceksiniz" diyecek kadar emindi çaktığı bu ilk kıvılcımın tüm ülkeyi saracağından. Yanılmamıştı da: İzmir bir sembol oldu, bayrak oldu, taştı Anadolu'nun içlerinden. Cephelerde Mehmet'ler, dağlarda efeler, her türlü imkânı kullanarak askerlere cephane taşıyan kadınlar, tüm Anadolu tek yürek oldu, başkaldırdı işgalcilere ve onların işbirlikçilerine.
Kalpaklılar, Samim Kocagöz'ün belgelere dayanarak işlediği bir destan: İşgal altındaki topraklardan Kuvayı Milliye'nin doğuşuna, cephelerdeki çarpışmalardan gerici ayaklanmalara kadar Kurtuluş Savaşı'nın, bir ulusun bağımsızlık için verdiği mücadelenin gerçek destanı.
■Tanıtım Bülteninden
* ** *
TALİP APAYDIN’IN ÜÇ ESERİ
Toz Duman İçinde
Talip Apaydın’ın, Millî Mücadele’ye destek amacıyla kurulan yöresel Kuvâ-yi Milliye güçlerinin oluşumu sırasında yaşanan güçlükleri anlattığı romanı (1974).
Romanın özeti şöyledir: “Çanakkale Savaşı’nda yaralanan Molla Mahmut, bir süre hastanede yattıktan sonra iyileşmiş, silâh bırakışmasından sonra terhis olup köyüne, Tacım’a dönmüştür. Tedirgin ve sıkıntılı günler yaşamaktadır. Tedirginliği hem ülkenin içinde bulunduğu durumdan, hem de köydeki padişah yanlısı İmam Ziver ve ağaların tutumundan kaynaklanmaktadır. Bunlar padişah buyruğunu dinlemeden vatanı kurtarmak için düşmanlara karşı koymaya çalışanları sürekli suçlarlar. Bu yüzden onlarla çatışma içindedir.
Bir şeyler yapmanın gerekli olduğuna inanır. Köylünün durumu da iyi değildir. Kazandıklarını ağalara, vergicilere, aşarcılara verirler. Bu arada İzmir’in işgal edildiği, düşmanın içlere doğru yayıldığı, düşmanı durdurmak için kimi yerlerde çeteler oluşturulduğu haberleri köyde duyulur. Köy eşrafından İbrahim Bey’le Molla Mahmut, köydeki güvenilir kişilerden Tacım çetesini kurarlar. İbrahim Bey çetebaşı, Molla Mahmut da yardımcısı olur. Çeteye katılanlara at, silâh, mermi gereklidir. Bunu sağlamak için yörenin en zalim ve en varlıklı ağası Hacı Nuri’nin evine baskın düzenlerler. Hacı Nuri’yi bağlayıp korkutarak altınlarını alırlar. Baskın, amacına ulaşmıştır. Aldıkları altınların bir bölümü, çete üyelerinin gereksinimleri için harcanır; bir bölümünü Molla Mahmut, ileride çeteye gerekebilir diye saklar. Altınların çoğunu ise, Kuvâ-yi Milliyecilere göndermek amacıyla İbrahim Bey almıştır.
Hacı Nuri’nin evine yapılan baskın, yörede büyük yankı uyandırmıştır. Özellikle İmam Ziver ve çevresindekiler korkuya kapılırlar. Daha sonra Tacım çetesi, diğer çetelerle birleşerek Alaşehir baskınına katılır; Yunan cephaneliğini havaya uçururlar. Onlar bu eylemi sürdürürken Hacı Nuri’nin oğlu, Tacım köyünü basar. Molla Mahmut’un evini ateşe verir. Alaşehir baskınında Molla Mahmut kolundan hafifçe yaralanır.
Bu baskına, korktuğu için katılmayan çete üyelerinden Aşır, çetedekilerin adlarını ağzından kaçırmıştır. Buna bin pişman olmuştur; ama iş işten geçmiştir. Düşman askerleri Tacım köyüne gelmiştir. Çeteye katılanları aramaya başlarlar. Çetecilerden Bilal’i döve döve öldürürler. Diğer çeteciler Molla Mahmut, Haceli, Kazım, Çopur Hamdi ve Aşır, düzenli orduya katılmak için Afyon’a doğru yola çıkarlar. Çetebaşı İbrahim Bey ise arkadaşlarını yalnız bırakmış, kayıplara karışmıştır. İbrahim Bey’in haber vermeden çekip gidişi Molla Mahmut’un kafasında kimi sorular uyandırmıştır.
■ Mürşit Balabanlılar, Türk Romanında Kurtuluş Savaşı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2003, s.389.
**
Vatan Dediler
Talip Apaydın’ın Kurtuluş Savaşı’nın bütün aşamalarını anlattığı “Toz Duman İçinde”nin devamı niteliğindeki ikinci romanı (1981, 1998)...
“Tacım köyü çetesindeki beş atlı, Molla Mahmut, Haceli, Kâzım, Çopur Hamdi ve Aşır, köyde kendilerini arayan düşman askerlerine yakalanmamak için kaçarlar. Amaçları Afyon’a bir an önce varıp düzenli orduya katılmaktır. Yollar ana-baba günüdür. Düşmanın önünden kaçan kadınlar, çocuklar, yaşlılar doldurmuştur yolları. Düzenli orduya katılmak için Tacımlılar gibi yollara dökülmüş, çeşitli yerlerden, köylerden, kasabalardan gelen başka gönüllüler de vardır.
Afyon’a varılır. Gelenler, denetimden geçirildikten sonra bölümlere ayrılır. Tacım çetesinin üyeleri aynı bölüğe düşerler. Eğitim başlar. Subaylarla kolayca kaynaşırlar. Molla Mahmut, bölük komutanı Teğmen Galip’in dikkatini çeker. Deneyimli, eski bir askerdir o. Öğretmen kökenli olan Teğmen Galip, zaman zaman Mahmut’u konuşturarak savaş deneyimlerini bölüktekilere aktarmasını ister. Kendisi de sık sık dersler verir, çoğunluğu köylerden gelmiş askerlerle konuşur. Onları bilinçlendirmek, yönlendirmek ister. Bu savaşın başka bir savaş olduğunu, sonunda her şeyin değişeceğini, bu savaşın mutlaka kazanılması gerektiğini anlatır. Askerlerin kafalarında ve yüreklerinde yeni imgeler oluşturmaya çalışır. En güç koşullar içinde sürüp gider savaş hazırlıkları.
Hazırlıklar sürüp giderken Kökezli Hacı Nuri’nin evinde Yunan subaylarına ziyafetler verilir. Onları memnun etmek için istenilen her şeyi yapar Hacı Nuri. Düşman subaylarını bile tiksindirecek onursuzca davranışlarda bulunur. Cephedeyse düzenli ordunun düşmanla ilk yüz yüze gelişi başlar. “Mustafa Kemal Paşa’nın örgütleyip yönettiği Kurtuluş Savaşı’nın bütün aşamaları, Afyon savaşları, İnönüler, Sakarya ve Dumlupınar”, roman boyunca bir bir yaşanır. Düşman bozguna uğratılır, kaçmaya başlar. Kaçarken köyleri, kasabaları, kentleri ateşe vermiştir. Molla Mahmut, düşmanı kovalarken Kökezli Hacı Nuri’nin köyünde, onu etkileyip sarsan bir olaya tanık olur. Hacı Nuri, tabur kumandanının çizmelerine sarılmış, “Komutanım, komutanım… Bizi kurtardınız. Allah razı olsun, Allah tuttuğunuzu altın etsin” diye ağlamaklı bir sesle bağırmakta, bir yandan da komutana bir çıkın içinde para uzatmaktadır. Benzer bir durumu da Haceli’yle birlikte İzmir’de yaşar.
İzmir’e ulaşılmış, düşman denize dökülmüştür. Bir sokaktan geçerken İbrahim Bey’le karşılaşmışlardır. İbrahim Bey bir dükkânın tabelasını değiştirip kendi adını yazmaktadır. Molla Mahmut, kafasında uyanan sorunun yanıtını bulmuştur: İbrahim Bey’i onlara yaklaştıran, çeteyi kurdurtan vatan sevgisi değildir; başka bir duygu, para ve mal tutkusudur. Bir düş kırıklığına uğramıştır Molla Mahmut. Terhis olunca Haceli’yle köylerine, Tacım’a dönerler.”
■Mürşit Balabanlılar, Türk Romanında Kurtuluş Savaşı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2003, s.390.
**
Köylüler
Talip Apaydın’ın, Kurtuluş Savaşı sonrasını anlattığı, 1992 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan eseri (1991).
Romanın özeti şöyledir: “Kurtuluş Savaşı sona ermiştir. Tacım Köyü’nden savaşa katılanlardan yalnızca Molla Mahmut’la arkadaşı Haceli terhis olup köye dönmüşlerdir. Köylüler, Molla Mahmut’la Haceli’ye “hoş geldine, geçmiş olsuna” gelirler. Onlarla gidip de dönmeyenlerin aileleri gözleri yaşlı, acılı bir bekleyiş içindedirler.
Köyde Molla Mahmut’la Haceli’nin dönüşünden korkuya kapılan, tedirgin olanlar da vardır. Düşmanla işbirliği yapmış, onları konağında ağırlamış Hacı Nuri, bunların başında gelir. Molla Mahmut’un gönlünü almak, ona yaranmak için “kessin yesinler” diye iki keçi gönderir. Mahmut, büyük bir öfkeyle geri çevirir Hacı Nuri’nin hediyelerini. Haceli de Mahmut gibi davranır. Oysa evlerinde ne yiyecek vardır, ne giyecek.
İki arkadaş, birkaç kuruş kazanıp ihtiyaçlarını karşılayabilmek için kasabaya çalışmaya giderler. Tarlalarda, inşaatlarda çalışırlar. Sık sık askerlik günlerini, özellikle de savaşta şehit olan bölük komutanları Teğmen Galip’i anarlar; onun söyledikleri kafalarına yerleşmiştir iyice. Savaştan sonra düzen değişecek, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bunun beklentisi içindedirler. Umutlarını yitirmezler. Mustafa Kemal Paşa’nın adı dillerinden düşmez.
Oysa onların beklentisi doğrultusunda büyük bir değişim olmaz. Yazı devrimi olur, köye öğretmen gelir. Bunlar Molla Mahmut’la Haceli’yi sevindirir, umutlandırır. Ancak Hacı Nuri ve yandaşları yeni düzene de egemen olmuşlardır yine. Kasabadaki devlet dairelerinde onların sözü geçer. Hacı Nuri, kasabanın ileri gelen yöneticilerine evinde ziyafetler verir. Malını mülkünü artırır. Şimdi Molla Mahmut’tan da, Haceli’den de daha güçlü Kemal Paşacı olmuştur. Molla Mahmut’un da, Haceli’nin de savaşçılıklarını kimse umursamaz.
İki arkadaş olup bitenleri gördükçe umutları, beklentileri zayıflamaya başlar. Haceli sonunda kendisini dine verir. Camiden çıkmaz olur. Molla Mahmut, onun gibi değildir. Kendilerinde bir suç, bir eksiklik görmez. Umutları, beklentileri gerçekleşmemiştir. Bunun neden böyle olduğunu anlayamaz. Askerden çavuş olarak dönen oğlunun eğitmen kursuna gidişi yeniden umutlandırır onu. Teğmenin söylediklerini umursamaz. Kendisi görememiştir o günü; belki gençler, çocuklar göreceklerdir. Kendileri çok beklemişlerdir, onların beklememesini düşünür.”
■Mürşit Balabanlılar, Türk Romanında Kurtuluş Savaşı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2003, s.301.
* ** *
Bekir Büyükarkın , Bozkırda Sabah Kurtuluş Savaşımızın Roman ı, Ötüken neşriyat, 2013, 632 s.
"Köylüler vardı kanla, köpükle yoğrulmuş topraklar üzerinde; yaşları çok ilerlemişti. Kimisi susuyor, kimisi de, "Ya, işte böyle!.." diyordu sadece... Ben onları deşmeye çalışıyordum; karşımdakiler ise rüyasız geçen bir uykunun sonundaki insanlar gibi tüm gecenin nasıl olduğunu anlamak için hâlâ bakışlarını gezdiriyorlardı etraflarında. Çal köyü, Zafertepe, ilerde Dumlupınar susan köylülerin yanında, "Biz buradayız" dercesine geçmişi seriyordu ufuklarımıza."
Yazar, Bozkırda Sabah için iki yıl uğraşmış, savaşın geçtiği her yeri gezmiştir.
Bozkırda Sabah, savaş sonu yıllarının bezginliğini, Türk Kurtuluş Savaşı'nın çeşitli yönlerini, inanmışlarla inanmamışların çatışmasını, yalnızlığın derin boşluğunu ve iradenin zaferini dile getirmektedir.
* ** *
İlhan Selçuk, Yüzbaşı Selahattin'in Romanı , Remzi Kitabevi, 1976
Yüzbaşı Selahattin’in Romanı yalnız kendisinin değil, bir kuşağın romanıdır. Roman değer yargılarıyla birlikte çöken Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine yeni bir imparatorluk kurmak isteyenlerin dramı, devletin çöküşünü durdurmak isteyen bir asker kuşağının fedakârlık destanıdır, denebilir.
Yüzbaşı Selahattin’in romanı Kurtuluş Savaşını en iyi anlatan kitaplardan biridir. Türkiye Cumhuriyetinin hangi zorluklarla kurulup bu günlere geldiğini, bu vatanın değerini ortaya koyar.
* ** *
Tarık Buğra, Küçük Ağa .
Eserde Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle ayrılan Osmanlı Devleti’nin panoraması verildikten sonra kurtuluş hareketi ve bağımsızlık mücadelesi anlatılır. Kuvayı Milliye’nin kuruluşundan yerini düzenli orduya bırakmasına kadarki süreç akıcı bir üslupla anlatılır.
Eserin en önemli teması dönemin en büyük çatışması olan Kuvayı Milliye ile padişah arasındaki iktidar mücadelesidir. Bir tarafta yurt işgal altında iken, diğer tarafta vatanın kurtuluşunu padişahta ve Kuvayı Milliye’de görenler arasındaki mücadele ele alınır. Kuvayı Milliye taraftarları padişahı kurtarmayı amaçladıklarını, padişahın İngilizlerin elinde tutsak olduğu fikirlerini savunurken; İstanbul Hükümeti Kuvayımilliye taraftarlarını isyancı olarak görür ve haklarında fetva çıkarır.
“Küçük Ağa” Tarık Buğra’nın en büyük ve en tanınmış eseridir. Kurtuluş Savaşı’nın küçük bir Anadolu kasabasından görünüşüdür.
Eserde konuya ilk defa resmî olmayan bir gözle, aydın bir Türk’ün hür bakışlarıyla ve
değerlendirmeleriyle bakılmıştır. Eser tarihi bir romandır. Birinci Dünya Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar olan tarihi süreci ele almaktadır. Bu tarihi süreç yer yer gerçek kişi ve olaylarla birlikte anlatılmıştır (Çerkes Etem, Çakırsaraylı vb.). Roman olarak kurgulanan eserde verilen tarihi bilgiler resmi tarihle örtüşmekle birlikte konuya farklı bir bakış açısı da getirilmiştir.
Tarık Buğra savaşın insani yönünü ön planda tutarak tarihe ışık tutmuştur. Bir taraftan Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan Osmanlı anlatılırken, diğer taraftan savaşta bir kolunu geride bırakan Çolak Salih’in şahsında savaşın kuru bir bilginin dışında insani boyutunu gözler önüne serer.
■ Adem GÜRBÜZ, http://www.jasstudies.com/Makaleler/183 ... 39-858.pdf
* ** *
Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler , 184. Basım, Bilgi Yayınevi, Ank., 2005, 748 s.
Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanı, şaşırtıcı bir yakın zaman destanı...
20. yy.ın sömürgecilerine karşı bir ulusun verdiği onur mücadelesini... Bu topraklarda geçen, hiçbir satırı kurmaca taşımayan; tamamı Türk, Yunan, İngiliz devletleriyle uluslararası kurulların raporlarında, yerli/yabancı gazetelerde ve o günleri yaşamış insanların belleklerinde/anı kitaplarında belgelenen olaylar… Sadece belgelere atıfta bulunan dipnotlar kırk yedi sayfa sürüyor! Bu coğrafyayı, tarihi, bu Anadolu’yu bilmeyen yabancı bir göz okuduğunda yazar fazla abartmış diyebilir, yaşananlar öyle olağanüstü.
Yazar önce Mondros Mütarekesi’yle II nci İnönü savaşı arasında geçen dönemi özetliyor. Peşinden altıyüzelli sayfalık bir destan. Sanki elinde kamera varmış gibi bir Türk tarafına, bir Yunan tarafına; bir İstanbul’a, bir İngiltere’ye odaklıyor bakışlarını (Belki bu akış şekli kimi okuru rahatsız edebilir) . Ve bu ahlaksız işgale dağıyla, çiçeğiyle, insanıyla, hayvanıyla; canlı-cansız bütün varlığıyla topyekün direnen Anadolu’yu anlatıyor. Adını hiç duymadığımız, ama biz bilmesek de bu temele kanını harç yapmış, kefenine sarınıp da işgalcinin karşısına dikilmiş, kim bilir hangi gelinciğe kök olmuş binlerce insan… Adım adım, gün gün izliyoruz bu büyük mücadeleyi.
-Turgut Özakman'ın elli küsur yıldır süregelen çabasının ürünü.
-Milli Mücadelemizin, bir serüven romanı gibi rahat okunan ve şimdiye kadar yazılmamış ayrıntılı, çok yönlü öyküsü.
-Gurur ve ibret verici gerçeklerin, gerçek belgelere dayalı olgu ve olayların, insanı içine çeken, şaşırtan, heyecanlandıran, ağlatan, gönendiren anlatısı.
-Tüm yeni nesillere eşi olmayan bir armağan.
* ** *
Turgut Özakman, Cumhuriyet: Türk Mucizesi , 1. Cilt, Bilgi Yayınevi, Ank., 2009, 436 s.
Geniş bilgi için bakınız: http://cihandura.com/kitaplk/355-cumhur ... akman.html
Turgut Özakman, Cumhuriyet: Türk Mucizesi , 2. Cilt, Bilgi Yayınevi, Ank., 2010, 845 s.
Geniş bilgi için bakınız: http://cihandura.com/kitaplk/383-cumhur ... akman.html
* ** *
Attila İlhan, O Sarışın Kurt , Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İst., 2007.
İşgal kuvvetlerinin İstanbul'a girişi ile açılan O Sarışın Kurt , Attila İlhan'ın kaleminden Lozan'dan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkas'na, Cumhuriyet'in ilanından İzmir suikastına Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarını, bireysel ve toplumsal coşkuları ve acılarıyla gözlerimizin önünde canlandırdığı, yüreğe işleyen olağanüstü bir destan...
O Sarışın Kurt Attila İlhan'ın "siyasal düşüncesinin en büyük kahramanı" için, yazarlığının en büyük eserlerinden biri...
Arka kapaktan
* ** *
Mürşit Balabanlılar, Türk Romanında Kurtuluş Savaşı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2003, 301 s.
Milli Mücadele dönemini konu alan romanlar hakkında yapılmış en kapsamlı çalışma özelliği taşıyan “Kurtuluş Savaşı Romanları”, Mürşid Balabanlılar’ın editörlüğünde Adnan Binyazar, Zeki Coşkun, Uğur Kökden, Fethi Naci, Semih Gümüş, Mehmet H- Doğan, Tahir Abacı, Behçet Çelik, Konur Ertop, Turgut Göğebakan, Öner Yağcı, Emin Özdemir ve Sadık Aslankara gibi yazarların kaleminden çıkan inceleme yazılarını kapsıyor. Kitapta Milli Mücadele sırasında ve sonrasında yazılmış neredeyse tüm romanlar ele alınmış ve bu sürece nasıl baktıkları örneklerle açıklanmış.
Milli Mücadele romanlarına genel bir bakış
Doğrudan Milli Mücadele yıllarını konu alan ya da o döneme değinen romanlardaki tarih Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs 1919 ile İzmir’in Kurtuluş günü olan 9 Eylül 1923 arasında kalan bir zaman dilimiyle sınırlanabilir belki. Ancak, Milli Mücadele sürecini daha kapsamlı ele almak için söz konusu dilimi biraz daha genişletmek, Milli Mücadeleye katılan insanların bu savaşa hangi koşullar altında atıldıklarını anlayabilmek amacıyla I.Dünya Savaşı günlerine kadar uzanmak, yüz binlerce insanın hayatına mal olan savaş meydanlarını da göz önünde bulundurmak daha doğru bir yaklaşımdır. Tarihsel döneme böyle bir genişlik katmak en iyi ifadesini edebiyatta bulan Türk milliyetçiliğinin bakış açısını kavramak açısından da önemlidir. Önemlidir, çünkü milliyetçilik ilk dönem Milli Mücadele anlatılarının tamamına damgasını vurmuş ve ulus kimliğinin yaratılmasında temel bir rol oynamıştır.
Cephelerdeki kanlı sahneleri, mütareke İstanbul’undaki yozlaşmayı, harp zenginleriyle yoksul halk arasındaki uçurumu, örgütlenmeye çalışılan direnişi, Milli Mücadelenin Anadolu’nun dört bir yanına yayılmasını, çeteleri, Kuva-yı Milli’den düzenli orduya geçişi, velhasıl bu toprakların en uzun on yılını, 1914-1923 yılları arasından yaşananları yansıtan romanları yazılış tarihlerine göre üç döneme ayırabiliriz. I.Dönem(1920-1950) romanları, savaş yıllarına tanıklık eden aydınların kalemlerinden çıkmıştır. II.Dönemde(1950-1980) yazılanlar, Cumhuriyetin yetiştirdiği ilk kuşak aydınların yakın dönem anlatılarıdır ve yazıldıkları yılların siyasi eğilimlerini barındırırlar. 80’lerden sonra yazılan III. Dönem romanlarında ise bugünün ihtiyaçlarına göre yapılandırılan bir tarih anlayışı vardır.
Dönemlere ait listelerde adı geçen romanlarda Milli Mücadele’nin ele alınışı farklı ağırlıkta, farklı renklerdedir. Kimisi bütünüyle kurtuluş ve kuruluş teması etrafında kurgulanırken, önemli bir bölümünde Milli Mücadele anlatılan hikayede bir fon olarak kullanılmıştır.
Konuyla ilgili ilk metin, “Bir Çocuk: Aleko” Çanakkale savaşını konu alır. I. Paylaşım savaşının en kanlı çatışmalarına sahne olan Gelibolu yarımadası –tarihi ya da edebi- Milli Mücadele anlatılarında önemli bir yer kaplar. Her iki anlatı türünde öne çıkarılan Mehmetçiğin kahramanlığı ve Mustafa Kemal’in askeri dehasıdır. Bir erken dönem Çanakkale anlatısı olan Ömer Seyfettin hikâyesinde ise, o günkü ihtiyaçlar gereği, bir Türk çocuğunun milli kimliğine sahip çıkması ve –yine- kahramanlığı işlenmiştir. Ömer Seyfettin, zamansız ölümü nedeniyle Milli Mücadele’yi konu edinen hikâyeler yazamamıştır, ancak Balkanlardaki ulusal hareketlerin karşısında Türklüğe yaptığı vurgu ya da “ötekileri” ele alış tarzı, kendisinden sonraki Milli Mücadele anlatılarının merkezine oturur... Ömer Seyfettin hikâyelerindeki İstanbul’un etnik haritasında Müslüman Türk ahalinin yaşadığı Fatih, Aksaray hem fakir, hem olumlu semtlerdir. Ekonomiyi, zenginliği ve siyasi gücü ellerinde tutan Rum ve Yahudilerin yoğunlaştığı Beyoğlu, Şişli ve Nişantaşı ise “öteki”leşmiştir artık. Bu etnik harita, Cumhuriyet devri edebiyatına da yansıyacak, ilk dönem Milli Mücadele romanlarında sıklıkla tekrarlanacak ve hatta millici ideolojilerin önemli bir motifi haline gelecektir.
I. Dönem romanlarının önemli bir bölümünde mütareke yılları İstanbul’undaki toplumsal yaşama yönelik ağır bir eleştiri vardır. Yazarların Tanzimat edebiyatından beri aşina oldukları bu tema, Cumhuriyete kolaylıkla aktarılmıştır. Sürece tanıklık eden yazarların anlatılarında Batı tarzı eğlence adabının İstanbul’da giderek yayıldığı ve yazarların bu durumdan yakındıkları hemen belli eder kendisini. Bu kuşaktan yazarların en sık yineledikleri konu değişimin getirdiği yozlaşmadır. Romanlar I. Dünya savaşının yol açtığı ekonomik bozukluklar üzerinde yoğunlaşırken; bir yandan vurguncu burjuvazi diğer yandan -her düzeyde- rüşvetçi devlet memuru eleştirisi yaygındır. Söz konusu temanın benimsenmesinde Cumhuriyetin meşrutiyet burjuvaziyle, İstanbul hükümetleriyle, en çok da İttihat ve Terakki ile kopuşma ideolojisinin rol oynadığını söyleyebiliriz.
İlk dönem Milli Mücadele romanlarında savaşın nedenleri, Osmanlı devletinin yapısal sorunları, o yılların milliyetçi akımları gibi temel meselelerden çok düşmanın kimliği önemlidir ve düşman çoğunlukla Yunan ordusu ve Rum yerli halktır. Doğuya gidildiğinde Ermeni'ye dönüşür düşman. Güneydoğuda geçenlerde ise Araplar ötekileşir, bir istisna teşkil eden “Suzi Liberman”da ise hainlik Yahudilere layık görülmüştür. Elbette yerli işbirlikçiler olarak yobazlar ve direnişe katılmayan köylüleri de unutmamak gerekiyor. İlk dönem romanlarında -o yılların egemen ideolojisi gereği- Yunan ordusundan çok yerli işbirlikçiler ve yobazların zulmü vurgulanır. Cumhuriyet kadrolarının benimsediği romanlardan “Vurun Kahpeye”, “Yaban” ve “Yeşil Gece”, mücadelenin asıl hedefinin din adamları ve feodal yapılar olduğu, çatışmanın ilericilerle gericiler, aydınlık ve karanlık arasında sürdüğü konusunda hemfikirdirler
■ (Suat Sungur), http://www.kitapyurdu.com/kitap/turk-ro ... 56509.html
Prof. Dr. Cihan DURA, 31 Temmuz 2016