
Farklı ‘epistemik’ ve politik cemaat mensupları açılımlar üzerine konuşuyor. Üç açılımı (Ermeni, Kürt ve Alevi) canla başla savunan iç ve dış koalisyonun üyelerine göre bunlar cumhuriyetin en büyük politik ve diplomatik, en büyük kardeşlik ve en kapsamlı yerli projeleridir. Bize göre ise üç açılımın ‘bağlamını’ belirleyen ve anlama kavuşturan ana unsur molla zihniyeti ve buna duyulan muhabbettir.
Eski dilde bilgiyle donanmış bilgin ya da medrese öğrencisi karşılığında kullanılan ve bu niteliklere sahip olan şahsiyetler konumuzun dışındadır. Onları tenzih ederiz. Burada kullanılan molla anlamını, ülkemizin fikri ve politik bağlamından alan ve farklı biçimlerde tezahür eden ‘durumdan’ almaktadır.
Molla Siyasetçi: Biraz dini bilgisi, biraz siyaset bilgisi var. Siyasi ayak oyunlarını bilir. Kürt açılımı, der. Gözetler ve test eder, tutmadığını anlayınca ‘demokratik açılım’ der. Yine tutmazsa ‘milli mutabakat’ der. Aşırı faydacı ve kıvraktır. Her alanda rol kesme becerisi vardır. Ağlanacak yerde ağlar. Oynanacak yerde oynar. Kükreyecek yerde kükrer.
Molla Gazeteci: Biraz dinden, biraz gazetecilikten anlar. Yani yazar çizer. Ona göre ancak kendi politik ve dini cemaatine üye olan ‘hakikate’ ulaşabilir. Kişinin erdemi bağlı bulunduğu dini-politik cemaatin durumuyla paraleldir. Bunun dışında kalan herkesi yaftalamak ve kendine muhalif olan kişiler hakkında her türlü kara propaganda yapmak mubahtır. Birinci vazifesi; bağlı bulunduğu dini ve politik cemaatin önderlerini her hal ve şart altında savunmaktır. İkinci vazifesi ise hiyerarşik yapı içindeki kulluğunu ve köleliğini ötekine yansıtarak kendisini demokrat, ötekini despot ilan etmek ve bu görev uğruna her şeyi çarpıtmaktır.
Molla Sosyolog: Biraz dini bilgisi var, biraz da sosyoloji ile iştigal eder. Oradan buradan alıntı yapar, kendi tarihi tecrübesini ve kültürünü alıntılarla açıklamayı sosyolojik çözümleme zanneder. Bir dini metni doğru okuyamaz, fakat din üzerinde konuşmayı sever. İnançların ve fikirlerin bilgi içeriğini sorgulayamaz. Resim çekmekten ve tablolardan bahseder. Böyle olmasına karşın bir milletin tarihi ve siyasi geleneği üzerinde acayip ahkâm keser. Cici kelimeler eşliğinde durmadan sallar.
Molla Müteahhit: Sürekli dinden bahseder. Uydurma dini hikâyeler anlatır. Gerçek amacı para kazanmaktır. Esas işi ise her şeyi satmaktır. Müteahhitlik, çağdaş mollalığın ve mollacılığın buluşma çizgisidir. Bir mollanın asli ve değişmez görevi her türlü değeri çıkara tahvil etme becerisini kazanmak ve oyunu kurallarına göre oynamaktır. Müteahhit mollanın en sevdiği şey ‘yöneticilerle birlikte görüntü vermektir.’ Neyi sattığı ve nasıl sattığı önemli değildir. Önemli olan satılan ve alınan şeyin maddi karşılığıdır.
Molla Akademisyen ve Molla Yönetici: Her şeyi dinle açıklar. Geleceğini din üzerinden kurgular. En temel özelliği devletin kuruluş felsefesine küfretmenin tekniklerini öğretmek ve uygulamaktır. Üniversitede bulunmasının sebebi kendine taraftar kazanmaktır. Onun için avlanma mevsimi üniversitelerin açıldığı mevsimdir. En sevdiği oyun, avcılık oyunudur. Kimlerin üniversiteye geleceğini önceden öğrenir ve avlama tekniklerini ona göre hazırlar. Molla taifesinin en değerli elemanları bunlardır. Uyguladıkları yöntem ve teknik geri teperse diğer bütün mollalar destek için sıraya girerler.
Liberal Molla: Dış koalisyonun gönüllü ve zorunlu üyesidir. Sürekli olarak batılı merkezi devletlerden bahseder. Ekonomik ve politik gücün yanında yer alarak amaç ve arzularına hizmet etme yolunu seçer. Esas mollalar açısından bunlar, geçiş döneminin ara elemanlarıdır. Liberal mollalar; efendilerinin gönlünü hoş etmek için gerekli ve gereksiz dine atıf yaparlar. Amaçlarına araç yaptıkları politik zihniyeti aşkla desteklerler… Mesaj amaçlı olarak diğer mollalar yaşantılarına müdahale ettikleri zaman yarı İngilizce yarı Türkçe manilerle ağlarlar!
İşte üç açılımın ebeleri ve savunucuları bunlardır ve üç açılımın altında yatan ana amaç; Türk Milleti’ni millet yapan felsefi ve siyasi esasların içini boşaltmaktır.
Birinci Kanıt: Önce Kürt açılımı denildi, sonra demokratik açılıma çevrildi, daha sonra da milli mutabakata dayalı proje olarak adlandırıldı. Sonuç: DTP haklılık kazandı, şimdi bağırıyor, taleplerimizi yerine getirin yoksa çok kötü şeyler olur. Böyle bir yöntemin ve siyasi tutumun doğurduğu çocuğun adı ya herro ya merro olmuştur. Peki; anılan durumu üretmek için bütün bunların yapıldığı görüşünü geçersiz kılacak sağlam veri ne, sizce?
İkinci Kanıt: ABD’nin baskısına dayalı olarak Ermenistan’la yapılan görüşmeler ve alınan kararlardır. İmza edilmedi, sadece paraf edildi diyerek her türlü diplomatik ve politik geleneği yıkan beyanatın geçerli hiçbir sebebe dayanmadığı ortaya çıkmıştır. Alınan kararların şimdi sırasıyla uygulama alanına taşınması planlanıyor. Meclis kararı olmadan hiçbirisi gerçekleşmeyecek beyanı politik oyunun yeni bir parçasıdır. Nitekim Sarkisyan ‘görüşmelerde hiçbir koşul kabul etmiyoruz. Hele bu koşul Karabağ meselesine ilişkin ise hiç görüşmeyiz’ deyip kestirip attı.
Peki, neden, bu açılımlara olumlu olarak bakmıyoruz? Bu sorunun cevabını yaşanmış ve kayıtlara geçmiş bir olaya küçük bir atıf yaparak vereyim. Bir zamanlar molla bürokratlar ve akademisyenler birbirine şu soruyu yöneltiyorlardı: PKK ile mücadele eden Türk askeri şehit olur mu? Bu soruya verdikleri cevap, ‘olamaz’ idi. Hızını alamayan mollalar şu ilaveyi yapmayı ihmal etmezlerdi: Türk askerine yardım etmek bile caiz değildir. Söz konusu mücadele küfrün ve faşist zihniyetin ürünüdür… Dolayısıyla benim açımdan açılımın taşıdığı anlam bundan ibarettir.
Peki, ülkemiz neden sürekli olarak böylesi sorunlarla uğraşmaktadır? Çünkü (a) Türkiye kontrol altında tutulması gereken bir ülkedir. Söz konusu açılımların tümü, Türkiye’yi kontrol altında tutmanın araçlarıdır; (b) devletin kurumları, yöneticiler ve bürokratlar bazı özelliklerini sunduğumuz mollaları çok severler. Bazen sitem ederler, fakat sitemleri aşırı muhabbetlerinden dolayıdır. Görüntüye bakıp, sakın aldanma. Son zamanlarda yapılan söyleşileri ve anıları okursanız daha önceki liderlerin, etkili ve yetkili kişilerin ne kadar molla düşkünü olduklarını görürsünüz.
Müsaade ederseniz bir kehanette bulunayım: Bu ülkenin ölümü, molla sevdası yüzünden olacaktır!
Nadim MACİT, 2 Eylül 2009