MUSAFAHALAŞMA
‘İstikşafi’yi anımsıyor musunuz ?
Milleti hemen sözlüklere, ansiklopedilere yöneltmişti.
Tek sözcükle tüm Türkiye’nin aklı karıştırılmaya çalışılmıştı.
Şimdi de bir ‘musafalaşma’. Neymiş efendim, hatadan dönerek karşısında bulunan kişiyle ‘barış’ma, karşılıklı hatanın üzerine ‘sünger çekme’ de denilebilir.
Hani şu CHP’nin ‘kucaklaşma’ deyimi var ya, ya da çokca kullanılan ‘barış’ sözcüğü, onun yerine ve her zaman olduğu gibi ‘onun karşısı’na yeni bir deyimle çıkma.
İlla karşısında olmak da denilebilir.
Son söyleyeceğimizi baştan söyleyecek olursak, nasıl deniyordu ‘artık o şey dikiş tutmaz’ diyelim.
Çorabın söküğü ortaya çıkmıştır, söküğün ardı gelecektir; ta ki çorap ortadan kalkıp bir ip yumağı haline gelinceye değin.
Ancak yumak içinde çürük ipleri nasıl saptayacağız diyorsanız; ‘kızgın demir’e bakabilirsiniz.
Western filmlerinden anımsayacaksınız, sığırlara ‘kızgın demir’le damga vurulurdu değil mi?
Demiri soğutursunuz ama ‘damga’ kalır.
Şimdi başta Dr Recep olmak üzere, Bahçeli Devlet, Soysuz Süleyman, sözde ‘Adalet’ bakanı, ve bütün onur ve gurur yoksunu, alçaklık ve namussuzlukta sınır tanımayanlar, bu ülkeyi taa başından buyana bölmeye ve ayıştırmaya çabalayan ve Abdulkadir Aksu’lardan, Beşir Atalay’lara, Hüseyin ‘Çelik’ten Ali ‘Demir’e kadar ben diyeyim yüzlerce siz deyin binlerce ‘damgalı’ var.
Yineleyelim; demir soğur ama ‘damga’ kalır.
Efendim bir ‘Türkiye İttifakı’ kuralım mı ne denilmiş.
Kemal bey Kılıçdaroğlu da ‘olur’ mu ne demiş.
Buna Dr Recep’in gücü yetmeyeceği gibi Kemal bey Kılıçdaroğlu’nun da gücü yetmez.
Bu ‘damgalı’ mahlukatlarla hiçbir koşulda ‘ittifak-mittifak’ kurulmaz efendim.
Gönül böyle istiyor diye değil, ‘eşyanın tabiatına aykırı’dır bir; ‘doğa’nın ve aynı anlama gelmek üzere ‘toplum’un ‘temel yasa’larına aykırıdır iki.
Bir yanda can çekişen bir ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ vardır, öte yanda onu boğup boğazlamak isteyen çağdışı ve insanlık dışı bir ‘güruh’ vardır.
Ve Devletin ciğerine, yüreğine çöreklenmiş, kılcal damarlarına değin işlemiş bir ‘virüs’ vardır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ‘Cumhur İttifakı’ adı altında, köleci Arap toplumunun binbeşyüz yıl önceki konumuna sokmak isteyenler vardır.
‘Musafahalaşma’ tam da o dönemin dilidir.
Alevilerde bir deyim vardır ‘müseyip’, yol arkadaşı demek; onun doğrusu da ‘musahip’tir ve ‘musafahalaşma’dan gelir.
‘Mushaf’ ise doğrudan Kur’an demek.
Türkiye’de ‘musafahalaşma’ isteyenler, demek ki bir yandan ‘Türkiye İttifakı’ derken öte yandan ‘Kur’an etrafında’ birleşip barışalım diyorlar.
Yani biz ‘Din Devleti’ni kurduk artık siz de gelin ‘birlikte olalım’ diyorlar.
Şimdi şu yirmibirinci yüzyılı nerdeyse yarılamışken, Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bırakıp, sözde ‘Türkiye İttifakı’ adı altında bu damgalılara ‘musahip’ ya da ‘müseyip’ olunur mu?
Tam Türkçesiyle ‘yoldaş’ olunur mu?
Doğanın ya da aynı anlama gelmek üzere ‘toplumun temel yasası’ derken, tam da bunları anlatmak istiyordum.
Ey damgalılar ve size hak verecek olan ‘sözde demokrat’ ve ‘mülayim’ler, başında Türkiye var diye, ya da yarın ‘bayrak-millet-vatan’ gibi başka sözcükler de eklenebilir diye, hiç kimseyi olmasa bile beni bu gerici, bu alçak, bu namussuz, bu onursuz insanlarla, haydi sizin deyiminizle olsun, tokalaşmaya sakın davet etmeyin.
Ben elimi kirletemem; o kirli elleri kesinlikle tutamam.
Benim yapmak istediğim öncelikli iş ‘muhasebeleşme’dir.
Önce ‘hesap’; önce ‘hesaplaşma’.
Gerisi teferruattır.
Sen hesabını verirsin, ben kaldığı yerden ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni alıp, ‘ilelebet payidar’ kılmak için var gücümle çalışırım.
Ama önce sen ‘muhasebe’ye gel ‘muhasebe’ye.