Müslüman AKP'nin Yahudi Siyaseti / Erdal SARIZEYBEK

Emekli Jandarma Albay - Yazar

Müslüman AKP'nin Yahudi Siyaseti / Erdal SARIZEYBEK

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Oca 18, 2011 12:49

Müslüman AKP'nin Yahudi Siyaseti

Osmanlı, 1800’lü yıllarda, bir yandan iç isyanlarla uğraştı, bir yandan da dış düşmanlarla savaştı.

Osmanlı bu isyanlara uğraşa dursun, Rusya’da bir Yahudi aleyhtarlığı ortaya çıktı ve Yahudiler kitleler halinde Rusya’yı terk etmek durumunda kaldı. Özellikle en büyük göçler, Çar III. Alexander (1881-1894) ve Çar II. Nikola (1894-1917) zamanında gerçekleşti.1881’de Çar III. Alexander’in öldürülmesinden sonra başlayan ve “aliyah” adı verilen kitle halindeki (1881-1891) ilk göç dalgasında 134 bin Yahudi ABD’ye, 5 bin Yahudi Filistin’e ve 10 bin Yahudi de başka ülkelere göç etti. Rusya’dan gördükleri baskı sonucu ikinci ve daha büyük bir göç dalgası ise 1892’de yaşandı ve yaklaşık 500 bin Yahudi başta ABD olmak üzere başka ülkelere göçe zorlandı. Şüphesiz bunlar zamanla Amerikan iç ve dış politikasında çok etkili bir konuma gelerek, bir anlamda ileride ortaya çıkacak Yahudi Devleti’nin temellerini burada atacaklardı[1].

Aslında ilk Yahudi aleyhtarlığı, ilk çağlarda Roma ve Bizans’ta çıktı. Ardından orta çağlarda bütün Avrupa’ya yayıldı. 1290’da Fransa, 1392’de İngiltere, 1492’de İspanya ve 1497’de Portekiz’de çıkan Yahudi aleyhtarlığı sonucu, Yahudiler bu ülkelerden sürüldü ve göçe zorlandı.

İlk Yahudi devlet kurulması fikri, Theodor Herzl tarafından ortaya atıldı. 1897’de, İsviçre’nin Basel kentinde toplanan Dünya I. Yahudi Kongresi’nde kurulan Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı olarak, Siyonizm’in hedefinin Yahudi halka bir devlet yaratmak olduğu açıkça ilan edildi. Herzl’e göre bu devletin sınırları, kuzeyde güney Anadolu dağlarından, güneyde Süveyş kanalına kadar uzanacak, yani Tevrat’ta geçtiği üzere “Nil’den Fırat’a kadar uzanan kutsal topraklar, olacaktı”…

Theodor Herzl, biri 1901’de, diğeri 1902’de olmak üzere iki defa doğrudan Sultan Abdülhamit nezdinde girişimde bulundu ve bu görüşmelerde Sultan’a, Yahudilere Filistin’de bir yurt vermesi halinde, Osmanlı borçlarının Avrupa’daki Yahudi bankerler tarafından ödeneceğini teklif etti. Sultan’dan koparmaya çalıştığı fermana göre “Suriye ve Filistin’de yerleşmek için bir Yahudi-Osmanlı Kolonizasyon Birliği” kurulacaktı. Herzl’in hazırladığı bu ferman taslağının üçüncü maddesine göre, “Yahudilere yerli halkı sınır dışı etme hakkı tanınacaktı”. Ancak bütün bu tekliflere Sultan’ın tepkisi oldukça sert oldu. Halkının imparatorluğu kan dökerek kazandığını ve onun sahibi olduğunu belirten Osmanlı Sultanı, “Yahudiler milyonlarını dökebilirler. İmparatorluğum bölündüğünde belki orayı karşılıksız alacaklar. Ama ancak o zaman bizim cesedimiz parçalanabilir. Canlı canlı kesilmeye asla razı gelmeyeceğiz” diyerek teklifi geri çevirdi[2].

İsrail, Körfez’e yani Filistin’e, İngiliz çıkarlarının korunması amacıyla getirildi. 1917’de Balfour deklarasyonu ile İngiltere, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulacağını açıkladı. 2 Kasım 1917’de İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur James Baldforu’un Lord Rotschild’de yazmış olduğu mektup şudur;;

“Saygıdeğer Lord Rotschlid, Majestelerinin Hükümeti, Filistin’de Yahudiler için bir milli yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin’de mevcut Yahudi olmayan toplumların medeni ve dini haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Yahudilerin sahip oldukları hak ve politik statülerine zarar verecek bir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır. Bu deklarasyonu Siyonizm Federasyonu’nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım…”

1392’de Yahudileri ülkesinden kovan İngiltere, 1917’de İngiliz çıkarları gereği, bu kez Yahudilere sahip çıkmış ve bir Yahudi devleti kurulacağının müjdesini, kurulmasından 50 yıl önce vermiştir. Göç eden Yahudilere kapılarını açan ve Filistin’e yerleşmelerine engel olmayan Osmanlılardır. Ama bugün geldiğimiz noktada Yahudiler, ister kutsal topraklar diyerek Siyonizm adı altında, ister Müslüman Arap coğrafyasında yaşayabilmek için geliştirdiği bir Beka stratejisiyle, isterse Karadeniz’e açılmak için geliştirdiği politikalar sonucu, Türkiye ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Çünkü İsrail’in geliştirdiği beka stratejisi temelinde Müslüman coğrafyanın “etnik ve dini temelde ayrıştırılıp parçalanması” yatmaktadır.

Dünya Siyonist dergisi Kivunim’de, bu stratejik plan, 1982 yılında yayınlanmıştır. Bu stratejinin fikir babalarından İsrael Shakak’ın ana fikri şudur[3];

“Israil stratejik düşüncesinde, tüm Arap devletlerinin daha küçük parçalara bölünmesi hep tekrar tekrar görülen bir kavramdır. Örnek vermek gerekirse, Ze’ev Schiff, Ha’aretz’in askeri muhabiri (ve muhtemelen bu konuda Israil’de en çok bilgiye sahip kişi), bir yazısında Irak’ta İsrail için olabilecek en iyi şeyin:” Irak’ın Şii ve Sünni devletler ve Kürt tarafının ayrılması” (Ha’aretz 6/2/1982) olacağını yazmıştır. Aslında planın bu yüzü oldukça eskidir...”

Planın bu yüzü eskidir derken, bölgenin etnik ve dini temelde ayrıştırılması, çabalarının çok eskiye dayandığını anlamak gerekmektedir. Çünkü planın sahibi Oded Yınon da aynı şeyi ileri sürmektedir. Sadece Mısır ve Lübnan hakkındaki ayrıştırma stratejisi, Türkiye’yi, İsrail kaynaklı ne gibi tehlikelerin beklediğini açıkça göstermektedir.

İsrail’i Mısır’ı, etnik ve dini temelde, birkaç parçaya ayırmayı düşünmektedir;

“Mısır birçok otorite merkezine bölünmüş ve parçalanmıştır. Eğer Mısır parçalanırsa, Libya, Sudan ve hatta daha uzaktaki devletler mevcut şekilleri ile varlıklarını sürdüremez ve Mısır’ın çözülmesi ile birlikte onlar da çöküşe katılır. Mısır’ın yukarı bölümünde Hıristiyan Kıpti bir devlet ile birlikte merkezi bir hükümet olmadan bölgesel güçleri ile bir kaç zayıf devlet düşüncesi tarihi gelişimin anahtarıdır ve barış anlaşması ile sekteye uğramış olsa bile uzun vadede kaçınılmazdır. Batı cephesi yüzeyde daha problematik gözükse de aslında manşet olan olayların çoğunun son zamanlarda meydana geldiği Doğu cephesinden daha az karmaşıktır”.

Lübnan ise beş parçaya ayrılacaktır;

“Lübnan’ın beş bölgeye bölünmesi Mısır, Suriye ve Irak da dahil olmak üzere tüm Arap dünyası için bir başlangıçtır ve aslında Arap yarımadası şimdiden bu yolda ilerlemektedir. Suriye ve daha sonra Irak’ın feshi ve Lübnan’da olduğu gibi etnik ve dini bölgelere ayrılması İsrail’in uzun vadede Doğu cephesindeki bir numaralı hedefidir ve bunun için kısa vadede bu devletlerin askeri gücünün feshi ana hedeftir..”.

İsrail’in Suriye’yi parçalama stratejisi oldukça detaylıdır;

“Suriye etnik ve dini yapısına istinaden tıpkı bugün Lübnan’da olduğu gibi birkaç eyalete bölünecek ve kıyıda Şii-Alevi bir eyalet, Halep bölgesinde Sünni bir eyalet, Şam’da Kuzey komşusuna düşman olan bir diğer Sünni eyalet olacak ve Dürziler de belki bize ait olan Golan’da, mutlaka Havran’da Kuzey Ürdün’de başka eyaletler kuracaklardır. Bu gelişmeler uzun vadede barış ve güvenlik için garantör olacaktır ve bu hedef bugün bile erişebileceğimiz bir noktadadır…”

Avrupa ve Rusya’dan kovulan Yahudiler yavaş yavaş Filistin’e yerleşirken, Amerikan ve İngiliz misyonerleri eliyle Müslüman coğrafyasının “etnik ve dini” haritasını çıkarır ve bunlarla ilişkiye girerken, Osmanlı, bir yanda Tepedelenli Ali Paşa, diğer yanda Kavalalı Ali Paşa, ardından Bedirhan Bey, sonra Şemdinli’de Nesturiler ve derken Şeyh Ubeydullah ayaklanmalarıyla uğraşmış ve bu arada Anadolu, her türlü tehdit ve tehlikelere açık hale gelmiştir.

Osmanlı çökmüştür, üç kıtaya yayılan toprakları ya elden çıkmış ya da işgal altındadır. Güç ve otorite kaybolmuştur. Elinde sağlam bir Anadolu vardır, Biz Türkler için son Anadolu.

Bu hava içinde önce II. Meşrutiyet ilan edildi, ardından Balkan Savaşı patlak verdi, derken Dünya Savaşı…

Bu dönemde Seyyid Abdulkadir ortaya çıktı, Şeyh Ubeydullah’ın oğlu, Seyyid Taha’nın torunu bir Nakşibendî Şeyhi.

Kürtçülük adına cemiyetler kurdu ve yanında Cizre Emiri Bedirhan Bey’in oğulları yer aldı.

Tarih tekerrür ediyordu…

ÇARÇELLA, ANADOLU’DA ATEŞLE OYNAYANLAR…

_____________________
[1] Orta Doğu, araştırma, s. 112-113. Prof. Dr. Tayyar Arı, 2004, Alfa Yayınları.
[2] Tayyar Arı, Orta Doğu, s. 118.
[3] Bu eser orijinal olarak İbranice KIVUNIM’de (Yönler) yayınlanmıştır.This essay originally appeared in Hebrew in KIVUNIM (Directions), Musevilik ve Siyonizm için bir dergi;Sayı No, 14--Kış, 5742, Şubat 1982, Editör: Yoram Beck. Yazar komitesi: Eli Eyal, Yoram Beck, Amnon Hadari, Yohanan Manor, Elieser Schweid. Tanıtım bölümü / Dünya Siyonist Organizasyonu, Kudüs tarafından yayınlanmıştır.


Erdal SARIZEYBEK, 18 Ocak 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Erdal SARIZEYBEK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x