Müslümanlar arasında en garip olan şey nedir?
Gün geçmiyor ki bir öğrenci yurdundan veya bir okuldan taciz veya tecavüz haberi gelmesin! Üstelik bu suçları işleyenlerden biri, taciz ettiği öğrencinin ailesine mektup yazarak şeriat hukukuna göre yargılanmak istediğini söyleyebiliyor. Bu kişi, ancak gazetelerde haber çıktıktan sonra açığa alınıyor ve mahkemeye sevk ediliyor! Bir felsefe öğretmeni, beden eğitimi dersine katılan kız öğrencilerle ilgili olarak yine İslâm dini adına çirkin sözler söyleyebiliyor. Diyanet İşleri çok kötü yönetiliyor ve garip açıklamalar yapılıyor. Okullar, imam-hatipleştirilirken, öğretmen kalitesi de düşürülüyor. Diğer taraftan, Türkiye'deki yolsuzluk ve rüşvet, Meclis'te örtbas ediliyor, kimsenin yüzü kızarmıyor ama dava ABD'de görülünce konu "millî mesele" haline getiriliyor
* * *
Aslında bu utanmazlık, arlanmazlık durumu yeni değildir. Osmanlı tarihçilerinden Naima'nın gözlemlerini hatırlatmak şart oldu:
"1653 yılında Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin akıllıca olmayan hallerle teşhir olunup azledilmelerinin sebebi, halkın kabul edemeyeceği derecede ayıplar işlemeleri ve fahiş rüşvet almaları idi. Bilhassa Rumeli kazaskeri Tiryaki Kuşbaz, sağ olan kadıların makamlarını satardı. Satın alan herif, gidip makamı zapt ettiğinde, eski zavallı gelip, 'Ben sağım, ölmedim' diye kazaskere dert yandıkta, 'Subhanallah! Sözüne inanılır dört beş Müslüman öldüğünü söylediler!' diye teselli verip, gizlice bir miktar da akçesini aldıktan sonra 'Bir yanlışlık olmuş' diye görevini iade kararı kâğıdını verirdi. Daha önce parasını alıp makama oturtulan zavallı geldiğinde, onu da 'Elem çekme, sana da bir yer buluruz' deyip sustururdu. Birkaç gün sonra bir başkasının mansıbını ona kaptırıp, tekrar aynı işi yapardı. Kadı fukaralarını devridaim böyle dolandırıp para toplamak için buna benzer türlü türlü şeytanlıklar icat ederdi.
Anadolu tezkirecisi İlâhizade de ona rahmet okutacak acayip yollardan hareket etti. Her biri, bu çeşit rüşvetler almaktan zamanın karunu oldu. Hatta bu ikisinin azlinden önce bir de rezalet oldu.
* * *
'Zamanın Nasreddin'i' denilen Kara Abdullah, bir gün vezir divanında, bu iki kazasker de otururken, bir husus için divana girip işini arz ettikten ve latife yollu, elini kaldırıp vezire hayır dua ettikten sonra iki kazaskeri de pek fazla metheyledi. Vezir, Kara Abdullah'ın bu methinin arkasında başka şeyler olduğunu anladı ve gülerek, 'Bu duanın sebebi nedir?' diye sordu.
Kara Abdullah, 'Sultanım, bir oğlum vardır, hummaya tutuldu. Bin türlü ilaç ettim, fayda etmedi. Sonunda hummaya hitap ederek, 'Bre sıtma, eğer oğlumun yakasını bırakmazsan, Anadolu kazaskerinin günahları senin boynuna olsun' dedim. O saat oğlan gözünü açıp iyileşti!' dedi.
Sadrazam yine gülerek, 'Ya Rumeli kazaskerinin günahlarını niye havale etmedin?' diye sordu.
Kara Abdullah, cevabı yetiştirdi:
-Sultanım, Rumeli kazaskerinin günahlarını böyle küçük hastalıklar için sarf etmem, Onları, oğlanın taununa saklıyorum!
Vezir ve hazır olanlar güldüler. Hatta bu latife ile rezil olan iki kazasker de utanmadan diğerlerinden daha fazla güldü! Müslümanlar arasında en garip olan şey, utanmanın azlığıdır..."
* * *
Yukarıdaki satırlar 17. yüzyılda Naima tarafından yazıldı. Cumhuriyet döneminde ise fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek için güzel bir başlangıç yapıldı ama Türkiye, son yıllarda "Siyasal İslâm" ile birlikte o utanmazlık ve arlanmazlığın yaygın olduğu dönemlere geri döndü! Harunlar, Karunlar birbirine karıştı!
Arslan BULUT, 12 Ocak 2018
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr