Müslümanların başkanına yakışıyor mu?
İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, New York’taki Uluslararası Barış Enstitüsü’nde verdiği konferansta, “Yaşanılan Arap Baharı değil, Arap Sonbaharı... Bu, diktatörlerin düştüğü zaman. Arap Baharı’na gelmemiz için uzun zaman lazım. Uzun bir sonbahar ve kış olacak, bu kış döneminin ne kadar süreceğini bilemiyoruz. Ama bahar gelecek inşallah” dedi.
İhsanoğlu, “Bu bahar değil, devrim de değil. Devrim olsa devrimin liderleri olur, onların belirli bir ideolojileri, felsefeleri olur, kendi rejimlerini kurarlar. Bu yaşanan ise kitlelerin doğal reaksiyonu, enerjinin ortaya çıktığı deprem gibi bir şey” diye konuştu.
***
Yani Tunus depremi, Mısır depremini tetiklemiş, sonra Libya, Bahreyn, Yemen ve Suriye’ye sıçramış...
Bu yaklaşım tarzı ile cahil insanlar kandırılabilir ama İhsanoğlu’na hiç yakışmıyor... Çünkü Arap Baharı denilen olaylar zinciri, 30 Nisan-1 Mayıs 2005 günlerinde, Topkapı’daki Eresin Otel’de “Uluslararası İslam Dünyası Sivil Toplum Örgütleri Toplantısı” nda tezgahlanmıştır. Toplantıyı “Türk Dışişleri Bakanlığı Büyük Orta Doğu Projesi Genel Koordinatörü” Ömür Orhun düzenlemiştir. Toplantıya, İslam ülkelerinde ABD tarafından fonlanan sivil toplum kuruluşları katılmıştır. Müslüman Kardeşler Örgütü’ne bu işler için yüksek miktarlarda Amerikan yardımı yapılmıştır.
Kanadalı gazeteci Mark MacKinnon, 2006 yılında İstanbul’da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasını yaptığı Dünya Demokrasi Hareketi (World Movement for Democracy) adlı kuruluşun amacının, “Renkli devrimlerin Orta Doğu’ya ihraç edilip edilemeyeceğinin görülmesi” olduğunu yazmıştır.
MacKinnon, NED, NDI ve IRI’nın üst düzey görevlilerinin bu toplantıda bulunduklarını da bildirmiştir.
Nitekim, olaylar olup bittikten çok sonra Mısır’ın başkenti Kahire’de, ABD’de Demokrat Parti’ye yakınlığıyla bilinen Ulusal Demokrasi Enstitüsü (NDI) ile Cumhuriyetçi Parti’ye yakınlığıyla bilinen Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü (IRI) adlı iki Amerikan kuruluşunun ve Almanya’da iktidar partilerinden Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’ne yakınlığıyla bilinen Konrad-Adenauer Vakfı büroları aranmış ve olayları kışkırttığı tespit edilen görevliler gözaltına alınmıştır. Olay ABD ile Mısır arasında krize sebep olmuştur.
Bunları İhsanoğlu bilmiyor mu? Biliyorsa neden söylemiyor? Müslümanların başkanı, Batı’nın mavallarına gerçekten inanıyor mu?
***
Şeriatla ilgili bir soru üzerine de İhsanoğlu, Müslüman dünyasında bazı ülkelerde diktatörlerin kendi rejimlerini sürdürebilmek için “şeriat uyguluyoruz” deyip insanları hapse attıklarını, öldürdüklerini öne sürdü. Yine kimse sormamış, “O halde demokratik dediğiniz Türkiye’de Cumhuriyet rejimini dönüştürmek için özel yetkili mahkeme hukuku uygulayıp, milli direnç sahibi insanları veya olayları aydınlatan gazetecileri de hapse attıran, hasta olanları hapiste tedavi ettirmeyerek ölümlerine sebep olan da diktatör değil mi?”
Anadolu Ajansı muhabiri Özlem Şahin Şakar’ın haberine göre İhsanoğlu, geçen Mart ayında olayların başlamasından beri özgürlük ve reform isteyen insanların öldürülmesinin İslami değerlere aykırı olduğunu, reform taleplerinin diyalog yoluyla karşılanması ve siyasi sorunların yine diyalogla çözülmesi çağrısında bulunduklarını anlattı.
İhsanoğlu’na, Libya’da Kaddafi’nin aşağılık yaratıklar tarafından linç edilmesinin ve eski rejim yanlılarının işkence ile öldürülmesinin İslami değerlere uygun olup olmadığını kimse sormamış tabii...
***
İhsanoğlu, Suriye konusunda “Sayın Kofi Annan’ın bilgeliğine ve tecrübesine inanıyor ve onu çözüm yolunda destekliyoruz” dedi! Kofi Annan, rahmetli Rauf Denktaş’a kan kusturmuş, bundan da öte Ruanda katliamına göz yummuş bir kişidir. Bilgeliği buradan mı ileri geliyor? İslam İşbirliği Teşkilatı Başkanı’nın, Batı’nın kurumlarına ve onların atadığı kişilere teslimiyetinin bir sebebi olsa gerek!
İhsanoğlu, bir tek nükleer silahlar konusunda doğru sözler söyleyebildi. “ABD neden Hindistan’ın nükleer güce sahip olmasına karşı toleranslı da Pakistan’ın olmasına karşı değil? Orta Doğu’yu nükleer silahlardan arındırmalıyız” dedi ama orada da İsrail’in adını veremedi!
Arslan BULUT, 16 Mart 2012