Mustafa Kemal'in Askerleri Bizans'la Karşı Karşıya
Bu bin yıllık olay neden şimdi gündeme taşındı?
“Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle Medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim.
Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım.”
Mustafa Kemal ATATÜRK (Nutuk, 1919)
2001 yılında Başkan Bush, 11 Eylül saldırıları sonrasında ”Haçlı seferleri başladı” dedi ama ”neden böyle dedi”, diye kimse sormadı. Belki bu sözler kimsenin dikkatini çekmedi ama bizi oldukça şaşırttı ve bir o kadar da endişeye düşürdü. Çünkü Başkan Bush dile getirdiği “Haçlı” bin yıl öncesi tarihte yaşanmış bir olay. Neden ABD gibi bir ülke başkanı çıkıp da bu tarihe atıf yapar ve neden Türkler ile Bizans arasında yaşanmış bin yıllık olayları gündeme taşır, diye düşünmeye başladık. Elbette boş değildi bu sözler ve Bush’un anlatmak istediği elbet bir şeyler vardı.
Biz bunu düşüne duralım, 2004 yılında bu kez Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac çıktı ortaya ve dedi ki; biz Bizans’ın çocuklarıyız! Doğru söyledi, çünkü gerçekten de onlar Bizans’ın Çocukları, biz de Alparslan’ın çocuklarıyız ama tarih yapılıp yazıldıktan bin yıl sonra ortaya çıkıp da bunu söylemenin anlamı nedir? Bu bin yıllık olay neden şimdi gündeme taşındı?
Her ikisinin de sözlerinin altında yatan gerçeği görebilmemiz için tarih sayfalarını biraz karıştırmamız gerekecek, çünkü tarih bilinmeden gelecek olmuyor…
Orta Doğu coğrafyasının önemli tarihi aktörlerinden biri de Bizans’tır.
Roma imparatorluğu MS. 395 yılında ikiye ayrılmış, Roma merkezli Batı Roma ve İstanbul(Konstantinopolis) merkezli Doğu Roma ya da Bizans olarak varlığını sürdürmüştür.
Bugün üzerinde yaşadığımız Anadolu, geçmişte Bizanslıların egemenliği altındadır, ta ki Alparslan’ın Orduları 1071 Malazgirt’te Bizans’ı yeninceye kadar. Sonra Osmanlı ve ardından Türkiye Cumhuriyeti ile Anadolu’da Türk varlığı yerleşti, kökleşti ve bugün biz bu coğrafyanın “son sahipleri” olarak yaşıyoruz.
1071 Malazgirt Savaşı resmi tarihe göre Türklerin Anadolu’ya giriş yılı olarak kabul ediliyor. 1071’de Malazgirt’te Türk Orduları ile Bizans Orduları, Fransa Cumhurbaşkanı’nın deyişiyle “Alparslan’ın Çocuklarıyla Bizans’ın Çocukları” bir savaş yaptı ve biz kazandık. Anadolu’ya akın akın geldik, yerleştik, bu doğrudur. Biz bu çocukları yenince, onlar da Avrupa’ya gitti.
Ardından 600 bin kişilik bir ordu topladılar ve Anadolu’yu geri almak için sefere çıktılar. Ordu’nun adı; Haçlı, yaptıkları seferin de adı; Haçlı idi. Sefere gelenlerin adı ise Bizans’ın Çocuklarıydı. 1095 yılında Papa II. Ürben ve Papaz Piyer Lermit tarafından “Cennette toprak” vaadiyle toplanan bu ordunun görevi; “Anadolu’dan Türkleri kovmak ve kutsal toprakları Müslümanlardan geri ele geçirmek” idi ama başaramadılar. Sonra bir daha geldiler, bir daha, bir daha ama sonuç hiç değişmedi, hep yenildiler ve hep gerisin geriye döndüler. ABD Başkanı oğul Bush’un “Haçlı Seferi başladı” açıklaması, Fransa Cumhurbaşkanı’nın “Bizans’ın çocukları” sözleri altında yatan tarihsel olay işte budur. Peki, ama neden şimdi gündeme taşındı?
Malazgirt’ten sonra, 1095 ile 1270 yılları arasında tam sekiz Haçlı Seferi yapıldı Anadolu’ya ve kutsal topraklara. Ama Alparslan’ın Çocukları Haçlı Seferlerine aldırmayıp Anadolu’da ilerlemeye devam etti ve 1299’da, Söğüt’te Osmanlı Devleti’ni kurdu. Ardından, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed, 1453’te, İstanbul’u fethetti ve böylece Bizans’ın Çocukları’nın Bizans devleti tarihten silinmiş oldu. Geçen dört yüz yıl boyunca Osmanlı Orduları üç kıtada savaştı, üç kıtaya yayıldı, hep toprak aldı ama bir karış toprak vermedi, ta ki 1699 Karlofça Antlaşmasına kadar…
Avrupa’da genişlemesini sürdüren Osmanlı Sultanı II. Mustafa’nın Avusturya İmparatorluğu’na karşı üç büyük sefer düzenlemesi üzerine, Bizans’ın çocukları yeniden telaşa düştü. Bu çocukların Papası XI. Innocentius, 1684'te, Osmanlı Devleti'ne karşı tıpkı 1095 Haçlı Seferinde yaptıkları gibi, ikinci bir "Kutsal İttifak" kurdu. Bu sözde kutsal ittifaka Avusturya, Lehistan ve Venedik katıldı. İki yıl sonra Rusya da bu ittifakta yer aldı. Osmanlı, Macaristan ve Erdel'de Avusturya ile savaşı sürdürürken, Venedikliler Mora ve Dalmaçya'ya, Lehistan ise Boğdan'a saldırdı. Uzun süren savaşlar sonunda Osmanlı yenik düştü. 1697'de Zenta Muharebesi'ni de kaybedince barış müzakerelerine razı oldu ve ilk kez toprak kaybına uğradı.
26 Ocak 1699 günü imzalanan Karlofça Antlaşması ile Banat ve Temeşvar hariç, bütün Macaristan ve Erdel Beyliği Avusturya'ya, Ukrayna ve Podolya Lehistan'a, Mora ve Dalmaçya kıyıları ise Venediklilere bırakıldı. Bir kez toprak kaybetmeye görsün Osmanlı, bunu fırsat bilen bu Bizans’ın Çocukları iki yüz yıl boyunca hep saldırdı, kutsal ittifaklar kurup yeniden saldırdı ve çıkan savaşlarda Osmanlı hep toprak kaybetti, kaybetti ta ki Çanakkale’ye kadar…
Bizans’ın Çocukları Çanakkale Boğazı'na 1915’te girmeye kalktı. İngiliz ve Fransız savaş gemileriyle Çanakkale’ye saldırdı ama Çanakkale’yi geçemedi. Denizden başaramayınca bu kez karadan saldırdı, hatta kendi askerleri yetmez diyerek ta Avustralya’dan Anzak askerlerini de yanlarına aldı ama nafile, Çanakkale’yi yine geçemedi. Çanakkale geçilemeyince bu kez İngiliz, Fransız, Yunan, İtalyan, Ruslar, Ermeniler ve Rumlar dört bir yandan Anadolu’ya saldırıya geçtiler ve vatanımızı dört bir köşeden işgal etmeye kalktılar. Nereye kadar, ta ki Sakarya önlerine gelene kadar…
Birinci dünya savaşında Osmanlı yenildi, yıl 1918. İki Anadolu büyüklüğünde toprak kaybetti ve ateşkes dedi. 30 Ekim’de Mondros Ateşkes Anlaşması yapıldı. Yapıldı ama düşman durmadı, yine saldırdılar Osmanlı’ya ve bu kez İstanbul’u işgal Ettiler. Ardından 1919’da İzmir’i işgal ettiler ve 1920’de önümüze bir Sevr haritası koyup Ege’yi de işgal ettiler. Sultan Vahdettin’in başkanlığında toplanan Şüra-yı Saltanat "zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeğe değer" görerek bu haritaya onay verdi.
Damat Ferit Paşa tarafından görevlendirilen Reşat Halis Bey, Hadi Paşa ve Rıza Tevfik Bey de Sevr Antlaşması'nı 10 Ağustos 1920'de imzaladı. Bu haritaya göre yani Sevr antlaşmasına göre Anadolu elimizden alınıyor ve Ankara dolaylarında küçük bir toprak parçası bize bırakılıyordu. Doğu’da ise Doğubayazıt, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı içine alan bir Ermenistan, Irak ve Suriye arasında bir “Kürdistan” kuruluyordu. Günümüzdeki AB(Bizans)’nin “Kürdistan ve Ermenistan projesi”, işte budur.
Vahdettin Sevr antlaşmasına razı ola dursun ve ekibi de imzalaya dursun bu ihanet belgesini, Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı ve Kurtuluş Savaşı’nı Bizans’ın çocuklarına karşı başlattı. 1920’de Büyük Millet Meclisi kuruldu ve 19 Ağustos 1920 tarihli toplantısında, “Sevr Antlaşması'nı imzalayan ve bunu onaylayan Şüra-yı Saltanat'ta bulunanların vatan hıyanetiyle itham olunarak vatansız sayılmaları” kararını aldı. Aynı zamanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu antlaşma ile kendini hiç bir surette bağlı görmediğini de ilan etti ve savaşa kaldığımız yerden devam edildi. Nereye kadar, Bizans’ın Çocukları ta ki Sakarya’ önlerine gelinceye kadar...
O çocuklar ne etse de Sakarya’yı geçemedi, tıpkı 1095 Haçlı Seferinde Anadolu’ya geçemedikleri gibi, tıpkı 1915’te Çanakkale’yi geçemedikleri gibi, tıpkı 1922’de Sakarya’yı geçemedikleri gibi. Böylece 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Bağımsız, özgür bir millet doğdu Osmanlı’dan; Türk Milleti, Türk Bayrağı, Türk Ordusu ve ardında yedi bin yıllık şanlı bir tarih ile Türk doğdu ve Cumhuriyet’i doğdu.
Aşağı yukarı Bizans’la aramızda geçen sekiz yüz yıllık tarih işte bu, eksiği var, fazlası yok.
Bu tarihsel perspektif içerisinde Chirac’ın söylediği “Bizans’ın Çocukları” kavramı bize şu gerçeği açıkça göstermektedir; Bizans yani AB bizden Anadolu’yu istemektedir. Bin yıllık Bizans-Türk mücadelesinde kurdukları onca kutsal ittifaka, yaptıkları onca sefere, girdikleri onca savaşa rağmen Anadolu’yu biz Türklerden alamadılar.
Baktılar ki bu Anadolu, bu Türklerden silah zoruyla alınamıyor, savaş stratejilerini değiştirdiler, ve Erdoğan siyasetiyle karşımıza çıktılar. Bu siyasetin gündeme taşıdığı “barış, demokrasi, insan hakları ve özelleştirme” kavramları altında resmen Anadolu’yu işgale başladılar. Artık düşman silahlı değildir. Düşmanın elinde artık silah yoktur, ancak para vardır ve siyaset vardır.
Yine tarihin güçlü ışığı altında, Bush’un “Haçlı Seferi Başladı” sözlerinin altında yatan gerçek ise şudur; ABD, Bizans’ın ordusu rolüne soyunmuş olup Bizans’ın Haçlı Ordularının yerini almıştır. Bu oyuna ABD’nin girmesiyle Bizans’ın hedefi daha da genişlemiş ve “Kutsal Toprakları” da içerisine almıştır, yani Kudüs’ü, Mekke’yi, Medine’yi, tüm Arabistan’ı, tüm Orta Doğu’yu. BOP dedikleri de işte budur; Anadolu’yu ve kutsal toprakları ele geçirmek!
PKK siyasetçisi Sırrı Sakık’ın, bir televizyon programında MHP’li Oktay Vural’a, “Biz Türkler gibi başka coğrafyadan gelmedik” sözlerine de bu çerçevede baktığımızda, PKK terör örgütünün bir AB, Bir ABD, Bir Ermeni ittifakı olduğunu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Her üçünü yan yana koyduğumuzda ise, görülen gerçek şudur; Anadolu’da PKK adı altında örtülü bir savaş yıllardır sürmektedir. Adına terör denilen bu savaşın örtüsü açıldığında ise, ortaya Bizans’ın çocukları çıkmaktadır.
PKK, bir Bizans çocuğudur…
KURT KAPANI’ndan…
Erdal SARIZEYBEK, 9 Kasım 2010