Tokat Turhal Kat köyünden. 1869'da doğdu. Köyün 1907'den önceki adı Sarkis. Köy Mustafa Sabri'nin doğduğu yıllarda tümüyle Ermenilerden oluşuyor. Mustafa Sabri, II. Abdülhamid'in huzur derslerine alınan seçkin ulema arasına girdikten üç yıl sonra köyün Ermenice olan adı birden değişiyor! Seçilmiş olmanın ayrıcalığı, yeni makamlara ortam yaratmak için olsa gerek. II. Meşrutiyet'ten sonra Tokat mebusu seçildi.
Mustafa Sabri, İttihat ve Terakki karşıtı Hürriyet ve İtilâf fırkasının kurucularından biri oldu. 25 Ocak 1913'te Kâmil Paşa hükümetini darbeyle devirmeyi planlarlarken İttihatçıların iki gün erken davranmasıyla ve başarılı olmalarıyla düş kırıklığı yaşadılar. Fırka üyeleriyle birlikte tutuklanınca başına gelecekleri anlayan Mustafa Sabri hemen önce Yunanistan'a oradan Mısır'a kaçtı, oradan da Romanya'ya geçti. Yeni kurulan İttihat ve Terakki hükümeti tarafından fırkanın diğer yöneticileriyle birlikte sürgün sayıldı. Daha sonra gıyâbında yapılan yargılamayla beş yıl hapse mahkûm edildi. 1916'da Bükreş'te tutuklanarak İstanbul'a getirildi. Cezasını çekmek için Bilecik' e götürüldü.
1918 'de I. Dünya Savaşı bitmiş, İttihat ve Terakki fırka yönetimini resmen dağıtmış, hükûmetten düşmüştü. Sultan Vahdettin yeni padişahtı. Mustafa Sabri' nin kalan cezası affedildi. Hürriyet ve İtilâf fırkasına hükümeti kurma görevi verilmişti, Damat Ferit sadrâzam olmuştu. Mustafa Sabri için gün doğdu. 1919 yılı Mustafa Sabri için çok güzel geçti. Martta şeyhülislâm oldu ve âyan meclisine seçildi, haziranda sadrâzam vekâleti görevi verildi. Şubatta daha sonradan Teâli-i İslâm adını alacak olan Cemiyet-i Müderris'i İskilipli Atıf (yardımcısı) ile kurdular. Said Nursi ile bu cemiyette çalıştılar.
Mustafa Kemâl'in ordu müfettişliği göreviyle Anadolu'ya gönderileceğini öğrendiğinde tüm tüm gücüyle karşı durdu ama etkili olamadı. Eylül 1919'da cemiyet adına başkan olarak Kuva-yı Milliye için ölüm fetvası yayınladı ve İngiltere'nin uçaklarıyla tüm yurda atıldı. Ne ilginçtir ki bu bildirilerde Yunan'a kayıp verdirmek bizim için doğru değildir, onlara yaptıklarınızdan hak iddia ederler, hem siz bu ülkeye yabancılardan daha büyük düşmanlık ve kötülük yapıyorsunuz (sözler tanıdık geliyor değil mi) diyen Mustafa Sabri, Lozan Antlaşması'ında Musul' un alınamayaşını Mustafa Kemâl'in İngiltere ile iş birliğine bağlayacaktı.
Kasım 1919'da işgâlci devletlerin baskısıyla Boğazlıyan kaymakamı Kemâl Bey'e mahkemede verdirilen idam kararını Vahdettin imzalamak istemeyince yardımına şeyhülislâm Mustafa Sabri yetişti. Uygun fetvayı döşeyince Kemâl Bey idam edildi.
Fetvası başka işe de yarıyordu. Vahdetin'i zor anında kurtarmasının ödülünü almıştı. 1920'de Sevr Antlaşması'nın koşullarını görüşmek için kurulan saltanat şûrasına seçildi. Antlaşmanın imzalanması yönünde görüş belirtti. Osmanlının yok ediliş belgesi olan Sevr'de kendi köyü olan Kat köyünü geriye kalan bir eyâlet büyüklüğündeki Osmanlıya alacak kadar da düşünceliydi!
Nisan 1920'de kaleme aldığı fetvayı görevi olmadığı için imzalayamıyordu, artık şeyhülislâm değildi. Milli mücadeleciler hakkında öldürülmeleri gerektiği fetvasını bir yolunu bulup şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah'a imzalattı. Yaklaşık aynı günlerde Saltanat şûrasında Anadolu'da ulusal mücadele yürütenlere karşı önlem alınması önerisi de benimsenmeyince 1920 eylülde şûra görevinden ayrıldı.
1922'de yolun sonunun yaklaştığını gören Mustafa Sabri, oğlu İbrahim Sadri ve ailesiyle birlikte Mısır'a kaçtı. Orada hiç iyi karşılanmadı, istediği ortamı bulamayınca Hicaz emiri Şerif Hüseyin'in çağrısıyla Mekke'ye gittiler. Ancak Mekke'de de çok az kalabildi. Oradan Lübnan'a, oradan da Romanya'ya geçti. 1924'te diğer 150'liklerle birlikte vatandaşlıktan çıkarıldı.
Nisan 1927'de eşinin babasının yanına Gümülcine'ye giderek beş yıl kaldı. Burada yine Türkiye karşıtı yazılar yazdığı bir dergi çıkardı. Yunanistan'ın Türkiye ile olumlu ilişkiler kurması üzerine dergisi kapatıldı, baskıyla karşılaştı. Yine yerinde tutunamayan Mustafa Sabri'ye Mısır yolu göründü. Bu defa Mısır'da siyasi ortam değişmiş, Türkiye karşıtlığı artmıştı. Dolayısıyla Mustafa Sabri El-Ezher Üniversitesi'nde bir koltuk kapabilmişti. 1954'te Kahire'de ölene değin Mısır'da kaldı.
Kripto Ermeni kimliğiyle seçkin İslâm uleması hatta şeyhülislâm oldu. İşgalcilerle iş birliği yaptı. Türklükten günah gibi tövbe etmesine hiç gerek yoktu. Çünkü ne etnik ne bilinç ne çalışma yönünden Türktü. Tümüyle düşman ruhu taşıyordu.
Diğeri manevi torunu Halil Konakçı. Şimdilik Hatay Arap toprağı diyebiliyor. Büyüyünce uygun koşulları görebilirse Doğu ve Güneydoğu için çalışmayı düşünüyor ama pek çaktırmak istemiyor.