MÜSTEVLİ
Müstevli sözcüğü ‘istilacı’ (invahiseur) anlamına geliyor ve özellike Türk Kurtluş Savaşı ile ilgili yazında bolca geçiyor.
Bir ülkeyi ‘silahlı’ ya da ‘silahsız’ işgal etmek anlamına geliyor.
Örneğin İngilizler Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap Yarımadası ile bugünkü Irak topraklarını; Fransızlar bugünkü Suriye ile Adana/Gaziantep topraklarını; İtalyanlar Ege Adaları ile Antalya topraklarını; Ruslar Kars/Ardahan topraklarını; Yunanlılar İzmir’den başlarayarak Ankara yakınlarına değin Anadolu topraklarını ve hepsi birden İstanbul’u işgal etmiş bulunuyorlardı.
O günlerde bu devletler için ‘Yedi Düvel’ ya da ‘Düvel-i Muazzamama’ deniyor ve dünyanın genel olarak tüm toprakları şu ya da bu biçimde bu devletlerce ‘işgal’ edilmiş yani ‘silahlı’ ya da ‘silahsız’ olarak istila edilmiş bulunuyordu.
İşte 30 Ağustos 1922’de Mustafa Kemal önderliğindeki Türk Ordusu bu ‘Yedi Düvel’i Afyon/Kocatepe’den başlarak öyle bir önüne katıp denize döktü ki; dünyanın tüm geri kalanı için yeni bir ‘Çağ’ açılmış oldu: Ulusal Kurtuluş ve Ulusal Devrimler Çağı.
Ben onu ‘İkinci Kuşak Uluslaşma Süreci’ diye tanımlamıştım.
Biliyorsunuz ‘Devrim’ler ve ‘Karşı Devrimler’ bir diyalektik sürecin iki ayrı kutubunu oluşturmaktadırlar.
O nedenle Kurtuluş Savaşı’mıza ne ‘savaş’ı, tek kurşun bile atılmadı diyenler de bir anlamda doğru söylemektedirler.
Başta İsmail Kahraman olmak üzere bu ‘iç müstevli’ler ‘Yedi Düvel’e tek kurşun atmadıkları gibi onların yanıda yer aldılar.
Mustafa Kemal’e her türlü küfürü atan da bunlardır, onun ‘Devrim’lerine her gün saldıranlar da bunlardır.
Ve bunlar 2002’de ‘Devlet’i ele geçirip doğrudan ‘işgal’ ettiler.
O gün bugündür ‘işgalci’ yani hakiki ‘müstevli’ler olarak orada durmaktadırlar.
Yüzyılın başındaki müstevliler ‘alabilecekleri ne varsa alıp gitmiş’ idiler, İsmailgiller ise ‘geriye kalanı alıp gitmek’ için çabalamaktadırlar.
Şu Zehra’ya bakın, Taşkesenlioğlu mu nedir?
Bana ar ve namustan sözdiyor.
Ey müstevli, başta senin ‘Halife’n olmak üzere, tümünüzün ‘ar ve namus’ anlayışı benimkiyle bir değil ki.
Bana göre, halkının tarihine, kültürüne, her türlü ‘patrimoine’ına ‘hile ve desise’yle el koyanların ne ‘ar’ı, ne ‘namus’u, ne ‘onur’u ve ne de ‘insanî’ her hangi bir ‘değer’i olabilir.
Siz ‘biz’den değilsiniz ve olamazsınız.
Ve sizin hakkınız ‘Taşkesmek’tir
Şu anlamda ki, toplama kamplarında ‘taşkesmek’.
Eski ‘Milletvekili’, ‘Bakan’, ‘Başbakan’, ‘Müdür’, ‘Komutan’ falan olarak değil, ‘ülke’sine ve ‘halk’ına ve ‘Devlet’ine ‘ihanet’ etmiş ‘müstevli’ler olarak.
Tüm ‘rütbe’leriniz sökülmeli bence.
Size yakışan tek ‘rütbe’, kendi halkına ihanet etmiş ‘müstevlilik’ rütbesidir.
Tabii ki 30 Ağustos da ne ki diyeceksiniz.
Çünkü siz 15 Temmuz çocuklarısınız.
Bu tanı sizi tanımlamaya yeter de artar bile.
‘İktidar’ı hile ve desise ile aldınız diyorum.
Çünkü Anayasa ve yasalara, Türk Devrim’inin ilkelerine uyacağınıza ‘namus ve şeref’iniz üzerine ant içmiştiniz.
‘İktidar’ı ele geçirdikten sonra ne Anayasa, ne Yasa, ne Gelenek, ne İçtihat ve ne de Hukuk tanımaz oldunuz.
Hani nerede ‘Şeref ve Namus’?
Hani nerede ülkenin çıkarları ve halkın gönenci?
Saçı açılmış da, kaşı görünmüş de, ‘namus’una halel gelmişmiş.
Hadi oradan zilli, asıl senin ‘dosya’n açıldığında milletin ağzı açıkta kalacak.
Bu hastalıklı bakışa sahip olan tek sen değilsin kuşkusuz; hepiniz öylesiniz ve hâlâ oradasınız.
Bugüne değin nedamet duyup ayrılanlara sözüm olmaz diyeyim.
Ancak hâlâ nedamet duyup, halkın gözünün içine baka baka, alenen özür dileyenler hariç, görevde olup ‘dava’larını sürdürmeye yeminli olanlara bir sözüm olacak doğal olarak.
Sizde değil ar ve namus, ‘insanlık’ın zerresi yok.
İsmail, Süleyman, Bekir, Beşir diye saymama gerek yok; tümünüz ‘sakat’sınız çünkü sizi oraya getiren ‘İrade’nin kendisi sakat.
‘Müstevli’siniz vesselam.
30 Ağustos burnunuzdan getirmişti, gelecekte yine burnunuzdan getirecek.
Bizim ‘cenah’ın sevinci ise buruk bir sevinçtir; çünkü bugün bile ülke bu ‘müstevli’lerden kurtulmuş sayılmaz.
Bu ‘müstevli’lerin kökleri kazınmadığı sürece, değil 30 Ağostos hiç bir ‘Ulusal Bayram’ı tam bir bayram havasında kutlamak içimden gelmiyor.