MÜTAREKE YILLARINDA SEÇİM OLSA, VAHDETTİN YÜZDE KAÇ OY ALIRDI?
Hiç düşündünüz mü, ülkemizin emperyalist işgal altında olduğu, İngiliz işbirlikçisi Padişah Vahdettin ve Damat Ferit alçaklığının ülkeyi emperyalistlere sattığı yıllarda, halkın önüne bir seçim sandığı konsaydı, o seçimi acaba kim kazanırdı?
Yapılacak öylesi bir seçimde, İngiliz işbirlikçisi Vahdettin ve damadı Ferit Paşa mı en yüksek oyla yeniden seçilirdi; yoksa ülkemizin emperyalist sömürüden ve işgalden kurtulması için ölümü bile göze alan Mustafa Kemal Atatürk mü en yüksek oyu alırdı? Daha doğrusu, öylesi bir seçimde, bağımsızlığımız için ölümü bile göze alan Mustafa Kemal’e yüzde 1 oy mu çıkardı, yüzde 3 oy mu çıkardı?
Demem o ki, ülkelerin ve toplumların baskıdan, sömürüden, zorbalıktan ve ihanetten kurtulması için zorunluluk haline gelen ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadeleleri ile devrimlerin hiçbiri seçim sandığından çıkacak zaferlerle kazanılmamıştır.
Nitekim sokakların ve meydanların İngiliz uşağı Vahdettin’e, ’’Padişahım çok yaşa!’’ diyenlerle dolup taştığı o yıllarda da, ülkemiz emperyalist işgal ve sömürüden seçim sandığıyla değil, devrimci Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ’’Ya bağımsızlık, ya ölüm!’’ kararlılığıyla ve bu kararlılığın devrimci stratejisinin büyük bir başarıyla uygulanması sonucunda kurtulmuştur…
***
Bunları, 12 Haziran’daki seçimden sonra umutsuzluğa ve yılgınlığa düşen dostlarımız için yazıyorum.
Çünkü bu seçimler sonrasında, ’’Bu halktan bir şey olmaz… Artık siyasetle ilgilenmeyeceğim… Ne halleri varsa görsünler, onlar hallerinden memnunsa ben kendimi ne diye yorayım…’’ türünden yakınmaları çevremizdeki pek çok arkadaşımızdan ve dostumuzdan sıklıkla duyduk…
Oysa bir yurtsever aydının en önemli özelliği, ülkesine ve halkına olan güvenini hiçbir zaman yitirmemesidir. Bilincinde olduğu gerçekleri hiç umutsuzluğa ve yılgınlığa düşmeden, bıkmadan, usanmadan halkına anlatmaya devam etmesidir. Çoğunluğun ne yaptığına, nasıl davrandığına bakmaksızın, her durum ve koşulda bilincinde olduğu doğruları savunmasıdır. Baskıya ve zorbalığa boyun eğmemesi, kişiliğini satmaması, ülkesi ve halkı adına doğru bildiği yoldan kişisel çıkarları için vazgeçmemesidir…
Ne yani, ülkemizin göz göre göre ABD güdümünde felaketlere sürüklenmesine izin mi vereceğiz. Değil yüzde 50, yüzde 500 oy bile alsalar bir yurtsever aydının görevi halkını ve ülkesini bu gidişe karşı uyandırmaktır. Mustafa Kemal gibi kararlı ve devrimci olmaktır.
Ona bakarsanız, Adnan Menderes faşizminin aydınlarımızı zindanlarda çürüttüğü, Nazım Hikmet’i yurttaşlıktan attığı, ülkemizi NATO’ya soktuğu, hızla ABD yörüngesine oturttuğu, üniversite, yargı ve muhalefet üzerinde terör estirdiği, Turan Emeksizlerimizi katlettiği günlerde de; ön planda o politikalara karşı çıkan ülkemizin aydınlık güçlerinden çok, Demokrat Parti’nin bu baskı ve zorbalıklarına övgüler dizenlerin sesleri duyulmuştur…
12 Mart faşizminin asker, sivil demeden ülkemizin bağımsızlığına sahip çıkan tüm yurtseverler üzerinde terör estirdiği, Denizlerimizi darağacına yolladığı, Mahirlerimizi, Sinanlarımızı, Taylanlarımızı katlettiği günlerde de; 12 Mart faşizmine direnen ülkemizin aydınlık güçlerinin sesinden çok, 12 Mart faşizmine övgüler dizenlerin sesi duyulmuştur…
12 Eylül faşizminin, bıyığı yeni terlemiş fidanlarımızın yaşını büyüterek astığı, sendikacılarımızı, aydınlarımızı, bilim adamlarımızı, demokratik kitle örgütü yöneticilerini, siyasal parti önderlerini hepsi de beraatla sonuçlanan davalarda idamla yargıladığı günlerde de; bu faşist darbeye o günün en ağır koşullarında direnen ülkemizin aydınlık güçlerinden çok, 12 Eylül faşizmini ayakta alkışlayanların sesleri duyulmuştur…
Unutmayın ki, 12 Eylül faşist cuntasının şefi Kenan Evren de Kasım 1982’deki oylamada yüzde 92 oy oranıyla Cumhurbaşkanı olmuş, günümüzde ’’Darbe Anayasası’’ denen 1982 Anayasası da, aynı oylamada yüzde 92 oyla kabul edilmiştir…
***
Sokaktaki, meydanlardaki ve seçim sandığındaki ‘çoğunluğun’ sesi, hele de ağır baskı ve zorbalık dönemlerinde böyle olur hep…
Bugün içinde bulunduğumuz basılmamış kitabı bile suç unsuru sayan ‘ileri demokrasi’ koşullarının ise, 12 Mart ve 12 Eylül faşizminin darbe koşullarından fazlası vardır, eksiği yoktur.
Bu koşullarda ülkemizi ABD güdümünde ağır felaketlere sürüklemekte olanlar, değil yüzde 50, yüzde 500 oy da alsalar, bunun hiçbir değeri yoktur.
Çünkü aslolan ülkemizin ve halkımızın emperyalist kuşatmadan, baskıdan ve sömürüden kurtulmasıdır.
Ülkemizi ve halkımızı emperyalist kuşatmadan, sömürüden, baskıdan, zorbalıktan ve ihanetlerden kurtaracak olan şey ise, seçim sonuçlarına bakarak umutsuzluğa düşmek değil, bağımsızlığımıza ve ülkemize Mustafa Kemal kararlılığıyla sahip çıkmaktır…
Gücümüzü alacağımız ve bizi başarıya ulaştıracak olan tarihsel miras işte budur…
Bunu sakın unutmayın.
İrfan Tuna - 6 Temmuz 2011 - Güncel Meydan