‘NARİN’İN NE’Sİ
‘Narin olayı’ için ‘Komiser Kolumbo’culuk oynayanları eleştirmiştim.
Çünkü bunlar, A’dan Z’ye ‘görüngü’den hareketle bir ‘gerçek’e ulaşmaya çalışıyorlardı.
Denilebilir ki, her ‘bilimsel yaklaşım’ böyle yapmaz mı?
Yapar yapmasına da, Hulusi Akar’ın anladığı biçimde ‘Allah korkusu’ ve ‘günah’a dayandırarak değil.
Diyarbakır Jandarma Komutanı Tümgeneral Selçuk Yıldırım’ın yaptığı gibi, kolluk kuvvetlerinin bilim ve teknolojinin en son uygulamalarından yararlanarak bir ‘araştırma ve soruşturma yaparak’ yapar.
Hulusi Akar’ın Allah’tan ne kadar korktuğunu bilemem.
O Allah’la kendisi arasındadır.
Ancak ‘zerre utanma duygusu’ taşımadığını adım gibi biliyorum.
Selçuk paşa, olayın daha ilk birkaç gününde ‘Narin’in bulunduğunu ve açıkça söylemese de Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde yoğun bakıma alındığını biliyordu.
O nedenle yakın bir zamanda ‘iyi haberler’ vereceğini söyledi.
Ancak sonra ne oldu diyecek olursanız; Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu araya girerek, büyük olasılıkla önce kendi ‘sayın cumhurbaşkanı’na, sonra da kendilerini savunmakla görevlendirilmiş Tombul Yaşar ve ilgili kişilere gerekli ‘uyarı’ları yaparak, ilk ağızda bir ‘yayın yasağı’ koydurdu.
Sonra Selçuk Paşa’nın artık ‘ses çıkarmaması’ ve kendilerinin atadığı ve ‘utanma duygusu’ndan arındırılmış Diyarbakır valisinin görevlendirildiğini bildirdi.
Şimdi, soru şu; Türkiye’de hiç mi böylesi cinayetler işlenmemiştir ki, cumhurbaşkanından bakana, bakandan valiye ve AKP’li tüm yöneticilere değin herkes ayağa kalkmış bulunmaktadır?
Tüm basın, o arada iktidar şaklabanı gazeteci kılıklı ‘Dilan Polat’lar, örneğin A Haber programcıları olarak bilinen o ‘kaltak’lar, sözde ‘Allah Korkusu’ veya ‘insanî duygular’la ekranda üzüntülerini dile getiriyorlar.
Asıl amaç, Narin’in ailesi başta olmak üzere, Diyarbakır Havaalanı’na komşu dört-beş yüz hanelik köyün nasıl bir ‘stratejik önemi’nin olduğunun ortaya çıkmaması için Tüm Türkiye bir ‘Komiser Kolumboculuk’ oynamaya yönlendirmekti.
‘Olay’, Narin’in, annesi, babası, ağabeyi, amcası, itirafçı ve iftiracılarla öylesine karmaşık bir hale getiriliyordu ki, Komiser Kolumbo’nun bizzat kendisi gelse altından kalkamayabilirdi.
Oysa çok basitti, bu köy ve Doğu Anadolu’da benzer onlarca köy, kimi zaman Türk Ordu ve Emniyet güçlerince bilinmesine karşın, AKP İktidarı’nın ‘Din/Ağa/Eşraf /İhale/Uyuşturucu/Silah/Kaçakçılık’ sarmalının belli ‘yoğunluk merkezi’ konumuna getirilmişti.
Narin Olayı bu ‘ilişki ağı’nın ortaya çıkmasına yol açabilirdi.
O nedenle, başta Galip Ensarioğlu olmak üzere bu iktidarın cumhurbaşkanı, bakanları, vali ve kaymakamları, emniyet müdür ve amirleri, bekçi ve SADAT’çıları hemen ‘teyakkuz’a geçip, olayı zamana yaymak ve karmaşıklaştırmak için ellerinden geleni geri koymadılar.
Özel Kuvvet’lerden emekli olup, aramalara gönüllü olarak katılan bir ‘yurtsever’, ister Galip Ensarioğlu ve isterse onun cumhurbaşkanı ‘beni mahkemeye versinler açıklayayım’ diye meydan okumaktadır.
Narin’i daha canlı iken bulup Van’a götüren askeri helikopter dahil, görüp yaşadıklarını anlatacağını söylüyor.
Ve biz bu arada neyi görüyoruz?
Bu ‘yurtsever’in açıklama yaptığı videolar Youtube kanalından hemen siliniyor.
Ya ‘Fetöcü’ ya da ‘PKK’lı’ diye damgalanarak…
Böylece konuyu daha fazla dağıtmak, işin içinden çıkılmaz hale getirmek istenmektedir.
Oysa, Diyarbakır Jandarma Komutanı Tümgeneral Selçuk Yıldırım çıkıp açıklama yapsın yeter.
Buradan sesleniyorum, Paşa sen o teğmenlik rütbesine eriştiğin gün kılıç çatıp ‘Mustafa Kemal’in Askeriyim’ dediğin günü hatırlıyor musun?
Ya da askerlik yemininde olduğu gibi, “…icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda edeceğine” ‘namus’un üzerine and içmiştin değil mi?
Vatan, Millet, Sakarya’dan geçtik, o kutsal saydığın ‘vazife’ yani ‘görev’ için hayatını feda etmene gerek yok.
Çık ‘Bu Narin olayı’nın arkasında cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, AKP ve HÜDA-PAR’lılar var de, yeter.
Ama rütbem, ama emekliliğim ama ailem var deme sakın.
Bu sayılanların ‘Vatan haini’, ‘Cumhuriyet düşmanı’, ‘Atatürk katili’ olduklarını ben biliyorum da sen bilmiyor musun sayın Paşa’m?
Gel bir ‘Kahraman ol’!
Yoksa emekliliğimde ‘analiz/sentez’ programları yapmak bana yeter mi diyeceksin?
Her şey senin ‘insaf ve vicdanına’ kalmış…